> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Zadul Mead > Mekke fethindeki yüce hikmetler
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Mekke fethindeki yüce hikmetler  (Okunma Sayısı 888 defa)
03 Temmuz 2011, 11:24:45
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 03 Temmuz 2011, 11:24:45 »



C) MEKKE FETHİNDEKİ YÜCE HİKMETLER

 

Hudeybiye barışı, bu büyük fethin öncesinde bir başlangıç ve bir hazır­lıktı. Bu barış sayesinde insanlar birbirine güven duydular ve birbirleriyle ko­nuştular, İslâm dini hakkında tartışma yaptılar. Mekke'deki imanlarını giz­leyen müslümanlar dinlerini açığa vurma, ona çağrıda bulunma ve onun üze­rinde tartışma yapma imkânı buldular. Bu barış sebebiyle büyük bir insan kitlesi İslâm'a girdi. Bu yüzden Allah Teâlâ, şu âyetinde onu bir fetih olarak isimlendirdi: "Doğrusu biz sana apaçık bir fetih verdik." [910] Hudeybiye ba­rışı hakkında bu âyet nazil olunca Hz. Ömer (r.a.): "Bu bir fetih midir, ey Allah'ın Rasûlü?" diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.) de: "Evet!" buyurdu. [911]Allah Teâlâ Hudeybiye'yi fetih olarak anısını tekrarladı ve: "Allah, Rasû-lü'nün rüyasını doğru çıkardı..." diye başlayan âyetin "Allah sizin bilmedi­ğinizi, bilir. Size bundan başka yakın zamanda bir fetih verecektir.[912] kıs­mında böyle andı. Büyük olayların öncesinde, onlara bir giriş ve işaret niteli­ğinde mukaddimeler takdim etmek Allah Teâlâ'nın âdetidir. Nitekim Hz. İsa ve babasız yaratılışı kıssasının öncesinde, Hz. Zekeriyya kıssasını ve onun du-rumundakilerin çocuk sahibi olamayacağı kadar yaşîı oluşuna rağmen ona çocuk verişini anlatmıştır. Yine kıblenin neshedilmesinin öncesinde Kabe'­nin tarihini, yapılışını ve hürmete lâyık oluşunu, isminin yüceltilişini; sonra yapıcısını ve onun hürmet ve medhe lâyık oluşunu anlattı ve bütün buniardan önce neshi, onu gerektiren hikmetini ve onu kuşatan kudretini zikret­mek suretiyle bir ön giriş yaptı. Rasûlü'nün (s.a.) peygamber olarak gönde­rilmesi öncesinde Fil kıssasını, kâhinlerin onu müjdelemelerini ve başka şey­leri anlatmış olması da böyledir. Uyanık halde iken vahyin gelmesinden önce Rasûlullah'm (s.a.) uykusunda gördüğü salih rüyalar da, aynı şekilde bir mu­kaddimedir. Hicret de cihad emri öncesi yine bir mukaddimedir. Şeriatın ve kaderin sırlarını, gereği gibi düşünen kişi, O'nun hikmetinin, akılları hayrete düşüren hallerini görür.

1— Anlaşmalılar, devlet başkanının zimmetinde, himaye ve güveni al­tında bulunanlarla savaştıklarında, devlet başkanına savaş açmış sayılırlar ve aralarındaki anlaşma ortadan kalkmış olur. Bu durumda devlet başkanı on­lara» yurtlarında geceleyin baskın yapabilir. Eşitlik üzere anlaşmanın bozul­duğunu onlara bildirmesine ihtiyaç yoktur. Bildirme, ancak onların hiyanet etmelerinden korkarsa olur. Hiyanet gerçekleştiğinde ise, onunla yapılan an­laşmanın dışına çıkmış ve anlaşmayı bozmuş olurlar.

2— Anlaşmalılar ses çıkarmadıkları, karşı gelmedikleri ve buna razı ol­dukları takdirde, bizzat yapanlarla destekçileri dahil, hepsinin anlaşması bo­zulmuş olur. Şöyle ki; Kureyş'ten Bekiroğulları'na yardım edenler onların bir kısmıydı ve hepsi onlarla birlikte savaşmamışlardı. Bununla birlikte Hz. Pey­gamber (s.a.) hepsine birden savaş açmıştır. Şöyle ki: Nasıl sulh anlaşması­na, tâbi olarak girmişler ve onlardan her biri ayrı bir sulh anlaşması yapma­mış, yapılan anlaşmaya razı olup onu kabullenmişlerse, işte onların anlaş­mayı bozmalarının hükmü de aynen böyledir. Gördüğünüz gibi kuşkusuz Allah Rasûlü'nün (s.a.) sünneti işte budur.

Bunun bütüne şâmil edilmesi herbir fert anlaşmayı bozacak davranışı biz­zat yapmış olmasa bile onların cemaatinin buna razı olmaları halinde anlaş­mayı bozan zimmîlere bu hükmün icra edilmesi demektir. Nitekim Hz. Ömer (r.a.), bazı yahudiler oğluna saldırdıklarında ve bir evin damından taş atıp kolunu kırdıklarında Hayber yahudilerini (yurtlarından) sürmüştür. Hatta Hz. Peygamber (s.a.) Kurayzaoğulları'nın bütün savaşçılarını öldürmüş, onlar­dan her birine anlaşmayı bozup bozmadığım sormamıştır. Sadece iki adamın suikaste teşebbüs etmesine rağmen Nadîroğullarını sürmesi de böyledir. Kay-nukaoğullan'na da böyle davranmıştır. Fakat Abdullah b. Übeyy, Allah Ra-sûlü'nden (s.a.) onları bağışlamasını istedi. İşte Rasûhıllah'm (s.a.) şeksiz-şüphesiz tavrı ve metodu budur.

Âlimler, destekçinin bizzat savaşa katılan kimse gibi olduğu konusunda icmâ etmişlerdir; ganimet taksiminde ve sevap elde etme hususunda da hep­sinin tek tek savaşa bizzat katılmaları şart değildir.

Yol kesiciler de bu hükme dahildir: Destekçileri de bizzat buna katılan­lar gibidir. Çünkü bizzat yapan, ancak geride kalanlardan aldığı güç sayesin­de kötülüğe girişmiştir, onlar olmasa ulaşmış olduğu şeye ulaşamaz. Şüphe­siz doğrusu budur ve bu, Ahmed (b. Hanbel), İmam Mâlik, Ebu Hanîfe ve daha başka imamların görüşüdür.

3— Savaş durumundaki harbîlerle 10 yıl savaş yapmamak üzere aniaş-ma caizdir, ama bundan (10 yıldan) daha fazla süreli bir anlaşma caiz midir? Doğrusu; ihtiyaç ve tercih edilen bir menfaat sebebiyle bunun caiz olmasıdır. Meselâ, müslümanlar tarafında bir zaaf bulunuyor ve düşmanları da kendi­lerinden daha güçlü bir durumda ise ve on yıldan daha uzun süreli anlaşma yapmada İslâm'ın bir menfaati varsa caizdir.

4— Devlet başkanı veya bir başka kimse, kendisinden verilmesi caiz ya­hut vacip olmayan şeyler istendiğinde, onu vermekten kaçınmak için susabi­lir. Susması istenileni vermek anlamına gelmez. Zira Ebu Süfyan, Allah Ra-sûlü'nden (s.a.) anlaşmanın yenilenmesini istemiş, ama Hz. Peygamber (s.a.) susmuş, ona herhangi bir şekilde cevap vermemiştir. Hz. Peygamber (s.a.), bu susmasından ötürü onunla anlaşma yapmış olmadı.

5— Kâfirlerin elçileri öldürülmez. Nitekim Ebu Süfyan, anlaşmayı Bo­zanların hükmüne dahil olduğu halde Allah Rasûlü (s.a.) onu öldürmemiş­tir. Çünkü o, kavminin Hz. Peygamber'e (s.a.) gönderdiği bir elçi idi. '

6—  İslâm daveti kendilerine ulaşmışsa, kâfirlere kendi memleketlerin­de, evlerinde gece baskını yapmak ve onları gafil avlamak caizdir. İslam da­veti kendilerine ulaştıktan sonra Rasûlullah'm (s.a.) seriyyeleri, O'nun izniy­le kâfirlere geceleyin baskın yapıp saldırıyorlardı.

7— Casusun öldürülmesi -müslüman da olsa- caizdir. Zira Hz. Ömer (r.a.) Rasûlullah'tan (s.a.), Mekkelilere durumu haber verecek mektubu gönderdi­ği için Hâtıb b. Ebî Beltaa'yi öldürme izni istedi. Ancak Hz. Peygamber (s.a.): Öldürülmesi helâl olmaz, o müslümandir, buyurmadı da, aksine: "Nerden biliyorsun, belki de Allah, Bedir savaşına katılanlara vâkıf olup, onları tanı­yarak: 'İstediğinizi yapın!' buyurmuştur." dedi. Böylece onun öldürülmesin-deki engeli belirterek cevap verdi; o-engel de Bedir gazasına katılmış olması­dır. Bu şekilde cevap verilmesi, böyle bir engeli olmayan casusun öldürülme­sinin caiz oluşuna bir tenbih gibidir. Bu, İmam Mâlik ile Ahmed (b. Han-bel)'in mezhebindeki iki görüşten biridir. İmam Şafiî ve Ebu Hanîfe ise, 'öldürülmez' demişlerdir ki, Ahmed (b. Hanbel)'in zahir görüşü de budur. Her iki grup da Hâtıb kıssasını delil getirmektedir. Doğrusu: Böyle kimsenin öldürülmesi devlet başkanının görüşüne bırakılmıştır. Şayet Öldürülmesinde müslümanlar lehine bir fayda görürse, öldürür; sağ bırakılması daha iyi ola­caksa, sağ bırakır. En iyi bilen Allah'tır.

8— Kamu yararı ve bir ihtiyaç sebebiyle kadının her tarafının soyulup açılması caizdir. Çünkü Hz. Ali ve Mikdâd, mahfedeki kadına: "Ya mektu­bu çıkarırsın ya da seni soyarız!" demişlerdir. Gerektiği yerde ihtiyaçtan ötürü soyulması caiz olduğuna göre, İslâm'ın ve müslümanların faydası dolayısıy­la soyulması haydi haydi caizdir.

9— Kişi, kendi heva ve zevki için değil Allah için, O'nun Rasûlü ve dini. için öfkelenip yoruma giderek bir müslümana münafıklık ve kâfirlik suçla­masında bulunduğu vakit, bundan dolayı küfre düşmez, hatta günah işlemiş bile sayılmaz. Hatta niyetinden ve maksadından ötürü sevaba nail olur. An­cak bu durum, nefsine uyanlarla bid'atçilerin hilâfınadir. Zira onlar, kendi arzularına ve mezheplerine muhalefet sebebiyle tekfir edip bid'atçilikle suç­luyorlar. Oysa kendileri tekfir edip bid'atçilikle suçladıkları kimselerden da­ha çok buna müstehaktırlar.

10— (Günahları) imha edici büyük bir sevap, şirk koşma dışındaki bü­yük bir günaha keffâret olabilir; Hâtıb'ın Bedir gazasına katılmasının, yap­tığı casusluğa keffâret kabul edilişi gibi... Zira bu büyük iyiliğin kapsadığı yarar, Allah'ın ona olan sevgisi, ondan razı oluşu, onunla sevinişi ve melek­lerine karşı onu yapanla övünüşü, casusluk suçunun içerdiği kötülükten ve ihtiva ettiği Allah'ın buğzundan daha büyüktür. Dolayısıyla en güçlü en za­yıfa galip geldi de, onu ortadan kaldırıp gereğini iptal etti. Kalbin sıhhatli yahut hasta olmasını gerektiren iyiliklerden yahut kötülüklerden kaynakla­nan sıhhat ve hastalık hususunda Allah'ın hikmeti işte budur ve Allah'ın vü­cuda ilişkin sıhhat ve hastalık konusundaki hikmetinin benzeridir. Çünkü bu ikisinden hangisi daha güçlü ise mağlub olana otoritesini kurar ve egemenlik onun eline geçer. Nihayet en zayıf olanın etkisi kaybolur. Bu O'nun yaratışı ve kazası konusundaki hikmetidir. İşte şerîatındaki ve buyruğundaki hikme­ti de budur.

Bu durum Allah'ın: "Çünkü iyilikler, kötülükleri giderir.", "Size ya­sak edilen büyük günahlardan kaçınırsanız, küçük günahlarınızı örteriz. "[913] âyetlerinden ve Hz. Peygamber'in (s.a,), "Bir günahın peşinden bir iyilik yap, onu imha etsin." hadisinden[914] dolayı kötülüklerin iyiliklerle yok edilmesi hakkında sabit olduğu gibi şu delillerden dolayı bunun aksinde de sabittir: "Ey inananlar! Sadakalarınızı başa kakma ve ezâ etmekle boşa çıkarma­yın!..."[915] ve "Ey inananlar! Seslerinizi, Peygamber-1 in sesini bastıracak şe­kilde yükseltmeyin. Birbirinizîe yüksek sesle konuştuğunuz gibi onunla da öyle yüksek sesle konuşmayın; yoksa siz, farkında olmadan amelleriniz boşa gir der.[916] Hz. Âişe'nin, Zeyd b. Erkâm bey-i îne usulüyle satım yaptığında ona söylediği: "Zeyd Rasûlullah'la (s.a.) yaptığı cihadı (n sevabını) iptal etmiş­tir; tevbe ederse o başka!" sözü de bun...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Mekke fethindeki yüce hikmetler
« Posted on: 18 Nisan 2024, 22:12:27 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Mekke fethindeki yüce hikmetler rüya tabiri,Mekke fethindeki yüce hikmetler mekke canlı, Mekke fethindeki yüce hikmetler kabe canlı yayın, Mekke fethindeki yüce hikmetler Üç boyutlu kuran oku Mekke fethindeki yüce hikmetler kuran ı kerim, Mekke fethindeki yüce hikmetler peygamber kıssaları,Mekke fethindeki yüce hikmetler ilitam ders soruları, Mekke fethindeki yüce hikmetlerönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes