๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Zadul Mead => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 13 Temmuz 2011, 17:44:15



Konu Başlığı: Kıble ve namaz
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 13 Temmuz 2011, 17:44:15
C) KIBLE VE NAMAZ

 
1— Kıblenin Kabe'ye çevrilmesi:

 

Hz. Peygamber (s.a.) namazı, Beyt-i Makdis'i kıble edinerek kılardı. Kıb­lesinin Kabe'ye çevrilmesini arzu ederdi. Cebrail'e: "Keşke Allah, yönümü yahudilerin kıblesinden çevirse!" dedi. O da: "Ben de bir,;kulum. Rabbine dua et, O'ndan iste." diye tavsiyede bulundu. Bunun üzerine Hz. Peygam­ber (s.a.) bunu umarak yüzünü göğe çevirip durmaya başladı. Nihayet Al­lah: "Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz. Seni hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir." âyetini[149] indirdi. Bu olay, Hz. Peygamber'in (s.a.) Medine'ye gelişinden onaltı ay sonra, Be­dir savaşından iki ay önce gerçekleşti.[150]

Muhammed îbn Sa'd'ın Hâşim b. Kasım yoluyla Ebu Ma'şer'den riva­yetine göre Muhammed b. Kâb el-Kurazî diyor ki: "Hiçbir peygamber kıble ve sünnet konusunda herhangi bir peygambere asla muhalefet etmiş değildir. Yalnız Allah Rasûlü (s.a.) Medine'ye hicret ettiği vakit onaltı ay Beyt-i Mak-dis'e doğru namaz kıldı." Muhammed b. Kâb sonra: "Allah, Nuh'a buyur­duğu şeyleri size de din olarak buyurdu. Sana vahyettik ki..." âyetini[151] okudu.[152]

Allah'ın kıble yönü olarak Önce Beyt-i Makdis'i tayin etmesinde ve son­ra onu Kabe'ye çevirmesinde büyük hikmetler vardır; müslümanlar, müşrik­ler, yahudiler ve münafıklar bu olayla bir imtihandan geçirilmişlerdir:

Müslümanlar, işittik itaat ettik, demişlerdir. "Ona inandık, hepsi Rab-bimizin kalındandır. "[153] demişlerdir. İşte Allah'ın hidayete erdirdiği bunlar­dır. Bu işi kabullenmek onlara güç de gelmedi.

Müşrikler ise: "Kıblemize döndüğü gibi yakında dinimize de döner. Kıb­lemize dönmüşse ancak hak bu olduğu için dönmüştür." demişlerdir.

Yahudiler de: "Kendisinden önceki peygamberlerin kıblesine ters düş­tü. Şayet peygamber olsaydı, peygamberin kıblesine doğru namaz kılardı" demişlerdi.

Münafıklar1 da: "Muhammed, nereye yöneleceğini bilmiyor. Eğer birin­cisi doğruysa onu terketti. Yok eğer ikincisi doğruysa demek ki bâtıl üzere idi." demişlerdir.

Sefih insanların lâfları çoğaldı. Allah Teâlâ'mn buyurduğu gibi oldu: "Gerçekten bu, i Allah'ın hidayete erdirdiği kimselerden başkalarına güç ge­lecek bir şeydir.'''[154] Bu olay, Allah'ın, kullarını denediği bir imtihan oldu ve böylece Allah, kimin Peygambere uyduğunu, kimin topukları üzerinde geri döndüğünü gördü.

Kıble işi ve! onun durumu büyük olduğundan ötürü Allah Teâlâ, kıble­nin Kabe'ye çevrildiğini açıklamaya geçmeden önce nesih olayını, kendisinin neshetmeye kudreti yeteceğini ve neshedilenden daha hayırlısını veya onun benzerini getireceğini açıklayarak söze başladı. Sonra hemen peşinden Allah Rasûlü'nü (s.a.) sorgulayanları, O'na itaat etmeyenleri azarladı! Bunun ar­dından da yahudilerle hıristiyanlann görüş ayrılıklarını, birbirleri hakkında "Onlar sağlam bir temel üzere değiller" şeklindeki tanıklıklarını kaydetti. İna­nan kullarını onlara muvafakat etmekten, onların arzularına uymaktan sa­kındırdı. Sonra onların inkârlarım, kendisine ortak koşmalarını ve "Allah'ın çocuğu vardır." sözlerini kaydetti. Allah Teâlâ, onların dediklerinden yüce­dir. Sonra doğunun da, batının da kendisine ait olduğunu, kullan yüzlerini ne yöne çevirirlerse kendisinin yönünün orası olduğunu ve kendisinin her şe­yi kapladığını, her şeyi bildiğini haber verdi. O'nun büyüklüğünden, kuşatı-cılığından ve ihatasından ötürü kul yönünü ne tarafa çevirirse Allah'ın yüzü o yöndedir.

Sonra Peygamberinin, ona uymayan ve onu tasdik etmeyen cehennem­liklerden sorumlu tutulmayacağını haber verdi. Ardından peygamberine bil­dirdi ki, ehl-i kitap yahudiler ve hıristiyanlar kendilerinin dinlerine uymadıkça Hz. Peygamber'den (s.a.) hoşnut olmayacaklardır; eğer Hz. Peygamber (s.a.) onlara uyarsa -ki Allah, onu bundan korumuştur- Allah'tan ona ne bir dost ne bir yardımcı bulunacaktır. Sonra ehl-i kitaba kendilerine vermiş olduğu nimeti hatırlattı ve kıyamet günündeki azabından onları korkuttu. Arkasın­dan Beytullah'ı yapan dostu Hz. İbrahim'i anlattı, onu övdü, medhetti ve onu yeryüzü halkının kendisine uyacağı "insanlar için bir imam" yaptığını haber verdi. Sonra Beytullah'ı ve dostunun onu yapışını anlattı. Bunun içeri­ğinde şu yatmaktadır: Beytullah'ın yapıcısı nasıl insanlar için bir imamsa, onun yaptığı bina da insanlar için bir imamdır. Sonra Allah, bu imamın dininden, en sefih insanlardan başkasının yüz çevirmeyeceğini haber verdi. Sonra kul­larına son peygamberine uymalarım; O'na, Hz. İbrahim'e ve diğer peygam­berlere indirilenlere inanmalarını emretti. Ardından: "Hz. İbrahim ve ailesi yahudi yahut hıristiyandı." diyenleri reddetti. Bütün bunları kıblenin çevril­mesine bir giriş, bir hazırlık, bir önsöz yaptı. Maamafih bütün bunlara rağ­men bu olay, Allah'ın hidayete erdirdiği kimseler dışındaki insanlara kabulü güç geldi. Allah Teâlâ bu emri ardarda üç kere tekrarlamak suretiyle te'kid etti. Peygamberine, olduğu yerde ve yola çıktığı yerde yüzünü Kabe'ye çevir­mesini emretti. Dilediğini doğru yola ileten Allah'ın onları bu kıbleye çevir­diğini ve bu kıblenin onlara yaraşır bir kıble, onların da bu kıbleye lây^k insanlar olduklarını haber verdi. Çünkü bu kıble en vasat, en faziletli kıble­dir; onlar da en vasat ve en hayırlı ümmettir. Bu yüzden en faziletli kıbleyi en faziletli ümmete seçip ayırmıştır. Nitekim bu ümmete en faziletli peygam­beri ve en faziletli kitabı seçip ayırmış, onları en hayırlı asırda dünyaya getir­miş, şeriatların en faziletlisini onlara tahsis etmiş, ahlâkın en hayırlısını onlara lütfetmiş, yeryüzünün en hayırlı bölgesine onları yerleştirmiş, cennetteki en hayırlı konak yerlerini ve kıyametteki en hayırlı bekleme yerlerini onlara tahsis etmiştir. Onlar (kıyamette) yüce bir tepededir; diğer insanlar onların altındadır. Rahmetini dilediğine tahsis eden Allah her türlü eksiklikten, ku­surdan uzaktır. Bu Allah'ın lutfudur, dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sa­hibidir.

Allah Teâlâ, kıbleyi diğer insanlann müslümanlara gösterecekleri bir delil olmaması için Beyt-i Makdis'den Kabe'ye çevirdiğini haber verdi. Ancak az­gın zalimler müslümanlara karşı yukarıda zikredilen delilleri ileri sürmekte­dirler. Dinsizler, peygamberlere ancak bunlarla ve benzeri bâtıl delillerle karşı korlar. Peygamberin sözlerine, başka sözleri tercih eden herkesin delili, bu dinsizlerin delilleri cinsindendir.

Allah Teâlâ, müslümanlara nimetini tamamlamak ve onları hidayete er­dirmek için, böyle yaptığını haber verdi. Sonra onlara Kitab'ı, hikmeti ve bil­mediklerini öğretmek, kendilerini manevî yönden temizlemek için peygamberlerini göndermek, kitabını indirmek suretiyle onlara lütfettiği ni­metlerini hatırlattı. Ardından kendisini anmalarını ve kendisine şükretmele­rini emretti. Çünkü bu iki şeyle, Allah'ın nimetlerini tamamlamasına ve fazladan lütfetmesine hak kazanırlar; O'nun kendilerini anmasını ve sevme­sini sağlarlar. Sonra Allah onlara, bunları ancak kendisi aracılığıyla yardım istemek suretiyle elde edebilecekleri şeyi yani sabır ve namazı emretti ve ken­disinin sabredenlerle beraber olduğunu haber verdi. [155]   


[149] Bakara, 2/144.

[150] îbn Sa'd, Tabakâi, 1/241. Buharî'nin rivayetine göre Berâ b. Azib kınlatıyor: Hz. Pey­gamber (s.a.) 16 veya 17 ay Beyt-i Makdis'e doğru namaz kıldı. Allah Rasûlü (s.a.) kıb­lenin Kabe'ye çevrilmesini arzu ederdi. Allah Teâlâ: "Yüzünürı göğe çevrildiğini görüyoruz." âyetini indirdi, Hz. Peygamber (s.a.) Kabe'ye doğru naımaz kılmaya başla­dı. Bir takım sefih insanlar yani yahudiler: "Daha önceki kıblelerinden onları çeviren nedir?" dediler. Allah ta Peygamberine: "De ki: Doj*u da, Batı da Allah'ındır. O, dile­diğini doğruyola eriştirir." âyetini indirdi. Bir adam, Hz. Peygamber'le (s.a.) birlikte namazını kıldı, namazı kıldıktan sonra çıktı. İkindi namazım kılmakta olan ve Beyt-i Makdis'e doğru rükû etmiş vaziyette bulunan bir Ensâr topluluğuna uğradı ve kendisi­nin Allah Rasûlü (s.a.) ile birlikte namaz kıldığına ve O'nun (namazda) Kabe'ye doğru yöneldiğine şahitlik etti. Bunun üzerine cemaat yönlerini Kabe'ye doğru çevirdi. Bu ha-dİsİ Tirmizî (2966) rivayet etmiştir.

[151] Şûra, 42/13.|

[152] Tabakât, 1/243. Seneddeki l£bu Ma'şer'in ismi Nüceyh b. Abdurrahman es-Sindî olup kendisi zayıfF bir râvidir.   

[153] Âl-İ İmrân,İ3/7.

[154] Bakara, 2/143.       

[155] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 3/99-102.