Konu Başlığı: Hanımları Gönderen: Safiye Gül üzerinde 12 Ağustos 2011, 17:10:16 B) HZ. PEYGAMBER İN (S.A.) HUSUSÎ VE RESMÎ ÇEVRESİ 1— Hanımları: İlki, Kureyşli Esed kabilesinden Huveylid kızı Hz. Hatice'dir. Hz. Peygamber (s.a) peygamber olmadan önce, Hz. Hatice kırk yaşında iken onunla evlendi. Bu hanımı ölünceye kadar da üzerine evlenmedi. İbrahim dışında bütün çocukları bu hanımından dünyaya gelmiştir. Peygamberlik görevinde Hz. Peygamber'e (s.a) yardım eden, onunla birlikte çırpınıp didinen, cihad eden ve canını, malını onun yoluna koyan işte bu hanımıdır. Allah, ona Cebrail ile selâm göndermiştir. Ondan başka hiçbir kadında görülmeyen bir meziyettir bu. Hicretten üç sene önce vefat etmiştir. Hz. Hatice'nin vefatından günler sonra Kureyşli Zem'a kızı Şevde ile evlendi. Hz. Peygamber (s.a) ile geceleme hakkını Hz. Âişe'ye bağışlayan bu hanımdır. SevdeMen sonra yedi kat gökler ötesinden beraatına hükmedilen Ebu Bekir es-Sıddîk'm kızı Ümmü Abdillah Âişe es-Sıddîka ile evlendi. Allah Rasûlü'nün (s.a) sevgilisi Âişe, Ebu Bekir es-Sıddîk'ın kızı... Nikahlamadan önce melek onu Hz. Peygamber'e (s.a) bir ipek kumaş içinde sundu ve "Bu, senin eşindir." dedi[159]Hz. Peygamber (s.a) onunla Şevval a- yında evlendi. Âişe altı yaşında idi. Hicretin birinci senesi Şevval ayında dokuz yaşına bastığında onunla zifafa girdi. Ondan başka bakire ile evlenmedi ve ondan başka hiçbir kadının yorganı altında iken kendisine vahiy gelmedi. Âişe, onun en çok sevdiği insandı. (Ona iftira atıldığında) Mazeret tezkeresi gökten inmiştir. Ümmet, ona zina iftirasında bulunanın kâfir olacağında görüşbirüğine varmıştır. Âişe, Hz.Peygamber'in (s.a) hanımlarının en fakihi ve en âlimidir. Hatta kayıtsız-şartsız bu ümmetin kadınlarının en fakihi ve en âlimidir. Hz. Peygamber'in (s.a.) arkadaşlarının ileri gelenleri bile onun görüşüne müracaat ederler ve ondan fetva sorarlardı. Hz. Peygamber'den (s.a.) bir düşük (çocuk) dünyaya getirdiği söylenmişse de bu haber sağlam değildir. Sonra Hz. Ömer Îbnü'l-Hattâb'ın (r.a.) kızı Hafsa ile evlendi. Ebu Davud, Hz. Peygamber'in (s.a.) onu boşadığını ve sonra ona geri döndüğünü kaydetmektedir[160] Sonra Kays kabilesinin Hilâl b. Âmir oğullarından Huzeyme b. Hâ-ris'in kızı Zeyneb ile evlendi. Bu hanımı, evlendikten iki ay kadar sonra yanında vefat etti (v.3/625).Sonra Kureyşli Manzum oğullarından Ebu Ümeyye'nin kızı Ümmü Seleme Hind ile evlendi. Ebu Ümeyye'nin adı Huzeyfe b. Muğîre'dir. Ümmü Seleme, Hz. Peygamber'in (s.a.) en son ölen hanımıdır. En son ölen hanımının Safiyye olduğu da söylenmiştir. Nikâhta Ümmü Seleme'nin velisinin kim olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. İbn Sa'd, Taba-kât'mda. diyor ki: Hz. Peygamber (s.a.) ile nikâhında onun velisi Seleme b. Ebî Seleme idi; ailesinden başka biri değildi. Hz. Peygamber (s.a.) Seleme b. Ebî Seleme'yi, hakkında Ali, Cafer ve Zeyd'in birbirleriyle çekiştikleri Hamza'nın kızı Ümame ile evlendirince: "Seleme'ye karşılık verdim mi?" dedi([161]. Böyle diyor; çünkü Ümmü Seleme'yi Hz. Peygamber'e (s.a.) veren, ailesinden başka biri değil, Seleme'nin kendisi idi. İbn Sa'd bunları, Seleme'nin biyografisinde anlatıyor. Sonra Ümmü Seleme'nin biyografisinde ise: VâkidıMen Mücmi' b. Yakub —Ebu Bekir b. Muhammed b. Ömer b. Ebî Seleme— babası Muhammed b. Ömer senediyle rivayet ettiğine göre Allah Rasûlü (s.a.), Ümmü Seleme'yi bu hanımın oğlu Ömer b. Ebî Seleme'den istedi. O da o zamanlar küçük bir çocuk olduğu halde annesini Allah Rasülü'ne (s.a.) verdi, diyor.[162] İmam Ahmed'in Müsned'de Affân -Hammâd b. Ebî Seleme -Sabit -İbn Ömer b. Ebî Seleme- babası Ebu Seleme senediyle aktardığı bir rivayete göre kocası Ebu Seleme'den (sonra evlenebilmesi için beklemesi gereken -Ş.Ö) iddet müddeti dolan Ümmü Seleme'ye Allah Rasûlü (s.a.) tâlib olur. Ümmü Seleme: "Merhaba, Allah'ın Elçisi! Ben başka bir kadınım. Benim çocuğum var. Hem velilerimden hiçbiri de burada değil..." diye karşılık verir. Bu hadiste Ümmü Seleme'nin, oğlu Ömer'e: "Kalk, Allah Rasûlü'nün (s.a.) nikâhım kıy" dediği ve onun da nikâh kıydığı aktarıl-maktadır[163]Bu rivayet düşündürücüdür. Çünkü burada adı geçen Ömer, İbn Sa'd'ın kaydettiğine göre Allah Rasûlü (s.a.) vefat ettiğinde dokuz yaşındaydı. Allah Rasûlü (s.a.) ise Ümmü Seleme ile hicretin 4. senesi Şevval ayında evlendi. Bu durumda Ömer o vakit üç yaşında olur. Böyle bir çocuk ise nikâh kıyamaz. Bunu, İbn Sa'd ve diğerleri söylemektedir. Bu durum İmam Ahmed'e söylenildiğinde: "Ömer küçüktü diye kim diyor?" demiştir. Ebu'l-Ferec İbnü'l-Cevzî diyor ki: "Herhalde Ahmed, bunu Ömer'in yaşının ne kadar olduğunu araştırıp öğrenmeden önce söylemiştir. Oysa bir grup tarihçi —İbn Sa'd ve diğerleri— onun kaç yaşında olduğunu kaydetmiştir." Deniliyor ki: Ümmü Seleme'yi Allah Rasûlü'ne (s.a.) veren, onun amcasının oğlu Ömer İbnü'l-Hattâb'tır. Hadis: "Kalk, ya Ömer! Allah Rasûlü'nü (s.a.) nikâhla" şeklindedir. Hz. Ömer ile Ümmü Seleme'nin nesebleri (atalan) Kâ'b'da birleşmektedir. Hz. Ömer'in nesebi: Ömer-Hattâb-Nüfeyl-Abdüluzzâ-Riyâh-AbduUah-Kurt-Rezâh -Adiy-Kâ'b... Ümmü Seleme'nin nesebi: Ümmü Seleme-Ebu Ümeyye-Muğîre-Abdullah-Mahzûm-Yakaza-Mürra-Kâ'b... Ümmü Seleme'nin oğlu Ömer'in adı onun adı ile tuttu. Ümmü Seleme: "Kalk, ya Ömer! Allah Rasûlü'nü (s.a.) nikâhla" deyince, râvîlerden biri bunu onun oğlu zannetti; olayı, anlamı esas olarak aktardı ve "Ümmü Seleme oğluna dedi ki..." şeklinde rivayet edip, onun Hz. Peygamber'e (s.a.) çocuğunun yaşının küçüklüğünü mazeret olarak göstermesini dikkatinden kaçırdı. Bu yanılgının bir benzeri, fakihlerden bazılarının