๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Zadul Mead => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 08 Temmuz 2011, 17:38:43



Konu Başlığı: Haram aylarda savaşmak
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 08 Temmuz 2011, 17:38:43
9— Haram Aylarda Savaşmak:

 

Kureyş'in üzüntüsü ve müslümanlara karşı nefretleri iyice arttı; konuşa­cak, dedikodu yapacak bir konu bulduklarını sandılar ve: "Muhammed, ha­ram ayın hürmetini ihlâl etti." dediler. Bu lâf müslümanlara ağır geldi.[431] Nihayet Allah Teâlâ şu âyeti indirdi: "Sana hürmet edilen ayı, o aydaki sa­vaşı sorarlar. De ki: O ayda savaşmak büyük suçtur. Ancak Allah yolundan— alıkoymak, O'nu inkâr etmek, Mescid-i Haram'a (gitmek isteyenlere) engel olmak ve halkım oradan çıkarmak Allah katında daha büyük suçtur. Fitne çıkarmak ise öldürmekten daha büyük suçtur... "[432] Allah sübhânehu şöyle buyurmuş oluyor: Müslümanların yaptıkları şu hoşlanmadığınız şey büyük bir suç olsa bile, sizin işlediğiniz; Allah'ı inkâr etmek, O'nun yolundan ve beytinden alıkoymak, Mescid-i Haram'ın ahalisi olan müslümanlan oradan çıkartmak, yine sizin yaptığınız şirk koşma ve sizden hasıl olan fitne, Allah katında müslümanların haram aydaki savaşlarından daha büyük birer suç­tur. Selef âlimlerinin çoğu, buradaki "fitne"yi şirk diye tefsir etmişlerdir. Al­lah'ın şu kelâmı gibi: "Fitne (şirk) kalmayıncaya kadar onlarla savaşın."[433] Şu âyeti de buna delildir: "Sonra, Rabbimiz Allah'a andolsun ki bizler müş­rikler değildik, demekten başka fitne bulamazlar."[434] Yani: Şirklerinin so­nu ve âkibeti ve varacakları nokta ancak kendilerini şirkten uzak sayıp kabullenmemeleridir.

Fitnenin mahiyeti şudur: Fitne, sahibini kendisine çağırdığı, uğruna sa­vaştığı, bulaşmayanları da cezalandırdığı şirkin ta kendisidir. Bunun için, on­lara (şirk ehline) ateşle azab olundukları, fitneye düştükleri vakit: "Fitnenizi tadın!"[435]denir. îbn Abbas; "fitnenizi" sözünü, "yalanlamanızı" şeklinde tefsir etmiştir. Esası şudur: Fitnenizin sonucunu, gayesini ve işin dönüp do­laşıp geleceği şeyi tadınız, demektir. Şu âyette olduğu gibi: "...Kazandıkları­nızın karşılığım tadın, denir..."[436] Onların, Allah'ın kullarım şirke sürüklemek için işkenceye tâbi tuttukları gibi cehennemde işkence görürler ve kendilerine: "Fitnenizi (işkencenizi, azabınızı) tadın." denir. Şu âyet de buna delildir: "Mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara işkence edip de sonra tevbe etmeyenler..."[437] Buradaki fitne, mü'minlere işkence etmeleri, onları ateşle yakmaları olarak tefsir olunmuştur. Buradaki fitne lafzı daha geniş ve geneldir. Gerçekte anlamı: "Mü'minlere, onları dinlerinden (fitneye düşür­mek) saptırmak için azab ettiniz, demektir. İşte müşriklere izafe edilen fitne budur.

