Konu Başlığı: Küsuf namazındaki hutbesi Gönderen: Safiye Gül üzerinde 05 Ağustos 2011, 13:22:43 2— Küsuf Namazındaki Hutbesi:
Bu namazında cennet ve cehennemi gördü. İnsanlara göstermek için cennetten bir salkım üzüm almayı düşündüyse de almadı. Azap çekecek olanları da cehennemde gördü. Bir kadının bir yere kapatıp aç ve susuz bırarak ölmesine sebep olduğu bir kedinin o kadını tırmaladığını gördü. Hz. İbrahim'in dinini ilk değiştiren Amr b. Mâlik'in cehennemde bağırsaklarım sürüdüğünü gördü. Hac eden birinin mallarını çalan kimsenin de azap çektiğini gördü. Sonra dönüp son derece edebî ve etkili bir hutbe okudu. Bu hutbesinden bize kadar gelen bölümleri şöyle sıralayabiliriz: "Şüphe etmeyiniz ki, güneş ve ay Allah'ın (kendi varlığına delâlet eden)-açık alâmet- âyetlerinden iki âyettirler. Bunlar, hiç kimsenin ölümü veya dirimi için tutulmazlar. Tutulduklarını görünce Allah'a dua edin, tekbir alın, namaz kılın, sadaka verin. Ey Muhammed ümmeti! Allah'a yemin ederim ki, erkek veya kadın bir kulunun zina edişinden dolayı Allah kadar kıskanç hiçbir kimse yoktur. Ey Muhammed ümmeti! Allah'a yemin ederim ki, benim bildiğimi bilseniz az güler, çok ağlardınız." "Size va'dolunan herşeyi şu makamımda -yemin olsun- gördüm. Hatta ileri atıldığımı gördüğünüzde cennetten bir salkım üzüm almak arzu ettiğimi hissettim. Geri çekildiğimi gördüğünüzde ise cehennemdekilerin birbiri üzerine yığıldığım gördüm." "Cehennemi de gördüm. Ömrümde bugün gördüğüm kadar iğrenç bir manzara görmemiştim. Baktım ki, cehennem halkının çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor." Sordular: "Neden, ya Rasûlallah?" Cevap verdi: "Küfrettiklerinden" Tekrar: "Allah'a mı küfrediyorlar?" diye sordular. Cevaben: "Kocalarına ve kendilerine yapılan iyiliklere (nankörlük) ederler. İçlerinden birine dünya durdukça iyilik etsen, sonra da senden hoşlanmayacağı birşey görse: Şimdiye kadar senden hiçbir hayır görmedim ki, der." buyurdular. "Bana vahyolundu ki, sizler kabirlerinizde Deccâl fitnesine benzer -yahut yakın-[1106] bir imtihana tâbi tutulacaksınız. Herhangi birinize gelip: Bu adam hakkında ne biliyorsun? diye soracaklar. Mü'min -yahut mûkın = kesin inançlı- kimse: 'Allah'ın elçisi Muhammed'dir. Bize açık deliller ve hidayet sundu. Biz de onun isteğine cevap verdik, inandık, peşine düştük.' diye cevap verecek. Ona: 'Rahat uyu! Senin gerçek mü'min olduğunu anladık.' diyecekler. Münafık -yahut şüphe eden- kimse: 'Bilmiyorum. Halkın birşey dediğini duydum, ben de söyledim' diyecektir."[1107] Başka bir yoldan Ahmed b. Hanbel (r.h.) de şöyle naklediyor: Hz. Peygamber (s.a.) namazdan selâm verip çıkınca Allah'a hamdetti. O'na övgüde bulundu, Allah'tan başka tanrı bulunmadığına ve kendisinin O'-nun kulu ve elçisi olduğuna tanıklık etti. Sonra: "Ey insanlar! Size Allah için soruyorum, söyleyin bana Rabbimin mesajım sizlere iletmekte herhangi bir kusur gösterdim de bunu bana haber vermediğiniz oldu mu?" diye sordu. Bunun üzerine bir adam ayağa kalktı ve: "Tanıklık ederiz ki, Rab-binin mesajını ilettin, ümmetine nasihat ettin, üzerine düşen vazifeyi yaptın." dedi. Sonra Hz.Peygamber (s.a.) buyurdular ki: "Bazı insanlar yeryüzü halkından büyük adamların ölümlerinden dolayı ay ve güneşin tutulduklarını, yıldızların yerlerinden kaydıklarını iddia ediyorlar. Şüphesiz