Konu Başlığı: Mekkelilerle yapılan anlaşmada kadın Gönderen: Safiye Gül üzerinde 12 Temmuz 2011, 18:49:48 10— Mekkelilerie Yapılan Anlaşmada Kadınların Durumu:
Hz. Peygamber (s.a.) Kureyş'le on yıl savaşmamak ve onlardan müslüman olup kendisinin yanına gelenleri onlara geri iade etmek üzere ve kendisinin yanından onlara kaçanları ise onların iade etmemeleri şartıyla barış anlaşması yaptı.[384] Metnin ifadesi erkekler ve kadınlar için umumi idi. Allah bunu kadınlar hakkında yürürlükten kaldırdı, erkekler hakkında ise aynen yürürlükte bıraktı. Allah, Peygamberine ve mü'minlere gelen kadınları imtihana çekmelerini, şayet kadının mü'min olduğuna kanaat getirirlerse onu kâfirlere iade etmemelerini emretti. Öte yandan müslümanlara o kadından istifade imkânını yitirmiş olmasından dolayı onun kocasına, kadına verdiği mehri geri vermelerini de emretti. Diğer taraftan müslümanlara, karısı irtidat edip müşriklerin yanına kaçan adama o kadının mehrini şu şekilde ödemelerini emretti: Müslüman olup müslümanların yanma hicret eden kadının mehrini geri vermeleri gerektiğinde bir ceza olarak bu mehri-karısı irtidat eden adama ödeyecekler, müşrik kocasına geri vermeyeceklerdi. İşte bu bir cezalandırmadır, azabla bir ilgisi yoktur. Bu olaydan şu sonuçlar çıkarılmıştır: 1— Kadından istifade imkânının kocanın mülkiyetinden çıkmasının bir değeri vardır ki, o da kocanın karısına nafaka olarak harcadığı belirlenmiş miktarla değerlendirilip kıymetlen dirilmiştir. Yoksa mehr-i misil ile kıymetlendirilmiş değildir. 2— Kâfirlerin nikâhları da sahihlik hükmü taşır, onların bâtıl olduğuna hükmolunmaz. 3— Şart koşulmuş olsa bile hicret edip gelen müslüman kadının kâfirlere iade edilmesi caiz değildir. 4— Müslüman kadının kâfirle nikâhlanması helâl değildir. 5— Bir müslüman erkek hicret edip gelen kadınla, kadının iddet müddeti tamamlandığında ona mehrini verip evlenebilir. 6— Bu olay apaçık bir şekilde göstermektedir ki, hicretle ve müslüman olmakla kadından istifade imkânı kocanın mülkiyetinden çıkmakta ve kadının onunla nikâhı münfesih (bozulmuş) olmaktadır. 7— Müslüman kadının kâfirle evlenmesi haram olduğu gibi müslüman erkeğin de müşrik kadınla evlenmesi haramdır. Bu hükümler bu iki âyetten[385] çıkanlmıştır. Bir kısmında icmâ ve bir kısmında da ihtilâf edilmiştir. Bunların neshini iddia edenlerin hiçbir delilleri yoktur. Çünkü Hz. Peygamber'le (s.a.) kâfirler arasındaki, müslüman olup Peygamberimizin yanına gelen kimsenin onlara geri verilmesi yolundaki anlaşma maddesi eğer erkeklere mahsus idiyse buna kadınlar girmemiştir; şayet erkekler ve kadınlar için umumi idiyse bu durumda Allah Teâlâ bundan kadınların iadesini çıkarmış ve müslümanlara kadınları iade etmeyi yasaklamış, ancak bu kadınların mehirierini geri vermelerini emretmiştir. Öte yandan karısı irtidat edip müşriklere kaçmış olan müslümanlara karısına vermiş olduğu mehri bu mehirlerden vermelerini buyurmuş ve sonra haber vermiştir ki, bu O'nun kullan arasında verdiği hükmüdür; kendi ilim ve hikmetinden çıkmıştır. O'ndan bu hükme aykırı ve bu hükümden sonra gelen başka bir hüküm gelmemiştir ki, bunu neshedici olsun. Müşriklerle, erkekleri geri çevirme üzerinde anlaşma yapınca onların, kendisinin yanma gelenleri alıp götürmelerine fırsat verir; ama gelen müslümanı dönmeye zorlamaz ve dönmesini de emretmezdi. Müşriklerden kaçan müslüman bir müşriği öldürse yahut onlardan (zorla) bir mal alsa ve bu müslüman Hz. Peygamber'in (s.a.) yanından ayrılmış, ama karşı tarafa da katılmamış olsa Hz. Peygamber (s.a.) onun bu davranışını yasaklamaz, müşriklere de onun verdiği zararı tazmin etmezdi. Çünkü o müslüman O'nun otoritesi altında ve avucunda değil; ona bunu Hz. Peygamber (s.a.) emretmiş de değil. Öte yandan barış anlaşması da yalnızca Hz. Peygamber'in (s.a.) otoritesi altında ve avucunda bulunanlardan canlara ve mallara gelebilecek zararlara karşı bir güvenceyi icab ettirmekteydi. Nitekim Halid (b. Velid)'in telef ettiği Cü-zeymeoğullannın canlarının ve mallarının tazminatını ödemiş, yaptığı bu davranıştan dolayı Halid'e memnuniyetsizliğini ifade etmiş ve ondan uzak olduğunu söylemiştir.'