Allah Teâlâ'mn bizzat kendisine veya peygamberinin O'na izafe ettiği fitneye gelince: Şu âyetteki gibi: "Böylece bazısını bazısıyla fitneye düşür­dük."[438] ve Musa'nın (a.s.) şu sözündeki gibi: "Bu, Senin fitnenden başka bir şey değildir. Bununla dilediğini saptırır, dalâlete düşürür; dilediğini doğ­ru yola, hidâyete iletirsin..."[439] İşte, buradaki fitne bir başka anlama gelir; imtihan, deneme; ve Allah'ın, kullarını hayır ve şerle, nimet ve felâketle tec­rübe etmesi anlamınadir. Bu bir türlü, müşriklerin fitnesi bir başka türlüdür. Mü'minin malı, evlâdı, komşusu ve ortağı konusundaki fitnesi bir türlü; Ali ve Muaviye taraftarları, Cemel ve Sıffîn savaşlarına katılanlar ve müslüman-lar arasında savaşmaya ve ayrılığa varan fitnede olduğu gibi müslümanlar ara­sındaki fitne bir başka türlüdür. O öyle bir fitnedir ki, Hz. Peygamber (s.a.) bu fitne için: "Bir fitne ortaya çıkacak ki, o fitnede oturan ayakta duran­dan, ayakta duran yürüyenden, yürüyen de koşandan daha hayırlıdır."[440] buyurmuştur. Rasûlullah'ın (s.a.) fitne hadislerinde, iki taraftan da olmamayı ve uzaklaşmayı emrettiği fitne, işte bu fitnedir.

Allah'ın şu sözünde olduğu gibi, fitneyle günah da kastedilmiş olabilir: "Onlardan 'bana izin ver, beni fitneye düşürme' diyen de vardır."[441] Bu sözü Ced b. Kays söylemiştir. Rasûlullah (s.a.) onu Tebük'e göndermek istediğin­de şöyle demiştir: Oturmana izin ver. Benî Asfar kızlarına saldırmam sure­tiyle beni fitneye düşürme. Çünkü ben onlara karşı sabredemem. Bunun üzerine Allah Teâlâ: "Bilin ki onlar zaten fitneye düşmüşlerdi. "[442] buyurdu. Yani: Nifak fitnesine düşmüşler ve Benî Asfar kızlarının fitnesinden nifak fitnesi­ne kaçmışlardı.

Sonuç: Allah Teâlâ, dostları ile düşmanları arasında adaletle ve insafla hüküm verdi. Dostlarını (müslümanlan) haram ayda savaşmakla işledikleri günahtan temize çıkarmadı, aksine bunun büyük bir suç olduğunu; ancak düş­manları olan müşriklerin yapmış olduklarının, haram ayındaki mücerred sa­vaştan daha büyük, çok daha fazla bir günah olduğunu; müşriklerin kötülenmeye, ayıplanmaya ve cezaya çarptırılmaya daha müstehak oldukla­rını; özellikle dostlarının onlarla savaşmakta te'vilde bulunduklarını veya bir tür suç işlediklerini fakat tevhid, itaat, Rasûlüyîe (s.a.) beraber hicret etmek, Allah katında tercih olunmak gibi amelleri sebebiyle Allah'ın o te'vili ve su­çu bağışladığım haber verdi. Mü'minler Allah katında, şiirde söylendiği gibi­dirler:   

Sevgili tek bir suç ile gelse.

İyilikleri ve güzellikleri, bin şefaatçi getirir.

Sevgili (yani müslüman), bütün kötülükleri yapan ve iyiliklerden, güzel­liklerden bir tek şefaatçisi bile olmayan menfur düşmanla nasıl kıyas olunur?

Bu yılın (hicrî 2. yıl) Şaban ayında kıble değiştirildi. Bunu daha önce an­latmıştık. [443]


[431] İbn Hişâm, 1/601, 604; tbn Sa'd, 2/10-11; îbn Seyyidinnâs, 1/227; Ibn Kesîr, 2/364, 365, 366, 371.

[432] Bakara, 2/217.

[433] Bakara, 2/193.

[434] Enam, 6/23.

[435] Zariyat, 15/14.

[436] Zümer,39/24.

[437] Büruc,85/10.

[438] Enam, 6/53.

[439] Araf, 7/155.

[440] Buharî, 92/9; Müslim, 2886; Ahmed b. Hanbel, 2/282: Ebu Hureyre'den; Tirmizî, Ahmed b. Hanbel, 1/169 ve 185: Sa'd b. Ebî Vakkâs'tan; Ahmed k Hanbel, 4/ İ10: Hareşeb. el-Hurr'dan.                                                       

[441] Tevbe, 9/49.                                                                             

[442] el-îsâhe. 1110: İbn Kesîr. 2/361. 362.                                         

[443] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 3/209-212.