Konu Başlığı: Peygamberimizin eşlerini muhayyer bırakması Gönderen: Safiye Gül üzerinde 30 Mayıs 2011, 16:23:45 3— Hz, Peygamber'in (s.a.) Eşlerini Muhayyer Bırakması:
Sahihayn'da. Hz. Âişe'den rivayet edilir: Şöyle anlatır: Rasülullah'a (s.a.) kadınlarını muhayyer bırakması emroluflpica benden başladı ve buyurdu ki: Ben sana bir şey söyleyeceğim, ama ebeveyninden emir almadan (cevap vermeye) acele etmeyebilirsin." Rasûlullah (s.a.) annemle babamın O'ndan ayrılmamı emretmeyeceklerini pekâlâ biliyordu. Sonra şu âyeti okudu: "Ey Peygamber! Eşlerine söyle: Eğer siz, dünya hayatını ve onun zî-netini istiyorsanız, gelin size müt'a (boşanma bedeli) vereyim ve sizi güzellikle boşayayım! Yok Allah'ı, Peygamberini ve ahiret yurdunu dilerseniz bilin ki, Allah, sizden güzel hareket edenlere büyük bir ecir hazırlamıştır."[923] Ben O'na: "Bunun nesi için annemle babamdan izin isteyecekmişim! Ben Allah'ı, Rasûlü'nü, ahiret yurdunu dilerim." dedim. Sonra Hz. Peygamber'in (s.a.) diğer eşleri de benim yaptığım gibi yaptılar. Bu bir talâk değildi.[924] Rebîa ve İbn Şihâb şöyle diyorlar: Hz. Peygamber'in (s.a.) zevcelerinden birisi kendi nefsini tercih etti ve gitti. Kesin ayrılıktı. İbn Şihâb: "Kadın bedevi idi." der. Amr b. Şuayb: "O Dahhâk el-Âmiriyye'nin kızıydı. Ailesine döndü." der. îbn Habîb ise: "Hz. Peygamber (s.a.) onunla gerdeğe girmişti." der. Gerdeğe girmediği de söylenir. Hayvan kığılarım toplar ve: "Ben bahtsız bir kadınım." derdi. Âlimler bu muhayyer bırakma konusunda, iki konuda ihtilâf etmişlerdir: Birincisi: Muhayyerlik hangi konuda idi? İkincisi: Hükmü ne idi? Birincisini ele alalım: Cumhura göre muhayyerlik, Hz. Peygamber (s.a.)ile beraberlik ya da ayrılık konusundaydı. Abdürrezzâk ise Musannef 'inde Ha-san'dan, "Allah Teâlâ onları, sadece dünya ve ahiret arasında muhayyer kılmıştır. Onları talâk hakkında muhayyer kümamıştır."[925] sözünü nakleder. Kur'an'ın söz akışı (siyak) ve Hz. Âişe'nin sözü, onun bu görüşünü reddetmektedir. Şüphesiz Allah Teâlâ onları, Allah ve Rasûlü ve ahiret yurdu ile dünya hayatı ve zineti arasında muhayyer bırakmış ve Allah'ı, Rasûlü'nü ve hiret yurdunu tercih etmelerinin gereğini Hz. Peygamber (s.a.) ile beraberlik, dünya ve zinetini tercih etmelerinin gereğini de kendilerine müt'a verilmesi ve güzellikle salıverilmeleri kılmıştı ki tabiî bu da şüphesiz ve ihtilafsız talâk olmaktadır. Hüküm konusundaki ihtilâfları ise iki noktadadır: 1) Kocayı tercih etme durumunda hüküm nedir? 2) Kendi nefsini tercih etmesinin hükmü nedir? Birinci konu: Ashabın büyük çoğunluğunun, bütün validelerimizin ve ümmetin tamamına yakın bir kısmın kabul ettiği görüşe göre, muhayyer olan kadının, kocasını tercih etmesi durumunda boşanma olmaz, sadece muhayyer kılma talâk değildir. Bu Hz. Ömer, İbn Mes'ûd, İbn Abbas ve Âişe'den sahih olarak nakledilmiştir. Hz. Âişe şöyle demiştir: "Rasûlullah (s.a.) bizi muhayyer kıldı. Biz de onu tercih ettik. Bunu bir talâk saymadık." Aynı şey Ümmü Seleme, kızkardeşi ve Abdurrahman b. Ebî Bekir'den de gelmiştir. Hz. Ali, Zeyd b. Sabit ve sahabeden bir gruptan sahih olarak nakledildiğine göre de: "Eğer kadın kocasını tercih ederse bu bir ric'î talâktır." Hasan (el-Basrî)'nin görüşü de böyledir. îshak b. MansûT rivayetinde İmam Ah-med: "Eğer kocasını tercih ederse bu bir talâktır. Koca ric'ata sahiptir. Eğer kendi nefsini tercih ederse, bu takdirde üç falâk olur.*' der. Ebu Bekir: "Bu rivayetle İshak b. Mansûr teferrüd etmiştir. Amel çoğunluğun görüşü üzeredir." demiştir. el-Muğnî sahibi (İbn Kudâme) şöyle der: "Bu görüşün izahı şöyledir: "Muhayyer kılma" sözü, kocasının talâka niyet ettiği bir kinaye lafzıdır. Dolayısıyla sırf bu ifadeyi kullanmasıyla, diğer kinaye lafızlarda olduğu gibi, talâk vaki olur. Bu bizzat Hz. Âişe'nin de tasrih ettiği husustur." Doğrusu, Hz. Âişe'nin bunun talâk olduğunu red ve inkârı şeklindedir. Çünkü, validelerimiz Peygamberimizi tercih ettiklerinde onlara: "Bir talâkınız vu-kubulmuştur." dememiş, onlara ric'atte bulunmamıştır. Bu konuyu en iyi bilen kimse bizzat içinde olması hasebiyle Hz. Âişe'dir. Nitekim ondan sahih olarak: "Bu bir talâk değildi."; başka bir rivayette: "Onu talâk saymadık."; bir başka hadiste, kendisine tevdi edilen bir soruya cevaben verdiği: "Rasû-lullah (s.a.) da bizi muhayyer bıraktı. (Yani şimdi) o bir talâk mıydı?" ifadeleri nakledilmiştir.[926] "Muhayyer kılma ric'î bir talâktır" şeklinde düşünenlerin mülahazası şu olmalıdır: "Muhayyer kılma" temliktir. Kadın ise kendisine ancak boşanmış olduğunda mâlik olabilir. Dolayısıyla temlik, talâkın vukuunu gerekli kılmaktadır. Bu mülahaza, iki önermeye dayanmaktadır: Birincisi: Muhayyer kılma temlik demektir. İkincisi: Temlik talâkın vukuunu gerekli kılar. Her iki önerme de doğru değildir: Muha\ yer kılma temlik değildir; eğer temlik olsaydı, mülkünde ikâından evvel, talâkın vukuunu gerektirmezdi. Çünkü nihayet bu, koca daha önce talâka nasıl mâlikse ve mülkünde kullanmadan düşmüyorsa, kadının da aynı şekilde ona mâlik olması demektir. Hem dedikleri doğru olsaydı, o zaman bâin talâk olması gerekirdi. Çünkü ric'î talâkta kadın, kendi nefsine mâlik değildir. Muhayyer kılma hususunda fukaha ihtilâf etmişlerdir: Nedir bu? Temlik mi, tevkil mi veya bir kısmı temlik bir kısmı tevkil mi, yoksa derhal boşama mı (müneccez tatlik) ve nihayet asla bir neticesi olmayan boş bir tasarruf mu? Bu beş ayırım İmam Ahmed ve Mâlik mezhebleridir. Ebu'l-Hattâb, Ruûsu'I-MesâiPde şöyle der: O temliktir, (kadının) kabulüne bağlıdır. İbn Kudâme ise MuğnPde: Koca: " = Emrin elindedir." veya: ( = Tercih et." der, ve kadın da: "Kabul ettim." derse bir şey lâzım gelmez. Çünkü "Emrin elindedir." sözü tevkil (vekâlet verme) dir. Kocanın sözüne "Kabul ettim." şeklinde karşılık vermesi, "Vekâleti kabul ettim." demek olur ve bir şey gerekmez. Nitekim yabancı bir kadına: "Karımın emri (boşanma işi) senin elindedir." demesi ve onun da: "Kabul ettim." demesi gibi olur. "Tercih et!" sözü de o mânadadır. Yine aynı şekilde kadının: " = Emrimi aldım." demesi durumunda da bir şey lâzım gelmez. İmam Ahmed, İbrahim b. Hânî rivayetinde bu ikisine temas etmiş ve: Koca, karısına: "Emrin elindedir." der ve kadın da: "Kabul ettim!" derse, işin gerçeği meydana çıkıncaya kadar bir şey lâzım gelmez. Eğer kadın: t(=Emrimi aldım." derse bu bir şey değildir. Eğer karısına: " = Tercih et." der ve kadın da: "Nefsimi kabul ettim." veya: "Nefsimi tercih ettim." derse bu daha açık olur, demiştir. İmamMâlik;( " = Tercihet." sözüile= Emrin elinedir." sözlerini birbirinden ayırmış, ikinciyi temlik; "Tercih et" sözünü de temlik değil muhayyer kılma saymıştır. Mâlikî âlimler: "O tevkildir." demişlerdir. Şafiî'nin iki görüşü vardır: Birincisi: Temliktir. Şafiî âlimlerince sahih olan da budur. İkincisi, tevkildir. Bu da mezheb-i kadimidir. Hanefiler; temliktir, demişlerdir. Hasan ve ashabtan bir grup ise: "Bu bir boşamadır ve derhal bir talâk vuku bulur, kocanın rücû hakkı vardır." demişlerdir. Bu aynı zamanda» İbn Mansûr rivayetinde İmam Ahmed'den de nakledilmiştir. Zahirîler ve bir diğer grup sahabî ise: "Bununla talâk vuku bulmaz. Kadın ister kendisini tercih etsin, ister kocasını farketmez. Talâkın vukuu konusunda muhayyer kılmanın hiçbir etkisi yoktur." demişlerdir. Biz, bu görüşlerin dayanaklarını zikretmek istiyoruz: "Temliktir" görüşünde olanlar şöyle delil getirmeye çalışıyorlar: . Kadınlığından istifade hakkı, kocaya ait iken, kadına dönünce bu bir gerçek temlik olur. Yine "tevkil" vekilin, vekil kılındığı konuyu doğrudan yapabilmesi için ehliyet şartına sahip olmasını gerektirir. Kadın ise talâk vermeye ehil değildir. Bu yüzdendir ki bir koca, karısını boşamak üzere bir kadına vekâlet verse, bir görüşe göre bu sahih olmaz. Çünkü kadının doğrudan talâkı kullanma ehliyeti yoktur. Sahih görenler ise: "Nasıl ki kocanın, karısını boşamak üzere bir erkeğe vekâlet vermesi sahihse, aynı şekilde onu boşamak üzere bir kadını tevkil etmesi de sahih olur." derler. Sonra burada tevkilin manasını anlamak mümkün değildir. Çünkü vekil —kendisi değil— müvekkili adına tasarruf eden kimsedir. Burada kadın ise kendi nefsi ve çıkan için tasarrufta bulunmaktadır. Bu ise vekilin tasarrufuna Özde ters düşer. îbn Kudâme'nin nakline göre, "tevkildir" görüşünde olanlar şöyle diyorlar: "O temliktir. "[927] diyenlerin sözü doğru değildir. Çünkü talâkın temliki sahih değildir