> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Zadul Mead > Rasulullah ın dengeli beslenmesi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Rasulullah ın dengeli beslenmesi  (Okunma Sayısı 839 defa)
15 Haziran 2011, 15:44:38
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 15 Haziran 2011, 15:44:38 »



3— Rasûlullah'ın (s.a.) Dengeli Beslenmesi:

 

Rasûlullah'ın (s.a.) mideyi bozacak şekilde ve ihtiyaç fazlası yemekten kaçınması, yeme ve içmede riâyeti gerekli ölçüler konusundaki tutumu şöyledir:

Müsned ve diğer hadis kitaplarında rivayet olunduğuna göre Hz. Pey­gamber (s.a.) şöyle buyurmuştur: "İnsanoğlu, midesinden daha kötü hiçbir kabı doldurmamıştır. Halbuki onlara, belini doğrultacak birkaç lokmacık kâfi gelir. Mutlaka midesini dolduracaksa, üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe, üçte birini de hava için ayırsın."[374]

Hastalıklar iki çeşittir: Birinci türdeki maddî hastalıklar; bedende aşırı derecede çok olup da tabiî hareketlere dahi zarar veren hastalıklardır. Hasta­lıkların birçoğu bu türdendir. Sebebi ise; daha ilk yemek hazmedümeksizin vücuda yeni yemekler doldurulması, ihtiyaçdan fazla miktarda, faydası az, hazmı zor gıdaların alınması, çeşitli terkiplerde karışık gıdaların çok alınma­sıdır, însan bu tür gıdalarla karnını doldurur ve bunu alışkanlık haline geti­rirse türlü türlü hastalıkların meydana gelmesine sebep olur. Misâl olarak da hastalığın süratle gelip, zor bir şekilde ortadan kaldırılması verilebilir. Gıda­da Grta yolu turar, ihtiyaç miktarı alıp kemmiyet ve keyfiyyetinde mutedil olursa, vücud; fazla miktarda alman gıdanın verdiği faydadan daha çok fay­da elde etmiş olur.

Gıda üç türİü alınır: 1) Zaruret ölçüsünde, 2) Yeterli ölçüde, 3) Aşın öl­çüde. Hz. Peygamber (s.a.); kişiye belini doğrultacak, kuvvetinden düşürme­yecek ve zafiyet vermeyecek şekilde birkaç lokmacığın yeterli olduğunu; da­ha fazla yemek zorunda kaldığı takdirde, midesinin üçte birini yemekle, üçte birini suyla, son üçte birini de nefesle doldurmasını bildirmiştir. Bu şekilde yemek, hem vücuda, hem de kalbe en faydalı olan şekildir. Çünkü mide sırf yemekle dolarsa su içmekte zorlanır. Sırf su ile dolarsa nefes almakta zorla­nır, ağır bir yük altında kalan kişi gibi yorulur ve sıkıntıya düşer. Bu vaziyette olan kişinin kalbi bozulur, azaları ibadete karşı gevşer. Tokluğun gerektir­diği şekilde azalar şehevî arzularla hareket ederler. Hâsılı, midenin yemekle doldurulması hem bedene hem de kalbe zararlıdır.

Çok yemek, daimi ve sürekli olursa bu sayılan olumsuz neticeler meyda­na gelir. Halbuki bazen çok yemekte bir sakınca yoktur. Nitekim, Ebu Hu-reyre (r.a.), Hz. Peygamber'in (s.a.) huzurunda; "Seni hak olarak gönderen Allah'a yemin olsun ki, sütü mideme ulaştıracak hiçbir yol bulamıyorum!'* diyene kadar süt içmiştir. Sahabîler Hz. Peygamber'in (s.a.) huzurunda de­falarca, doyana kadar yemişlerdir.                                                  .

Bereketli dahi olsa, aşın derecede tokluk insanın bedenini ve kuvvetini zaafa uğratır. Zira bedeni, çok fazla gıda değil, ancak kabul edebileceği mik­tarda alman gıda kuvvetlendirir.

İnsan topraktan, havadan ve sudan ibaret olduğundan dolayı Hz. Pey­gamber (s.a.) yemek yemeği; yemek, su ve hava olarak üç kısma ayırmıştır.

Şöyle denilebilir: (Ahlat teorisine göre) insanda bulunması gereken (dör­düncü unsur) ateşin vücutta bir yeri yok mudur?[375]

Buna şöyle cevap verilir: Bu tabiplerin ileri sürdükleri bir teoridir. On-, lar: "İnsanda bilfiil ateş unsurundan bir cüz vardır ve bu insanda mevcut olâ(ı dört rükün ve asıldan[376] birisidir." derler.

Filozof ve tabiplerden bazıları bu (ahlat) teorisini tenkid ederek, insi da bilfiil ateş unsurunun olmadığını şu delillerle ileri sürmüşlerdi:

1— İnsanda ateş unsurunun varlığı, ya etkisini terkederek nüzul eder vücutta bulunan su (mâî) ve toprak (arazî) unsurlarla karışır, veya vücutta doğar ve oluşur deniliyor.

Birincisi iki yönden yanlıştır, a) Ateş tabiatıyla yükselici bir vasfa sahip­tir. Şayet nüzul ederse bulunduğu merkezden bu âleme inişi zor olur. b) Vü­cutta bulunduğu iddia edilen ateş unsurları, nüzul ederlerken son derece so­ğuk olan zemherîr küresi üzerinden geçmek zorundadırlar. Halbuki biz bu âlemde, büyük bir ateşin az bir su ile söndüğünü görüyoruz. İşte son derece soğuk olan zemherîr küresi üzerinden geçecek olan bu ateş unsurları daha çabuk sönerler.

2— Vücutta meydana gelmesi görüşü ise çok çok uzak bir ihtimaldir. Çünkü bir cisim (ahlat teorisine göre) ateş olmadan evvel, ya toprak, ya su veya havadır. İlk 4efa ateş olan bu madde, diğer cisimlerden biriyle bitişik ve karışık olmuş olur. Ateş olmayan cisim ise büyük cisimlere karıştığında ne ateşdir, ne de onlardan herhangi biridir. Ateşe dönmeğe uygun bir istidat göstermez, çünkü bizatihi ateş değildir. Karışık cisimler ise soğuktur. O hal­de ateşe dönüşmeye nasıl müsait olabilir?

Şöyle diyebilirsiniz: Vücutta, diğer cisimleri ateşe döndürecek ve onla­rın arasına karıştığından dolayı onları ateşe dönüştürecek ateş unsurlan ni­çin olmasın?

Biz de deriz ki:

a) Bu ateş unsurlarının vücutta oluşma imkânı —ilk sözümüzde de söy­lediğimiz gibi— yoktur. Şayet; "Biz, sönmüş kirecin üzerine su döküldüğün­de, bir kristale güneş ışığı vurduğunda, taşı bir demire vurduğumuzda ateş çıktığını görmekteyiz." derseniz; işte bütün bu ateş unsurlan karışım esna­sında oluşuyor ki, bu da sizin birinci kısımda ileri sürdüğünüz görüşleri ibtal eder.

Bu görüşleri kabul etmeyenler diyorlar ki: Biz, taşın demire vurulmasın­da olduğu gibi şiddetli bir sürtüşmeden ve kristalde olduğu gibi güneşin kuv­vetle ısırmasıyla ateş meydanagel4.iğini inkâr etmiyoruz. Fakat biz, bitki ve hayvanların cisimlerinde'bu hadisenin meydana gelmesini uzak buluyoruz. Çünkü onların yapılarında bu şekilde ateş maydana getirecek kadar şiddetli sürtüşme azdır ve kristal gibi bir parlaklık yoktur. Kaldı ki güneş ışınları kris­talin üzerinde olduğunda elbette ateş meydana getirmezler. O halde içine ulaşan ışın nasıl ateş meydana getirir?

b) Meselenin aslında, tabipler; eski bir içeceğin tabiatında son derece sı­caklık olduğunda ittifak etmişlerdir. Şayet bu sıcaklığın ateş unsurlarından oluştuğu ileri sürülürse bu mümkün değildir. Çünkü, az bir su ile büyük bir ateşin söndüğünü gördüğümüz halde, sönmeden, uzun süre, suyu fazla olan unsurların arasında ateş unsurlannın az olarak kalabileceği nasıl düşünülebilir?

c) Şayet hayvan ve bitkilerde bilfiil ateş unsuru varsa, yine onlarda bu­lunan su unsurlarına mağlup olmaları-gerekir. Zira ateş unsuru suyun eîki-sindedir. Bazı tabiat ve unsurların diğerlerine galip gelmesi mağlubun tabia­tının galibin tabiatına dönmesini gerektirir. Bu durumda zaruri olarak ateşin zıddı olan su tabiatının galebesiyle az olan ateş unsurlan suya inkiiab etmiş olacaklardır.

d) Cenâb-ı Hak, Kitâb'ında, insanın yaradılış safhalarını çeşitli yerlerde zikretmiştir. Bu yerlerden bir kısmında, insanı sudan, bir başka yerde top­raktan, bir diğerinde su ve toprak karışımı balçıktan (= tîri), bir başka yerde güneş ve rüzgârın etkisiyle, ateşte pişmiş gibi kuru bir çamurdan yarattığın­dan bahsetmiştir. Bunların aksine hiçbir yerde insanı ateşten yarattığından bahsetmemiştir. Bilakis bu tabiri, iblisin bir özelliği olarak zikretmiştir.

Sahih-i Müslim'de sabit olduğuna göre Hz. Peygamber (s.a.) şöyle bu­yurmuştur: "Melekler nurdan, cinler halis ateşten, Âdem de size (Kur'an'-da) tavsif olunduğu gibi (topraktan) yaratılmıştır[377]

Bu hadiste de ifade edildiği gibi insanın Cenâb-ı Hakk'ın Kitâb'ında be­lirtildiği şekilde yaratıldığı açıktır. Cenâb-ı Hak bize insanı ateşten yarattığı­nı veya insanın aslında ateşten bir unsurun bulunduğunu anlatmamıştır.

e) Onların en güçlü delilleri, canlıların bedenlerinde müşahade etmiş ol­dukları hararettir ki; buna göre canlılarda ateş unsuru vardır. Bu bir delil ola­maz. Çünkü hararetin sebepleri ateşten daha umumi unsurlarla da meydana gelir- Hararet bazan ateşten, bazan hareketten, bazen güneş ışınlarının ak­setmesinden, bazen havanın sıcaklığından, bazan ateşe yakın olmaktan mey­dana gelir. Havanın sıcaklığı vasıtasıyla veya başka sebeplerle hararet mey­dana gelmesi, canlıda ateşin varlığını gerektirmez.

İnsanda ateş unsurunun varlığını iddia edenler derler ki: Şu bir gerçektir ki toprak ve su birbirlerine karıştıklarında, erimelerini ve birbirlerine katış­malarını gerektirecek bir hararet gerekmektedir. Aksi halde onlardan her bi­ri diğerine katışmamış, birleşmemiş olur. Nitekim güneş ve havanın ulaşma­dığı bir toprağa herhangi bir tohum attığımızda tohum bozulur. İşte bu se­bepten dolayı ya karışık bir şeyde tabiî olarak pişmiş, erimiş bir cisim mey­dana gelmesi veya gelmemesi gerekir. Şayet meydana gelirse işte o ateş unsu­rudur. Meydana gelmezse mürekkep olan cisim tabii olarak sıcak olmaz. Sı­cak olsa da bu onda arazî (geçici) olarak meydana gelir. Bu arazî sıcaklık zail olduğunda da o şeyin ne tabiatında ne de keyfiyyetinde hararet olmaz. Aksi­ne mutlak soğuk olur. Fakat bazı gıda ve ilaçların tabiatında hararet vardır. Hararetin onların kendilerinde mevcut olduğunu anlarız. Çünkü hararet on­larda arazî değil, cevher-i nârı (temel ateş niteliği) olarak vardır. •

Yine derler ki: Eğer vücutta stcak bir unsur olmazsa, son derece soğuk olması gerekir. Çünkü tabiat soğuk olmayı gerektirecektir. Yardımcısı ve kar­şıtından mahrum olduğundan da soğukluğun derecesi en son noktaya ulaşaçaktı. Şayet böyle olsaydı, insan tabiatında, soğuk sebebiyle ihsas (duyular) olmayacaktı. Çünkü son derece soğuk bir vücuda, soğuk bir şey ulaştığında benzeri bir şey olur. Bir şey de benzerinden ayrılmaz. Aynlamayınca da onu hisredemez. Onu hissedemeyince de ondan elem duymaz. Şayet soğuktan başka bir şey olursa farkedilmemesi (ayrılmaması) daha uygundur. Şayet bedende tabiî olarak sıcak bir unsur yoksa, bu elbette soğuktan ayrılıp meydana gelmez.

Diyorlar ki: Sizin delilleriniz şu sözleri söyleyenlerin görüşlerini ibtal e...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Rasulullah ın dengeli beslenmesi
« Posted on: 23 Nisan 2024, 09:06:31 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Rasulullah ın dengeli beslenmesi rüya tabiri,Rasulullah ın dengeli beslenmesi mekke canlı, Rasulullah ın dengeli beslenmesi kabe canlı yayın, Rasulullah ın dengeli beslenmesi Üç boyutlu kuran oku Rasulullah ın dengeli beslenmesi kuran ı kerim, Rasulullah ın dengeli beslenmesi peygamber kıssaları,Rasulullah ın dengeli beslenmesi ilitam ders soruları, Rasulullah ın dengeli beslenmesiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes