Konu Başlığı: Hz Peygamber in Mekke den çıkışı Gönderen: Safiye Gül üzerinde 25 Temmuz 2011, 16:15:12 8— Hz. Peygamber'in (s.a.) Mekke'den Çıkışı:
Hz. Peygamber'in (s.a.) haccını anlatmaya dönelim: Allah Rasûlü (s.a.) başının saçlarını "gısl" ile birbirine tutturdu.[380] —Gısl, hanım otu gibi (sabun, losyon görevi gören) kendisiyle baş yıkanan ve dağılmaması için saçlar birbirine tutturulan şeye verilen addır.— Namazgahında niyetlenip telbiye getirdi. Sonra devesine bindi, yine telbiye getirdi. Devesi üzerinde Beydâ tepesine çıkınca da telbiye getirdi. İbn Ab-bas diyor ki: "Allah'a yemin ederim.Hz. Peygamber (s.a.) namazgahında niyetini yaptı. Devesine binince ve Beydâ tepesi doruğuna çıkınca telbiye getirdi. "[381] Kâh hac ile umreye, kâh hacca telbiye getiriyordu. Çünkü umre, hac-cın bir parçasıdır. Bu yüzden Hz. Peygamber'in (s.a.) kıran yaptığı da, temettü' yaptığı da, ifrâd yaptığı da söylenmiştir. İbn Hazm: "Hz. Peygamber'in (s.a.) telbiye getirişi öğleden az önce idi." demişse de bu onun bir yamlgısıdır. Bilinen o ki, Hz. Peygamber (s.a.) öğle namazından sonra ihram giyip telbiye getirmiştir. Katiyen hiç kimse öğleden önce ihrama girdiğini söylememiştir. İbn Hazm, bunu neye dayanarak söyledi bilmiyorum. Oysa İbn Ömer: "Allah Rasûlü (s.a.) ancak devesi ayağa kalktığı vakit Şecere yanında devesi üzerinde telbiye getirdi." demiştir.[382] Enes ise "Öğleyi kıldı, sonra devesine bindi." demiştir.[383] Her iki hadis de Sahih'de rivayet edilmiştir. Bu iki hadisi birleştirirsen Hz. Peygamber'in (s.a.) ancak öğle namazından sonra telbiye getirdiği ortaya çıkar. Sonra Hz. Peygamber (s.a.) şu şekilde telbiyede bulundu: Bu telbiyeyi yüksek sesle getirdi, ashabı da işitti ve Allah'ın kendisine emretmesiyle, o da onlara telbiye getirirken seslerini yükseltmelerini emretti.[384] Mahfe, hevdec ve ammâriye içinde değil, deve palanı üzerinde hac yapmıştır. Yükü altında idi. İhramh kimsenin mahfe, hevdec ve ammâriye gibi bir şey içine binmesinin caiz olup olmadığı tartışılmış, bu konuda ortaya iki farklı görüş çıkmıştır. Her ikisi de İmam Ahmed'den rivayet edilmiştir: 1) Caizdir. Şafiî ve Ebu Hanife'nin görüşü de böyledir. 2) Yasaktır. Mâlik de bu görüştedir. Hz. Peygamber (s.a.), sahabîleri ihrama girerken hac ibadetinin üç türü arasında serbest bıraktı. Sonra Mekke'ye yaklaştıklarında yanlarında kurban bulunmayanların hac ve kıranı umreye çevirmelerinin iyi olacağını söyledi. Daha sonra da Merve'de bunu onlara vacip kıldı. Hz. Ebu Bekir'in karısı Esma bt. Umeys —Allah her ikisinden de razı olsun— Zülhuleyfe'de Muhammed b. Ebu Bekir'i doğurdu. Allah Rasûlü (s.a.), Esmâ'ya gusletmesini, kan akmasını engellemek için önüne pamuk tıkayıp bir bezle kuşak gibi bağlamasını ve ihrama girip telbiye getirmesini emretti.[385] Bu olayda üç sünnet vardır: 1) İhramlının gusledebileceği, 2) Hayızlı kadının ihram için gusledeceği, 3) Hayızlınm ihrama girmesinin sahih olacağı. Sonra Allah Rasûlü (s.a.) yukarıda zikredilen telbiyeyi söyleye söyleye yoluna devam etti. Yanındaki insanlar telbiye getirirlerken kâh ilâveler kâh çıkarmalar yapıyorlardı. O ise bunları işittiği halde ses çıkarmıyor, karşı gelmiyordu.[386] Telbiyesini sürdürdü. Ravhâ'ya vardıklarında yaralı bir yaban eşejği gördü. "Bırakın onu. Sahibi (yani yaralayan avcı) hemen hemen gelmek üzeredir." buyurdu. Sahibi, Allah Rasûlü'ne (s.a.) geldi ve: "Ey Allah'ın Rasûlü! Buyrun, bu eşeği ne yaparsanız yapın." dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.) Hz. Ebu Bekir'e, bu hayvanı yoldaşlar arasında paylaştırmasını emretti, o da gerekeni yaptı.[387] Bu olay, şu hususlara delil teşkil eder: 1- İhramlı kimsenin, ihramlı olmayan birinin avladığı bir avdan — şayet ihramhnın kendisi için avlanmamışsa— yemesi caizdir. Buradaki av sahibinin ihramlı olmamasına gelince, herhalde bu zat Zülhuleyfe'ye uğramamıştır; Ebu Katâde kıssasındaki Ebu Katâde'nin durumundadır. 2- Hibe akdinin geçerli olabilmesi için "hibe ettim" demeye gerek yoktur. Hibeye delâlet eden herhangi bir şeyle hibe akdi sahih olur. 3- İşe yarayacak şekilde seçip ayırarak eti kemikli olarak paylaştırmıştır. 4- Mecalsiz bırakacak şekilde yaralamak ve kaçamaz hale getirmekle ava sahip olunur. Av, yakalayanın değil, yaralayanındır. 5- Yaban eşeğinin etini yemek helâldir. 6- Paylaştırma ( = kısmet) için vekil tayin edilebilir. 7- Paylaştırmayı yapan, bir kişi olabilir. [388] [380] Ebu Davud, 1748. Râvileri sikadır. [381] Ahmed, Müsned, 2/260; Ebu Davud, 1770, Hâkim (1/451) hadisi sahih saymış, Ze-hebî de ona muvafakat etmiştir. Maamafih senedinde Ahmed, Ebu Hatim, Nesâî ve başkaları tarafından zayıf sayılan Hasîf b. Abdurrahman el-Cezerî adlı bir râvi vardır. Takrîb'de, hıfzı kötü ve Ömrünün sonunda karıştıran birisi olduğu kaydediliyor. Hafız İbn Hacer, Fethu'l-BârPde (3/318) hadisi Ebu Davud ve Hâkim'den tamamıyla aktarıp delil olarak kullanılıyor ve diyor ki: "Hâkim bir başka yoldan Ata — İbn Abbas yoluyla kıssasız olarak benzer şekilde rivayet etmiştir." [382] Müslim, 1186. [383] Tahkikçiier, bu hadisi Sahih'de bulamadıklarını söylüyorlar. Ancak Ebu Davud (1774) ve Nesâî (5/162) rivayet etmiş olup metnin tamamı şöyledir: "Hz. Peygamber (s.a.) öğleyi kıldırdı. Sonra devesine bindi. Beydâ dağının tepesine çıkınca telbiye getirdi." Râvİleri sikadır. Ancak Hasan e!-Basrî muan'an olarak rivayet etmiştir. Buharı, Sa-hih'inde (25/25, 56/104 ve 126) hadisi Enes'ten şu şekilde rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (s.a.) öğleyi Medine'de dört rekât, ikindiyi Zülhuleyfe'de İki rekât kıldırdı. Sahabîlerin, hac ve umre için yüksek sesle telbiye getirdiklerini işittim." [384] Mâlik, Muvatta, 1/334; Şafiî, Müsned, 2/11; Ebu Davud, 1814; Nesâî, 5/162; Tirmi- zî, 829; İbn Mâce, 2922. Allah Rasûlü (s.a.) buyuruyor ki: "Cebrail bana geldi, ashabıma —yahut yanımda olanlara— yüksek sesle telbiye getirmelerini emretmemi bana emretti." Senedi sahihtir. Hâkim (1/450) ve İbn Hibbân (974), sahih olduğunu söylemiş ve İbn Hibbân "Çünkü telbiye, haccın nişanelerindendir." ilâvesini kaydetmiştir. Ahmed b. Hanbel (2953), İbn Abbas'tan şöyle bir şahid hadis rivayet eder: Allah Rasûlü (s.a.) buyurdu ki: "Cebrail bana geldi ve telbiyeyi ilân etmemi emretti." Senedinde bir sakınca yoktur. [385] Müslim, 1218; Ebu Davud, 1905; îbn Mâce, 2913. [386] Mâlik, Muvatta, 1/331, 332; Buharı, 25/26; Müslim, 1184. Abdullah İbn Ömer, Allah Rasûlü'nün (s.a.) telbiyesinin şöyle olduğunu kaydediyor: "Lebbeyk, Allahümme lebbeyk. Lebbeyk, lâ şerike leke lebbeyk. înne'l-hamde ve'n-ni'mete leke velmülk. Lâ şerike leke." Nâfi' diyor ki: İbn Ömer, telbiyeye şu ilâvede bulunurdu: "Lebbeyk, lebbeyk. Lebbeyk ve sa'deyk. Ve'1-hayru bi-yedeyk. Lebbeyk ve'r-rağbâu iley-ke ve'l-amel." Ahmed (3/320), Ebu Davud (1813) ve Beyhakî'nin (5/45) Câbir b. Abdullah'tan rivayetlerine göre; insanlar "Lebbeyk, ze'1-meâric. Lebbeyk, ze'1-fevâdıl" sözlerini ilâve ediyorlardı. Bu hadisin senedi sahihtir. [387] Mâlik, Muvatta, 1/351; Nesâî, 5/182, 183; Ahmed 3/452. Senedi sahihtir. [388] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/177-180. |