ve kocadan bir başkasına da intikal etmez. Onun yerine bir başkası ancak nâib olabilir. O konuda, başkasını nâib kılmak istediğinde, bu başka bir şey değil ancak tevkil olur. Sonra eğer temlik olsaydı, kadının kadınlığından istifade üzerindeki mülkiyetin, kadına geri intikali iktiza ederdi. Bu ise muhaldir. Çünkü bu hiçbir zaman kadından çıkmamıştır ki. Bunun içindir ki, kadının şüphe yolu ile cima edilmesi durumunda mehir kendisinin olmakta, kocanın olmamaktadır. Eğer koca kadınlığından istifade mülkiyetine sahip olsaydı, onun bedeline de sahip olurdu. Nitekim bir malın menfaatine mâlik olanlar, o menfaatin bedeline de mâliktirler. Yine, eğer temlik olsaydı, kadın talâka mâlik olurdu. O takdirde de kocanın talâka mâlikiyeti kalmazdı. Zira bir şeyin bütün parçaları ile aynı anda, iki ayrı mâlikin mülkü olması muhaldir. Koca muhayyer kıldıktan sonra da talâka mâliktir. Dolayısıyla kadın talâka mâlik olamaz. Ama bizim dediğimiz böyle değildir. Bu bir tevkil ve nâib kılma işidir. Koca mâliktir. Zevce ise onun naibi ve vekildir. Yine şayet ona "Kendini boşa!" dese, sonra boşamayacağına dair yemin etse, kadın kendisini boşasa yemininde hânis (yalancı) olur. Bu da kadının kendisinin naibi ve asıl boşayanın koca olduğunu gösterir. Sonra "O temliktir" sözünüzü ele alalım: Bununla ya "Ona nefsini temlik etmiştir." demeyi kasdediyorsunuz, ya da "Boşama hakkını temlik" demeyi. Eğer birinci mânayı kasdedîyorsanız, o zaman kadının sadece "Kabul ettim." demesi ile talâk vuku bulur, demeniz gerekir. Çünkü koca, kadınlığından istifade hakkını mülkiyetinden çıkarmayı gerektiren icabda bulunmuş ve kadın tarafından gelen "kabul" de icab ile kenetlenmiştir. Eğer ikinci mânayı kasdedîyorsanız, bu bir tevkil demektir. Kullanılan ifadenin değişikliği farketmez. Muhayyer kılma şekillerini ayırıma tâbi tutan Mâlikî fukahası şöyle diyorlar: Koca, karısına: " = İşin elindedir." veya " = İşini sana verdim." veya " = İşini sana temlik ettim." derse bu ifadeler temlik demektir. " = Tercih et." derse, bu da muhayyer kılmadır. Aralarında hem hakikaten, hem de hükmen fark vardır: Hakikatte farka gelince; " = Tercih et!" ifadesi kadının muhayyer bırakılmasından fazla bir mâna içermez. Bununla koca, kadına nefsini temlik etmemiştir. Sadece iki şey arasında onu muhayyer kılmıştır. "İşin elindedir." sözü böyle değildir. Çünkü bu, ancak kadının kendine mâlik olması durumunda elinde olabilir. Hüküm açısından ele aldığımızda da farklıdır. Çünkü koca, "İşin elindedir." deyip de "Ben bununla bir talâka niyet ettim.'* derse, söz yeminle birlikte kendisinindir. "Tercih et." dediğinde kadın kendisini üç talâk boşarsa, üçü de vuku bulur. İsterse koca "Ben bir talâk kas-dettim." desin. Ancak bu durumda kadın, zifaf vaki olmamış biriyse, o zaman bir talâk kasdı hususunda söz yeminle birlikte kocanındır. Çünkü muhayyer kılma, kadının kendi nefsini tercihte bulunabilmesini gerektirir. Bu da ancak ayrılıkla (beynûnet) gerçekleşir. Eğer kadınla zifaf vuku bulmuşsa bu, ancak üç talâkla tahakkuk eder. Eğer zifaf olmamışsa bir talâkla da bâin olur. "İşin elindedir." sözü ise böyle değildir. Çünkü bu ifade kendisi ile kocası arasında bir tercihte bulunmasını gerektirmez; aksine emrini ona temlik anlamı taşır ve bu üç talâkla ayrı kılmak veya bir talâk ve akabinde dolan iddetle ayrı kılmak suretiyle nefıni ona temlik etmek mânalarını, her ikisini de kapsar. Koca bu muhtemel mânalarmdan birini kasdettiğindcsözü kabul edilir. Doğrusu,* bu izahları aynısıyla " = Tercih et" sözü için de vâ-riddir ve kendilerini bağlar. Çünkü bu söz de kadının "Nefsini üç talâkla veya bir talâk ve arkasından biten iddetle kendini bâin (ayrı) kıl." mânalarına şamildir. Hatta "İşin elindedir." sözü, üçün temliki hususunda "tercih et" sözünden daha da açıktır. Çünkü "işin (emrin)" ifadesi gramer bakımından muzaaf, muzaafun ileyh (isim tamlaması) olması açısından "ne var ne yok bütün emrini" içine alır. "Tercih et" sözü ise mutlaktır, umumîliği yoktur. Dolayısıyla üç talâk onun neresinden çıkıyor? İmam Ahmed'in ortaya koyduğu budur. Çünkü o, "Tercih et" ifadelen hakkında: "Bununla kocamı niyeti olmaksızın, zevce tek bir talâktan fazlasına mâlik değildir." demiş; "Env rin elindedir", "Talâkın elindedir.", "Talâk konusunda seni tevkil ettim." ifadeleri hakkında ise, "Kadın bunlarla üç talâk hakkına sahip olur." demiştir. Yine ondan bir başka rivayet daha vardır; bu da: "Kadın ancak kocanın niyeti ile buna mâlik olabiür." şeklindedir. "Derhal boşama olur." diyenlerin bakış açısı ve görüşlerinin zayıflığı daha önce geçti. "Bu bir boş sözdür, bir şey lâzım gelmez." diyenlere gelince; bunların iki dayanakları vardır: Birincisi: Allah talâkı kadınların eline değil, sadece erkeklerin yetkisine vermiştir. Allah'ın koyduğu, kulun dileğiyle değişmez. Dolayısıyla kocanın, talâkı, kendisine Allah'ın asla talâk yetkisi vermediği bir kimseye tevdi edebilme hakkı yoktur. Ebu Ubeyd Kasım b. Sellâm, Ebu Bekir b. Ayyaş—Habîb b. Ebî Sabit senediyle nakleder: Bir adam, hanımlarından birisine: "Eğer şu dengi (yükü) şu eve sokarsan, kumanın emri senin elindedir." der ve kadın onu içeri sokar. Sonra da (kuması için): "O boştur." der. Durum Hz. Ömer'e intikal ettirilir. O kadını adamdan ayırır. Yolları üstünde Abdullah b. Mes'ûd'a uğrarlar ve durumu ona haber verirler. İbn Mes'ûd onları Hz. Ömer'e götürür ve: "— Ey Mü'minlerin emîri! Şüphesiz Allah Teâlâ, erkekleri kadınlar üzerine hâkim kılmıştır; kadınları erkekler üzerine hâkim kılmamıştır." der. Hz. Ömer: — Ne düşünüyorsun? der. İbn Mes'ûd: — O karışıdır diye düşünüyorum, diye cevap verir. Hz. Ömer: — Ben o görüşteyim der ve onu bir sayar. , Ben derim ki: "Onu bir sayması" muhtemelen kocanın "Kumanın emri elindedir" sözü sebebiyledir. Bu söz, talâk hakkında kinaye olmuş olur. Yi-J ne muhtemeldir kî, kumasının "O boştur" sözüne istinaden bir talâk say-j mistir. Kadının koca üzerine hâkim olmaması için (üç talâkla) ayırma yetkisini kadına vermemiştir. Doğrusu bu haberde, bv grubun görüşü doğrultusunda bir delil yoktur. Hatta denilebilir ki bu haber onların aleyhine bir hüccet olarak kabul edilebilir. Ebu Ubeyd, Abdülgaffar b. Davud—İbn Lehîa—Yezîd b. Habîb senediyle nakleder: İranlı Rümeysa, Muhammed b. Abdurrahman b. Ebî Bekr'in nikâhındaydı. Emrini ona temlik etti. Kadın da üç defa (kocasına) "Sen boşsun!" dedi. Hz. Osman, Muhammed'e: "Hata ettin. Onun talâk hakkı yoktur. Çünkü kadın boşayamaz." dedi. Bu haber de onlar için bir delil olamaz. Zira Hz. Osman sadece, kadın talâkı mahalline isnad etmediği için geçerli kabul etmemiştir. Koca da: "Ben senden boşum" dememiştir. Bu, Abdürrezzâk'ın rivayet ettiği durumun bir benzeri olmaktadır: İbn Cüreyc—Ebu'z-Zübeyr—Mücâhid senediyle nakleder: Bir adam îbn Abbas'a gelir ve: — Kanma emrini temlik ettim, o da beni üç talâkla boşadı, der. İbn Abbas: — Allah ona yıldızını şaşırtmış. Talâkı, ancak sen ona verebilirsin, onun sana talâk verme hakkı yoktur, demiştir.[928] Esrem: Ebu Abdullah'a, karısına "Emrin elindedir." diyen bir adamın durumu nedir? diye sordum. O dedi ki: Hz. Osman ve Ali (r.a.) "Hüküm kadının hükmettiğidir." dediler. Ben: "Ben nefsimi üç talâk boşadım" derse? dedim. O: "Hüküm kadının hükmettiğidir." dedi. Ben: Kadın "Seni üç talâk boşadım." derse? dedim. O: "Kadın boşayamaz." dedi ve İbn Abbas'ın, "Allah ona yıldızını şaşırtmış," hadisi ile istidlalde bulundu. Hadisi Vekî'-den, Şûbe'den, el-Hakem*den, İbn Abbas'tan, karısının emrini eline veren adam hakkında, kadının da "Seni üç talâk boşadım." demesi durumu ile ilgili olarak rivayet etti. İbn Abbas: "Allah ona yıldızını şaşırtmış, kendisini boşasaydı ya!" [929] demişti. İmam Ahmed, Ebu Matar'ın tashif yanrak İbn Abbas'ın sözünü şekline çevirdiğini so>ier. Ancak Abdürrezzak, îbn Cüreyc'den şöyle nakleder: Abdullah b. Tâvûs'a: "Baban karısına emrini temlik eden bir adam hakkında nasıl hükmederdi? Kadın kendisini boşamaya kadir mi, değil mî?" diye sordum. O: "Babam: Kadınlara talâk yok, derdi." dedi. Ben: "Baban başka bir adama karısının enrini temlik eden bir adam hakkında ne derdi? O adam karısını boşamaya kadir mi?" dedim. O: "Hayır." dedi.