> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Zadul Mead > Hastaların beslenmesi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hastaların beslenmesi  (Okunma Sayısı 1777 defa)
15 Haziran 2011, 13:00:57
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 15 Haziran 2011, 13:00:57 »



14— Hastaların Beslenmesi:

 

Allah Rasûlü'nün (s.a.) hastalara, istemedikleri yiyecek ve içecekleri ver­memekle ve onlan yemeğe zorlamamakla tedavi konusundaki tutumu şöyledir:

Tirmizî Câm/Mnde ve İbn Mâce (Sözen'inde), Ukbe b. Âmir el-Cühenî*nin Allah Rasûlü'nden şöyle buyurduğu rivayetini nakietmişlerdir: "Hastaları­nızı yemeğe ve içmeğe zorlamayanız. Çünkü onlara Allah azze ve celle yedi­riyor ve içiriyor. "[533]

Bazı faziletli doktorlar demişlerdir ki: Bu Peygamberi sözde, ilahî hik­metler, özellikle de doktorlar için ne kadar çok faydalar gizlidir. Çünkü, has­tanın, yemek ve içmekten kesilmesi, tabiatın (vücudun) hastalıkla mücadele ile meşgul olması veya iştahı kesilmesi veya vücudun tabiî hararetinin azal­ması veya sönmesi sebebiyledir. Nasıl olursa olsun, bu durumda hastaya gı­da vermek doğru değildir.

Bil ki, açlık; uzuvların gıda istemesi demektir. Kaybedilen gücün uzuv­lara gelmesi içindir. Uzak olan uzuvlar, yakın olan uzuvları ta mideye varın­caya kadar etki altında bırakırlar. Bunun sonucunda insan açlığını hisseder ve gıda ister. Fakat hastalandığında; tabiat, hastalık meydana getiren madde (hümör) ile meşgul olup onu pişirip dışarı atmakla uğraştığından yemek ve içmekten uzaklaşır. Bu halde iken yemeğe zorlanırsa, tabiat yapmakta oldu­ğu faaliyeti durdurmak zorunda kalır ve alman yemeğin hazmı ve özümsenmesiyle uğraştığından, hastalık veren maddeyi (hümörü) pişirme ve dışarı at­maktan geri kalır. Bu hastanın özellikle buhran vakitlerinde veya tabii sıcak­lığın zayıfladığı veya söndüğü vakitlerde zararına sebep olur. Musibetin ço-1 ğalması ve düşülen durumun daha fena etkisine yol açar. Bu sırada hastanın | tabiatını rahatsız etmeden, sadece kuvvetini muhafaza edecek şeyler verilir.( Bunlar da içileceklerden ve gıdaların kıvamı hoş olanlarından , leynufer,[534] elma, taze gülden imal edilen şurup gibi mutedil mizaçlı içeceklerdir. Gıda-j lardan da sadece, mutedil temiz tavuk çorbası verilir. Uygun kokularla, mut- i luluk veren haberlerle kuvvetlerinin canlanması sağlanır. Çünkü doktor, has-| tanın tabiatının hizmetçisi ve yardimcısıdır, alıkoyucusu ve geciktiricisi değildir,

Şunu bil ki, bedenin gıdası taze kandır. Balgam olgunlaşmamış kan olupı kısmen pişmiştir. Bazı hastalann bedeninde balgam çoğalır, gıda da alınmazsa, | tabiat balgama meyleder, balgamı pişirir ve kıvama getirir ve onu kana çevi-j rir. Böylece uzuvlar da gıdalanmış olur. Başka bir^eye gerek kalmaz. Tabi-j at, Cenâb-ı Hakk'ın, bedeni yönetmesi, muhafazası ve sağlığını yaşadığı müd­detçe koruması için görevlendirdiği bir kuvvettir.

Bil ki, nadiren de olsa bazan hastayı yemeğe ve içmeğe zorlamak gere­kir. Bu genellikle beraberinde şuursuzluk ve hafıza zayıflığı da getiren hasta­lıklarda zaruridir. Bu son görüşe göre, hadis-i şerifi, ya husus ifade eden âm olarak veya bir delil ile kayıtlanabilen mutlak mânada anlamak gerekir. Ha­dis, bir hastanın, sağlam bir insanın tahammül edemeyeceği kadar, günlerce! gıda almadan yaşayabilmesi nüktesini içermektedir.                                   

"Allah onu yedirir ve içirir." denilmesinde doktorlann dediklerinden daha başka latif bir incelik vardır ki, bunu ancak kalblere ve ruhlara âşinâ olanlar, ve onların bedenin tabiatına olan tesiri, tabiatın onlardan etkilenmesi, çoğun^ hıkla da tabiattan ruhların etkilenmesini bilenler anlayabilirler. Biz onlara da| işaret'ederek deriz ki: Nefsin (ruh) sevdiği ya da sevmediği veya korktuğu biri şeyle meşgul olacak bir hadise meydana geldiğinde, kişi yeme ve içmeden kej silir ve bu esnada ne açlık ne de susuzluk, hatta ne sıcaklık ne de soğukluk hisseder. Hatta şiddetli eziyet veren ağrıları da hissedemez hale gelir. Bu dut rumu veya bunun bir kısmım içinden hisseden herhangi bir kimse, şayet etki altında kaldıysa açlığın verdiği rahatsızlığı hissetmez. Eğer kişinin içine düşf tüğü durum, kuvvetli bir şekilde sevinç verecek bir şey ise, bu güç onun için gıda yerine geçer ve onunla doyar. Kuvvetler toparlanır, daha sonra da zaryıflar. Cesedde kan hümörü çoğalır. Hatta yüzünde belli olur. Yüzü (nde kan) parlar. Kan fazlalığı tüm vücutta zahir olur. Çünkü sevinç, kalpdeki kanın çoğalmasını, böylece damarlara (hızlıca) gönderilmesini ve damarların da kanla dolmasını sağlar. Uzuvlar ise ihtiyacı olan kam elde ettiğinden mutad olan gıdadan istifadeyi istemez. Tabiat da böyledir. İnsan tabiatı sevdiği bir şeyi elde ettiğinde başka şeylere ihtiyacı olsa da iltifat etmez.

Fakat içine düştüğü bu durum elem, hüzün ve korku veren bir hadise ise, kendisim onunla savaşmaya, onu mukavemet etmeye, ona karşı müdafa­aya verdiğinden, gıda almaktan kesilir. Bu savaş halinde iken yeme ve içme­den uzaktır. Şayet bu savaşı kazanırsa kuvvetleri toparlanır, yeme ve içme­den uzaklaştığı için kaybetmiş olduğu enerjiyi elde edebilir. Fakat, bu savaşı­nı kaybeder ve mağlub düşerse, tüm toparlamış olduğu gücünü yitirir. Eğer aralarındaki bu savaş nöbet nöbet birinin kazanması, diğerinin kaybetmesi şeklinde birinden ötekine değişip duruyorsa, kişinin gücü bir geliyordur, bir gidiyordur. Özetle; aralarındaki bu savaş, iki düşman savaşçının dışanda yap­tıkları savaş gibidir ki, galip olan kazanmış, mağlub olan ya ölmüş, ya yara­lanmış veya esir düşmüştür.

Hastanın, Allah Teâlâ'dan umduğu bir yardım vardır ki bu, yukarıda doktorların izah etmiş oiduğu kan ile gıdalanmadan çok başkadır. Bu yardı­mın ulaşması hastanın, Allah'ın huzurunda zafiyetini, aczini, kınk gönüllü­lüğünü ve uzaklığını hissetmesine bağlıdır. Bu duygu onu Allah'a yaklaştıra­caktır. Çünkü bir kul, en çok kalbi kırık olduğu zamanlarda kendini Allah'a yakın hisseder. Bu esnada Rabbinin rahmeti ona daha yakındır. Şayet Al­lah'ın velî bir kulu ise, bu kalbî gıdalarla tabiatının ihtiyacı olan gıdaları elde etmiş, tabiatın kuvvetleri de daha güçlü bir şekilde toparlanmış olur. Her ne zaman Rabbine olan imanı, sevgisi, ünsiyeti ve sevinci kuvvetlenirse, Rabbi-ne olan yakîni kuvvetlenmiş, O'na kavuşma şevki, O'ndan gelen her şeye ra-zıl.ğı artmış olursa; (bu hasta)nın nefsinde bulacağı gücün ne tarifi yapılabi­lir, ne bir doktor bunu açıklayabilir, ne de bir bilgi buna ulaşabilir!

Bu mânayı anlamakta ve tasdik etmekte kimin tabiatı katılaşıyor ve ru­hu incelmiyorsa, maddî suretlere âşık olup da âşık olduğu resme, şöhrete, mala veya ilme olan sevgiyle kalpleri dolan birçok insanın haline baksın. Halk, bu kişilerdeki gariplikleri hem kendilerinde, hem de başkalarında çokça mü-şahade etmiştir.

Sahih'dç rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber'in (s.a.), günleri bilin­meyecek sayıda hiç iftar etmeden oruç tuttuğu, fakat ashabını bu şekilde oruç­tan sakındırdığı sabittir. Şöyle buyurmuştur: "Ben sizin gibi değilim. Muhakkak ki ben; Rabbimin katında gecelerim ve, O beni yedirir ve içirir."[535]

Şu bîr gerçek ki bu yeme ve içme, insanın ağzıyla yediği yemek değildir. Aksi halde devamlı olamaz. İkisi arasındaki fark tahakkuk etmez, üstelik oruç­lu da olmamış olur. Çünkü "Rabbim beni yedirir ve içirir olduğu halde gece­lerim." buyurmuştur.

Yine O'nun ile ashabın, yemek yemeden oruca devam etmeleri arasında fark vardır. Allah Rasûlü'nün (s.a.), onların güçlerinin yetmeyeceği (sürede orucu uzatmaya) gücü yeter. Şayet Allah Rasûlü (s.a.) ağzıyla yiyip içse idi; "Ben sizin gibi değilim." demezdi. Hadisteki bu inceliği; ruhların ve kalple­rin gıdasından, tabiatın kuvvetlerine olan tesiri ve toparlanmasından, cisma-nî gıdanın tesirinden daha fazla gıdalanmasından nasibi az olan kişi de anla­mıştır. Doğruyu bulmaya muvaffak kılan Allah'tır. [536]


[533] Tirmizî, 2040; İbn Mâce, 3444. Senedinde zayıf râvilerden Bekr b Yûnus b. Bükeyr ol­makla birlikte güçlü bir hadistir. Çünkü, Hâkim'in (4/410) Abdurrahman b. Avf'tan ve Ebu Nuaym'ın//(Vve'de (10/50-51) Câbirb. Abdillah'dan yaptıkları rivayetlerin şâhidli-ğiyle hadisin senedi hasen sayılır.

[534] Leynufer (Nilüfer): Farsça, kanatlı mânasına gelen, havuç gibi kökü olup düz gövdesiyle örtüsü suyun derinliklerine kadar uzanan bir bitkidir. Su yüzeyine eşit seviyeye ulaştığın­da yaprak ve çiçek açar.

[535] Buharı, 30/48-49; Müslim, 1103. Bk. Visal Orucu, 2/45-51.

[536] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 4/324-327.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hastaların beslenmesi
« Posted on: 19 Nisan 2024, 21:47:45 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hastaların beslenmesi rüya tabiri,Hastaların beslenmesi mekke canlı, Hastaların beslenmesi kabe canlı yayın, Hastaların beslenmesi Üç boyutlu kuran oku Hastaların beslenmesi kuran ı kerim, Hastaların beslenmesi peygamber kıssaları,Hastaların beslenmesi ilitam ders soruları, Hastaların beslenmesiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes