Konu Başlığı: Peygamberimizin anlaşmayı bozanlara tatbikatı Gönderen: Safiye Gül üzerinde 12 Temmuz 2011, 18:52:12 8— Hz. Peygamber'in (s.a.) Anlaşmayı Bozanlara Karşı Tatbikatı:
Hz. Peygamber (s.a.) bir kavimle barış anlaşması yapar da onlardan bazılan anlaşmayı ve barışı ihlâl eder, diğerleri buna seslerini çıkarmaz, razı olurlarsa; hepsine karşı savaş açar ve hepsini anlaşmayı bozmuş sayardı. Nitekim Kurayza, Nadîr ve Kaynukaoğullan hakkındaki uygulaması ile Mekke halkı hakkındaki uygulaması buna örnektir. Barış yaptığı kimseler hakkındaki uygulaması budur. Buna göre hükmün zimmîler hakkında da geçerli olması gerekir. Nitekim İmam Ahmed'in müntesiplerinden olan bir kısım fakıhler ve daha başkaları bunu açıkça belirtmişlerdir. Şafiî mezhebi âlimleri onlara muhalefet etmişler ve anlaşmayı bozma hükmünü özellikle anlaşmayı bozanlara has kılmışlar, anlaşmanın bozulmasına razı olan ve buna ses çıkarmayanları anlaşmayı bozmuş saymamışlardır. Bu ikisi arasını şöylece ayırmışlardır: Zimmîlik sözleşmesi daha güçlü ve daha pekiştirilmiştir. Bundan dolayı zamanla sınırlı olmaksızın yürürlüğe konmuştur. Ama saldırmazlık ve barış anlaşmasında durum böyle değildir. Birinciler diyorlar ki: Bu ikisi arasında bir fark yoktur. Zimmîlik sözleş' mesi zamanla sınırsız olarak yürürlüğe konmuş değildir. Aksine bu sözleşme, zimmîlerin devamlı olarak iltizam ettikleri şey çerçevesinde kalmaları ve bu pozisyonlarını devam ettirmeleri şartıyla konulmuş bir sözleşmedir. Öte yandan bu sözleşme, sözleşmeye konu olan şeylerin hükümlerinin onlar tarafından iltizam edilmesi şartıyla saldırmazlık için yapılan barış anlaşması gibidir. Hz. Peygamber (s.a.) Medine'ye geldiğinde yahudilerle yaptığı barış ve saldırmazlık anlaşmasını vakitle sınırlamadı; onlar kendisine ilişmedikleri ve O'na savaş açmadıkları sürece bu anlaşmayı mutlak bıraktı. İşte bu, onların zimmîlik sözleşmeleri oldu. Ancak şu var ki, cizyenin farz olduğuna dair henüz bir âyet inmiş değildi. Cizyenin farz olduğunu ifade eden âyet inince bu, anlaşmada koşulan şartlara eklendi; anlaşmanın hükmünü değiştirmedi ve gereken durum da ebedilik oldu. Artık bazıları zimmîlik anlaşmasını bo-. zup diğerleri onlara ses çıkarmaz razı olurlar ve durumu müslümanlara bil-dirmezlerse, bu takdirde barış anlaşması yapılmış olanların anlaşmayı bozmaları gibi bir duruma düşerler. Gerek zimmîlik sözleşmesi yapanlar ve gerekse barış anlaşması yapanlar bu anlamda birbirine eşittirler, bu konuda aralarında bir fark yoktur. Ancak bir başka yönden birbirlerinden ayrılmaktadır ki, bunu şu mesele açıklığa kavuşturur: Anlaşmanın bozulmasına ses çıkarmayıp razı olan, kabullenen kimse her ne kadar bu haliyle zimmîlik sözleşmesinin ve barış anlaşmasının dışına çıkmış, zimmîlik sözleşmesinden ve barıştan önceki ilk durumuna dönmüş olursa da eğer zimmîlik sözleşmesi ve barış anlaşması üzerinde devam etmekteyse onunla savaşmak ve her iki durumda da onu öldürmek caiz olmaz. Bu konuda saldırmazlık anlaşması ile zimmîlik sözleşmesi arasında durum farkı yoktur. Peki o halde bu kimse nasil bir yerde (eski) haline dönmüş olur, bir başka yerde ise dönmemiş olur?Bu iş makul değildir. Bunun açıklaması: O kimseden cizye alımının yenilenişi, sözleşmeyi bozanlara rıza göstermesi, destek olması ve muvafakat etmesi yanında o şahsın sözleşmesini yerine getirmiş olmasını icab ettirmez. Cizye vermemek onun anlaşmayı bozan ve sözleşmeyi yerine getirmeyen bir hain olmasını icab ettirir. Bunun ise imkânsızlığı ortadadır. Bu konuda üç görüş vardır: 1) Her iki halde de anlaşma bozulur görüşü: Allah Rasûlü'nün (s.a.) kâfirler hakkındaki uygulaması da bunu göstermektedir. 2) Her iki halde de anlaşma bozulmamış olur görüşü: Sünnetin gösterdiği yoldan en uzak olan görüş budur. 3) Bu iki durum arasında ayrım yapmak. Birinci görüş daha isabetlidir. Başarı Allah'tandır. Şu olayda veliyyü'î-emr'e (sultana) bu görüş doğrultusunda fetva verdik: Hıristiyanlar Şam'da müslümanların mallarını ve evlerini yaktılar. Müslümanların en büyük camilerini yakmak istediler, hatta caminin minaresini yaktılar bile. Şayet Allah onları defetmeseydi, neredeyse caminin tamamı yanacaktı. Bu durumu hıristiyanlardan bilenler oldu. Buna muvafakat ettiler, ses çıkarmadılar, razı oldular ve veliyyü'l-emr'i haberdar etmediler. Veliyyü'l-emr, huzurundaki fakihlerden onlar hakkında fetva istedi. Biz de ona bu işi yapan, herhangi bir şekilde buna yardım eden yahut razı olup ses çıkarmayan kimselerin zimmîlik sözleşmesini bozduklarına; had cezalarının kesinlikle idam olduğuna; esirde olduğu gibi burada devlet başkanının herhangi bir seçim yapma hakkının bulunmadığına; idamın bir had cezası ve cezanın had olması halinde müslüman olmanın Allah'ın hükümlerini yüklenmiş, zimmîlik sözleşmesi altına girmiş bulunan kimselerden idam cezasını düşürmeyeceğine; müslüman olan düşman ülkesi (dârülharb) vatandaşı için bunun söz konusu olmadığına; çünkü müslüman olmanın o kimsenin kanını ve malını koruma altına aldığına, müslüman olmazdan önce yapmış olduklarından ötürü idam edilemeyeceğine ve bunun ayrı bir hükmü, anlaşmayı bozmuş ve sonra müslüman olmuş zimmînin başka bir hükmü olduğuna fetva verdik. Söylediğimiz bu fetvayı, İmam Ahmed'in ifadeleri ve usulü icabettirmektedir. Şeyhülislâm İbn Teymiye —Allah ruhunu şâd eylesin— buna parmak basmış ve birçok yerde bu şekilde fetva vermiştir. Hz. Peygamber'in (s.a.) sünnet ve tatbikatından biri de, O, bir kabile ile barış ve anlaşma yapar da o kabileye, onlar dışında Hz. Peygamber'e (s.a.) düşman olan bir başka kabile katılırsa Hz. Peygamber'le (s.a.) anlaşma yapan kabilenin anlaşmalarına onlar da dahil olur ve anlaşma yapmış olan kabilenin yanında yer alırlar; Hz. Peygamber'e (s.a.) daha başka bir kabile katılırsa onlar da O'nun anlaşmasına dahil olur, O'nun yanında yer alırlar ve O'nun anlaşmasına dahil olup O'nun yanında yer alan kâfirlere savaş açanlar O'na savaş açmış hükmünde olurlardı. Hz. Peygamber (s.a.) Mekkelilerie bu nedenle savaşmıştır. Çünkü Mekkelilerie on yıl savaşmamak şartıyla barış anlaşması yapmıştı; Bekir b. Vâil oğulları ileri atılıp Kureyş'in anlaşma ve sözleşmesine dahil oldular; Öte yandan Huzâa kabilesi öne atılıp Allah Rasü-lü'nün (s.a.) anlaşma ve sözleşmesine dahil oldular. Sonra Bekiroğullan, Huzâa kabilesine saldırıp onlara gece baskını yaptılar ve kabilenin bir kısmını öldürdüler. Kureyş de gizlice onlara silah yardımında bulundu. Allah Rasûlü (s.a.) bu hareketlerinden ötürü Kureyş'i anlaşmayı bozmuş saydı ve müttefiklerine saldırdıklarından ötürü Bekir b. Vâil oğullarıyla savaşmayı caiz gördü. Bu olay aşağıda —inşallah— anlatılacaktır. Şeyhülislâm İbn Teymiye doğu hıristiyanlan ile savaşmaya da bundan ötürü fetva verdi. Zira onlar her ne kadar bizimle savaşmamış, harp etmemişlerse de müslümanlann düşmanlarına savaş sırasında yardım ettiler, onlara mal ve silahla destek oldular. Bu yüzden Üstad, onları zimmîlik sözleşmesini bozmuş olarak gördü. Nitekim Kureyş de Hz. Peygamber'in (s.a.) müttefikleriyle savaşan Bekir b. Vâil oğullarına yardım etmekle Hz. Peygamber'in (s.a.) anlaşmasını bozmuşlardı. Öyleyse zimmîler, müslümanlarla savaşta müşriklere yardım ederlerse ya durum nice olur? En iyi bilen Allah'tır. [380] [380] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 3/173-176. |