> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Zadul Mead > Kardan maksat temizliktir görüşünün tenkidi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kardan maksat temizliktir görüşünün tenkidi  (Okunma Sayısı 713 defa)
23 Mayıs 2011, 10:00:48
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 23 Mayıs 2011, 10:00:48 »



1. Kar'dan Maksat Temizliktir Görüşüne Ait Delillerin Tenkidi:

 

"Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınız zaman, iddetleri içerisinde boşayın."[297] âyetiyle istidlalinizi ele alalım: Bu âyetin sizin aleyhinize bir delil olması, lehinize delil olmasından daha yakındır. Çünkü bundan maksat, zarurî olarak kadının iddetten önce boşanmasıdır. Aksi takdirde âyetin, iddet içerisinde talâk verilmesi mânasına hamledilmesi mümkün değildir. Çünkü bu —her ne kadar lâm harfi, fî harfi mânasında zarfiyet mânası da içerebiliyorsa da— mâna bakımından sakattır. Zira talâkın iddet içerisinde verilmiş olması mümkün değildir, çünkü, talâk iddetin sebebi olmaktadır; sebep ise hükümden önce bulunur. Bu anlaşıldı ise, diyoruz ki: "Kar1 dan maksat hayızdır." diyenler, âyetle amel etmişlerdir ve iddetten önce boşamış olmaktadırlar.

Eğer, "Tuhr" dur diyenler — iddet talâkın arkasından geleceği için — iddetten önce boşamış olurlar." derseniz; bu takdirde, sizin âyeti delil olarak kullanmanız batıl olacaktır ve âyetten muradın iddet içinde değil, iddet öncesinde verilmiş talâk olduğu sahih olacaktır. Her iki durumun da âyetle murad edilmiş olması sahihtir. Ancak hayızın murad edilmiş olması daha ağır basmaktadır. Şöyle ki; "iddet" kelimesi, sayılan hesaba katılan şey mânasına "fi'let" kalıbmdadır. Çünkü iddet sayılır, hesap edilir.  Nitekim âyette de "...ve iddeti sayınız."[298]    buyrulmuştur.

Hayızdan önce   bulunan tuhr hesaba katılan ve sayılan şeylerdendir; dolayısıyla o iddettendir.  Bizim burada sözünü ettiğimin şey bu değildir, Sözkonusu olan şey   bir başka husustur ki o da, (tuhrun) âyette geçen "üç kuru"1 ifadesine girip girmeyeceğidir.    Eğer nass: şeklinde olsaydı,* o zarnan ilgisi olurdu. Burada iki husus vardır: Birincisi: İkincisi de:  âyetidir. Hiç şüphe yoktur ki bir kimse dediği zaman, bu   emre    muhatap    olan   kimse,   o   şeyi   ancak  üç   gün  gelmeden önce   yaptığı   zaman    eriıre    uymuş    olur.    Yine    aynı   şekilde: diyen kimsenin bu sözü de, o şeyi  üç günün geçmesinden sonra yapması durumunda doğru olur Bu zarfiyet bildiren harfinin aksi olmaktadır.  Çünkü bir kimse: dediği zaman, fiil bizzat üç günün içerisinde vuku bulmuş olur.  Burada güzel bir nükte (incelik) vardır.  Şöyle ki, onlar: demektedirler ve ne vakit zamanın geçtiğini ya da^ karşılanmasını istiyorlarsa "lam" harfini kullanıyorlar ve ne zaman da, fiilin o zaman içerisinde (zarfiyet) vukuunu murad ediyorlarsa, o takdirde de "fî" harfini kullanıyorlar. İncelik surda: Onlar zamanın geçmesini ya da karşılanmasını istedikleri zamanda, telaffuz ettikleri adedin geçen ya da gelecek günlere aid olduğuna (ihtisas) delâlet eden "lâm" harfini getiriyorlar; eğer fiilin bizzat o zaman içerisinde vukuunu murad ediyorlarsa, o takdirde de, zarfiyete has olan harfi yani "fî" harfini kullanıyorlar. Bu izah, pek çok dil bilgininin "Lâm harfi: sözlerinde ve âyetinde "önce" manasınadır; aynı şekilde "sonra" mânasına da gelir: ifadelerinde olduğu gibi. Yine "fî" manasına zarfiyet anlamında kullanlır:

âyetlennde[299] bu anlamda kullanılmıştır." şeklindeki sözlerinden daha iyidir. Derinlemesine ele aldığımızda görüyoruz ki, lâm harfi, mezkûr vakitlere aidiyeti bildirmek için asıl mânası olan "ihtisas" anlamı üzerindedir. Onlar; fiili, ona olan aidiyetinden ötürü, sanki o ona aitmiş gibi, zikredilen damana ait kılmaktadırlar. Düşün!

Diğer bir fark: "Lâm" harfi kullanıldığında, ondan sonra zikredilen zaman mutlaka ya mazî (geçmiş) ya da gelecek olmaktadır. "Fî" harfi kullanıldığında ise, bu durumda, mecrûru olan zaman, mutlaka fiil ile bitişik, aynı zamandır. Arapça kaideleri bakımından eğer bu anlaşıldı ise, diyoruz   ki Hidâyetinin mânası "Onları iddetlerini

karşılayarak boşaymız." demektir, iddetleri içerisinde boşaymız mânasına değildir. Kadınların karşılanarak boşamlacağı iddet, talâktan sonra

olacağına göre, talâktan sonra karşılanacak olan bu şey mutlaka hayız olacaktır.Çünkü tuhr halinde olan kimse yine onu karşılayacak değildir; zira zaten içerisindedir. Dolayısıyla kadın, şu anda içerisinde bulunduğu halinden sonra olacak olan hayız halini karşılayacaktır. Dil bakımından da, aklen ve örfen de anlaşılan budur. Çünkü afiyet, emniyet ve kelebçe içerisinde olan kimseler hakkında " O afiyet bekliyor."; "O emniyet bekliyor."; "O kelebçelenmeyi bekliyor." denilmez. Bu gibi ifadelerden, örfen ve dil bakımından akla gelen şey, bir hal üzere bulunan bir kimsenin, o halin zıddını bekliyor olmasıdır. Bu o kadar açıktır ki, örneklerini çoğaltmaya gerek duymuyoruz.

Soru: Buna göre, hayız halinde iken karısını boşayan kimse, "kar"' dan maksadın tuhr olduğunu söyleyenlere göre, iddeti karşılayarak boşamış olur. Çünkü, kadın içinde bulunduğu bu hayız halinden sonra tuhr halini karşılayacaktır.  Bu hususta ne diyeceksiniz?

Cevap: Evet! Onların öyle demeleri gerekir. Çünkü, eğer kadının boşanılması emredilen iddetin ilk vakti tuhr ise, kocanın talâkı hayız halinde vermesi durumunda, iddeti karşılayarak boşamış olacaktır. Çünkü kadın, talâktan sonra tuhr halini karşılamış olacaktır.

Soru: "Lâm", "fî" manasınadır ve mâna:"Onları iddetleri içerisinde boşaymız." şeklindedir. Bu ise ancak tuhr içerisinde boşadığı zaman mümkün olur. Hayız içerisinde boşaması durumunda mümkün olmaz.

Cevab: Buna iki açıdan cevap vereceğiz:

Birincisi: Harflerde asıl olan tek mânada ve her harfin kendi mânasında kullanılmalarıdır (adem-i iştirak). Dolayısıyla , bunun aksini iddia etmek bu asıl prensip tarafından reddedilmiş olur.

İkincisi: Bundan, iddetin bir kısmının talâkın zamanı için zarf olması durumu gerekir. Dolayısıyla da talâk, "Ben onu Perşembe günü yaptım." ifadesinde de olduğu gibi, zarfiyetin sahih olabilmesi zaruretinin bir neticesi olarak aynı iddet içerisinde vaki olmuş olur. Hatta bu kabil kullanılış şekillerinde çoğunluk zarfın bir kısmının fiili geçmiş olmasıdır. Bunun mümkün olmayacağı konusunda da şüphe yoktur. Çünkü iddet talâkın akabinde ve onu takip eder; onunla aynı anda bulunmaz, ondan öne geçemez.

Farzetsek ki "lâm" harfi, "fi" mânasında olsun; kaldı ki, bu anlayışa: şeklindeki îbn Ömer ve daha başlsalannın kırâati de yardımcı olmaktadır. Buna rağmen, bundan "kar"' kelimesinin "tuhr" mânasına geldiği lazım gelmez. Çünkü o takdirde "kar"' kelimesinden maksat bizzat hayız olur; itibara alınıp sayılan da odur. Hayızdan önce bulunan tuhr (temizlik) hali ise iki açıdan onun hükmüne zımnen ve ona tabi olma yoluyla girer:

Birincisi: Hayzın zarurî neticelerinden birisi öncesinde bir tuhr halinin bulunmasıdır. Kadın tuhr hali içerisinde iken "Sen üç hayız müddetince bekle!" denildiği zaman, o tuhr da bekleme süresinin içerisine (zarurî olarak) girer. Nitekim bir kimseye geceleyin: "Burada üç gün (gündüz) ikamet et!" denildiği zaman o gecenin geri kalan kısmı da, onu takip eden gündüzün içerisine girer. Nitekim diğer iki günün geceleri de, gündüzlerine dahil olur. Eğer gündüz vakti "Üç gece ikamet et!" diyecek olsa, bu kez de o günün geri kalan kısmı, takip eden geceye dahil olacaktı.

İkincisi: Hayız,daha önceden kanın rahimde toplanmasıyla tamamlanmış olur; dolayısıyla da tuhr hali, hayızdan hem mukaddemdir hem de hayızm varlığına sebep olur. Hüküm hayıza bağlandığına göre, bunun zaruri neticelerinden birisi de, hükmün aynı zamanda tuhra da bağlanmış olmasıdır. Çünkü hayızm varlığı, onun varlığına bağlıdır. Böylece bunun, yukarıdaki gün ve gecelerle ilgili verdiğimiz misalden daha beliğ olduğu ortaya çıkmaktadır. Çünkü gece ve gündüz birbirine bağlı, birbirinden ayrılması düşünülemeyen iki unsurdur, fakat biri diğerinin mevcudiyeti için sebep değildir. Burada ise tuhr, kanın rahimde

toplanması için bir sebep olmaktadır. Yüce   ALLAH'ın ifadesi "bekleyeceği iddeti karşılamak için..." anlamındadır. Kadın öncesinde bulunan tuhr halleriyle birlikte üç hayız bekler. Eğer tuhr halinde iken boşanmış olursa, kadın sayılacak iddeti karşılayabileceği bir vakit içerisinde boşanmış olur. Sayılacak iddet de hayız ve öncesinde bulunan tuhr halleridir. Hayız iken boşanması durumunda ise böyle değildir. Çünkü o takdirde, hesap edilecek bir iddet göz önünde bulundurulmaksızın boşanmış olur. Çünkü içerisinde boşamlan hayızm geri kalan kısmı, kadının ne asaleten ne de tebeiyet yolu ile bekleyeceği, hesaba katacağı iddetten değildir. Ona iddet adının verilmesi, sadece zevcenin, o süre içerisinde yeni bir evlilikten engellenmiş olması sebebiyledir.

Bu   anlaşıldı ise   diyoruz  ki:

âyetindeki "lâm" harfinin sebep bildiren "talîl" lamı olması caizdir ve anlamı "Kıyamet günü için doğru teraziler kurarız."[300] demek olur, Burdaki "el-kısf kelimesinin mefulun leh olmak üzere mansub olduğu da söylenmiştir. O zaman da mâna "adalet için" anlamına gelir ve bu şekilde i'raba tabi tutulması için gerekli şartları da taşımaktadır.

âyetine'[301] gelince; buradaki "lâm" harfi, kesinlikle "fi" mânasına' değildir. Aksine buradaki "lâm"ın talîl için olduğu söylenilmiştir. "Sonra" mânasına da geldiği söylenmiştir. Çünkü âyetten murad, namazın — "dülûk" kelimesi, ister "zeval, ister "gurûb" manasıyla tefsir edilsin—, tam bu "dülük" anında kılınması değildir. Namazın kılınması ancak bu vakitten sonra olmaktadır. İddet âyetinin "sonra" mânasına hamledilmesi mümkün değildir. Zira o zaman mâna: " Onları iddetlerinden sonra boşayınız!" şeklinde olacaktır. Geriye sadece mânanın: "Onları iddetlerini karşılayacak şekilde boşayınız." şeklinde olması şıkkı kaldı. Malumdur ki, kadın temiz iken boşandığı zaman, iddete hayız ile başlayacaktır. Eğer "kar"' dan maksat "tuhr" olsaydı, o takdirde sünnet olan boşama şekli, iddete "tuhr" ile başlamış olabilmesi için hayız iken boşamak şeklinde olacaktı. Oysa ki, Hz. Peygamber (s.a.), göz önünde bulundurulara...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 23 Mayıs 2011, 10:12:20 Gönderen: Hafıza Aişe »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kardan maksat temizliktir görüşünün tenkidi
« Posted on: 29 Mart 2024, 14:26:18 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kardan maksat temizliktir görüşünün tenkidi rüya tabiri,Kardan maksat temizliktir görüşünün tenkidi mekke canlı, Kardan maksat temizliktir görüşünün tenkidi kabe canlı yayın, Kardan maksat temizliktir görüşünün tenkidi Üç boyutlu kuran oku Kardan maksat temizliktir görüşünün tenkidi kuran ı kerim, Kardan maksat temizliktir görüşünün tenkidi peygamber kıssaları,Kardan maksat temizliktir görüşünün tenkidi ilitam ders soruları, Kardan maksat temizliktir görüşünün tenkidiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes