> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Zadul Mead > İfk hadisesi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İfk hadisesi  (Okunma Sayısı 1487 defa)
07 Temmuz 2011, 16:54:44
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 07 Temmuz 2011, 16:54:44 »



11— İfk Hâdisesi:

 

Hz. Peygamber (s.a.) bu gazaya çıktığında çekilen kur'anın kendisine çıkması sebebiyle Hz. Âişe'yi beraberinde götürmüştü. Hz. Peygamber'in (s.a.), hanımları arasındaki âdeti buydu. Gazadan dönüşte bir yerde konak­ladılar. Hz .Âişe ihtiyacı sebebiyle çıktı, sonra geri döndü. Bu sırada kızkar-deşinden emanet olarak aldığı bir gerdanlığı kaybetti. Hemen kaybettiği yere gerdanlığını aramak üzere geri döndü. Hevdecini taşıyan adamlar geldiler, onu içinde zannederek hevdeci deveye yüklediler. Hafifliğini farketmemiş-lerdi. Çünkü Hz. Âişe'nin (r.anha) yaşı çok gençti, kendisini ağırlaştıracak kadar şişmanlamamiştı. Aynı şekilde bu kimseler hevdeci hep birlikte taşı­dıkları için hafifliğini hissedemediler. Şayet hevdeci bi: ya da iki kişi kaldır-saydı durum gizli kalmazdı.

Hz. Âişe konakladıkları yere dönüp geldi. Gerdanlığını bulmuştu ama burada hiç kimse kalmamıştı. Konaklama yeri.ide oturdu. Kendisini kaybet­tiklerini anlayınca aramak üzere buraya döneceklerini düşünüyordu. Allah, bütün işlerinde hâkimdir, arşının üstünden işleri dilediği gibi düzenler. Göz­lerini uyku bürüdü ve nihayet uyuyakaldı. Safvan b. Muattal'ın, "İnna lilla-hi ve inna ileyhi râciûn! Rasûlullah'ın hanımı!" sözünü duyuncaya dek uyanmadı. Safvan, ordunun ardçılan arasında konaklamıştı, çünkü o çok uyu­yan birisiydi. Nitekim, İbn Ebî Hâtim'in Sahih'inâe ve Sözen'de denmekte­dir ki: Safvan Hz. Âişe'yi görünce tamdı, —hicâb âyetinin inmesinden önce görüyordu— ve istircâda bulundu. Sonra devesini çöktürüp Hz. Âişe'ye yak­laştırdı, o da deveye bindi. Hz. Âişe'ye bir kelime bile söylemedi, o da kendi­sinden "İnna lillahi ve inna ileyhi râciûn" sözünden başka bir şey işitmedi. Sonra Safvan, deveyi yularından çekerek onunla birlikte ordunun bulundu­ğu yere varıncaya kadar yürüdü. Ordu Nahruzzahîra'da konaklamıştı. İnsanlar bu durumu görünce her biri seciyesine göre ve kendisine yakışan biçimde ko­nuştular. Habîs ruhlu, Allah düşmanı İbn Übey, soluklanacak bir fırsat bul­du ve kalbindeki münafıklık ve kıskançlık kederinden dolayı sözde taşkınlık yapıp iftirayı (ifk) orada burada söylemeye, yalana yalan katmaya, ifki yay­maya, neşretmeye, toplamaya, dağıtmaya başladı. Arkadaşları da bu konu­da ona yaklaşmaya çalışıyorlardı. Medine'ye dönünce, Hz. Peygamber (s.a.) bu konuda susup konuşmazken, iftiracılar lakırdıya daldılar. Sonra Allah Ra-sûlü (s.a.) Hz. Âişe'den ayrılma konusunda ashabıyla istişare etti. Hz. Ali, onu boşayıp başkasını almasına açık değil dolaylı olarak işaret etti. Üsame ve başkaları ise düşmanların sözüne aldırmayıp onu nikâhında tutmasını tavsiye ettiler. Hz. Ali, söylentilerdeki şüpheyi gördüğü için Allah Rasûlü'nün (s.a.) insanların sözlerinden dolayı çektiği gam ve kederden kurtulması için şek ve şüphenin yakîne terkedilmesini önerdi; hastalığın kökünü kurutmak üzere gö­rüş bildirdi. Üsame ise, Allah Rasûlü'nün (s.a.) Hz. Âişe'ye ve babasına olan sevgisini, bunların da ötesinde ve daha önemlisi onun temiz ve masum oldu­ğunu, iffetli ve dindar biri olduğunu biliyordu. Allah Rasûlü'nün (s.a.) Rab-bi katındaki değeri ve derecesinden dolayı AUah'm O'nu müdafaa edeceğini bildiğinden ötürü Allah Rasûlü'nün evinin hanımı, kadınları arasındaki sev­gilisi ve Sıddık'ının kızını iftiracıların indirdiği dereceye indirmeyeceğini; Ra-sûlullah'ın Rabbi katında en değerli olduğunu ve Allah'ın, zinakâr bir kadım O'nun nikâhında bulundurmayacak kadar O'nun Allah katında aziz oldu­ğunu biliyordu. Yine Hz. Peygamber'in (s.a.) sevgilisi olan Âişe-i Sıddîka'-nın, Rasülü'nün nikâhında iken onu fuhşa mübtelâ kılmayacak kadar Rabbi katında yüce olduğunu biliyordu. Kim Allah'ı ve Rasûlü'nü (s.a.) ve O'nun Allah katındaki değerini kalbinde güçlü bir şekilde duyuyorsa, Ebu Eyyub ve sahabenin diğer ileri gelenlerinin bunu işitince söyledikleri gibi: "Allah'­ım! Seni noksanlardan tenzih ederiz, hâşâ bu büyük bir iftiradır."[631] der.

Onların Allah'ı teşbih edişlerini ve bu makamda O'nu tenzih edişlerin-deki tanımayı, dostu ve yaratıklarının en değerlisi olan Rasûlü'ne kötü ve zi-nakâr bir kadın nasip etmesi gibi O'na yakışmayan şeylerden Allah'ı nasıl tenzih ettiklerini bir düşün! Kim Allah hakkında böyle bir şey düşünürse O'­nun hakkında kötü bir zanda bulunmuştur. Allah ve Rasûlü'nü hakkıyla ta­nıyanlar, Allah Teâlâ'nm şu sözünde belirttiği gibi, kötü kadınların ancak kendilerine benzer erkeklere yakıştığını anlamışlardır: "Kötü kadınlar, kötü erkeklerindir. "[632]Dolayısıyla bunun büyük bir suç isnadı ve apaçık bir ifti­ra olduğundan şüphe etmeyerek kestirip attılar.

Bu durumda şöyle bir soru yöneltüebilir: Peki, Rasûlullah (s.a.) Allah'ı en iyi tanıyan, kendisinin O'nun katındaki derecesini ve kendisine yakışanı en iyi bilen olduğu halde neden Hz. Âişe'nin meselesi hususunda çekimser kalmış, ona soru sormuş, araştırıp istişare etmiş ve sahabenin ileri gelenleri gibi: "Attanım! Seni tenzih ederim. Hâşâ bu büyük bir iftiradır." dememiştir?

Cevap: Bu, Allah Teâlâ'nm, bu kıssa sebebiyle bazı toplulukları yüksel­tip diğerlerini alçaltsm, hidayete erenlerin hidayetini ve imanını güçlendirip zalimlerin ise sadece hüsranını artırsın diye bu kıssayı Rasûlü ve ümmetinin bütünü için kıyamete kadar bir imtihan, deneme ve kendileri için bir vesile kıldığı yüce hikmetlerin bütünündendir. İmtihanın ve denemenin tam olması Hz. Âişe'ye iftira konusunda Allah Rasûlü'ne vahyin bir ay süreyle kesilme­sini gerektirdi. Allah'ın takdir buyurup hükmettiği hikmetinin tamamlanması ve en mükemmel yönleriyle ortaya çıkması; sadık mü'minlerin iman ve se­batlarının adalet ve doğruluk üzere artması ve Allah'a, Rasûlü'ne, ehl-i bey­tine, sıddîk kullarına karşı hüsn-i zanlarının devam etmesi; münafıkların iftira ve nifaklarının katmerlenmesi ve Allah'ın Rasûlü'ne ve mü'minlere onların kalblerinde gizlediklerini açığa vurması; Sıddîka (Hz. Âişe)dan ve ana-babasmdan istenen kulluğun tamama ermesi; Allah'ın onlara olan nimetlerinin tamamlanması; gerek Hz. Âişe'nin gerekse ebeveyninin Allah'a olan ih­tiyaç ve rağbetleri, O'na muhtaç olmaları ve boyun eğmeleri, O'na hüsn-i zanda bulunmaları ve ümit bağlamalarının artması; böylece Hz. Âişe'nin, yaratık­lardan ümidini kaybedip herhangi bir insanın elinden yardım ve destek gele­bileceğinden ümidini kesmesi için bu konuda Hz. Peygamber'e (s.a.) hiçbir şey vahyedilmedi. Ana babası kendisine: "Kalk, Allah Rasûlü'ne (s.a.) te­şekkür et. Allah O'na senin masum olduğunu vahyetti." dediklerinde bu ma­kamın hakkını tam verdi ve: "Vallahi kalkmam, yalnızca masum olduğumu vahyeden Allah'a hamdederim." dedi.

