๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Zadul Mead => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 05 Ağustos 2011, 13:06:04



Konu Başlığı: Kuranı nağmeli okuma hakkındaki görüşler
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 05 Ağustos 2011, 13:06:04
2— Kur'an'ı Nağmeli Okuma Konusundaki Görüş Ayrılıkları:

 

Bu konuyu aydınlatıp âlimlerin farklı görüşlerini, her grubun delilleri­ni, delil getirirlerken ortaya çıkan leh ve aleyhlerine olan durumları, Allah Teâlâ'nın güç vermesi ve yardımıyla burada neyin doğru olduğunu belirle­mek gerekmektedir.

a) Bir grup diyor ki: Nağme yaparak okumak mekruhtur. Ahmed, Mâlik vs. âlimler buna parmak basmışlardır. Ali b. Saîd'in rivayetine göre nağme yaparak okuma konusunda Ahmed b. Hanbel: "Hoşuma gitmiyor. Bu iş sonradan ortaya çıkmadır." demiş, Mervezî'nin rivayetine göre: "Nağ­me yaparak okumak bid'attir; dinlenilmez" demiş, Abdurrahmân el-Mütteabbib'in rivayetine göre ise: "Nağme yaparak okumak bid'attir." demiş, oğlu Abdullah, Yusuf b. Musa, Yakûb b. Bahtân, Esrem ve İbra­him b. Hâris'in rivayetlerine göre de: "Nağme yaparak okuma hoşuma gitmiyor. Ancak bu durum hüzünden kaynaklanır ve Ebu Musa'nın sesi gibi hüzünlü bir sesle okursa o zaman duium başkadır." demiştir. "Kur'­an'ı seslerinizle süsleyin" hadisi hakkında ise Salih'in rivayetine göre yine Ahmed b. Hanbel: "Süsleme, güzel okumak anlamındadır" diyor. Merve-zî'nin rivayetine göre de: "Allah, sesi güze! herhangi bir peygambere, Kur'-an'ı tegannî etmesine izin verdiği kadar hiçbir şeye izin vermemiştir." ha­disi ile "Kur'an'ı tegannî etmeyen bizden değildir." hadisi hakkında Ah­med diyor ki: "îbn Uyeyne: Tegannî etmek, onunla istiğna etmek = yetin­mek anlamındadır, derdi. Şafiî ise: Tegannî, sesi yükseltmektir, demişti." Muâviye b. Kurra'nın rivayetine göre Hz. Peygamber'in (s.a.) Fetih sûresi­ni okuması ve okurken tercî' yapması olayı kendisine hatırlatılan Ebu Ab-dillah (Ahmed b. Hanbel) bunun, nağme yapmak anlamına geldiğini kabul etmediği gibi, nağme yapmaya ruhsat bulunduğu yolunda delil olarak ileri sürülen hadisleri de inkâr etti.

İbnu'l-Kâsım'm rivayetine göre namazda nağme yapma konusu Mâ-lik'e sorulduğunda şöyle cevap vermişti: "Hoşlanmam. Bu olsa olsa şarkı­cıların para kazanmak için söyledikleri bir şarkı olur."

Enes b. Mâlik, Saîd b. Müseyyeb, Saîd b. Cübeyr, Kasım b. Muha-med, Hasan el-Basrî, İbn Şîrîn ve îbrahim en-Nehâî'nin de bu işi mekruh sayanlardan oldukları rivayet edilmektedir.

Abdullah b. Yezîd el-Akberî anlatıyor: Bir adamla Ahmed b. Hanbel arasında şu konuşmanın geçtiğine şahid oldum. Adam sordu:

—Kur'an'ı nağme yaparak okuma konusunda ne dersin? —Senin adın ne? —Muhammed.

—Sana, ismin uzatılarak: "Yâ Muuuhammed!" denmesi hoşuna gider mi?

Kadı Ebu Ya'lâ diyor ki: Bu tavır, onun nağme yaparak okumayı aşın derecede mekruh gördüğünü ortaya koyar.

Hasan b. Abdülaziz el-Ceravî anlatıyor: Adamın biri bana bir vasiyet­te bulundu. Geride bıraktığı şeyler arasında nağmeli Kur'an okuyan bir cariye vardı. Bu cariye mîrasın çoğunluğunu yahut hepsini teşkil ediyordu. Ahmed b. Hanbel, Haris b. Miskin ve Ebu Ubeyd'e: "Cariyeyi nasıl sata­yım?'* diye sordum. Onlar da: "Sade sat" dediler. (Nağmeli okuma Özelli­ğinden satım esnasında söz etmeden sat.) O zaman satımında fiyatın düşe­ceğini söyledimse de, yine: "Sade sat" dediler.

Kadı Ebu Ya'lâ diyor ki: Böyle dediler; çünkü o cariyenin nağme ya­parak okumasını dinlemek mekruhtur. Şarkıda olduğu gibi onun bu oku­yuş özelliği için de bedel almak caiz değildir.

b) İbn Battal diyor ki: Bir grup da: "Kur'an'ı tegannî etmek demek, onu okurken sesi güzelleştirmek ve okuma esnasında tercî' yapmak demek­tir." diyor. Kişinin istediği ses ve nağmelerle tegannî etmesinin caiz olduğu görüşü, İbnul-Mübârek ve Nadr b. Şümeyl'in görüşüdür. Kur'an'ı nağmeli okumanın caiz olduğunu söyleyenlerden biri olan Taberî'nin anlattığına göre Hz. Ömer b. Hattâb (r.a.), Ebu Musa'ya: "Bize Rabbimizi hatırlat" der. Ebu Musa da nağme yapa yapa okurdu. Hz. Ömer (r.a.): "Ebu Musa gibi Kur'an'ı tegannî edebilen etsin" demiştir. Ukbe b. Âmir, Kur'an'ı en güzel sesle okuyanlardandı. Hz. Ömer, ona: "Falan sûreyi bana oku" dedi. O da okudu. Bunun üzerine Hz. Ömer ağladı ve: "Bu sûre indi sanmıyordum" dedi. (Yani öyle okudun ki, bana bambaşka bir sûre gibi geldi).

îbn Abbas ve îbn Mes'ûd, nağmeli okumayı caiz görmüşlerdir. Atâ b. Ebî Rabâh'm da caiz gördüğü rivayet edilir. Abdurrahman b. Esved b. Yezîd, Ramazan ayında mescidlerde güzel ses arardı.

Tahâvî'nin rivayetine göre Ebu Hanîfe ve arkadaşları nağme ile oku­nan Kur'an'ı dinlerlerdi. Muhammed b.Abdülhakem: "Babam (Abdülha-kem), Şafiî ve Yusuf b. Ömer'in nağme ile okunan Kur'an'ı dinlediklerini gördüm" diyor. İbn Cerîr et-Taberî'nin tercihi de bu görüştür. [1201]

 
3— Caiz Görenlerin Delilleri:

 

Caiz görenler diyorlar ki -aöz İbn Cerîr'indir-:

1— Söz konusu hadisin; şiiri tegannî, dinleyeni şevke getirip coşturan mâkul tegannî demek olduğu gibi, Kur'an'.ı tegannî de okuyucunun dinle­yicisini tatlı tatlı hüzünlendirdiği mâkul tegannî ve sesi güzelleştirmek anla­mına geldiğinin delili; Süfyân'm Zührî - Ebu Seleme - Ebu Hureyre yoluy­la rivayet ettiği şu hadistir: Hz. Peygamber (s.a.) buyurmuştur ki: ''Allah, terennümü güzel herhangi bir peygambere, Kur'an'ı terennüm etmesine izin verdiği kadar hiçbir şeye izin vermemiştir." Akıl sahiplerince mâkuldür ki; terennüm, ancak terennüm eden kişi sesini güzelleştirir ve nağme yapar­sa terennüm olur. Bu hadis: "Allah, güzel sesli herhangi bir peygambere Kur'an'ı yüksek sesle okuyarak tegannî etmesine izin verdiği kadar hiçbir şeye izin vermemiştir." şeklinde de rivayet edilmiştir.

Taberî diyor ki: Bu hadis, meselenin bizim söylediğimiz gibi olduğu­nun en açık bir delilidir. İbn Uyeyne'nin dediği gibi Kur'an'la yetinip baş­kasına ihtiyaç duymamak anlamında olsaydı, güzel sesten ve yüksek sesle okumaktan sözedümesinin bir anlamı kalmazdı. Bilinmektedir ki, Arapça-da "tegannî" yanhzca güzel sesle tercî' etmek anlamında kullanılmaktadır. Şâir der ki:

"Sen söylemişsen haydi şiiri tegaiiiü et. Bu şiiri tegannî, yarış alanı-dır."[1202]                                                 

sığasının yetindin, başkasına muhtaç olmadın anlamında kullanımı Arap dilinde yaygındır" iddiasına gelince; Arap dili uzmanlarından hiçbirinin böyle söylediğini bilmiyoruz.

Görüşünü doğrulamak için el-A'şa'nm şu beytini delil olarak ileri sür­mesine gelince:

"Ben bir zaman Irak'ta çevresi saygın ve uzun süre kalmış bir adam­dım."[1203]

Şiirde geçen "tegannîsi uzun" sözüyle "istiğnası uzun" anlamının kastedildiğini sanmıştır ki, bu onun bir yanılgısıdır. el-A'şâ, bu­radaki tegannî kelimesi ile Arapların: "Falan kimse, falanca yerde yerleşti." sözlerinde olduğu gibi "ikamet = yerleşmek, bir yerde eğleşmek" anlamını kasdetmiştir. "Şuayb'ı yalanlayanlar, sanki yurtlarında hiç eğleşmemişler gibi oldular. "[1204] âyetinde de bu an­lam vardır.

Diğer bir şâirin şu beytiyle davasına şahit getirmeye çalışmasına gelince:

"İkimizden her biri diğerinin yaşamasına muhtaç değil. Öldüğümüz zaman da birbirimize daha çok müstağni kalacağız."[1205]

Bu da onun bir gafletidir. Çünkü 'dan gelen kelimesi, iki kimseden herbirinin bir diğerine ihtiyaç duymaması anlamındadır. Nite­kim "İki adam dövüştü" cümlesi, iki adamdan herbiri, diğerini dövdü, anlamındadır. "İki kişi sövüştü" ve "İki kişi vuruştu" sözleri de böyledir. "Bu iki kişinin fiilidir" diyen kim­senin benzeri bir durumda bir kişinin fiili olarak  ve şeklinde söylemesi imkânı yoktur. Zira cümlesi­nin anlamında olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak sözü söyleyen kimsenin bu sözle, muhtaç olduğu halde muhtaç değilmiş gibi göründü (yani yapmacıktık) anlamını kastederse mümkün olur. Nite­kim "Falanca kimse kahramanlık tasladı" cümlesi, kahraman olmadığı halde kendini kahramanmış gibi gösterdiği anlamına gelir. "Cesurluk tasladı" ve "Cömertlik tasladı" sözleri de böyledir. Şa­yet Kur'an'la tegannî etmeyi, Arap dilindeki anlamından uzaklığına rağ­men bu anlama alacak olursa bu hatasındaki felâket daha büyük olur. Çünkü onun bu yorumuna göre adı yüce Allah, Peygamberine Kur'an'la yetinmesine değil, kendi içinde bulunduğu halin aksini göstermesine (hâşâ bir tür münafıkhğa-Ş.Ö.) izin vermiş olur. Bunun sakatlığı ise ortadadır.

İbn Uyeyne'nin yorumunun sakatlığını ortaya koyan bir delil de şu­dur: Kur'an'la insanlardan müstağni kalmak gibi bir sıfatla, kendisine bu konuda izin veriliyor yahut verilmiyor diye herhangi bir kimsenin tanıtımı imkânsızdır. Yalnız İbn Uyeyne'ye göre "serbest bırakma ve mu­bah kılma" anlamına gelen ise, böyle bir imkân doğar. Ancak bu da iki yönden hatalıdır: I- Lügat (iştikak), 2- Manayı çarpıtmak. îşti-kak bakımından kelimesi, cümle­sinde olduğu gibi kulak vermek, dinlemek anlamına gelen fiilden türetilmiş bir mastardır. "Rabbine kulak verdi ve gerçekleştirildi" [1206] âyetinde de bu anlamdadır. Şair Adiyy b. Yezîd de diyor ki:

"Ey kalb! Oyun-eğlence ile avun. Hüznüm, dinlemede işitmede."[1207]

Şu halde Hz. Peygamber'in (s.a.) "Allah hiçbir şeye.... izin vermemiştir" hadisi, Allah, bir peygamberin Kur'an'Ia tegannîsini dinlediği gibi insan sözünden hiçbir, şeyi dinlememiştir, anlamındadır. Çünkü Kur'an'la insan­lardan müstağni kalmanın, dinlenir, kulak verilir diye nitelendirilmesi müm­kün değildir.                                           ,,

Taberî'nin sözleri sona erdi.              r

Ebu'l-Hasan İbn Battal diyor ki: Bu konuda, şu rivayetten doiayı bir problem daha kaldı: İbn Ebî Şeybe'nin, Zeyd b. Habbâb - Musa b. Ali b. Rabâh-babası Ali b. Rabâh-Ukbe b. Âmir senediyle rivayet ettiğine göre Allah Rasûlü (s.a.) buyurdular ki: "Kur'an'ı öğrenin, onunla tegannî edin ve onu yazın. Canım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Kur'an hafıza­dan, gebe devenin bağlarından boşanıp kaçmasından daha süratli boşanıp kaçar.'[1208] Ömer b. Şebbe rivayet ediyor: Ebu Âsim en-Nebîl'e, tbn Uyey-ne'nin "Kur'an'la tegannî eder" sözünü, "Onunla istiğna eder = yetinir" diye yorumladığı anlatılınca şunları söyledi: "İbn Uyeyne hiç iyi birşey yapmamış, İbn Cüreyc, Atâ yoluyla Ubeyd b. Umeyr'in: Davud Peygam­berin (a.s.), kendisiyle tegannî ettiği, ağlayıp ağlattığı bir çalgı âleti vardı, dediğini bize haber vermiştir." İbn Abbas: "Hz. Davud, Zebur'u yetmiş türlü nağme ile okurdu. Öyle okurdu ki, herkes mest olur coşardı" demiş­tir. Şafiî'ye (r.h.), îbn Uyeyne'nin yorumu sorulunca şu cevabı vermişti: Biz bu işi daha iyi biliriz. Şayet Hz. Peygamber (s.a.) istiğna anlamını kasdetmiş olsa: "Kim Kur'an'la istiğna etmezse..." buyururdu. Ancak "Kur'­an'la tegannî eder" buyurmasından anladık ki, burada tegannîyi kastedi­yor.

2- Kur'an'ı süslemek, güzel sesle okumak, okurken nağme vapmak ruhlarda daha etkili ve dinlenilmesine, kulak verilmesine daha iyi bir se­beptir. Kelimeler kulaklara, manalar kalblere daha iyi yerleştirilmiş olur. Bu da maksada yardımcıdır. Nağme yaparak okumak, tıpkı hastalığın bu­lunduğu yere ilacı nüfuz ettirmesi için ilaca konan tatlı madde; iştahımızı daha iyi çekmesi için yemeğe katılan güzel koku ve baharat; nikâhın gaye­lerinin gerçekleşmesine daha iyi sebep olsun diye kadının kocası için süs­lenmesi, güzelleşmesi ve güzel koku sürünmesi gibidir.

Nefsin müzik ile mest olmaya, coşmaya ihtiyacı vardır. Nasıl ki, her türlü haram ve mekruh yerine onlardan daha hayırlısı geçirilmiş; örneğin fal oklanyla şans denemesinin yerine halis tevhid ve tevekkül olan istihare, zina yerine nikâh, kumar yerine ödüllü kılıç oyunları ve at yarışları, şeyta­nî müzik yerine Rahmânî Kur'an müziği... konulmuştur; işte tıpkı bunun gibi şarkı nağmesi yerine Kur'an nağmesi konulmuştur. Bunların örnekleri

gerçekten çoktur.

3-  Haram, ağırlıklı yahut katıksız bir zarar içermelidir. Nağme yapa­rak, ahenkli söyleyerek Kur'an okumak ise bunlardan hiçbirini içermemek­tedir. Çünkü nağme yapmak, sözü asıl konulduğu anlamından çıkarıp dinleyicinin sözü anlamasına engel olmamaktadır. Bu işe karşı çıkanın san­dığı gibi şayet bu şekil okuyuş, harf ilâvesini gerektiriyor olsaydı; sözü konulduğu anlamdan çıkarır, dinleyicinin anlamasına engel olur ve dinleyi­ci ne anlama geldiğini bilmezdi. Oysa varolan gerçeklik bunun tam aksine­dir.

4-  Bu nağme yapma, ahenkli söyleme işi, söyleyiş şekline bağlıdır. Ba-zan tabiî ve içten gelerek, bazan da zoraki ve yapmacıktan olur. Söyleyiş sekileri sözü, konulduğu anlamdan çıkarmaz. Bunlar tıpkı sözün inceltil-mesi, kalınlaştınlması ve İmâle yapılması, kurrânın uzun ve orta medleri gibi, okuyanın sesinin sıfatlandır. Ancak şu sayılan şekiller harflerle ilgili; nağme yapma ve ahenkli söyleme şekilleri ise seslerle ilgilidir. Harfleri söy­leyiş sekilerini nesilden nesile aktarmak mümkün olduğu halde bu (sesleri) söyleyiş şekilleri konusundaki ilk devir örneklerini ( = âsâr'ı) aktarmak müm­kün değildir. Bu yüzden şu sayılanlar lafızlanyla aktanldıklan halde beri­kilerin lafızlanyla aktarılmaları mümkün olmamış, yalnızca bunların mümkün olduğu kadarı aktarılmıştır. Meselâ Hz. Peygamber'in (s.a.) Fetih sûresini okurken "a a a" diye yaptığı terci' gibi.

5-  Nağme yapma ve ahenkli söyleme iki şeye bağlıdır: 1- Med (uzat­ma), 2- Tercî'. Hz. Peygamber'in (s.a.) Kur'an okurken sesini uzattığı, "er-Rahmân" ve "er-Rahim" kelimelerini uzatarak okuduğu sabittir. Yu­karıda geçtiği üzere tercî' yaptığı da sabittir[1209]

 
4— Karşı Çıkanların Delilleri:
                                                   

 

Kur'an'ın tegannî ile okunmasına karşı çıkanlar diyorlar ki: Delilleri­miz şunlardır:                                                                                 

1-  Huzeyfe b. Yemân'ın rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.) buyur­du ki: "Kur'an'ı Arap nağme ve sesleriyle okuyun. Kitaplıların (hıristiyan ve yahudilerin) ve /asıkların nağmelerinden sakının. Çünkü benden sonra Kur'an'ı şarkı ve matem türküsü gibi tercV ile okuyacak kimseler gelecek­tir. Kur'an, onların boğazlarından aşağı geçmez. Onların ve hayranlarının kalpleri fitneye uğramıştır. '[1210] Bu hadisi, Tecrîdü's-Sıhâh'ta Ebu'l-Hasen Razîn ve Nevâdiru'l-Usûl'de Ebu Abdillah Hakîm et-Tirmizî rivayet etmiş­tir. Kadı Ebu Ya'Iâ, el-Câmi'de bu hadisi ve bir başka hadisi delil olarak kullanmıştır ki, o da şudur: Hz. Peygamber (s.a.), kıyametin alâmetlerini sayarken onlar arasında şu hususu da belirtmiştir:  "Kur'an eğlence âleti yapılacak. O zamanın insanları Kur'an'ı en iyi okuyan ve en faziletli insan olmadığı halde aralarından birini sırf kendilerine şarkı (gibi Kur'an 'ı) oku­ması için Öne çıkaracaklar." [1211]

2-  Ziyâd en-Nehdî, beraberinde kurrâ olduğu halde Enes'in (r.a.) ya­nına geldi. Ziyâd'a: "Kur'an oku" dediler. O da sesini yükseltip nağme yaparak okudu. Gür sesli biriydi. Enes -yüzünde siyah bir peçe vardı- peçe­yi açtı ve : "Be adam! Eskiden böyle yapmazlardı" diye çıkıştı. Enes, kötü ve yanlış saydığı bir durum görünce yüzündeki peçeyi kaldırırdı.

3-  Hz. Peygamber (s.a.), nağme yaparak ezan okuyan müezzini bun­dan menetmiştir. Ibn Cüreyc'in Atâ'dan rivayetine göre Ibn Abbas diyor ki: Allah Rasûlü'nün (s.a.) nağme yaparak ezan okuyan bir müezzini var­dı. Hz. Peygamber (s.a.) ona: "Ezan kolaydır, kolaylıkla okunur. Şayet kolay ve yumuşak bir tarzda okuyacaksan oku, yoksa okuma." buyurdu.

Bu hadisi Dârakutnî rivayet etmiştir.[1212] Hafız Abdülganî b. Saîd, Katâ-de'den, o da Abdurrahman b. Ebî Bekr'den babası Hz. Ebu Bekir'in şöyle dediğini aktarır: "Allah Rasûlü'nün (s.a.) okuyuşu med ( = uzatma) idi. O'nun okuyuşunda tercî' yoktu".

4- Tercî' ve nağme yaparak okumak hemzeli olmayan kelimeyi hemze-li, med harfi bulunmayan kelimeyi medli okumayı; bir elifi pekçok elife, bir vâv'ı pek çok vâv'a, bir yâ harfini de pekçok yâ harfine çevirmeyi gerekli kılar. Bu da Kur'an'a ilâve yapmaya götürür ki, caiz değildir.

5- Bu işin caiz olup olmayanı için bir sınır yoktur. Belli bir sınır kona­cak olursa, bu Allah Teâlâ'nm kitabında ve dininde dilediğince tasarruf ve hükmetmek olur. Bir sınır tayin edilmezse bu da, şarkıcıların şarkı söz­lerinde ve kurrâdan pek çoğunun cenazelerin önlerinde yaptıkları gibi, ses sanatçılarının yaptıkları şekilde, okuyucunun -Allah'ın kitabını tahrif ile onu şiir ve şarkı nağmelerine benzer bir tarzda müzik gibi okuma sayılacak şekilde- sesleri yankı yaptırmasının, tercî'lerle şarkıya benzer türlü türlü nağmeler ve makamlar icad etmesinin serbest bırakılmasına götürür; artık Allah'a ve kitabına karşı cür'etkârlık göstererek, Kur'an'la oynayarak, şey­tanın verdiği süse aklanarak şarkıda olduğu gibi Kur'an okumada da ma­kamlar icad ederler, tsiâm âlimlerinden hiçbiri bunu caiz görmez. Malum­dur ki, nağme yaparak ahenkli okuma, buna doğrudan götüren bir sebep­tir. O halde bu yasaklama, harama götüren yollan tıkamak gibidir.

İşte her iki grubun sonuca ulaşma çabalarının neticesi ve birbirlerine karşı kullandıkları deliller nihayet bu kadar. [1213]

5— Tartışmanın Çözümü:

 
Tartışma şöylece sonuca bağlanabilir: Tegannî ve nağme yapmaj türlüdür:

1- İnsan tabiatının gereği olan, zorlamadan, alıştırma ve öğrenim yap­madan insanın içinden gelen; öyle ki, kişi tabiatıyla başbaşa kalsa, tabiatı serbest bırakılsa bu nağme ve tegannî kendiliğinden gelir, işte bu şekli caiz­dir. İsterse kişi biraz daha süslemek ve güzelleştirmek maksadıyla tabiatına yardım etsin, yine caizdir. Nitekim Ebu Musa el-Eş'arî, Hz. Peygamber'e (s.a.): "Dinlediğini bilseydim, senin için daha güzel okurdum" demiştir. Hüzünlenen, içinden coşku, sevgi ve şevk gelen bir kimse istese de hüzünlü ve nağmeli okumayı kendisinden uzaklaştıramaz. Çünkü nefisler onu ka­bullenmiştir; tabiatına uygun-geldiği, zorluk duymadığı ve yapmacıkhk gös­termediği için tatlı bulmuşlardır. Böylesi, tabii gösterilmeğe çalışılan birşey değil, doğrudan doğruya tabiîdir; zoraki değil, aşkla yapılacak birşeydir. îşte bu tegannî selefin yapıp dinlediğidir; övülen, methedilen tegannîdir. Hem okuyanın, hem dinleyenin etkilendiği tegannîdir. Caiz olduğunu sa­vunanların bütün delilleri işte buna bağlanır.

2- İkinci şekil: Bir sanat olan ve insan tabiatından kolaylıkla gelmeyip ancak zahmet ve zorlukla emek vererek, alıştırma yaparak elde edilen şek­lidir. Bu şekli, tıpkı özel makamlar ve icad edilmiş notalara göre basit yahut mürekkeb (= birleşik) türlü türlü nağmelerle şarkı seslerini çıkarma­yı öğrenmede olduğu gibi yalnız öğrenim görmek ve emek vermekle elde edilir. Selefin mekruh gördüğü, ayıpladığı, kınadığı, yasakladığı, okuyan­lara çattığı işte böylesidir. Nağme yaparak okumanın caiz olmadığını savu­nanların ileri sürdükleri deliller ancak bu türlüsünü kapsar. Yaptığımız bu tafsilat ile karışıklık ortadan kalkmış ve doğru olan, doğru olmayandan ayrılmış olur.

Selefin hal ve tavırlarını bilen herkes, kesinlikle onların, Ölçülü (nota-Iı), sayılı, sınırlı makam ve hareketlerden oluşan emek vererek öğrenilen müzik nağmeleri ile Kur'an okumaktan uzak; bu şekil okuma ve buna izin verme konusunda ALLAH'tan en çok korkan kimseler olduklarını da bilir. Yine kesinlikle bilir ki, onlar hüzünlü hüzünlü ve nağme yaparak Kur'an okurlar; okurken seslerini güzelleştirirlerdi. Kur'an'ı bazan gamlı, kederli; bazan neşeli, bazan da coşkulu okurlardı.

Bu iş, tabiatlarda gömülüdür, hakkını almak ister. Kanun koyucu, tabiatlar bundan nasibini almak isterken tutup bunu yasaklamamış; aksine bu yolu göstermiş, teşvik etmiş, bu şekilde okuyan kimseyi ALLAH'ın dinle­yeceğini haber vermiş ve: "Kur'an'la tegannî etmeyen bizden değildir." buyurmuştur. Bu hadiste iki ihtimal vardır: 1- Hepimizin yaptığı vakıayı haber vermiştir (yani biz hepimiz böyle yaparız demiştir), 2- Hz. Peygam­ber (s.a.), tegannî yapmayan kimsenin, kendisinin sünneti ve yolunda ol­madığını bildirmiştir.    [1214]
 

[1201] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 1/459-461.

[1202] Hassan b. Sabit, Divan, s.420.

[1203] el-A'şâ, Divan, s.25.

[1204] A'râf, 7/92.

[1205] Beyt, el~Hamâsetu'!'Basriyye (2/55) ve el-Egânî (I3/127)'de Şair Übeyrid'e; Zeyiü'l-Emâlî (s.73)'de de Seyyar b. Hübeyre'ye nisbet edilmektedir. ei-Kâmil (l/184)'de ise Abdullah b. Muâviye b. Abdullah b. Ca'fer b. Ebî Tâlib'e ait beyitler arasında geç­mektedir.  İnşikâk, 84/2.

[1206] İnşikak,84/2.

[1207] Adiyy, Divan, s. 172; tbnü'ş-Şecerî, Emâlî, 2/36.

[1208] İsnadı güçlüdür. Ahmed b. Hanbel (3/İ46)'de: "Allah'ın kitabım öğrenin, onu oku­mayı elden bırakmayın ve onunla tegannî edin. Canım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Kur'an, ipte bağlı gebe deveden daha süratli sıyrılıp kurtulur." Müslim (79I/231)'de ise: "Bu Kur'an'ı okumayı elden bırakmayın. Muhammed'in cam elinde olan Allah 'a yemin ederim ki, Kur'an ipte bağlı deveden daha süratli sıyrılıp kurtu­lur. " şeklinde rivayet edilmektedir.

[1209] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 1/461-465.

[1210] Taberânî, Evsat; Beyhakî, Şuabu'l-lman. Hadis sahih değildir.

[1211] Sayılan diğer alâmetler ise şunlardır: Sefihlerin başa geçmesi, akitlerde şartların ço­ğalması, hükmün satımı, cana değer vermemek, akraba ziyaretlerim kesmek. Ahmed b. Hanbel tarafından da (3/494) rivayet edilen bu hadisin ondaki senedi zayıf olsa bile; Taberânî ve Ibn Şahin tarafından başka bir senedle rivayet edilmiş olup, aynca bu hadisi destekleyici Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde (6/22,23) ve Hâkim'in Mûs-tedreklnde (3/443) iki ayrı hadis vardır. Bunlar toplanınca hadisin sahih olduğu an­laşılır.

[1212] Dârakutnî, 1/239. Hadis çok zayıftır.

[1213] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 1/466-467.

[1214] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 1/467-468.