[930] Bu, Tâvus'un görüşünü gayet açık ortaya koyuyor. Ona göre ancak koca boşayabilir, zevceye emrini temlik etmek anlamsızdır; aynı şekilde bir başkasına vekâlet vermesi de caiz değildir. İbn Hazm: "Bu, Ebu Süleyman'ın ve biz tüm Zahirîlerin görüşüdür." demektedir. Bu grubun ikinci delili: Yüce Allah, talâk işini kadınlara değil, sadece erkeklere tevdi etmiştir. Çünkü kadınlar hem akılca, hem de dince noksandırlar. Pek çoğu da sefihtirler. Erkeklere karşı duydukları şevhet ve meyil onlara her şeyi yaptırır. Eğer talâk işi onlara verilmiş olsaydı, erkeklerin onlarla ilişkileri istikrar bulmazdı. Bunda da kocalar için büyük bir zarar sözko-nusu olurdu. Bu yüzden Yüce Allah'ın hikmet ve rahmeti, ayrılık hususunda kadınlara hiçbir yetki vermemeyi ve bu işi kocalara tevdi etmeyi gerektirdi. Eğer kocalar için bunun kadınlara nakli caiz olursa, bu Allah'ın hikmet ve rahmetine, kocaları gözetmesine ters düşmüş olur. Bunlar şöyle diyorlar: Hadis, sadece muhayyer kılmaya delâlet etmektedir. Eğer Allah'ı, Peygamberini ve ahiret yurdunu tercih ederlerse —nitekim öyle olmuştur—, bulundukları hal üzere Hz. Peygamber'in (s.a.) zevceleri olarak kalırlar. Eğer kendi nefislerini tercih ederlerse Hz. Peygamber (s.a.) onlara müt'a verir ve bizzat kendisi onları boşar ki, "güzellikle salıvermek" o demektir. Yoksa, onların kendilerini tercih etmeleri bizzat talâk olur, manasına değildir. Görüldüğü üzere bu gayet açıktır. Bunlar devamla şöyle diyorlar: Bu konuda ashabtan gelen haberler son derece ihtilaflıdır. Emrini karısının eline vermesi ve onun da kendisini üç talâkla boşaması durumunda Hz. Ömer, İbn Mes'ûd, Zeyd b. Sabit'in bunu tek bir ric'î talâk saydıkları sahih olarak bilinmektedir ve yine sahih olarak Hz. Osman'ın: "Hüküm kadının hükmettiğidir." dediği sabittir. Bunu Saîd b. Mansûr, İbn Ömer'den, bir başkası İbn Zübeyr'den rivayet eder. Hz. Ali, Zeyd ve bir grup sahabîden: "Eğer kadın kendisini tercih ederse bu bir bâin talâktır. Eğer kocasını tercih ederse bu bir ric'î talâktır." dedikleri sahih ve sabittir. Bir başka grup sahabîden: "Eğer kendisini tercih ederse her halükârda üç talâktır." dedikleri bilinmektedir. İbn Mes'ûd'dan; kişinin, karısının emrini bir başka adam eline vermesi ve onun da boşaması durumunda, bir şey lâzım gelmeyeceğini söylediği rivayet edilir. îbn Hazm şöyle der: Ashabtan kendisinden muhayyer kılma ile ilgili rivayette bulunduğumuz kimseleri araştırdık. Bu rivayetler sahihi, gayr-ı sahihi ile birlikte sadece yedi tanedir. Sonra bunlar da ihtilâf etmişlerdir. Bir kısmının sözü diğerininkinden üstün değildir. Dolayısıyla bunların konuya bir etkisi olmayacaktır. Ancak Nesâî ile rivayet ettiğimiz hariç. Nasr b. Ali el-Cehdamî—Süleyman b. Harb—Hammâd b. Zeyd senediyle rivayet edilen bu hadiste Ha-nmâd şöyle der: Eyyûb es-Sahtiyânî'ye: "Emrin elindedir." hakkında, el-Hasan'dan başka, "O üç talâktır." diyen birisini tanıyor musun? diye sordum. O: "Hayır. Ancak olsa olsa bana Katâde'nin İbn Semüre'nin âzadhsı Kesîr'den, onun Ebu Seleme'den, onun da Ebu Hureyre'den Hz. Peygamber'in (s.a.) "üçtür" dediği rivayeti vardır. Eyyûb şöyle der: "İbn Semüre'nin âzadhsı Kesîr'le karşılaştım ve ona bunu sordum, bilemedi. Hemen Katâde'ye döndüm ve durumu ona haber verdim. O: Unutmuş, dedi." İbn Hazm şöyle der: İbn Semüre'nin âzadhsı Kesîr meçhuldür. Eğer güvenilirliği ve hafızasının yerinde olduğu meşhur olsaydı, biz de bu habere asla muhalefet etmezdik. Kaldı ki, bazı râviler bu hadisi Ebu Hureyre'ye mevkuf kılarlar.[931] Mervezî anlatır: Ebu Abdillah'a: "Muhayyer kılınan ve kendi nefsini tercih eden kadın hakkında ne dersin?" diye sordum. "Onun hakkında ashabtan beş kişi, bir adet ric'î talâk olur demişlerdir: Hz. Ömer, İbn Mes'ûd, İbn Ömer, Âişe." dedi ve bir başka isim daha söyledi. Bir başkası o beşincinin Zeyd b. Sabit olduğunu söylemiştir. İbn Hazm şöyle der: Bir kimse karısını muhayyer bırakır ve o da kendisini tercih ederse veya kocasını tercih ederse ya da hiçbir tercihte bulunmazsa bütün bunlar boştur, hiçbir şey lâzım gelmez. Hepsi de aynıdır, bununla talâk vuku bulmaz, kadın kocaya haram olmaz, bunlardan birine hiçbir hüküm terettüp etmez. İsterse koca muhayyer kıldığını defaetle tekrar etsin, kadın kendisini veya talâkın tercihini bin defa tekrarlasın, hiçbir şey gerekmez. "Nefsini kendisine temlik etmesi", "Emrini eline vermesi" durumlarında da aynıdır, bir fark yoktur.[932] Hz. Peygamber (s.a.) dışında kimse hüccet olamaz. Madem ki ne Kur'-an'da, ne de Hz. Peygamber'in (s.a.) sünnetinde: "Kişinin karısına söylediği "Emrin elindedir" veya "Emrini sana temlik ettim" ya da "Tercih et" ifadeleri talâkı gerektirir ve kadının kendisini boşama veya talâkı tercihi hakkını doğurur" gibi bir âyet ya da hadis yoktur; o halde kişiye, Allah ve Rasû-lü'nün kendisine helâl kıldığı kadını, ne Allah ne de Peygamberinin vacip madiği görüşlerle haram kılmak caiz değildir. Bu son derece açıktır. İbn Hazm'-|ın sözü burada bitti.[933] Bunlar şöyle devam ediyorlar: Talâkın vuku bulacağı görüşünde olanların sözlerindeki tutarsızlıklar, çelişkiler, birinin diğerine ters düşmesi bu görüşlerin temelinin bozuk olduğunu göstermektedir. Eğer asıl sağlam olsaydı, onun üzerine bina edilen hükümler arasında ahenk olur, çelişki ve uyumsuzluklar olmazdı. Biz, bu ihtilâflardan bir kısmına işaret ediyoruz: Acaba sadece muhayyer kılma ile talâk vuku bulur mu? Yoksa kadın tercihini yapıncaya kadar vuku bulmaz mı? konusunda ikiye ayrılmışlardır. Daha önce temas edildi. Sonra sırf "Emrin elindedir" sözü ile talâk vuku bulmayacağı görüşünde olanlar ihtilâf etmişlerdir: Acaba kadının tercihi, o meclisle mi sınırlıdır, yoksa koca vazgeçmediği veya cinsel ilişkide bulunmadığı sürece devam edebilir mi? İki görüş vardır. Birisi "o meclisle sınırlıdır." şeklindedir. Ebu Hanife, Şafiî ve bir rivayette Mâlik bu görüştedirler. İkincisi: Koca vazgeçmedikçe veya cinsel ilişkide bulunmadığı sürece tercih hakkı kadının elindedir. Bu da İmam Ahmed, İbnü'l-Münzir, Ebu Sevr, diğer rivayette Mâlik'in görüşleridir. Sonra Mâliki âlimleri "Bu, kadının kocasını terk ettiği anlaşılacak kadar uzamadığı gibi bir zaman içinde söz konusudur. Bu da iki ayı asmasıyla anlaşılır demişlerdir. Sonra yine ihtilâf etmişler ve: Acaba terkedip etmediğine dair, kadın üzerine yemin etmesi gerekir mi, gerekmez mi? demişler ve ikiye ayrılmışlardır. Sonra kocanın kadına tevdî ettiği yetkilerini geri alıp alamayacağında ihtilâf etmişlerdir. İmam Ahmed, İshak, Evzâî, Şa'bi, Mücahid, Atâ: "Kocanın rücû fiakkı vardır ve kadının muhayyerliği ortadan kalkar.'1 demişlerdir. İmam Mâlik, Ebu Hanife, Sevrî, Zührî ise: "Rücû hakkı yoktur*' demişlerdir. Şâfiîlerin ise, "Bu temlik midir, tevkil midir?" şeklindeki telakkiye mebni olarak ihtilâfları vardır. "Tevkildir." denirse, müvekkilin rücûa hakkı vardır. "Temlik." denilirse hakkı yoktur. "Temliktir." görüşünde olanların bazıları: "Muhayyer kılma temliktir, desek bile rücû, imkânsız değildir. Çünkü henüz "kabul" bitişmemiştir. Dolayısıyle hibe ve satış akillerinde olduğu gibi (kabulden önce) rücû etmek caizdir." diyorlar. Bir diğer ihtilâf konusu da, kadının kendisini tercih etmesi durumunda ne lâzım geleceği hakkındadır. İmam Ahmed ve Şafiî: "Bir adet ric'î talâk gerekir." demişlerdir. Bu, aynı zamanda İbn Ömer, İbn Mes'ûd ve İbn Ab-bas'ın da görüşleridir. Ebu Ubeyd ve İshak'ın tercihleri de böyledir. Hz. Ali'den "Bir bâin talâk olur." görüşü nakledilir. Ebu Hanife'nin görüşü de budur. Zeyd b. Sâbit'ten "üç olur" görüşü vardır ki, el-Leys'in görüşü de budur. İmam Mâlik: "Eğer kadınla zifaf gerçekleşmişse, üç talâk olur, eğer zifaf gerçekleşmemişse, kocanın bir talâka niyet ettim iddiası kabul edilir." demiştir. Bir ihtilâf daha: Acaba "Emrin elindedir" sözü, niyete ihtiyaç duyar mı, duymaz mı? İmam Ahmed, Şâfıî ve Ebu Hanife: "Niyete ihtiyaç duyar"; İmam Mâlik: "Hayır, niyete ihtiyaç duymaz." demişlerdir. Sonra yine ihtilâf etmişlerdir: Talâkın vukuu, "Nefsimi tercih ettim", veya "Nikâhını fesh ettim." demesi durumunda, kadının niyetine ihtiyaç gösterir mi, göstermez mi? Ebu Hanife: "Koca niyet ettiği zaman, talâkın vukuu için kadının niyetine ihtiyaç yoktur." der. Ahmed ve Şâfıî: "Eğer kadın kinaye lafızlarla nefsini tercih etmişse mutlaka niyeti gereklidir." demişlerdir. Sonra Mâliki fukaha-sı: Eğer kadın "Kendimi tercih ettim" veya "Nefsimi kabul ettim" derse talâk lâzım gelir. "Ben onu murad etmedim" dese bile durum değişmez. Eğer "Emrimi kabul ettim." derse ne kasdettiği sorulur: Eğer talâkı murad etmişse talâk olur. Talâkı murad etmemişse talâk olmaz. Sonra İmam Mâlik şöyle der: Koca karısına "Emrin elindedir." der ve bir talâk kasdettim diye söylerse, yeminiyle birlikte söz kendisinindir. Eğer bir niyeti yok idiyse, dilediğini îkâ edebilir. "Tercih et" der ve bir talâk murad ettiğini söylerse, kadın da kendisini tercih ederse üç talâk boşanmış olur. Kocanın sözü kabul edilmez. Daha nice, birbirleriyle son derece farklılık arzeden ve ne Kitab'tan, ne sünnetten, ne de icmâdan hiçbir delili bulunmayan pek çok furû meseleler. Kadın, kocanın nikâhından çıktığına dair kesin bir delil olmadıkça karışıdır. Bunlar devamla şöyle derler: Allah ne nikâh ne de talâk konusunda kadınlara bir yetki tanımadı, bunu sadece erkeklere verdi. Yüce Allah erkekleri kadınlar üzerinde hakim kıldı; dilerse tutarlar, dilerlerse boşarlar. Erkeğin, kadını kendi üzerine, dilerse tutacak, dilerse boşayacak şekilde hakim kılması caiz değildir. Eğer Hz. PeygamberMn (s.a.) ashabı, bir konuda icmâ edecek olsalar, biz onların icmâlanru aşmayız. Ancak onlar bu konuda ihtilâf ettiler. Onların görüşlerini destekleyecek başka deliller aradık. Sonunda hüccetin, sadece bu görüş üzerinde olduğunu gördük. Eğer falandan bir rivayet varsa, onun tam aksine rivayet de vardır. Bu konuda icmâ iddiası son derece asılsızdır. Sahabe ve tabiîn arasında —naklettiğimiz gibi— anlaşmazlıklar, görüş ayrılıkları sabittir. İhtilâf varken icmâdan söz etmek olmaz. İşte îbn Abbas ve Osman b. Affan: "Adamın karısı eline emrini tevdi eylemesi bir şey değildir." demişlerdir. İbn Mes'ûd, karısının emrini başka bir adamın eline veren adamın hakkında onun da boşaması durumunda "Bir şey değildir."der. Tâvûs, karısına emrini tevdi eden kimse hakkında: "Kadınlara talâk yoktur.*' der. Yine O: Başka bir adama karısının emrini tevdi etmesi durumunda, o adamın kadını boşamaya yetkisi olduğu sorulduğunda: "Hayır, yok!" demiştir. [934] 4— Değerlendirme ve Sonuç: Ben derim ki: Tâvûs'tan nakledilen rivayet, sahihtir, sarihtir. Ne sened, ne de sarahat bakımından tenkide açık değildir. İbn Mes'ûd'dan yapılan nakillere gelince, farklıdır: Onun talâkın vukuu konusunda Hz. Ali ve Zeyd'e muvafakat ettiği de nakledilmiştir. Nitekim bunu İbn Ebı Leylâ, Şa'bî'den "Emrin elindedir." "Tercih et" ifadeleri hakkında, "Hz. Ali ile İbn Mes'üd ve Zeyd'in görüşleri hep aynıdır." dediğini nakleder. Yine ondan, bir hanımına "Eğer bu yükü eve sokarsan (kuman) falancanın emri senin elinde olsun" diyen bir adam hakkında —ki kadın bunu yapmıştı—: "O, onun karışıdır." dediği ve bunu talâk kabul etmediği de nakledilir. İbn Abbas ve Osman'dan yapılan nakiller, sadece muhayyer kılınan kadının talâkı kocasına nisbet ederek "Sen boşsun" demesi durumuyla ilgilidir. İmam Ahmed ve Mâlik de aynı görüşte olmakla birlikte kadının kendisini tercih etmesi veya talâkı kendisine nisbet ederek kendisini boşaması durumunda talâkın vuku bulacağını da söylerler. Ashabtan, muhayyer kılma ve temliki ilga edip, hiçbir şey lâzım gelmez diyen bir sahabî bilinmemektedir. Sadece İbn Mes'ûd'dan gelen az önceki rivayet vardır. Ondan, aksi görüşte olduğu da nakledilmiştir. Şu halde sahabeden kesin olarak sabit olan husus, muhayyer kılmanın dikkate alınması ve talâkın bununla vuku bulmasıdır. Şu kadar var ki, kadının bununla neye mâlik olduğu hususunda ihtilâfları vardır. Nitekim az önce geçti. Muhayyer kılmanın hiçbir etkisi yoktur demek, asla hiçbir sahabîden nakledilmeyen bir husustur. Sadece Ebu Muhammed İbn Hazm; İbn Abbas ve Osman'dan gelen nakilleri yanlış değerlendirmiştir. Ancak bunun Tâvus'un görüşü olduğu doğrudur. Atâ'dan da buna delâlet eden nakiller yapılmıştır: Abdürrezzâk, İbn Cüreyc'den rivayet eder: Atâ'-ya: Bir adam karısına: "Bir gün veya iki gün sonra emrin elindedir." dese ne lâzım gelir dedim. O: "Bu bir şey değildir." dedi. Ben: "Kadına bir adam gönderse ve bir gün ya da bîr süre emri elinde olduğunu bildirse." dedim. O: "Bu nasıl olur bilmiyorum. Bunun bir şey olacağını sanmam." dedi. Atâ'ya: "el-Münzir, Hafsa'nın emrini Âişe'ye temlik ettiğinde, Âişe, Hafsa'ya temlikte bulundu mu" diye sordum. O: "Hayır! Sadece kendisini boşayıp boşamama konusunda arzda bulundu. Ona emrini temlik etmedi." dedi.[935] Eğer ashabın bir heybeti olmasaydı, biz bu görüşten ayrılmazdık. Ancak İslâm'ın öncüleri olan Allah Rasûlü'nün (s.a.) ashabı her ne kadar muhayyer kılmanın hükmü üzerinde ihtilâf etmişlerse de, bu ihtilâflarının içinde muhayyerliğin itibara alınacağı, ilga edilmeyeceği konusunda da ittifak halindedirler. Bu konuda bütün sahabîler müttefiktirler. Bunda bir zarar da yoktur. Bahsettiğiniz talâkın kadının elinde olması durumunda sözkonusu olan zarar, sadece müstakillen kadının elinde olması durumuyla ilgilidir. Ama kocanın bizzat talâkı elinde bulundurması halinde, bazan olur ki maslahat bu hakkın kullanılmasının kadına tevdi edilmesinde görülebilir; böylece karı-koca arasındaki durum ortaya çıkar. Eğer kadın kocasını seviyorsa, onunla yaşamaya devam eder. Yok, nefret ediyorsa ondan ayrılır. Bu, hem kadın hem de erkek için bir maslahattır. Bunda Allah'ın şeriatını ve hikmetini değiştirmeyi gerektirecek bir şey de yoktur. Kadını kendi talâkı hakkında tevkil etmekle, yabancı birini tevkil arasında bir fark yoktur. Talâk konusunda üçüncü bir şahsa vekâlet vermeyi caiz görmenin bir anlamı yoktur. Oysa nikâh ve hulû konularında yabancının tevkili sahihtir. Cenab-ı Allah, geçimsizlik durumunda taraflardan seçilecek iki hakeme evli çiftlerin hallerine bakma yetkisi vermiştir: Eğer aralarının ayrılmasını gerekli görürlerse ayırırlar, evliliğin devamını uygun görürlerse devama karar alırlar. Bu bir talâktır veya kocanm dışından gelen bir fesihtir. Bu netice eğer hakemler vekildir denilirse kocanın rızasıyla, eğer onlar hakemdirler denilirse kocanın rızası aranmadan gerçekleşir. Hakime, çeşitli konularda kocaya nâib sıfatı ile aleyhine taiâk verme yetkisi tanınmıştır. Koca kendisi adına boşamak veya hulû yapmak üzere birini vekil veya nâib tayin edecek olsa bunda, Allah'ın hükmünü değiştirecek bir husus yoktur, O'nun dinine de muhalif değildir. Çünkü boşayan kimse bizzat kocadır, ama doğrudan, ama vekili kanalıyla. Bazan vekil kişinin haklarını gözetmede kendisinden daha ileri görüşlü olur, çıkarlarını daha iyi korur. Dolayısıyla fayda ve çıkarlarını daha iyi bildiği o konu, ona havale edilir. Âzad, nikâh, hulû, ibra ve diğer konularda, hakların talebinde bulunmak, onları isbat etmek, almak ve mahkemede savunmak gibi hususlarda vekâlet caiz oluyor da, aynı şey talâk konusunda niye caiz olmasın?! Haram kılan bir şey mi var? Evet, vekil talâk konusunda onun talâktan mâlik oldukları, olmadıkları; ona helâl olanlar, haram olanlar gibi hususlarda müvekkilin yerine geçmektedir. Gerçekte boşayan, ya doğrudan ya da vekil aracılığı ile olmak üzere bizzat kocanın kendisi olmaktadır. [936] [923] Ahzâb, 33/28-29. [924] Buharı, 65/33 (5); Müslim, 1475. [925] Musannef, 11984. [926] Bk. Müslim, 1477 (24-26) [927] Metinde, "O tevkildir" şeklinde ise de sözün gelişinden "O temliktir" olması gerektiği anlaşılıyor. [928] Musannef, 11918. Senedi sahihtir. Ayrıca bk. el-Muhaliâ, 10/120. "Allah yıldızını şaşırtmış" sözünün mânası; "Eğer kendisini boşasaydı, geçerli olurdu. Fakat kocasını boşadı, geçerli olmadı." demektir. [929] Beyhakî, 7/349. [930] Musannef, 11913, 11949; el-Muhallâ, 10/120. [931] el-Muhallâ, 10/118-119. [932] el-Muhallâ, 10/117. [933] el-Muhallâ, 1C/124. [934] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 5/377-388. [935] Musannef, 11948, 11954. [936] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 5/388-389. [937] Tahrim, 66/1-2. [938] Asıl nüshada Meymune'dir; yanlıştır. [939] Buharı, 65/66 (1); Müslim, 1474. [940] Nesâî, 7/71. İsnadı sahihtir. Bk. Fethu'pBâri, 8/503, 9328. [941] Müslim, 1473 (19); Buharı, 65/66(1). [942] Tirmizî, 1201. [943] RâvİIeri sikadır. [944] Musannef, 11366. Senedi sahihtir. [945] Râvileri sikadır. [946] Râvileri sikadır. Musannef, 11360; BeyHakî, 7/350. [947] Râvileri sikadır. [948] Buharî, 68/8. [949] Musannef, 11378. [950] İnşirah, 94/7. [951] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 5/391-396. Konu Başlığı: Ynt: Peygamberimizin eşlerini muhayyer bırakması Gönderen: Ceren üzerinde 21 Kasım 2016, 21:33:28 Esselamu aleykum.Rabbim bizleri hayirli bir es ve hayirli bir kul eylesin.Peygamber efendimizin yolunda gidip ahiret hayatini dunya hayatina tercih eden kullardan olalim inşallah...
|