๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Zadul Mead => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 30 Mayıs 2011, 16:26:34



Konu Başlığı: Şeri tahlîl
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 30 Mayıs 2011, 16:26:34
2—Şer'î Tahlîl (Hülle):                                   

 

Üç talâkla boşanmış kadının, birinci kocaya tekrar helâl olabilmesi için, ikinci kocanın onunla zifafa girmiş olması hakkındaki hükmü:

Sahihayn'da sabittir. Hz. Âişe validemiz anlatır: Rifâa el-Kurazî'nin ha­nımı Hz. Peygamber'e gelir ve: "Ya Rasülallah! Rifâa beni üç talâkla boşadı ve ben ondan sonra Abdurrahman b. Zebîr ile evlendim. Ama gerçek şu ki, onunki elbisenin saçağı gibi bir şey." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Galiba sen Rifâa'ya geri dönmek istiyorsun. Hayır. Sen onun balçığım, o da senin balçığını tatmadıkça (dönemezsin)." buyurmuştur.[918]

Sünen-i NesâVdt Hz. Âişe'nin rivayetinde Hz. Peygamber (s.a.): "Bal­çık, cimadır; isterse inzal (boşalma) olmasın." buyurmuştur.[919]

Yine Nesâî'de İbn Ömer'den nakledilir: Hz. Peygamber'e (s.a.) sordu­lar: "Adam karısını üç talâkla boşar, öbürü onunla evlenir. Kapıyı sürgüler, perdeleri indirir, sonra cimada bulunmadan onu boşar. (Bu kadın birinciye helâl olur mu)?" Hz. Peygamber: "Diğeri onunla cima etmedikçe birinciye helâl olmaz." buyurdu.[920]

Bu hadisler şu hükümleri içerir:

1— Kadının, kocası aleyhine söylediği cimaa kadir olmadığı şeklindeki beyanı kabul edilmez.

2— Üç talâkla boşanmış kadının birinci kocaya tekrar helâl olabilmesi için, sadece akdin yeterli olacağını ileri sürenlerin aksine, ikinci kocanın mut­laka cimada bulunması da şarttır. Akitle yetinme görüşü, kesin sünnetle mer-duttur.

3—  İnzal şartı yoktur. Balçığından tatmaktan ibaret olan sadece cima yeterlidir.

4— Hz. Peygamber (s.a.) helâllik için, ne mücerred istek halinde kalan nikâh akdini ne de onun peşinde gelen onunla başbaşa kalma, kapıların sürgülenmesi, perdelerin indirilmesi durumlarını yeterli görmemiş, mutlaka çımanın bulunmasını şart koşmuştur. Bundan şu çıkar: Hülle nikâ­hı yani zevç ve zevcenin sureta nikâh yapmak ve böylece kadının birinci ko­casına helâlliğini sağlamaktan başka bir amaçları bulunmayan mücerred akit, helâllik için evleviyetle yeterli olmaz. Çünkü devamı maksut olan rağbet ak­di yeterli görülmeyip, cinsel ilişkinin bulunması şart koşulunca, kadını tutma konusunda hiç arzusu bulunmayan, sadece birinciye helâl kılması için yapı­lan "ödünç teke" akdi nasıl yeterli olabilir? Zira o, öşürcülerin damızlık için çekilen ödünç eşeği gibi, tamamen iğreti bir kocadır.

Kocasının, kendisini boşadığına bir şahidi bulunan kadın hakkında, ko­casının da inkârı durumunda hükmü:

İbn Vaddah; İbn Ebî Meryem—Amr b. Ebı Seleme—Züheyr b. Muhammed—îbn Cüreyc—Amr b. Şuayb—babası—dedesi senediyle Hz. Pey-gamber'den (s.a.) şunu rivayet eder: "Kadın kocasının kendisini boşadığmı iddia eder ve âdil bir şahid de getirirse, kocaya yemin verdirilir. Eğer (boşa-madığına) yemin ederse şahidin şehadeti anlamsız olur. Eğer yemine yanaş­mazsa, onun bu hali (nükûl) diğer şahit yerine geçer ve talâkı caiz otur."[921]

Bu hüküm aşağıdaki durumları içerir:

1— Talâk konusunda ne bir şahidin şahitliğiyle, ne de bir şahitle birlikte kadının yeminiyle iktifa edilmez. İmam Ahmed: "Bir şahid ve yeminle yetin­mek sadece mal davalarına hastır. Had (ceza), nikâh, talâk, azad etme, hır­sızlık, öldürme gibi hususlarda bir şahid ve yeminle hüküm verilmez." der. Bir başka rivayette İmam şöyle demiştir: "Köle, efendisinin kendisini âzad ettiğini iddia etse ve bir şahit getirse, şahid yanında yemin de etse hür olur." Hirakî'nin tercihi de budur. Yine İmam: "Bir köleye sahip olan iki ortaktan her biri, diğerinin kendi payını âzad ettiğine dair iddiada bulunsa, her ikisi de varlıklı olmasalar, fakat âdil olsalar, köle için onlardan her biri ile birlikte yemin etme ve böylece hür olma durumu vardır. Biri ile birlikte yemin eder­se, yansı hür olur." der. Fakat îmam'dan Talâkın bir şahid ve yeminle sabit olacağına dair herhangi bir beyanda bulunduğu bilinmemektedir.

Bu Amr b. Şuayb hadisi talâkın, bir şahit ve kocanın yeminden kaçın­ması ile sabit olacağına delâlet etmektedir. İnşaallah doğrusu da budur. Çünkü Amr b. Şuayb—babası—dedesi senediyle gelen hadisle ihticacta bulunmayan, bazı konularda muhalefet etse bile onun üzerine hüküm bina etmeyen bir ima­mın varlığı bilinmemektedir. İbn Cüreyc'den rivayet eden Züheyr b. Muham­med sikadır. Sahihayrf'da rivayetlerine yer verilmiştir. Amr b. Seleme, Ebu Hafs el-Tenîsî'dir. Yine aynı şekilde Sahihayn râvilerindendir. Amr b. Şu­ayb hadisini delil olarak kullanan bilmelidir ki, bu onun en sahih hadislerin­den biridir.

2— Kadının iki şahidi (beyyine) bulunmadığı takdirde talâk davasında kocaya yemin verdirilir. Ancak yemin, dava konusunun bir şahidle kuvvet kazanması durumunda verdirilir.

3— Talâk davalarında bir şahid ve davalının yeminden kaçınmasına is­tinaden hüküm verilebilir. İmam Ahmed, iki rivayetten birinde, şahid olma­sa bile, sırf kocanın nükulü (yeminden kaçınması) ile talâkın vukuuna hük­meder: Kadın, kocasına karşı talâk davasında bulunsa, iki rivayetten birin­de, kocaya yemin verdirir. O yeminden kaçınırsa, aleyhine hükmedilir. Ka­dın bir şahit getirir ve koca da, kadının davasının asılsızlığına dair yemin et­mezse, bu takdirde nükûl ile aleyhine hükümde bulunmak daha güçlüdür.

Hadisin zahiri: Kadın bir şahit ikâme etmedikçe, nükûl ile koca aleyhine hükümde bulunulamayacağı şeklindedir. İmam Mâlik'ten gelen bir rivayette de öyledir. Nitekim şahitsiz sırf davada bulunması ve kocanın yeminden nü-kûlü ile hükme gidilmez. Kocanın nükûlü ile hüküm verileceği görüşünde olan­lar şöyle diyorlar: Nükûl, ya ikrardır ya da beyyinedir. Her ikisi ile de hü­küm verilebilir. Ancak bu tez, kısas davasındaki nükûl ile bozulur. Buna şöyle ap verilir: Nükûl bedel ile mubah olabilen —ki bunlar mâlî davalardır— hususlarda ihtiyacı karşılayan bir bedeldir. Mali davalara ait haklar; nikâh ve ilgili konularına ait hakların daha altındadır.

4— "Nükûl" (yeminden kaçınma), beyyine (şahit vb.) makammdadır. Kadın bir şahit getirince —ki bu beyyinenin yansıdır— nükûl de diğer yansı­nın yerine geçmiş, böylece beyyine tamamlanmış oldu.

Biz bu konudaki mezhepleri (görüşleri) zikrediyoruz: Ebu'l-Kâsim b. el-Cellâb, Tefsir*inde şöyle der: "Kadın kocasına karşı talâk davasında bulu­nursa, sırf dava etmiş olmasıyla kocaya yemin verdirilmez. Eğer kadın dava­sına bir şahit getirirse, şahidi ile birlikte kendisine yemin verdirilmeye gidil­mez. Bununla kocası aleyhine talâk sabit olmaz." Onun söylediği bu durum­da, dört imam arasında bir anlaşmazlık bulunmamaktadır. Devamla ediyor: "Ancak bir şahidi ikâmesi durumunda kocaya yemin verdirilir: Eğer yemin ederse, kadının davasından beraet etmiş olur."

Ben derim ki: Bu konuda fukahamn iki ayrı görüşü vardır. Her ikisi de İmam Ahmed'den rivayet edilmiştir.

Birincisi: Kadının davasından ötürü kocaya yemin verdirilir. Bu Şâfiî,| Mâlik ve Ebu Hanife'nin görüşleridir.

İkincisi: Yemin verdirilmez şeklindedir.

Eğer.biz "yemin verdirilmez" dersek bir problem bulunmamaktadır. Eğeri "yemin verdirilir" dersek ve adam da nükûlde bulunarak yeminden kaçmır-l sa, bu durumda nükûle dayanılarak karısının boş olduğuna dair hükme gidi-I lebilir mi? Bu konuda İmam Mâlik'ten iki rivayet vardır: Birincisi: "Bu ha-l dişle amel edilir ve kadın bir şahit ve nükûlle boş olur." Eşheb'in tercihi del budur. Aynı zamanda bu görüş son derece güçlüdür. Çünkü şahit ve nükûll farklı iki cihetten gelen iki sebeptir. Dolayısıyla davacı tarafı bunlarla kuvvet| kazanır ve lehine hükmedilir. Haber ve kıyasın gereği de budur.

İmam Mâlik'ten gelen ikinci rivayet ise: "Koca nükûlde bulunduğunda! hapsedilir. Eğer hapis süresi uzarsa (ve yeminden kaçınmada ısrar ederse) bı-l rakılır." şeklindedir. İmam Ahmed'den gelen rivayetler; kadının talâk dava­sında nükûlle hükmedilebilir mi konusunda ikiye ayrılmıştır. Ona göre, şa-| hid ikâmesinin bir etkisi yoktur. Kadının talâk davasında bulunması duru-l munda, bu konuda kocaya yemin verdirilip verdirilemeyeceği konusunda ikil rivayet vardır. Eğer "yemin verdirilmez" dersek, kadının davasının bir etkisi) olmaz. Eğer "Yemin verdirilir." dersek ve koca da kaçınırsa, bu durumda aleyhine talâkla hükmedilebilir mi? İki rivayet vardır. İnşaallah ileri de "Nü­kûl ile hüküm verme" bahsinde geleceği gibi ikrar mıdır, bedel midir yoksa| beyyine yerine mi geçmektedir, orada görülecektir. [922]


[918] Buharı, 68/37; Müslim, 1433.                                                                       

[919] Matbu olan Nesâî'de bulamadık. Belki de e/-*füörâ'sındadır. Ahmed, 6/62. Senedinde meç­hul bir râvi vardır.

Heysemî Mecmau'z-Zevâid*de (4/341) zikretmiş ve Ebu Ya'lâ'ya nis-bet ederek: "İsnadında Ebu Abdülmelik el-Mekkî vardır. Bu hadisten başkasında onu gör­medim. Diğer râvileri Sahih'in râvilerindendir." demiştir.

[920] Nesâî, 6/149; Ahmed, 4776, 4777. Senedinde Rezîn b. Süleyman el-Ahmerî vardır. Süley­man b. Rezîn ve Salim b. Rezîn denilir; meçhuldür. Diğer râvileri sikadır. Taberî, 2/477-478.

[921] İbn Mâce, 2038. Râvileri sikadır. Bûsırî, ez-Zevâid'de sahih olduğunu belirtmiştir.

[922] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 5/373-376.