[386] Haîid'in adamlara ilişmesi bir tür şüpheden kaynaklanmıştı; zira adamlar: "Müslüman olduk" dememişler, "Dinimizi değiştirdik" demişlerdi ve bu söz açık bîr şekilde müslüman olduklarını ifade etmiyordu. İşte böyle bir yorum ve şüphe bulunduğu içindir ki, Hz. Peygamber (s.a.) onların diyetlerinin yarı tazminatını ödedi. Bu konuda onlara zimmîlik sözleşmesiyle canlarını ve mallarını koruma altına alan, ama İslâm'a girmeyen ehl-i kitap gibi muamelede bulundu.[387] Diğer taraftan barış anlaşması müşriklerle harp eden ve Hz. Peygam-ber'in (s.a.) avucunda ve otoritesi altında bulunmayan müslümanlara karşı müşriklere yardım etmesini de icabettirmiyordu. Bu da göstermektedir ki, müslüman olsalar bile İslâm devlet başkanının otoritesi ve eli altında bulunmayan bir topluluk, kendileriyle anlaşma yapılmış olanlara savaş açsa İslâm devlet başkamnın bu müslüman topluluğu onlann başından savması, bu işten menetmesi ve verdikleri zaran karşılaması gerekmez. Harple ilgili İslâm'ın, müslümanların ve İslâm otoritesinin menfaatle-riyle ve siyaset-i şer'iyyenin icaplarıyla ilgili hükümleri Hz. Peygamber'in (s.a.) siyerinden ve savaşlarından çıkarmak kişilerin görüşlerini esas almaktan daha iyidir. Bu başka, o başka bir renk! Basan yalnız Allah'tandır. [388] [384] Buharî, 54/15; Müslim, 1784. Müddetin on sene ile sınırlandırılmasını Ebu Davud (2766) ile Beyhakî (9/221, 222) rivayet etmişlerdir. [385] "Ey İnananlar! Mü'mİn kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer onların inanmış olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere geri çevirmeyin. Bu kadınlar o İnkarcılara helâl değildir. Onlar da bunlara helâl olmazlar. İnkarcıların bu kadınlara verdikleri mehirleri iade edin. Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenizde sizin için bir günah yoktur. Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın; onlara verdiğiniz mehri isteyin; kâfir erkekler de hicret eden mü'min kadınlara verdikleri mehirleri istesinler. Allah'ın hükmü budur. Aranızda o hükmeder. Allah bilendir, hikmet sahibidir. Ey mü'min erkekler! Eğer inkâr eden eslerinize sarfettiklerinizden kâfirlere herhangi birşey geçecek olursa ve siz de üst durumda olursanız, ganimetten eşleri giden mü'min erkeklere sarfettikleri miktar kadarını verin. İnandığınız Allah'a karşı gelmekten sakının." (Mümtahme, 60/10-11). [386] Buharî, 64/58; Nesâî, 8/237. İbn Ömer anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a.) Halid b. Velid'i Cüzeymeoğullanna gönderdi, onları İslâm'a davet etti. Adamlar "Eslemnâ"= Müslüman olduk" sözünü söylemeyi iyi beceremediler, "Sabe'nö, sabe'nâ= Dinimizi değiştirdik, dinimizi değiştirdik." demeye başladılar. Bunun üzerine Hâlid bazılarım öldürdü, bazılarını esir aldı ve bizim her birimize esirini teslim etti. Gün oldu, Hâlid bizim her birimizden elimiz altındaki esirlerimizi Öldürmemizi emretti. Ben buna karşı geldim ve: "Vallahi ne ben esirimi öldürürüm, ne de arkadaşlarımdan herhangi biri esirini öldürür." dedim. Böylece Hz. Peygamber'e (s.a.) geldik ve durumu O'na aktardık. Hz. Peygamber (s.a.) ellerini kaldırıp iki kere: "Allah'ım! Ben, Hâlid'in yaptığından Sana sığınırım!" diye dua etti. İbn Hişâm'm es-Sfre'de (2/430) rivayetine göre Ebu Cafer Mu-hammed b. Ali el-Bâkır anlatıyor: Sonra Allah Rasûlü (s.a.) Ali b. Ebî Tâlib'i çağırdı ve ona: "Ey Ali! O kavme git, hallerine bak ve cahiliye âdetlerini ayaklarının altına al." buyurdu. Hz. Ali yola koyulup onlara gitti. Yanında Allah Rasûlü'nün (s.a.) gönderdiği bir mal vardı. O kabile halkına kanların diyetini ve mallarına verilen zararın tazminatını Ödedi. Hatta onların köpeklerinin yalağını bile tazmin etti. Nihayet tazminatım Ödemediği ne bir kan ve ne bir mal kaldı... Bu rivayetin senedi sahihtir, ama mürseldir. Müellifin, Hz. Peygamber'in (s.a.) onların diyetlerinin yansını tazmin ettiğini söylemesinin dayanağım bulamadık. [387] Ahmed, Müsned, 2/180, 183, 215, 224; Tirmizî, 1413; Nesâî, 8/45; İbn Mâce, 2644. Hz. Peygamber (s.a.) buyuruyor ki: "Kâfirin diyeti, mü'minin diyetinin yansıdır." Hadisin senedi hasendir. İmam Ahmed, Ömer b. Abdüîaziz, Urve, Mâlik ve Amr b. Şuayb bu görüştedirler. Hz. Ömer ve Hz. Osman'dan rivayet edildiğine göre kâfirin diyeti dört bin dirhemdir. Saîd b. Müseyyeb, Atâ, Hasan Basrî, İkrime, Amr b. Dinar, Şâfıî, İshâk ve Ebu Sevr de bu görüştedirler. Alkame, Mücâhid, Şa'bî, Nehaî, Sevrî ve Ebu Hanîfe onun diyeti de müslümamn diyeti gibidir, diyorlar. Bk. el-Muğnî. 7/793. [388] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 3/177-180. |