Konu Başlığı: Hz Aişe nin ilk önce girdiği ihram Gönderen: Safiye Gül üzerinde 25 Temmuz 2011, 15:56:12 b) Hz. Âişe İlk Önce Hangi İhrama Girmişti?
Âlimler Hz. Âişe'nin ilk önce hangi ihrama girdiği konusunda f&* iki görüş ortaya atmışlardır: Birinci görüş: Tek umre ihramına girmiştir. Yukarıda kaydettiği! hadislerden dolayı doğru olan budur. Sahih'de Hz. Âişe'nin şöyle dediği kaydedilmektedir: Veda haccında Allah Rasûlti (s.a.) ile birlikte Zilhicce ayının başlarına doğru yola çıktık. Allah Rasûlü (s.a.): "Sizlerden kim umreye niyetlenip ihrama girmek, telbiye getirmek isterse öyle yapsın. Şayet ben kurban sevketmemiş olsaydım umreye niyet edip ihrama girer, telbiye getirirdim." buyurdu. Ben de umreye niyetlenip ihrama girenlerdendim... Bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.) Hz. Âişe'ye: "Umreyi bırak, hacca niyetlenip ihrama gir" buyurmuştur. Bu sözü Hz. Peygamber (s.a.) Hz. Âişe'ye, Mekke yakınlarındaki Şerifte söylemişti. Bu ifade Hz. Âişe'nin umre ihramına girdiğini açık bir şekilde göstermektedir. İkinci görüş: Önce ifrâd haccı yapmak üzere hacca niyetlenip ihrama girmiştir. İbn Atrdilber diyor ki: Kasım b. Muhammed, Esved b. Yezîd ve Amra, hepsi de Hz. Âişe'den, onun umre değil hac ihramına girmiş olduğunu gösteren rivayetlerde bulunmuşlardır. Amra'nın rivayetinde şöyle diyor: "Allah Rasûlü (s.a.) ile birlikte yola çıktık. Bu yolculuğu yalnız hac yolculuğu olarak görüyorduk." Esved b. Yezîd de benzerini rivayet etmiştir. Kâsım'ın rivayetinde ise "Allah Rasûlü (s.a.) ile birlikte hac için telbiye getirdik" demektedir. İbn Abdilber sözüne devamla diyor ki: Hz. Âişe'den "Ben umreye niyetlenip ihrama girenler arasmdaydım." sözünü aktaran Urve'nin hata ettiğini söylemişlerdir. İsmail b. İshak: "Bunlar yani Esved, Kasım ve Amra kaydettiğimiz rivayetler üzerinde birleşmektedirler. Bundan da anladık ki, Urve'den aktarılan rivayetler yanlıştır." demektedir, îbn Abdilber sözünü şöyle sürdürüyor: Yanlış olması muhtemel görünmektedir. Hz. Âişe'nin Beytullah'ı tavaf etmesinin mümkün olmaması, kurban sevketmemiş olanların yaptıkları gibi onun da umre ihramından çıkması ve Hz. Peygamber'in (s.a.) ona tavafı terkedip hacca devam etmesini emretmesi bu yanlışlığa düşmesine sebep olmuştur. Böylece buradan Hz. Âişe'nin umreci olduğu, umresini terkedip hacca başladığı anlamım çıkarmakla yanılgıya düşmüşlerdir. Ebu Ömer (İbn Abdilber) sözüne devam ederek diyor ki: Câbir b. Abdullah, Urve'nin Hz. Âişe'den rivayet ettiği gibi, Hz. Âişe'nin umreye niyetlenip ihrama girdiğini rivayet etmiştir. Bu ikinci görüşü savunanlar diyorlar ki: Urvenin yanlış anlaması Hz. Peygamber'in (s.a.) şu sözünden kaynaklanmıştır: "Başını çöz, saçlarını tara, umreyi bırak ve hacca niyetlenip ihrama gir, telbiye getir." Hammad b. Zeyd, Urve'nin oğlu Hişam'dan babası Urve'nin şöyle dediğini rivayet eder: Birçok kimse bana, Allah Rasûlü'nün (s.a.) Âişe'ye "Umreni bırak, başını çöz, saçlarını tara ve hac yapan kimsenin yaptığım yap!" buyurduğunu aktarmıştır. Görüldüğü üzere Hammad, Urve'nin bu sözü Hz. Âişe'den işitmediğini ortaya koymuştur. Ben derim ki: Reddedilmeleri için bir sebep, bir kusur bulunmayan ve asla yoruma açık olmayan bu sahih ve sarih naslann, Hz. Âişe'nin ifrad haccı yaptığı konusunda açık (zahir) olmayan mücmel (kapalı) bir ifade ile reddedilmeleri ne kadar hayreti mucip! Zira onun ifrâd haccı yaptığını iddia edenlerin ileri sürdükleri delil neticede onun "Allah Rasûlü (s.a.) ile birlikte yola çıktık. Bu yolculuğu yalnız hac yolculuğu olarak görüyorduk." sözüdür. Aman Yarabbi, ne kadar tuhaf! Temettü' yapan kimsenin hacdan başka birşey için yola çıktığı düşünülür mü? Elbette temettü' yapan olarak hacca çıkmıştır. Nitekim, cünüp olduğu için gusleden bir kimse önce abdest alsa "Cünüplükten dolayı gusletmek için çıktım" demesi olmayacak bir şey değildir. Mü'minlerin annesi (r.a.) de doğru söylemiştir. Çünkü Hz. Peygamber'in (s.a.) emriyle umre ihramına girinceye kadar yolculuğu, yalnız hac yolculuğu olarak görüyordu. Sözleri birbirini doğrulamaktadır. Hz. Âişe'nin "Allah Rasûlü (s.a.) ile birlikte hac için telbiye getirdik." sözüne gelince: Sahi hay n'daki bir rivayete göre Câbir onun umreye niyetlenip ihrama girdiğini, telbiye getirdiğim söylemiştir. Sahih-i Müslim'deki bir rivayete göre de Tavus onun böyle yaptığını söylemiştir. Mücâhid de ondan aynısını aktarmıştır. Hz. Âişe'den gelen rivayetler çelişse bile sahabenin ondan yaptığı rivayet, tabiînin rivayetine göre alınmaya daha lâyıktır. Oysa burada hiç çelişki yoktur. Çünkü "Şöyle yaptık" diyen kimsenin bu sözü hem kendisinin ve hem de arkadaşlarının yapmış olmalarıyla doğrulanır. Ne tuhaf! İbn Ömer'in: "Allah Rasûlü (s.a.) umreyi hacca ilâve etmek suretiyle temettü' yaptı." sözünün "Hz. Peygamber'in (s.a.) ashabı temettü' yaptı" anlamına geldiğini ve İbn Ömer'in fiili, emretmiş olmasından dolayı Hz. Peygamber'e (s.a.) izafe ettiğini söylüyorlar! O zaman Hz. Âişe'nin "Hac için telbiye getirdik." sözüyle de hac için telbiye getiren sahabe grubu kastedilmiştir, deseniz ya! Yine onun "Allah Rasûlü (s.a.) ile birlikte yola çıktık, O'nunla birlikte yolculuk yaptık." vb. sözlerinde olduğu gibi "yaptık" sözü hakkında da aynısını söylemeli değil misiniz?!.. Şayet bu rivayet yanlış değilse sahih ve sarih hadislerden dolayı kesinlikle bunu bu şekilde yorumlayıp Hz. Âişe'nin umre ihramına girdiğini söylemek düşer. Hz. Âişe'nin hadislerini en iyi bilen insanın, ondan aracısız şifahî olarak duyup işiten Urve'nin bu konuda yanlışlık yaptığı nasıl söylenebilir?!.. Hammad'ın rivayetindeki "Birçok kimse bana, Allah Rasûlü'nün (s.a.) Âişe'ye: Umreni bırak buyurduğunu aktarmıştır." sözüne gelince; bu rivayet, Hz. Âişe'den gelen sahih rivayetlere aykırı düşerse bunu illetli sayıp reddetme gereği ortaya çıkar. Ama o rivayetlere uygun düşer ve onları doğrular, Hz. Âişe'nin umre ihramına girdiği konusunda onlara şahitlik yaparsa, bu durum kendisinin doğru olarak aktarıldığına, aktaran kimsenin iyi zaptedip bellediğine delil olur. Maamafih Hammad b. Zeyd, bu illetli rivayeti —birçok kimse bana... aktardı, sözünü— tek başına aktarmış ve bir grup muhaddis ona muhalefet ederek bunu Urve yoluyla Hz. Âişe'den muttasıl senedle rivayet etmişlerdir. Şu halde çelişki düşünülse bile çoğunluğun rivayeti doğruya daha yakındır. Aman Yarabbi! Ne kadar tuhaf! Hz. Âişe'nin hadislerini en iyi bilen insan Urve'nin, onun söylediği "Ben de umreye "niyetlenip ihrama girenlerdendim." sözünü rivayet ederken, çeşitli ihtimaller taşıyan mücmel bir söze dayanarak, yanlışlık yaptığını söylemek nasıl caiz olur ve bu sözle kıssanın —bir kısmı yukarıda sıralanan yön ve açılardan— akışının da lehinde şahitlikte bulunduğu sahih ve sarîh bir nas aleyhine nasıl hüküm verilebilir?! İşte Hz. Âişe'nin umreye niyetlenip ihrama girdiğini rivayet eden dört insan: Câbir, Urve, Tavus ve Mücahid. Şayet Kasım, Amra ve Esved'in rivayetleri bunların rivayetle-riyle çelişse çokluklarına dayanarak bunların rivayetlerini esas almak daha münasip olur. Çünkü aralarında (bir sahabî olan) Câbir vardır. Hem Ur-ve'nin fazileti ve teyzesi Hz. Âişe'nin (r.a.) hadislerini bilmesi de malumdur. İbn Abdilberr'in "Hz. Peygamber'in (s.a.) ona tavafı terkedip hacca devam etmesini emretmesi dolayısıyla Hz. Âişe'nin umreci olduğunu söylemekle yanılgıya düşmüşlerdir." sözü ne kadar tuhaf! Hz. Peygamber (s.a.), Hz. Âişe'ye umreyi bırakmasını hacca yeniden niyetlenip ihrama girmesini emretmiş ve ona: "Hacca niyetlenip ihrama gir, telbiye getir." buyurmuştur. "Haccı sürdür.", "Onda devam et." dememiştir. Hz. Peygamber'in (s.a.), Âişe'ye saçlarını taramasını emrettiğini aktaran râvinin, sırf reddeden kişinin mezhebine muhalefet etmiş olmasından dolayı yanlış rivayette bulunduğu nasıl söylenebilir?!.. Allah'ın kitabında, Peygamberinin sünnetinde ve ümmetin icmâ ettiği konular arasında ihramlı kimsenin saçım taramasını haram kılan bir husus nerede? Görüşleri destekleme ve taklid sebebiyle, sika râvilerin yanlışlık yaptıklarım söylemek caiz değildir. İhramlı kimse saçın dökülmesinden güvencede olursa başını taramaktan menedil-mez. Şayet taramakla saçından herhangi bir şeyin düşmesinden emin olmazsa, işte bunun yasaklanması tartışma ve ictihad konusudur. İki tarafın arasında delil, hüküm verir. Eğer ne bir âyet, ne bir hadis ve ne de bir icmâ menedilmesine delil değilse, o caiz demektir. [405] [405] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/187-190. |