Ayrıca bu olay ayıklandı, temize çıkarıldı ve mü'minlerin kalpleri bu ko­nuda Allah'ın, Rasülüne vahiy göndermesini olabilecek en muazzam bir şe­kilde gözetledi ve bunu son derece istekle bekleyip durdular. İşte bu durum, Hz. Peygamber'e bir ay süreyle vahyin kesilmesinin hikmetlerindendir. Ra-sûlullah'm (s.a.), ehl-i beytinin, Sıddîk'ın ve ailesinin, ashabımn ve mü'min­lerin en çok ihtiyaç duydukları anda vahiy ansızın geliverdi. Öyle ki toprağın yağmura en çok gereksinim duyduğu anda yağmurun yağması gibi geldi. En güç ve en nazik bir konumda gelmişti. Tam bir sevinçle sevindiler ve son de­rece neşelendiler. Şayet Allah, Rasûlü'nü hemen ilk anda olayın gerçeğine mut­tali kılsaydı ve o anda hemen vahiy gönderseydi bu hikmetler ve daha nice kat kat hikmetler., kaybolur giderdi.

Yine Allah Teâlâ, Rasûlü'nün ve ehl-i beytinin kendi katındaki derecesi­ni ve onların kendi katındaki değerlerini açığa vurmayı, Rasûlü'nü bu dar­boğazdan çıkarmayı ve O'nu bizzat savunup müdafaa etmeyi ve düşmanlarım reddetmeyi, Rasûlü'nün bir müdahelesi olmayan ve O'na nisbet edilemeyen bir işten dolayı O'nu ayıplamalarına ve kötülemelerine cevap vermeyi üstlen­miş, hatta bunu O tek başına yüklenerek Ras'ûlü'nü ve ehl-i beytini müdafaa etmek istemiştir.

Asıl maksat Rasûluîlah'a eziyet vermekti. Hanımına iftira atılan kimse suçsuz olduğunu bilse veya bilmeye yakın bir zanla tahmin etse onun, hanı­mının masum olduğuna şahitlik etmesi yakışık almazdı. Rasûlullah (s.a.) Hz. Âişe hakkında kesinlikle sû-i zanda bulunmamıştır; hem Rasûlullah'ı hem de Hz. Âişe'yi bundan tenzih ederiz. Bunun için iftiracılardan mazur görülme­sini isteyerek Rasûlullah şöyle buyurdu: "Ailem hakkında bana eza veren bir şahsa karşı bana kim yardım eder. Vallahi, ben ailem hakkında iyilikten baş­ka bir şey bilmiyorum. Bu iftiracılar bir adamın adım ortaya attılar ki, onun hakkında da hayırdan başka bir şey bilmiyorum. Bu adam ailemin yanma ancak benimle birlikte girmiştir." Zira Rasûlullah'm (s.a.) sahip olduğu, Sıd-dîka'nın suçsuzluğuna delâlet eden ipuçları mü'minlerinkinden çok daha fazlaydı. Fakat sabrının, sebatının, merhametinin, Rabbine olan hüsn-i zanm-nın ve O'na olan güveninin mükemmelliğinden ötürü sabır ve sebat makamı­nın ve Allah'a hüsn-i zan beslemenin gereğini tam olarak yerine getirdi. Nihayet, gözünü aydınlatıp gönlünü sevindiren ve değerini artıran, Rabbinin kendisine ne kadar önem verdiğini ümmetine bildiren, onun işine itina ettiği­ni gösteren vahiy geliverdi.

Hz. Âişe'nin günahsız oluşunu bildiren vahiy gelince Allah Rasûlü (s.a.), iftirasını açığa vuranlar hakkında emir buyurdu, seksener değnek had cezası vuruldu. Habîs ruhlu Abdullah b. Übeyy'e ise iftiracıların başı olmasına rağ­men had vurulmadı. Denilmiştir ki: Zira had cezalan had vurulanlar için bir günahı hafifletme ve bir keffarettir. Halbuki habîs adam buna lâyık değildir. Allah ona ahirette büyük bir azap vaadetmiştir ki hadde gerek yoktur; bu ona yeter. Yine denilmiştir ki: Bilâkis o kişi sözü süsleyip püslüyor, derleyip toparhyarak anlatıyor ve kendisine isnad edilmeyecek şekilde kalıplara soku­yordu. Şöyle de denilmiştir: Had, ancak itirafla veya bir delille sabit olur. O ise iftira ettiğini itiraf etmedi. Ayrıca hiç kims...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İfk hadisesi
« Posted on: 30 Nisan 2024, 13:17:55 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İfk hadisesi rüya tabiri,İfk hadisesi mekke canlı, İfk hadisesi kabe canlı yayın, İfk hadisesi Üç boyutlu kuran oku İfk hadisesi kuran ı kerim, İfk hadisesi peygamber kıssaları,İfk hadisesi ilitam ders soruları, İfk hadisesiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes