Konu Başlığı: Münafıkların Rasulullah a tuzak kurmaya çalışması Gönderen: Safiye Gül üzerinde 19 Haziran 2011, 20:57:51 13— Münafıkların, Rasûlullah'a (s.a.)Tuzak Kurmaya Kalkışmaları:
Ebu'l-Esved, Meğazf sinde Urve'den şöyle bir nakilde bulunur: Hz. Peygamber (s.a.) Tebük'ten döndü. Medine'ye doğru yola çıktı. Bir müddet yol aldıktan sonra bir grup münafık Rasûlullah'a (s.a.) bir tuzak hazırladılar, yolda O'nu yüksek bir tepeden aşağı atmak hususunda aralarında anlaştılar. Tepeye yaklaşınca Allah Rasûlü (s.a.) ile birlikte yürümek istediler. Ashabı da oraya gelince, Rasûlullah (s.a.): "Kim vadiden gitmek isterse gitsin, orası sizin için daha müsait." dedi. Ashab-ı kiram vadi yolunu tutarken Hz. Peygamber (s.a.) ve O'na tuzak kurmak isteyen bir grup münafık tepeye doğru yürüdüler. Rasûlullah'ın (s.a.) ashabına söylediklerini duyunca (bu tam fırsattır deyip) başlarındaki örtüyle yüzlerini örterek çok mühim ve tehlikeli işe teşebbüs etmek için hazırlandılar. Hz. Peygamber (s.a.), Huzeyfe b. el-Yemân ve Ammâr b. Yâsir'e, yanında yürümelerini emretmişti. Ayrıca Ammâr'a devesinin yularını tutmasını, Huzeyfe'ye de deveyi arkadan sürmesini emretmişti. Onlar bu şekilde yürürlerken, arkalarından kendilerine doğru gelenlerin gürültülerini duydular. Hz. Peygamber (s.a.) sinirlendi ve Huzeyfe'ye onları defetmesini emretti. Huzeyfe, Rasûlullah'ın (s.a.) sinirlendiğini gördü ve hemen geriye dönüp elindeki sopa ile bineklerinin önüne geçip vurmaya başladı. Onları yüzleri maskeli olarak gördü, fakat o bölgede her yolcunun tabii olarak yüzünü böylece örtmesi âdet olduğu için bu durumdan hiç şüphelenmedi. Huzeyfe'yi görünce, Allah onların kalblerine korku düşürdü ve hilelerinin açığa çıktığını, tuzaklarının anlaşıldığını zannettikleri için süratle kalabalığa karıştılar. Sonra Huzeyfe döndü. Rasûlullah'ın (s.a.) yanma gelince Rasûlullah (s.a.): "Ey Huzeyfe! Sür hayvanı, Ey Ammâr! Sen de acele et." dedi. Böylece süratlenip tepeden aşarak, vadi yolundan gelmekte olup henüz oraya ulaşamamış olanları beklemeye başladılar. Hz. Peygamber (s.a.) Huzeyfe'ye dedi ki: "O gruptan tanıyabildiğin oldu mu?" Huzeyfe: "Filanın, filanın bineğini tamdım, gece karanlıktı ve yüzleri de maskeliydi." dedi. Rasûlullah (s.a.): "Durumları ve ne istedikleri konusunda bir şey öğrenebildiniz mi?" diye sordu. Oradakiler: "Hayır vallahi, ya Rasûlallah" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.): "Onlar, tepeye çıktığım zaman beni oradan aşağıya yuvarlamak için hile yapıp benimle birlikte yürümek istediler." dedi. "O halde bize emretmez misin, gidip boyunlarını vuralım?!" dediler. Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: "İnsanların, 'Muhammed ashabını öldürüyor* demelerini istemem." Daha sonra yanındaki iki kişiye onların adlarına söyledi ve kimseye söylememelerini emretti.[126] İbn îshak, bu kıssa ile ilgili olarak şöyle ilâve bir rivayet nakletmektedir: Rasûlullah (s.a.) Huzeyfe'ye buyurdu ki: "Allah bana, onların ve babalarının adlarım bildirdi, ben de sana, yarın sabahleyin haber vereceğim. Şimdi git, sabah olunca onları toplarsın." Sabah olunca dedi ki: "Abdullah b. Übey, Sa'd b. Ebî Şerh, Ebu Hatır el-A'rabî, Âmir, Ebu Âmir ve Cülâs b. Süveyd b. es-Sâmit'i çağır." Bu sonuncusu: "Bu gece Muhammed'e tepeden aşağıya atmadan bırakmayacağız. Eğer Muhammed ve ashabı bizden hayırlı ise, biz koyunuz o çoban, bizim aklımız yok, o akıllı demektir." demişti. Sonra Huzeyfe'ye, Mecma1 b. Harise ve Müleyh et-Temîmî'yi çağırmasını emretti. Müleyh, Kâ'be'ye ait olan kokuyu çalmış, irtidad edip kaçmıştı ve nerede olduğu bilinmiyordu. Daha sonra Hisn b. Nümeyr'i çağırmasını emretti. Hısn, zekât olarak toplanan hurmadan çalmıştı. Rasûiullah (s.a.) kendisine: "Yazıklar olsun, niçin yaptın bunu?" demiş; o da: "Senin bu işten haberin olmayacağını zannettiğim için yaptım. Şu saata kadar sana hiç inanmamıştım." diye cevap verdi. Hz. Peygamber (s.a.) de hatasını hoş görüp kendisini affetti. Sonra, Tuayme b. Ubeyrık ve Abdullah b. Uyeyne'yi çağırmasını emretti. Abdullah arkadaşlarına şöyle demişti: "Bu gece uyanık kaim, sonra bütün bir ömür rahat edin. Allah'a yemin olsun ki bu adamı öldürmekten başka yapacak hiçbir işiniz yok." Allah Rasûlü (s.a.) onu çağırdı ve: "Yazıklar olsun sana! Ben ölseydim senin ne yararın olacaktı?" dedi. Abdullah: "Ey Allah'ın Rasûlü! Allah, seni düşmanlarına karşı muzaffer kıldığı sürece bir hayır üzereyiz, biz yalnız Allah'la ve seninleyiz." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.) onu bıraktı. Sonra Mürre b. Rebî'i çağırmasını emretti. O da şöyle demişti: "Bir kişiyi öldürelim, bütün insanlar huzura ersin." Rasûiullah (s.a.) onu çağırıp şöyle dedi: "Yazıklar olsun sana! O söylediğin sözleri söylemene sebep neydi?" "Ey Allah'ın Rasûlü! Ben böyle bir şey söylediy-sem sen onu bilirsin, ben bir şey söylemedim" dedi. Rasûiullah (s.a.) bunların hepsini bir araya topladı. Bunlar, Allah'a ve RasûhVne harp ilan eden, Allah'ın Rasûlü'nü öldürmeye yeltenen on iki kişiydi. Rasûiullah (s.a.), onlara ne söylediler, ne düşündüler, gizli-açik neleri varsa hepsini haber verdi. Allah Teâlâ, Peygamberini bütün bu bilgilere muttali kılmıştı. Bu on iki kişi, münafıklar ve Allah ve Rasûlü'ne harp açan kimseler olarak öldüler. Bunlar hakkında Allah Teâlâ'nın âyeti şöyledir: "Başaramayacakları bir şeye (Pey-gamber'e suikasde) yeltendiler. "[127] Ebu Âmir, bunların reisi idi. Mescid-i Dı-râr'ı onun için inşa etmişlerdi. Ona Rahib denilirdi, ama Rasûiullah (s.a.) *Fâsık' diye isimlendirmişti. Cesedi melekler tarafından yıkanan Hanzala'-nm babası idi. Hz. Peygamber'e (s.a.) Mescid-i Dırâr'a gelmesi için haber gönderdiler. O da geldi ve gelince Allah (c.c), indirdiği âyetlerle münafıkları rezil etti ve Rasûlullah'ın emriyle- mescid yakılarak yerle bir edildi. Ben derim ki: İbn İsnak'ın zikrettiği hususlarda birçok yönden yanlışlıklar var: Birincisi: Hz. Peygamber (s.a.). Huzeyfe'ye münafıkların isimlerini bildirmiş başka hiç kimseye bildirmemişti. Bu yüzden Huzeyfe'ye: "O, başkasının bilmediği sırrın sahibidir." deniliyordu.[128] Birisi ölür de hakkında şüp-helenilirse, Hz. Ömer derdi ki: "Bakınız, eğer Huzeyfe cenaze namazını kılıyorsa, mü'mindir, yoksa münafıklardandır." İkincisi: İbn İshak'm sözünden naklettiğimiz: "Abdullah b. Übey de ara-larındaydı." rivayeti de yanlıştır. Çünkü bizzat İbn İshak'ın kendisi Abdullah b. Übey'in Tebük seferine katılmadığını zikretmiştir. Üçüncüsü: "Ve Sa'd b. Ebî Şerh." sözü de yanlıştır ve bariz bir hatadır. Zira Sa'd b. Ebî Şerh hiç müslüman olmamıştır. Oğlu Abdullah ise İslâm'ı kabul etmiş ve hicret etmiş, ama sonradan irtidad edip Mekke'ye dönmüştür. Mekke'nin fethinde Hz. Osman, Rasûlulİah'tan (s.a.) onun adına eman dilemiş, kendisine eman verilmiş ve tekrar müslüman olmuş, örnek müslü-manlar arasında yerini almıştır. O günden sonra kendisinden herhangi bir kötülük sadır olmamış ve kesinlikle de o on iki kişilik münafık grubuyla bir arada bulunmamıştır. Bilmiyorum, bu fahiş hatanın sebebi nedir? Dördüncüsü: "Ebu Âmir reisleriydi." sözü de İbn İshak derecesine ulaşamayanlara kapalı kalmayacak açık bir hatadır. Zira bizzat İbn İshak, Ebu Âmir'in kıssasını hicret kıssasında anlatmış ve Âsim b. Ömer b. Katâde'den naklen demiştir ki: "Rasûiullah (s.a.) Medine'ye hicret edince Ebu Âmir on küsur kişiyle Mekke'ye gitmiş, Rasûiullah (s.a.) Mekke'yi fethedince Taife gitmiş, Tâif halkı müslüman olunca da Şam'a geçmiş, sonra orada garip, perişan ve kimsesiz bir vaziyette ölmüştür." O halde nerde bu fasık, nerde Tebük gazası! [129] [126] Ahmed (Müsned,5/453), Velid b. Cümey' ve Ebu't-Tufeyl yoluyla gelen Yezid hadisinin bir benzerini rivayet etmiştir. Râvileri sikadır. Müslim (2779-11), bu kıssanın sahih olduğunu gösteren bir başka rivayeti, Züheyr b. Harb, Ebu Bekir el-Kûfî, Veiid b. Cümey' yoluyla nakletmiş ve şöyle demiştir: Huzeyfe İle Akabeliler'den (buradaki Akabe'den maksat Tebük seferindeki mahaldir) bir adam arasında her İki insan arasında olabilecek bir durum vardı. O adam dedi ki: "Allah aşkına söyle, Akabeliler kaç kişiydiler?" Bunun üzerine oradakiler Huzeyfe'ye: "Madem sordu, söyle!" dediler. Huzeyfe de: "Bize on dört kişi oldukları haber verildi. Şayet sen de onlardan isen on beş kişi olurlar. Allah'a şehadet ederim ki, onlardan on ikisi hem dünya hayatında hem de şahitler dikildiği gün Allah'a ve Rasûlü'ne düşmandırlar. Üçünü mazur görmüştür." Cemaat: "Biz Rasûlullah'ın (s.a.) tellâlını işitmedik, bu kavmin ne yapmak istediğini de bilmedik, taşlık bir yerde idi, yürüdü ve: "Gerçekten su azdır, benden önce kimse varmasın." buyurdu. Ama kendinden önce oraya varmış bir kavim buldu ve onlara lanet etti." dediler. [127] Tevbe, 9/74. [128] Buharî, 62/20; Müsned, 6/449, 451. Ebu'd-Derdâ, Alkame'ye dedi ki: "Aranızda başkasının bilmediği sırrı bilen yok mu?" Bu sözüyle Huzeyfe'yi kasdediyordu. [129] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 4/100-103. |