Konu Başlığı: Hastalık çeşitleri Gönderen: Safiye Gül üzerinde 15 Haziran 2011, 15:52:33 BEŞİNCİ KİTAP TIBBU'N-NEBÎ Hz. PEYGAMBERİN (S.A.) SAĞLIK KONUSUNDAKİ TUTUM VE ÖĞÜTLERİ BİRİNCİ BÖLÜM GİRİŞ A) BEDENÎ HASTALIKLAR VE TEDAVİ 1— Hastalık Çeşitleri: Daha önceki bölümlerde Hz. Peygamber'in (s.a.) meğâzî, siyer, elçiler, seriyyeler, hükümdarlara ve nâiblerine yazdırmış olduğu risale ve mektup-lardaki tatbikatını ele almıştık. Bu bölümde ise Rasûlullah'ın (s.a.) bir hekim sıfatıyla başkalarına tarif etmiş olduğu tıbbî mahiyetteki tavsiyelerini ve bu tavsiyelerde birçok doktorun anlamakta acze düştüğü hikmetleri açıklayacağız. Zira, doktorların tıbbı yanında Hz. Peygamber'in (s.a.) tıbbî tavsiyeleri, kocakarı ilaçları yanında doktorların tıbbı gibidir. Sadece Allah'tan yardım ister, güç ve kuvveti yalnız O'ndan dileriz. Hastalıklar, kalp ve beden hastalıkları olarak ikiye ayrılır ki her ikisine de Kur'an'da işaret edilmektedir. Kalbî hastalıklar, Kur'an'da da belirtildiği gibi; 1) Şüphe ve Şek, 2) şehvet ve azgınlık olarak ikiye ayrılırlar. Cenab-ı Hak, şüphe ile ilgili kalp hastalığına şöyle işaret etmektedir: "Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır. "[348], "Kalblerinde hastalık bulunanlarla kâfirler; Allah bu on dokuz cehennem zebanisini misal olarak vermekle neyi kasdet-miştir? dediler."[349] Yine Cenâb-ı Hak, Kur'an ve sünnetin hakemliğine davet edilip de, diretip yüz çeviren kişi hakkında şöyle buyuruyor: "Onlar, aralarında hükmetmesi için, Allah'ın Rasûlü'ne davet edildikleri vakit, bakarsın ki bir fırkası hemen yüz çevirip dönücüdürler. Eğer hak kendilerinin lehinde ise itaatla koşa koşa ona gelirler. Kalblerinde bir hastalık mı var bunların? Yoksa (onun hak peygamberliğinden) şüphe mi ettiler? Yahut Allah'ın ve Rasûlü'nün kendilerine haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? \Iayır! Asıl zalimler (haksızlar) kendileridir."[350] İşte bu da şek ve şüphe hastalığının Kur'an'daki misâlidir. Kalbî hastalıkların ikinci türü olan şehevî hastalıklar hakkında Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır^ "Ey Peygamber kadınları! Siz diğer kadınlardan, herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer Allah'tan korkuyorsanız, size yabancı olan erkeklerle kırıtarak konuşmayın. Zira kalbinde hastalık bulunanların şehvanî arzularına maruz kalırsınız."[351] Bedenî hastalıklar hakkında Cenâb-ı Hak: "Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur. "[352] buyurmuş ve Kur'an'm azametini anlayacak ve anlayanı da başka her türlü kaynağa müracaattan müstağni kılacak şekilde hac, oruç ve abdest âyetlerinde ince bir sırla bu hastalıklardan bahsetmiştir. Bedenî hastalıkların tedavisinde {tıbbu'l-beden) üç esas bulunmaktadır; 1) Hıfzısıhha (hastalıklardan korunma), 2) Perhiz, 3) Zararlı maddelerin dışarı atılması. Cenâb-ı Hak bu üç temel esasa da hac, oruç ve abdest âyetlerinde değinmiştir. Oruç âyetinde: "İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutar.[353] Duyurulmaktadır. Bu durumda hasta olan kişiye hastalık mazeretiyle; yolcuya da sıhhatinin, gücünün korunması {hıfzısıhha) sebebiyle Ramazan ayında oruç tutmamalarına müsaade edilmiştir. Çünkü seferde daha fazla hareketli olunduğundan, oruçluluk rahat ve fazla harekete müsait değildir. Gıdasızlık da insanın gücünü azaltır ve zayıf düşürür. İşte bundan dolayı Cenâb-ı Hak yolcuya, kendisini zaafa düşürecek şeylerden korunması için Ramazanda oruç tutmamasına izin vermiştir. Hac âyetinde ise: "İçinizden hasta olan, ya da başından bir rahatsızlığı bulunan, bundan ötürü tıraş olmak zorunda kalan kimsenin fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi ya da kurban kesmesi gerekir..."