bunlar yalan söylüyorlar. İş onların dediği gibi değil. Bu hâdiseler Allah Teâlâ'nın, kullarına ibret almaları ve kimin tevbe edip etmediğini kontrol etmek için verdiği âyetlerden birkaçıdır." "Allah'a yemin ederim ki, az önce namaza durduğum müddet içinde sizlerin dünya ve âhiret işlerinizde karşılaşacağınız herşeyi gördüm. Allah en iyi bilendir ya, otuz yalancı çıkıncaya kadar kıyamet kopmayacak. Onların sonuncuları sol yüzü bulunmayan şaşı Deccâl'dir. Gözü sanki -o devirde Hz. Peygamber'le (s.a.) Hz. Âişe'nin odası arasında oturan Ensar'-dan bir ihtiyar olan- Ebu Tihyâ'mn gözü gibidir. Deccâl ortaya çıktığında Allah olduğunu iddia edecektir. Ona inanan, söylediğim kabullenen ve onun yolundan gidene daha Önce işlediği hiçbir iyilik fayda vermez. Onu inkâr edip söylediği sözleri yalanlayan da daha önce yaptığı hiçbir günahın cezasını çekmeyecektir. Deccâl, Harem ve Beytü'l-Makdis dışında bütün yeryüzüne galip gelecektir. Mü'minleri Beytül'l Makdis'e sıkıştıracak; mü'minler çok şiddetli bir sarsıntıya uğrayacaklar, sonra Allah (c.c.) Deccâl'i ve ordusunu helak edecektir. Hatta öyle ki, duvarın temeli yahut kökü ile ağaç kökleri bile: 'Ey müslüman! Ey inanan! Orada bir yahudi -yahut kâfir-vardır! Gel buraya, öldür onu!' diye bağıracaktır. İçinizdeki durumları kalb-lerinize korku salacak derecede olan birtakım işleri görüp birbirinize: 'Peygamberiniz size bunlardan hiç bahsetmiş miydi?' diye soruşturuncaya ve dağlar yerlerinden kayıncaya kadar bunlar olmayacaktır. Bunlar olduktan sonra bütün canlar alınacaktır."[1108] Hz. Peygamber'den (s.a.) güneş tutulması (küsûf) namazı ve hutbesi ile ilgili naklolunan sahih rivayetler işte böyledir. Bu namazı başka şekillerde kıldırdığı da naklolunmustur: 1- Her rekât üç rükû üe[1109], 2- Her rekât dört rükû ile[1110] 3- Küsûf namazı da, her rekâtta bir rükû ile kılınan herhangi bir namaz gibidir. Ancak İmam Ahmed, Buharı ve Şafiî gibi büyük imamlar bu rivayeti sahih bulmuyor, yanlış sayıyorlar. [1111] 3— Diğer Rivayetler: Bir şahıs İmam Şafiî'ye: "Bazıları Hz. Peygamber'in (s.a.) (küsûf namazını) herbir rekâtta üç rükû ile kıldırdığını naklediyorlar?" diye sormuştu. Olayı anlatan İmam Şafiî diyor ki: O şahsa: "Sen de bu görüşte misin?" diye sordum. "Hayır. Ancak ben bu hadis sizin kabul ettiğiniz bir rekâtta iki rükû hadisine ilâve bir hüküm getirdiği halde niçin kabul etmediniz, onu merak ediyorum." diye cevap verdi. Ben de ona dedim ki: "Birinci sebep, munkatı = kesik olması. Biz munkatı hadisi başlıbaşına sabit bir delil olarak görmüyoruz. Diğer bir sebep -Allah en iyi bilendir ya- bu hadisi yanlış (galat) buluyoruz." Beyhakî diyor ki: "Şafiî'nin "munkatı"dan maksadı Ubeyd b. Umeyr'in 'Doğruluğuna güvendiğim biri bana anlattı.' sözüdür. Atâ: Zannederim Ubeyd bu sözüyle Hz. Âişe'yi kastediyor, deyip hadisi naklediyor. Bu hadiste: 'Hz. Peygamber (s.a,) her rekâtta üç rükû, dört secde yaptı.' deniliyor. Katâde, Atâ -Ubeyd b. Umeyr-Hz. Âişe senediyle Hz. Peygamber'in (s.a.) altı rükû, dört secde ile kıldırdığını rivayet etmiştir. Öyleyse Atâ, Hz. Âişe'ye bu rivayeti kesin bildiğinden değil, zan ve tahminle isnâd etmiştir. Bu rivayet Hz. Âişe'den nasıl naklolunmuş olabilir? Oysa Urve ve Amra'mn (v.98/716) Hz. Âişe'den aksini rivayet ettikleri sabittir. Urve ve Amra, Ubeyd b.Umeyr'e göre Hz. Âişe ile daha yakın ilişki içinde bulunmuşlardır.[1112] Hem bunlar iki kişidir. İki kişinin rivayetinin sağlam olması akla daha yakındır. Şafiî'nin yanlış bulduğu hadis, zannederim Atâ'nın Câbir'den naklettiği şu hadistir: 'Hz. Peygamber fs.a.) devrinde Hz. Peygamber'in (s.a.) oğlu İbrahim'in öldüğü gün güneş tutuldu. Halk: Güneş, İbrahim'in ölümünden dolayı tutuldu, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a,) ayağa kalkıp altı rükû, dört secde ile halka namaz kıldırdı...'" Beyhakî der ki: "Bu hadiste geçen olay ile Ebu'z-Zübeyr'in naklettiği hadiste geçen olayı inceleyen kimse, bu ikisinin aynı olay olduğunu naklolunan namazı Hz. Peygamber'in (s.a.) sadece bir kere kıldırdığını, onu da oğlu İbrahim'in (a.s.) öldüğü gün kıldırmış olduğunu anlar." "Sonra bir de Abdülmelik b. Ebî Süleyman -Atâ- Câbir senedi ile Hişâm ed-Destevâî -Ebu'z-Zübeyr- Câbir senedinden gelen iki rivayette herbir rekâttaki rükûların adedi farklı gösterilmiştir. Biz Hişâm'ın rivayetini, yani herbir rekâtta yalnızca iki rükû rivayetini daha münasib bulduk. Zira Hişâm, Ebu'z-Zübeyr ile birlikte Abdülmelik'ten daha sağlam hafızaya sahiptir. Hem rükûların sayısı konusunda ondan gelen rivayet de, Amra ve Urve'nin Hz. Âişe'den; Kesîr b. Abbas ve Atâ b. Yesâr'ın İbn Abbas'tan; Ebu Süleym'in Abdullah b. Amr'dan yaptıkları rivayetler ile Yahya b. Sü-leym gibi birtakım râvilerin yaptıkları rivayetlere uygundur. Abdülmelik'in Atâ'dan yaptığı rivayete muhalefet edilmiş; İbn Cüreyc ve Katâde, Atâ'-dan, o da Ubeyd b. Umeyr'den altı rükû, dört secde ile kılındığını rivayet etmişlerdir. Ayrılık bulunmayan ve pekçok sayıda kimsenin muvafakat ettiği, Hişâm -Ebu'z-Zübeyr- Câbir rivayeti, Atâ'dan gelen iki rivayetten doğruya daha çok yakındır. Çünkü bu iki rivayetten birisinin senedi teveh-hümle sabit olmuş, diğerini ise pekçok hadiste yanlışlık yapmakla suçlanan Abdülmelik b. Ebî Süleyman tek başına rivayet etmiştir." "Habîb b. Ebî Sabit, Tâvûs aracılığıyla İbn Abbas'ın şu rivayette bulunduğunu naklediyor: Hz.Peygamber (s.a.) bir güneş tutulması münasebetiyle namaz kıldı. Namazda kırâat'tan sonra rükûa gitti. Sonra yine kıraat eyleyip rükûa gitti. Sonra yine kıraat eyleyip rükûa gitti. Sonra yine kıraat eyleyip rükûa gitti. Sonra secdeye gitti. Diğer rekâtı da yine aynı şekilde (dört rükû ile) kıldı." "Bu hadisi Müslim, Sahih'inde rivayet etmiştir[1113]Hadis, Habîb b. Ebî Sâbit'in tek kaldığı hadislerdendir. Habîb her ne kadar sika bir râvî ise de tedlîs yapardı. Burada da (muan'an rivayetle naklederek) Tâvûs'tan hadisi işittiğini açıklamamıştır. Bu durumu, güvenilir olmayan birinden nakil yapmasına yüklemek uygun olur. Bu hadisin Hz. Peygamber'e (s.a.) nisbetinde ve metninde Süleyman el-Mekkî el-Ahvel, ona muhalefet etmiş ve hadisi Tâvûs aracılığıyla bir rekâtta üç rükû şeklinde İbn Abbas'ın fiili olarak nakletmiştir. Süleyman'a da rükûların adedinde muhalefet edilmiştir. Bir topluluk bu hadisi İbn Abbas'ın fiili olarak nakletmiştir. Nitekim Atâ b.Yesâr gibi bir kısım râviler de tbn Abbas'tan Hz. Peygamber'in (s.a.) herbir rekâtta iki rükû yaptığını rivayet etmişlerdir." "Muhammed b. İsmail el-Buharî bu üç rivayetten de yüz çevirmiş; senedi daha sahih, râvi sayısı daha çok ve râvileri daha güvenli olan hadise aykırı oldukları için bunlardan hiçbirini Sahih'inc almamıştır. Ebu İsa et-Tirmizî'nin nakline göre Buharı şöyle demiştir: Küsûf namazı konusunda gelen rivayetlerin bana göre en sahih olanı dört rükû, dört secde rivayetidir..." Beyhakî der ki: "Huzeyfe'den Hz. Peygamber'e (s.a.) nisbetle rivayet edilen: 'Her bir rekâtta dört rükû' hadisinin senedi zayıftır."[1114] "Übey b. Kâ'b'tan da Hz. Peygamber'e (s.a.) nisbetîe 'Herbir rekâtta beş rükû' hadisi[1115] naklolunmaktadır. Sahih sahipleri (Buharı ile Müslim) bu hadisin senedinde olduğu gibi böyle bir senedi delil olarak kullanmamışlardır." Yine Beyhakî diyor ki: "Hadisçilerden bir topluluk rükûların sayısı konusunda gelen bütün rivayetleri sahih sayma yolunu tutmuş ve bu rivayetleri Hz. Peygamber'in (s.a.) bu namazı defalarca kıldırdığına, dolayısıyla bütün bu şekillerin caiz olduğuna yüklemişlerdir. İshak b. Rahûyeh, Muhammed b. İshak b. Huzeyme, Ebu Bekir b. İshak ed-Dabî ve Ebu Süleyman el-Hattâbî bu görüştedirler. İbnu'l-Münzir de bu görüşü güzel bulmuştur. Buharı ve Şafiî'nin haberler arasında tercih yapma görüşleri daha uygundur. Çünkü daha önce de belirttiğimiz üzere, bütün haberler Hz. Peygamber'in (s.a.) oğlunun vefat ettiği gün kıldırdığı namazın anlatımı ile ilgilidir." Ben derim ki: Kendisinden aktarılan açıklamaya göre İmam Ahmed de sadece herbir rekâtta iki rükû iki secde ile kılındığına dair Hz. Âişe'den naklolunan hadisi esas almıştır. Mervezî'nin nakline göre: "Küsûf namazının herbir rekâtta iki rükû iki secde olmak üzere dört rükû, dört secde ile kılınacağı görüşündeyim. Bu konuda Hz. Âişe'den naklolunan hadisi izliyorum. Hadislerin çoğunluğu bu noktadadır." demiştir. Hanbelîlerden Ebu Bekir (v.311/923) ile ilk devir hanbelî âlimleri bu görüşü tercvh etmişlerdir. Üstadımız Ebu'l-Abbas İbn Teymiye de bunu tercih etmiş olup buna muhalif olan bütün hadisleri zayıf sayar ve: "Bunlar yanlıştır! Hz. Peygamber (s.a.) küsûf namazım yalnız bir kere -oğlu İbrahim'in öldüğü gün-kıldırmıştır." derdi. Allah en iyi bilendir. Hz. Peygamber (s.a.), güneş tutulduğunda Allah'ın zikredilmesini, namaz kılınmasını, dua edilmesini, Allah'tan af dilenmesini, sadaka verilmesini ve köle âzâd edilmesini emretmiştir. Allah en iyi bilendir. [1116] [1106] Bu hadiste geçen şüphe ifadeleri nakledene aittir. Râvinin, Hz. Peygamber'in (s.a.) bu iki sözden hangisini söylediğini tayin edememesinden kaynaklanmaktadır. [1107] Konunun başından buraya kadar olan kısım kaynaklardaki pasajlar birleştirilerek verilmiştir. Kaynaklar şöyledir: Buharî, 16/2, 16/4, 16/5, 16/9, 16/13, 16/19, 2/21, 4/37, 8/51, 10/91, 59/4, 67/88; Müslim, 901, 903, 907, 904, 905; Muvatta, 1/186, 187, 188, 189. [1108] Ahmed, 5/16; Ebu Davud, 1184; Nesât, 3/140. [1109] Müsüm, 901; Ebu Davud, 1177; Nesâî, 3/129, 130. [1110] Müsİim, 908, 909; Ebu Davud, 1183. [1111] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 1/421-424. [1112] Çünkü Urve, Hz.Âişe'nin ablası Esmâ'mn oğludur, yani yeğenidir. Amra ise hanım sahabî olup Hz. Âişe'nin gözetiminde yetişmiştir. [1113] Müslim, 909. [1114] Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübrâ, 3/359. Heysemî, Mecmau'z-Zevâid'da (2/208) kaydetmiş ve Bezzâr'ın rivayet ettiğini söylemiştir. [1115] Ebu Davud, 1182. İsnadı zayıftır. [1116] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 1/424-427. |