Konu Başlığı: Rasulullah ın hastalıkları tedavisi Gönderen: Safiye Gül üzerinde 15 Haziran 2011, 15:48:39 B) Hz. PEYGAMBERİN (S.A.) HASTALIKLARI TEDAVİSİ 1— Rasûlullah'ın (s.a.) Hastalıkları Tedavisi: Allah Rasûlü'nün (s.a.) bu hususlardaki tutumu; tedaviyi kendisine uygulaması, ehl-i beytten ve ashabtan hasta olanlara da bu şekilde kendilerini tedavi etmelerini emretmesiydi. Hekimlerin "akrabâdîn"*1* dedikleri mürekkep ilaçlan kullanmaz, çoğunlukla basit/sâde (gıda cinsinden olan) ilaçları kullanırdı. Bu ilaçlan da çoğunlukla (hastalığın nekahet dönemini atlatmaya) yardımcı olacak veya (ateşinin) yükselmesine mani olacak zamanlarda kullanırdı. Çok farklı cinslerde olmakla birlikte, Arap, Türk ve kırsal kesimde yerleşmiş olan bedevilerin hepsinin tedavide kullandıkları usul genellikle bu basit ilaçların kullanımıdır. Mürekkep (karışrk) olan ilaçlar ise Rumlar ve Yunanlılar tarafından kullanılmıştır. Hindlüerin ekserisinin tedavi şekli de basit açlarladır.[359] Hekimler; tedavisi tabiî gıda ile olabilecek bir hastalığı İlaçla tedavi etmemek, basit ilaçla tedavi edilebilecek bir hastalığı mürekkep ilaçlarla tedavi etmemek gerektiğinde ittifak etmişlerdir. Derler ki: Herhangi bir hastalık tabiî gıda ve perhizle ortadan kaldırıla-biliyorsa, başka bir ilaç terkibi yapıp, hastaya vermeye gerek yoktur. Yine şöyle derler: Hekim, hastaya hemen ilaç içirmeye çahşmamahdır. Çünkü, bedende o hastalığı çözecek bir zıd madde olmadığı, zıddı var fakat muvafık olmadığı, muvafık bir zıd madde var fakat kemiyyet ve keyfiyet olarak gereğinden fazla bulunduğu zaman hastayı sağlığına kavuşturmaya teşebbüs eder. Aksi halde boşuna uğraşmış olur. Tecrübeli hekimler genellikle önce basit ilaçlarla tedavi yolunu araştırmışlardır. Bu şekilde hareket eden hekimler tıbbın üç türlü tedavi yolundan birine mensup olanlardır. Bu görüşlerin en doğrusu, tedavide ilaç olarak tabiî gıda cinsinden olanlarını kullanmaktır. Çoğunlukla tedavide basit ilaç kullanan milletlerin hastalıkları gerçekten azdır. Tedavileri de basit ilaçlarladır. Fakat, karışık gıdalarla beslenen şehirliler, daima mürekkep (karışık) ilaçlara muhtaçtırlar. Bunun sebebi, onların hastalıklarının genellikle mürekkep olmasıdır. Dolayısıyla da mürekkep ilaçlar onlar için daha faydalıdır. Çöllerde ve kırsal kesimlerde yerleşik olan İnsanların hastalıkları basit ve sade_ojduğundan, tedavilerinin sade ilaçlarla olması kâfi geliyor. Bunlar tnrsan'atı açısından getirilen delillerdir[360] Ancak biz deriz ki: Rasûlullah'ın (s.a.) tedavi usulünde bir başka incelik vardır. Önde gelen ve mütehassıs hekimlerin de itiraf ettiği gibi; hekimlerin tedavi usullerinin Hz. Peygamber'in (s.a.) tedavi usulüne nisbeti, kâhinlerin ve kocakarı ilaçlarının hekimlerin tedavisine nisbeti gibidir. Nitekim hekimler, tıp ilmi hakkında; mukayese, tecrübe, ilham, rüya, isabetli görüş, hayvanların kendilerini tedavi ettiği usullere bakılarak elde edilmiş bir ilim olduğunu söylemişlerdir. Nitekim biz kedileri, zehirli bir şey yediğinde tedavi olmak için kandile tırmanıp (başını) kandilin yağına daldırdığını; yılanların deliklerinden çıktıklarında bazan gözleri görmez olduğunda, dere otu nevinden bir oitki oian râziyâne yaprağına gözlerini sürdüğünü; tabiatında bir daralma olan kuşun, deniz suyuyla içini boşalttığını hep müşahede ediyoruz. Bütün bunlar ve benzeri bilgiler tıbbın başlangıç konularında (tıbba giriş) ele alınmaktadır[361] Bu ve benzerlerinin, Allah'ın fayda ve zarar verecek şeyleri Peygamberi'ne bildirdiği vahyin yanında ne değeri olabilir ki? Hekimlerin bilgisi dahi-ünde olan tıb ilminin vahye olan nisbeti, peygamberlerin sünnet olarak getirmiş bulunduğu ilimlerin tabiblerinkine olan nisbeti gibidir. Belki de burada büyük hekimlerin dahi akıllarının eremiyeceği, ilim, tecrübe ve mukayeseie-riyle tedavi edemiyecekleri hastalıkların ilaçları vardır. Bunlar kalbî, ruhanî ilaçlardır: Kalbin kuvvetlenmesi, Allah'a itimad etmesi, O'na tevekkül etmesi, O'na sığınması, O'nun huzurunda boynu bükük ve derli toplu olması, O'na karşı tevazulu olması, sadakatli olması, dua, tevbe ve istiğfar etmesi, sıkıntılı kişinin sıkıntısını gidermesidir. Dinleri ve milletleri ayrı olmakla birlikte, her ümmet bunları tecrübe etmiş ve en bilgili hekimin tecrübesi ve mukayesesiyle ulaşamadığı Ölçüde şifâya kavuşmuştur. Biz ve başkaları bu manevî ilaçların çoğunu tecrübe ettik ve onların; his-sî ilaçların yapamadığı etkiyi yaptığını gördük. Belki de ruhanî ilaçların hissî ilaçlara göre değeri, hekimlerin nezdinde kâhinlerin ilaçlarının değeri kadardır. Bu, ilâhî hikmet kanunu akışına uygun olup ondan ayrı değildir. Yalnız sebepler çeşit çeşittir. Kalb ne zaman âlemlerin Rabbi ile, hastalığı ve devayı yaratan, insan tabiatı ve mizacında dilediği şekilde tedbir ve tasarrufta bulunan Allahile olursa, Allah'tan uzak ve O'ndan yüz çevirmiş olan kalbinin bir türlü kabul edemediği daha başka ruhanî ilaçlara ulaşır. Bilindiği gibi; ruhlar güçlendiğinde, nefis (ruh) ve tabiat güçleri birbirlerine o hastalığı defetmek ve yenmek için yardımcı olurlar. Tabiatı (bedeni) ve nefsi (ruhu) güçlenen, yaradanına yaklaştığından dolayı ferahlayan, O'nunla ünsiyet kuran, O'nun için seven, zikriyle nimetlenmiş olan, bütün güçlerini O'na yöneltip O'nda toplayan, O'ndan yardım dileyen ve O'na tevekkül eden kişinin bu ruhanî ilaçlarının, ilaçların en büyüğü olduğunu» elem ve hastalığı yok etme gücünü kişiye verdiğini inkâr nasıl mümkün olur? Böyle bir inkâr ancak insanların en cahili, en perdelisi, en katı ruhlusu, Allah'tan ve insaniyetten en uzak olanından beklenir. înşâallah ileride rukye (dua) olarak, bir yıîan tarafından ışınlan kişiye Fâtiha-i şerife okunduğunda sanki hiç elemi yokmuş gibi ayağa kalkmasının hangi sebepten meydana geldiğini açıklayacağız.[362] îşte bu iki tür tedavi Hz. Peygamber'in (s.a.) tıbbidir. Biz, Allah'ın gücüyle, takatimiz ve cehdimiz kadar bilgilerimiz, karışık irfanımız, değersiz malzememizle bu konuyu ele alacağız. Fakat yine de biz, hayrın tamamı elinde olan Allah'ın fazl ve keremini dileriz. Çünkü O Aziz (yegâne hükümran) ve Vahhâb (istemeden veren)dir. [363] [359] Basit ve mürekkep İlaçlar ve bu hususta tslâm âleminde yapılan çalışmalar hakkında bk. S.H. Nasr, İslâm ve İlim, s. 187-190. Tehanevî, Keşşaf, 1/505. [360] Aynı zamanda pratisyen hekim olan müellif tbn Kayyİm'in bu tavsiyeleri bugünün modern tıbbı açısından da Önemlidir. Aşağı yukarı aynı ifadeleri tbn Haldun'un Mukaddime^sinde de bulmaktayız. Bk. Mukaddime sh. 415-417, Beyrut, t.siz, 4. baskı. [361] Tıp san'atının hangi asıllara dayandığı hakkında bk. îshak İbn Huneyn, Tarih'ul-Eiıbbâ ve'l-Felâsife, sh. 156-157, Tahkik, Fuad Seyyid. İbn CUlcül'ttn Tabakatü'I-Etıbbâ ve'l-//üAremâ'sıyla birlikte, Beyrut, 1985/ 1405, 2. baskı. [362] Buraya kadar yapmış olduğu izahlarda müellif (r.h.), modern tıbbın yeni yeni yönelmeye başladığı, ruhanî yolla hissi hastalıkların tıbbı nebevî ile nasıl tedavi edildiğine işaret etmektedir. [363] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 4/249-251. |