[354] buyurmuştur. Böylece hasta olan ve başında bit, kaşıntı vb. gibi eziyet veren şeyler olan kişiye; saç diplerinde tıkanması sebebiyle, başta eziyet meydana getiren pis (ter) buharlarının dışarı atılması için başını tıraş etmesine müsaade edilmiştir. İhramlı olan kişi bu durumda başını tıraş ettiğinde, saç diplerinde bulunan ter delikleri açılır ve tıkanmış (olan deliklerden) terler rahatça dışarı çıkar. Dışarı atılması gereken diğer maddeler de buna kıyas edilirler. Hapsedilip, tıkalı kalması insana eziyet veren şeyler on tanedir: 1- Kan fazlalaşması, 2- Meninin çoğalması, 3- Sidik, 4- Dışkı, 5- Yellenme, 6- Kusuntu, 7- Aksırma, 8- Uyuma, 9- Açlık, 10- Susuzluk. İşte bu on şeyin dışarı verilmeyip tutulması halinde, her biri kendi cinsinde bir tür hastalığın meydana gelmesine sebep olur. Cenâb-ı Hak bu on şeyin en düşüğü olanına işaret etmiştir ki, o da başta tıkanmış olan deliklerden buharların (ter) dışarı atılmasıdır. Diğerleri buna kıyas edilebilir. Nitekim Kur'anî üslûpta da esas olan; en düşüğü zikredilerek en üsttekine ikaz ve işaret edilmesidir. Perhize gelince; Cenâb-ı Hak abdest âyetinde: "Eğer hasta veya yolculukta iseniz, yahut biriniz ayak yolundan gelmişse veya kadınlara yaklaşmış-sanız ve bu durumlarda su bulamamışsanız, tertemiz bir toprağa teyemmüm edin...[355] buyurmuştur. Burada Cenâb-ı Hak hasta olan kişiye, bedenine eziyet verecek olan şeylerden korunması için su ile abdest alma yerine toprakla teyemmüm etmesini emretmiştir. Bu, kişiye hem içerden, hem de dışardan eziyet verici herşeyden kendisini koruması (hımye, perhiz) gerektiğine bir ten-bihtir. Böylece Cenâb-ı Hak, kullarını tıbbm'bu üç usulüne ve temel kaidelerinin toplandığı esaslara yöneltmiştir. Biz Rasûlullah'ın (s.a.) bu husustaki tutum, davranış ve sünnetlerine değinecek ve O'nun (s.a.) sünnetinin en uygun bir davranış biçimi olduğunu açıklayacağız. Kalbî hastalıkların tedavisi ise ancak peygamberlerin (s.a.) tavsiye ettiği şeylerle olur ki bu tür tedavi yolları ancak onlar tarafından ve onların elleriyle bize ulaşmıştır. Çünkü kalplerin salâhı ancak, yaratıcısını ve Rabbini, O'nun isimlerini, sıfatlarını, fiillerini ve indirmiş olduğu ahkâmı bilmekle meydana gelir. Cenâb-ı Hakk'ın rıza ve muhabbeti olan şeylerin ardından giderek, yasakladığı ve razı olmadığı şeylerden kaçınmalıdır. Aksi halde kalbin ne sağlığı, ne de diriliği asla mümkün değildir. Kalbin salâhını ve diriliğini gerektiren şeyleri tesbit ancak peygamberlerin (s.a.) yardımıyla mümkündür. Peygamberlere (s.a.) uymaksızın kalbin salâhı olamaz. Böyle zanneden kişi yanılmıştır. Onun salâh ve diriliği aslında behimî, şehvanî nefsinin diriliği, kuvveti ve sıhhatidir. Çünkü bu hal, kişinin kalbinin diriliği, sıhhati ve kuvveti değildir. Bununla yukarıda anlatılan şey arasındaki farkı ayırd eâeme-yen kişi, diri zannettiği kalbinin bu durumuna ağlasın! Çünkü o ölüler gibidir. Kalbini nurlu zannetmesine de ağlasın! Çünkü kalbi aslında karanlık denizlerine batmıştır. [356] [348] Bakara, 2/10. [349] Müddessir, 74/31. [350] Nûr, 24/48-49. [351] Ahzâb, 33/32. [352] Nûr, 24/61. [353] Bakara, 2/184. [354] Bakara, 2/169. [355] Nisa, 4/43. [356] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 4/243-246. |