๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Zadul Mead => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 20 Mayıs 2011, 11:56:41



Konu Başlığı: Ölü hayvanın satılamayacak olması
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 20 Mayıs 2011, 11:56:41
c) Ölü (Murdar) Hayvanın Satılamayacak Olması:

 

Murdar ölü hayvanın satışının haram olması konusuna, eti, yağı, siniri gibi canlılık emaresi bulunan ve ölümüyle bu durumun ortadan kalktığı kısımları girer. Tüyü, yünü ve kılı gibi canlılık emaresi bulunmayan kısımları bu konuya girmez. Çünkü onlar ölü hayvan hükmünde olmadıkları gibi, hayvan hayatta iken diğer organlar gibi canlılık emaresi de göstermezler. İlim erbabının çoğunluğu şu görüştedir: Ölü hayvanın kılı, yünü ve tüyü, temiz bir hayvana ait olması kaydıyla temiz sayılır. İmam Mâlik, Ebu Hanife, Ahmed b. Hanbel, Leys, Evzaî, es-Sevri, Davud, İbnu'l-Münzir, el-Müzenî, tabiîn neslinden Hasan el-Basri, İbn Şîrîn ve Abdullah b. Mes'ûd'un arkadaşları bu görüştedirler. Yalnızca İmam Şafiî, bu kısımlarının da necis olduğuna hükmetmiştir. Delil olarak da hem akim hem de naklin (yani Kur'an va sünnetin) ölü hayvan isminin bü kısımları da içine aldığını ifade etmesini göstermiştir. Nakli delil: İbn Adî'nin el-Kâmil adlı eserinde İbn Ömer'den rivayet edilen merfû hadiste: Tırnaklan, kam ve kılı defnediniz, çünkü onlar murdardırlar (meyte).'* buyrulmasıdır. Aklî delile gelince: Bu kısımlar da hayvana bitişik olup onunla beraber büyür, dolayısıyla diğer organları gibi ölümüyle de necis olurlar. Aynı zamanda tıpkı domuz kılında olduğu gibi necis bir mahalde biten kıl da necistir. Yaratılıştaki aslıyla olan irtibatı, onun hükmüne tâbi olmayı gerektirmiş, örfe göre de kıl bittiği mahalle tâbi sayılmıştır. Şari'in o konudaki hükümleri bu duruma uygun düşecek şekildedir. Meselâ, temizlikte kılların yıkanmasını da vacip kılmış, ihramlı birinin, avlanması yasak hayvandan kıl almasını, onun bir organını almak gibi telakki edip ceza takdir etmiş; nikâhla helâl, talâkla da erkeğine haram olan kadının saçını da ondan bir parça saymıştır. Diğer yandan Şâri'in, malların imkân Ölçüsünde ıslah edilip kullanılır hale getirilmesi, korunması ve zayi edilmemesi konusunda titizlik gösterdiğini, Meymûne'nin koyunu için: "Derisini alsanız ya, tabaklayıp ondan yararlanabilirsiniz. "[468]' buyruğunu biliyoruz. Şayet kü temiz olsaydı, onun alınmasını tavsiye etmesi daha uygun olurdu, zira külfetsiz ve alınması kolay bir iştir.

Kıl,  yün  gibi  şeylerin  temiz  olduğunu   savunanlar  da  şöyle demektedirler.

1)   Allah   Teâlâ   âyet-i   kerimesinde:   "Onların   yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar (faydalanacağınız) bir ev eşyası ve bir ticaret malı meydana getirdi."'[469]' Bu ifade, hem ölü hem de diri  hayvanlara  ait   olan  yün  vs.   içindir.   Ahmed  b.   Hanbel'in Afüsned'inde, Ma'mer — Zührî — Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe — İbn Abbas (r.a.) yoluyla gelen bir hadiste şöyle buyrulmaktadır: Hz. Peygamber (s.a.)  Meymûne'ye ait olan ölü bir koyunun yanından geçiyordu. Buyurdular ki: "Derisinden yararlansanız ya!" Oradakiler de : "Nasıl olur, o ölü (murdar) bir hayvan." dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.î: "Haram olan ancak onun etidir."'14' buyurdu. Bu hadis etin dışında kalan organların temiz olduğunu çok açık bir şekilde göstermektedir. Domuz etinde olduğu gibi, yağ, ciğer, dalak, kuyruk (yağı) gibi şeyler de et hükmündedir. Kemik, boynuz ve tırnak konusu bu noktada bir çelişki göstermemektedir. Bu meselenin hemen ardından izah edeceğimiz üzere sahih olan görüş onların da temiz olduğudur.

2)  Yumurtada olduğu gibi hayvanın hayatında alınsa bile temiz sayılır, diğer organlarının aksine ölümüyle necis olmaz. Canlı hayvanı kırkmak ve kılının da necis sayılmaması konusunda icmâ vardır. Bu durum kılın hayvandan bir parça sayılmadığma ve ruhunun olmadığına delâlet etmektedir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.): "Canlıdan ayrılan her şey, ölü hayvan (hükmünde) sayılır."'[470]' buyurmuş, Sünen sahipleri de rivayet etmiştir. Aynı zamanda kırkılması esnasında hayvan acı duymaz ve yalnızca kılına dokunulmasını hissetmez. Bütün bunlar onda hayat olmadığını göstermektedir. Büyümesine gelince bu onun hayatiyetine ve hayvandan ayrılmasıyla necis olacak bir hayvânîliğe sahip olduğuna delâlet etmez. Sadece büyüme tek başına hayatiyetin delili olsaydı ve bu hayatiyetin sona ermesiyle de o mahallin necis olduğunu ifade etseydi, kuruyan tarım ürünleri de bu sebeple necis olurdu.

3)  İki çeşit hayat vardır: Duyma ve hareket etme hayatı, büyüme ve gıdalarıma hayatı. Birinci çeşidin sona ermesi canimin temiz olmasını etkilediği halde, ikinci çeşidin sona ermesinin böyle bir etkisi yoktur.

4)   Etin   necis  olması,   pis   olan  bazı  sıvıların   orada  kalması sebebiyledir. Kıllar ve yünler için böyle bir durum yoktur. Bu husus, ileride açıklanacağı gibi, kemikler ve tırnakların durumu ile nakzedilmiş olmaz.

5) Eşyada asıl olan temizliktir. Pislik onlara, bazı değişmeler sebebiyle sonradan arız olur. İnsanın yediği temiz gıdaların değişerek dışkı haline geçmesi,  temiz olan üzüm  suyunun şarap  haline  gelmesi vs.  bu cümledendir. Kıllar değişime uğramaları sırasında zaten temizdi. Sonra, ölüm anında onlann necis olmasını gerektiren hiçbir şey de olmadı. Diğer organlar ise böyle değildir. Onlan necis yapan şey, Ölümle pis rutubetlerin içeride birikmesi, dışan çıkamamasıdır.

6)  Abdullah b. Ömer'in rivayet ettiği hadise gelince[471] bu hadisin isnadında Abdullah b. Abdülaziz b. Ebî Ravvâd vardır ki, Ebu Hatim er-Râzî onun hakkında: "Hadisleri münkerdir, benim nezdimde dürüst biri değildir." demekte, Ali b. Hüseyin el-Cüneyd de: "Beş para etmez, uydurma hadisler nakletmektedir." ifadesini kullanmaktadır.

Meymûne'ye ait olan ölü koyun hadisinde Hz. Peygamber'in (s.a.): "Derisinden yarariansaydınız ya!" deyip yününden hiç bahsetmemesi hususunu üç şekilde cevaplandırmak mümkündür:

Birincisi: Hz. Peygamber (s.a.) deriden yararlanmayı mutlak bir ifade ile söylemiş, yününün kırkılmasını emretmemiştir. Halbuki üzerinde yün bulunması kaçınilmazdır. O halde bu hadis hem (ölü hayvanın) yünü ve kıiıyla, hem de kırkılmış haldeki bütün derilerden yararlanmanın caiz

olduğuna delalet eder.

İkincisi: Aynı hadiste Hz. Peygamber: "Ölü hayvanın ancak yenmesi (veya eti) haram kılınmıştır." buyurmakla, kılından da yararlanmak gerektiği hususunda yol göstermiştir.

Üçüncüsü: Kıl (ya da yün) Ölü hayvandan bir parça sayılmadığı için ona temas etmemiştir. Çünkü diğer organlar gibi, hayvanın ölümüyle canlılığım yitirmiş bir organ değildir. Ona tâbi olduğu gerekçesi de, tabaklanan derisinden —üzerinde yünü de olsa— yararlanmanın caiz olması dolayısıyla geçersiz kalır. Temizlik esnasında kılların yıkanması konusundaki delilleri, sargı meselesi sebebiyle, av hayvanından alındığında ceza gerekmesi delilleri de yumurta ve cenin meseleleri sebebiyle bâtıl olur. Nikâh konusuna gelince, kadının saçı vücuduna bitişik olduğu, ondan ayrılması bütünlüğü olumsuz yönde etkileyeceği için ona tâbi olmuştur. Buradaki meselede ise, kıl ölü hayvanın vücuduna necasette tâbi olsa bile, o görüş sahiplerine göre, vücuttan ayrıldıktan  sonra  necaset  ondan  ayrılmaz.   Böylece  aradaki fark anlaşılmış oldu.

Bu noktada şöyle bir soru sorulabilir: Ölü hayvanın satışının haram kılınması, kemiği, boynuzu ve tabaklandıktan sonra derisinin de satışının haram kılınmasını içine alır mı?

Cevap: Ölü hayvanın ancak yenmesi ve —yenmesi haram kılınan etin— kullanılması (yani satılıp parasının yenmesi) haramdır. Hz. Peygamber (s.a.) bu hususa: "Allah Teâlâ bir şeyi haram kıldığı zaman onun parasını da haram kılmıştır."[472] hadisiyle işaret etmiştir. Bir başka rivayette de: "Allah bir şeyi haram kıldığı zaman, onun parasının yenmesini de haram kılmıştır." buyurulmuştur. Bu da göstermektedir ki, satışı haram olan şeyin yenmesi de haramdır.

Tabaklanmış deriye gelince; o artık temiz olmuştur ve hem elbise hem de sergi vs. olarak ondan yararlanılabilir. Bu duruma göre, satışı da caiz olmalıdır. İmam Şafiî eski kitabında satışının caiz olmadığına hükmetmiş, arkadaşları da bu konuda ihtilâf etmişlerdir. Bunlardan Kaffâl: "Şafiî'nin bu hükmü ancak, İmam Mâlik'in Tabaklanan derinin dışı temizlenir, ama içi temizlenmez.' sözüne uygun düşen bir takdirle anlaşılır hale gelir." demektedir. Bazı âlimler de İmam Şafiî'nin yeni görüşüne göre, içi de dışı da temizlense bile satışının caiz olmadığını söylemişlerdir. Çünkü o gerçekte ölü hayvanın bir parçasıdır. Bu sebeple eti ve kemiği gibi derisi de satılamaz. Bazıları da tabaklandıktan sonra yararlanılabilecek temiz bir mal durumuna geldiğini ve şer'î Ölçülere göre kesilmiş bir hayvan derisi gibi satılmasının caiz olduğunu söylemişlerdir. Bir başka grup da, "Bu konu tabaklamanın değerlendirilmesine, onun necaseti izâle mi ettiği, yoksa derinin mahiyetini mi değiştirdiği sorusuna dayanır. Şayet mahiyetini değiştirdiğini (istihale) kabul edersek satışının caiz olduğunu söyleyebiliriz, çünkü o artık Ölü bir hayvan parçası değil, bambaşka bir nesne olmuştur. Şayet necaseti izâle ettiğini söylersek, bu durumda satışı caiz olmaz. Çünkü ölü hayvanın niteliği satışının haram olmasıdır. Bu nitelik değişmeyip bakî kalmıştır." demektedirler.

Aynı ihtilâf üzerine, sözkonusu derinin yenmesinin caiz olması meseleini de bina etmişler ve bu mevzuda da üç görüş ileri sürmüşlerdir: 1) Yenebilir, 2) Yenmesi haramdır, 3) Eti yenilen hayvanların dertleriyle, eti yenmeyen hayvanların derileri ayn ayrı ele alınmalıdır. Birinci görüşü savunanlar mâhiyet değişimi (istihale) hükmünü, ikinci görüşü savunanlar necaseti giderme (izâle) hükmünü galip durumda görürken, üçüncü görüşü savunanlar da tabaklamayı sert ölçüye uygun kesme gibi değerlendirmişler ve dolayısıyla kesildiği zaman eti yenen hayvanın derisinin de yenilebileceğini söylemişlerdir.

Mutlak olarak yenmesine cevaz veren görüş, açık seçik sünnete muhalif olup bâtıldır. Bu yüzden onlar da böyle bir sonuca ancak, tabaklandıktan sonra derinin ölü hayvan (murdar) sayılamayacağını iddia ederek varmışlardır. Bu ise geçersizdir. Çünkü o deri, gerçek mânada his ve hüküm açısından ölü bir hayvan derişidir. Tabaklandıktan sonra ondaki "ölü olma" vasfmı giderecek yeni bir hayat zuhur etmiş değildir. Tabaklamanın mahiyet değişimi (ihale) sayılması, maddî plânda bâtıldır. Çünkü derinin hiçbir şeyi değişmemiştir. Ateşin odunu kül ettiği veya tuz deryasına atılan ölü hayvanların orda tuza dönüştüğü gibi, tabaklama işi ile de deri bir halden başka bir hale dönüşür iddiası tamamen geçersizdir.

İmam Mâlik'in arkadaşlarına gelince, onlardan İbnu'l-Kâsim el-Müdevvene'de ölü hayvan derisinin tabaklandıktan sonra da satışına cevaz vermemektedir. et-Tehzîb adlı eserin müellifi de aynı görüştedir, el-Mâzerî ise: "Bu görüş tabaklamanın deriyi temiz kılmayacağı düşüncesinin muktezasıdır. Şayet tam olarak temizlendiğini kabul edersek, mubah olan bir çok yararlarından dolayı satışma da cevaz veririz." demektedir.

Ben de derim ki: Tabaklanmış cildin temizlenmesi konusunda İmam Mâlik'ten iki rivayet gelmiştir. Birincisi: Derinin hem içi hem de dışı temizlenir. Vehb'in yaptığı bu rivayeti esas alan arkadaşları satışını caiz görmüşlerdir. İkincisi: —Bu daha meşhur olanıdır.— Tabaklama ile deri özel bir temizlik kazanır ve kuru zeminde veya sadece sulu yerlerde kullanılması caiz olur. Suyun dışındaki diğer sıvılarla temas edecek yerlerde kullanılmaz. Bu rivayete göre ne satılması, ne de sergi olarak üzerinde veya elbise olarak İçinde namaz kılınması caizdir.

Bu konuda îmam Ahmed'in görüşü ise şöyledir: Tabaklanmadan önce ölü hayvanın derisinin satılması caiz değildir. Tabaklandıktan sonra satılmasının caiz olacağı konusunda da ondan iki rivayet bulunmaktadır. Arkadaşları bu iki rivayeti de mutlak olarak nakletmişlerdir, ama bana göre bu, derinin tabaklandıktan sonra temiz sayılıp sayılmayacağı meselesiyle ilgili rivayetlerin farklılığına dayanmaktadır.

Necis yağın satışında da Ahmed b. Hanbel'in mezhebinde üç görüş vardır:                                                                                                     

Birincisi: Satışı caiz değildir.                                                       

ikincisi: Necis olduğunu bilen bir kâfire satışı caizdir. Ahmedi Hanbel'in fetvası bu şekildedir.                                                           

Necis olduğunu bilmesinden maksat, onu necis yapan sebebi biîmesidir. Yoksa necis olduğuna inanması değil.

Üçüncüsü: Müslümana da kâfire de satılabilir. Bu görüş yakılmasının caiz olması ve yıkanmasıyla temizlenmesi sebebiyle,ileri sürülmüştür. Bu durumda necis bir elbise gibi kabul edilmiştir. Bazı arkadaşları da, necis yağın satışının cevazına dayanarak, necis olan hayvan dışkısının da yakıt olarak satılabileceği görüşünü belirtmişlerdir. Bu değerlendirme doğrudur.

Ebu Hanife'nin arkadaşlarına gelince, onlar da hayvan dışkısının bir başka şeye bağlı olarak satışını caiz görürken, tek basma satılmasına cevaz vermemişlerdir.

Ölü hayvanın kemiğinin satılması meselesine gelince, Ebu Hanife ve arkadaşları ile Mâlik'in arkadaşlarından îbn Vehb gibi, (kemiğin) ölüm ile necis olmadığını kabul eden fakihlere göre satışı caizdir. Ancak temiz sayılmasının kaynağında farklı görüşler vardır. Ebu Hanife'nin arkadaşları, kemiği ölü hayvandan bir parça olarak kabul etmeyip, meyte (ölü hayvan, murdar) adı altına girmeyeceğini ve kemiğin, acı vermesinin de onun hayatiyetine delil olmayacağını, çünkü acının kemiğin kendisinden değil, çevresindeki etlerden kaynaklandığını savunmuşlardır. Allah Teâlâ'nın: "Dedi ki: Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek."[473]' âyeti kerimesini de "kemiklerin sahipleri" şeklinde izah ederek oradaki tamlamada, tamlananın hazf edildiğini söylemişlerdir. Diğer fakihler ise, bu yaklaşımı çok zayıf bulmuşlar ve şöyle demişlerdir: Kemik gerçekte acı duyar ve onun acısı etinkinden daha şiddetlidir. Âyet-i kerîmede tamlananın hazf olunduğunu söylemek de İki sebepten doğru değildir: Birincisi: Âyete tamlanan takdir etmek delilsiz bir ilâvedir. Bu ise mümkün değildir. İkincisi: Bu takdir, kemiklerin hayatı konusunda şüphe İzhar ederek soru soran kimsenin sorusuna cevap vermemeyi gerektirirdi. Halbuki, Ubey b. Halef eline çürük bir kemik alıp Hz. Peygamber'e (s.a.) gelerek onu elinde ufaladıktan sonra, "Ey Muhammedi Ne dersin, ufalandıktan sonra da Allah bu kemiği diriltecek mi?!" diye sorduğunda. Hz. Peygamber (s.a.} şu cevabı vermişti: "Evet. seni diriltecek ve cehenneme gönderecek. "'[474]

Kemiğin temiz sayılmasının kaynağı, ortada onu necis yapacak bir şeyin bulunmaması ve dolayısıyla temizliğine hükmedilmesidir. Kemiğin ete kıyas edilmesi doğru değildir. Çünkü pis olan sıvıların (kan ve irin gibi) biriktiği yer, kemik değil ettir. Bu durum tıpkı bazı canlıların tam bir hayvan olduğu halde kanları olmadığı için ölümleri sebebiyle necis olmaması gibidir. Çünkü onlan necis yapacak herhangi bir sebep yoktur. Kemiğin böyle kabul edilmesi daha uygundur. Bu değerlendirme birinciden daha doğru ve daha kuvvetlidir. Bu duruma göre aslen temiz bir hayvanın ölüsüne ait olan kemiklerin satılması caizdir.

Necis olduğunu kabul edenler ise, satışına cevaz vermemektedirler. Çünkü onlara göre necaset bizzat kemiktedir. İbnu'l-Kâsım, imam Mâlik'in şöyle dediğini kaydeder: Kemiğin ne satılmasını ne de alınmasını doğru buluyorum. Filin dişlerini de öyle. Ticaretinin yapılması caiz değildir. Fildişinden yapılan tarakları ve yağdanlıkları kullanmak caiz değildir. Ölü hayvanın parçası olan kemikten yapılmış bir yağdanlığa nasıl yağ konulur ve ıslak olan bir sakal nasıl o kemikten yapılmış bir tarakla taranabilir? Kemikle bir şey pişirilmesini de mekruh görmüştür. Mutarrif ve İbnu'l-Mâcişûn fildişinin satışını mutlak olarak, İbn Vehb ve Asbağ da ancak suda kaynatıldıktan sonra caiz görmüşler, kaynatma işini derinin tabaklanması gibi kabul etmişlerdir. [475]


[468] Buhârî, 25/62 ; Müslim, 362.

[469] Nahl, 16/80.

[470] Ebu Davud, 2858 ; Ahmed, 5/218 ; Tirmizî, 1480 ; Dârlmî, 2/93. Ebu Vâkıd el-Leysî yoluyla rivayet edilmiştir ve senedi sahihtir.   Hâkim   de  (4/124) bu hadisin sahih olduğunu söylemiştir, tbn Mâce'de (3216) ve Hâkim'de îbn Ömer yoluyla gelen başka bir hadisten şâhid bulunmaktadır. Yine Ibn Mâce'de (3217), Temim hadisinden ikinci bir şâhid bulunmakta ise de, bu hadisin senedi zayıftır, Üçüncü bir şâhid de Hâkim'de yer almakta ve Ebu Saîd yoluyla gelmektedir.

[471] Bu hadîs: Tlrnaklan, kanı ve kılı gömünüz, çünkü onlar mevtedir." şeklindedir.

[472] Ahmed, 1/247, 293 ; Ebu Davud, 3488. Senedi kuvvetlidir.

[473] Yasin, 36/78.

[474] Sûyûtî bu hadisi  ed-Dürrü'l-Mensûr'da (5/269) zikretmiş ve Ibn Mürde^eyh'e nisbet etmiştir. Bk. Ccuntul-Beyân, 23/30 ; İbn Kesir, 3/581 ; Müstedrefc, 2/429.

[475] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 6/326-332.