bu hadis konusunda vehme kapılıp hadisi Allah Rasûlü (s.a.): "Kalk, ey çocuk! Anneni nikâhla" buyurdu şeklinde rivayet etmeliridir. Ebu'l-Ferec İbnü'l-Cevzî diyor ki: Bu şekil metni, bu hadiste bilmiyoruz. Şayet gerçekten böyle bir metin varsa muhtemel ki, Hz. Peygamber (s.a.) bunu küçükle şakalaşmak için söylemiştir. Çünkü o vakit daha üç yaşındaydı. Allah Rasûlü (s.a.) ise Ümmü Seleme ile hicretin dördüncü senesi evlendi. Hz. Peygamber (s.a.) vefat ettiğinde Ömer dokuz yaşındaydı. Hem Allah Rasûlü'nün (s.a.) nikâhı veliye ihtiyaç göstermez. İbn Akıl diyor ki: İmam Ahmed'în sözünden anlaşılan Hz. Peygamber'in (s.a.) nikâhında veli şart değildir ve bu onun hususiyetlerindendir. Sonra Esed b. Huzeyme oğullarından Cahş'ın kızı Zeyneb ile evlendi. Zeyneb, halası Ümeyye'nin kızıdır. "Sonra Zeyd, eşi (Zeyneb) ile ilgisini kesince onu seninle evlendirdik." âyeti[164]onun hakkında inmiştir. Bundan dolayı Hz. Peygamber'in (s.a.) diğer hanımlarına övünür: "Sizi aileleriniz evlendirdi. Beni ise yedi kat ötesinden Allah evlendirdi." derdi[165]Allah Teâlâ'mn onun velisi olması ve gökler ötesinden onu Rasûlü ile evlendirmesi sırf ona ait olan hususiyetlerdendir. Hz. Ömer İbnü'l Hattâb'm hilâfetinin ilk zamanlarında vefat etmiştir. İlk önce Zeyd b. Harise ile evli idi. Allah Rasûlü (s.a.) Zeyd'i evlat edinmişti. Zeyd, Zeyneb'i boşayınca Allah Teâlâ evlat edinenlerin onların hanımları ile evlenebilecekleri konusunda ümmeti için uyulacak bir numune olmak üzere Peygamberini onunla evlendirdi. Hz.Peygamber (s.a.), Mustahk oğullarından Haris b. Ebî Dırâr'ın kızı Cüveyriye ile evlendi. Bu hanım Mustahk oğullarından alınan esirler arasında idi. Hz. Peygamber'e (s.a.) gelip ondan kölelik sözleşmesine yardım etmesini istedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.) onun kölelikten kurtulması için vâdedilen parayı ödedi ve onunla evlendi. Sonra Kureyş'in Emevîler kolundan Ebu Süfyân Sahr b. Harb'in Ramle adlı kızı Ümmü Habibe ile evlendi. Adının Hind olduğu da söylenmektedir. Hz. Peygamber (s.a.) kendisiyle evlendiğinde bu kadın Habeşistan'da muhacir idi. Hz. Peygamber (s.a.) adına Necâşî ona dörtyüz dinar mehir verdi. Ümmü Habibe, oradan Hz. Peygamber'e (s.a.) (gelin) getirildi. Kardeşi Muâviye devrinde vefat etti. Siyerciler ve tarihçilere göre mütevâtir ve malum olan budur. Onlara göre Hz. Peygamber'in (s.a.) Hatice ile Mekke'de, Hafsa ile Medine'de ve Safiyye ile Hayber'den sonra evlendiği nasıl biliniyorsa, bu (Habeşistan'dan gelin getirme olayı) da aynı şekilde bilinmektedir. İkrime b. Ammar'm Ebu Zümeyl aracılığıyla İbn Abbas'tan: Ebu Süfyân, Hz. Peygamber'e (s.a.) "Senden üç şey istiyorum" dedi ve Hz. Peygamber (s.a.) de isteklerini kabul etti. Bunlardan biri olarak Ebu Süfyân: "Ümmü Habîbe adında arabın en güzeli bir kızım var. Onu sana nikahlamak istiyorum." dedi... şeklindeki hadis[166]apaçık bir hatadır. Ebu Mu-hammemd İbn Hazm: "Bu hadis şüphesiz uydurmadır. İkrime b. Ammar bu yalanı söylemiştir" diyor. Bu hadis hakkında İbnü'l-Cevzî diyor ki: Bu, râvilerden birinin yanılgısıdır. Bunda ne şüphe ne tereddüt vardır. Burada İkrime b. Ammar'ı itham etmişlerdir. Çünkü tarihçiler şu konularda görüşbirliğine varmışlardır: Ümmü Habîbe, Abdullah b. Cahş ile nikâhlı idi ve ondan çocuğu dünyaya geldi. Abdullah b. Cahş, her ikisi de müslü-man iken onunla Habeşistan'a hicret etti. Sonra kendisi hristiyan oldu; Ümmü Habibe ise İslâm üzere sebat etti. Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.) Necâşî'ye heyet göndererek Ümmü Habîbe'ye talib oldu. Necâşî, Hz. Peygamber (s.a.) ile onu nikahladı ve Hz.Peygamber (s.a.) adına ona mehir verdi. Bunlar hicretin yedinci senesinde oldu. Ebu Süfyân mütareke zamanında gelip Ümmü Habîbe'nin yanına girdi. Bunun üzerine Ümmü Habî-be, üzerine oturmaması için derhal Allah Rasûlü'nün (s.a.) yatağını topladı. Ebu Süfyân ile Muâviye'nin hicretin sekizinci senesi Mekke fethinde müslüman olduklarında ihtilaf yoktur. Hem bu hadiste Ebu Süfyân'ın Hz.Peygamber'e (s.a.) "Müslümanlarla savaştığım gibi kâfirlerle savaşmak için beni komutan tayin etmeni istiyorum." dediği ve Hz. Peygamber'in (s.a.) de: "evet, kabul" cevabım verdiği kaydedilmektedir ki, Hz. Peygamber'in (s.a.) Ebu Süfyân'ı komutan tayin ettiği hiç mi hiç bilinmemektedir. Âlimler bu hadis hakkında çok söz söylediler ve yorumunda izledikleri yolların sayıları kabardı. Kimileri dedi ki: "Doğrusu bu hadisten dolayı Hz.Peygamber (s.a.) Ümmü Habîbe ile Fetih'ten sonra evlenmiştir. Tarihçilerin nakilleri ile bu reddedilemez." Siyeri ve geçmişte olan olayların tarihlerini az buçuk bilen kimse katında büe bu metod bâtıldır. Bir grup da: "Ebu Süfyân, Hz. Peygamber'in (s.a.) kalbini hoş etmek için ondan nikâh akdini tazelemeyi istemiştir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.) Ümmü Habîbe ile onun rızası olmadan evlenmişti." demiştir. Bu da bâtıldır. Hz. Peygamber (s.a.) için böyle birşey düşünülemez ve hem de Ebu Süfyân'ın aklına yakışık almaz. Hiç böyle birşey olmamıştır. Beyhakî ve el-Münzirî'nin de aralarında bulundukları bir grup ise diyor ki: "Muhtemel ki bu mesele Ebu Süfyân kâfir iken kızı Ümmü Habîbe'nin kocasının Habeşistan'da öldüğü haberini duyduğu vakit Medine'ye yaptığı yolculuklardan biri esnasında olmuştu." Bunlara Ebu Süfyân'ın Hz. Peygamber'den (s.a.) kâfirlerle savaşmak için kendisini komutan tayin etmesini ve oğlunu kâtip edinmesini istemesi gibi, reddetme çareleri bulunmayan hususlar hatırlatılınca diyorlar ki: "Herhalde bu ikisini Ebu Süfyân, Fetih'ten sonra istemiş, ama râvi bütün bunları bir tek hadiste toplamıştır." Bu sözdeki aşırı zorakilik ve saplantı cevap vermeye bile gerek bırakmaz. Bir grup ise diyor ki: "Hadisin bir başka sahih yorumu sözkonusu-dur. Hadisin anlamı şöyledir: Şimdi senin hanımın olmasından razıyım. Zira ben bundan önce razı değildim. Şimdi gerçekten razı oldum. Artık hanımın olmasını istiyorum." Şayet bu ve benzeri sözlerle sayfalar karalanmamış, bu konuda kitaplar yazılmamış ve insanlar bu yorumu yapmamış olsalardı; bunu yazmaya, dinlemeye ve bununla uğraşmaya zamanımız az olduğu için bundan sözetmekten kaçınmamız daha münasip olurdu. Çünkü gönülleri alevlendiren, coşturan şeylerden değil, aksine karartan şeylerdendir. Bir grup ise şöyle diyor: "Ebu Süfyân, Allah Rasûlü'nün (s.a.) hanımlarına ilâ (cinsel yaklaşımda bulunmama yemini) yaptığında onları bo-şadığıni işitince, Medine'ye geldi ve kızının da Hz. Peygamber'in (s.a.) boşadıkları arasında olduğunu sanarak ona bu sözleri söyledi." Bu da bir önceki gibidir. Bir grup da diyor ki: Aksine hadis sahihtir. Ancak Ümmü Habîbe'nin adının verilmesinde râvilerden biri yanılgıya düşmüş, hata etmiştir. Ebu Süfyân, Ümmü Seleme'nin kızkardeşi Ramle'yi Hz. Peygamber'e (s.a.) vermek istemiştir. İki kızkardeşi bir arada almanın haram olmasının Ebu Süf-yân'a gizli kalması uzak ihtimal değildir. Hatta bu durum ondan daha fakih ve daha âlim olan kızına bile gizli kalmıştı da Allah Rasûİü'ne (s.a.): "Ebu Süfyân'ın kızı olan kardeşimde gözün var mı?" diye sormuştu. Hz. Peygamber (s.a.): "Ne yapacağım?" demiş; o da: "Nikâhlarsın" karşıhğnı vermişti. Hz. Peygamber (s.a.): "Bunu istiyor musun?" diye sorunca: "Ben sana engel olmam. Hayırda bana ortak olmasını en çok istediğim kişi, kız-kardeşimdir." demiş; Hz. Peygamber (s.a.) ise ona: "Ama o, bana helâl olmaz." cevabını vermişti[167]İşte Ebu Süfyân'ın, Hz. Peygamber'e (s.a.) teklif ettiği kızı, (Ümmü Hâbibe'nin kardeşi olan) bu kızıydı. Râvînin kendisi onun adını Ümmü Habîbe diye belirtti. Hatta o kızın künyesinin de Ümmü Habîbe olduğu söylenmektedir... Şayet hadiste geçen: "Allah Rasûlü (s.a.) ona istediklerini verdij'l cümlesi olmasaydı, bu cevap güzeldi. Bu durumda artık "Bu cümle râvinin bir yanılgısıdır. Zira Hz. Peygamber (s.a.) ona isteklerinin bir kısmım verdi; ama râvi Hz. Peygamber'in (s.a) ona istediklerini verdiğini söyledi. Yahut râvî, muhatap, Hz. Peygamber (s.a.) ona isteklerinden verilmesi caiz olanları verdi, şeklinde anlar diye güvenerek sözü mutlak söyledi." denir. Hz. Musa'nın kardeşi, İmran oğlu Hz. Harun soyundan gelen ve Na-dîr oğullarının reisi olan Huyey b. Ahtab'ın kızı Safiyye ile evlendi. Şu halde Safiyye, peygamber kızı ve peygamber hanımıdır. Dünyanın en güzel kadınlanndandı. Hz. Peygamber'e (s.a.) Safiy'den[168]bir cariye olarak geçmiş ve Hz. Peygamber (s.a.) onu âzâd edip azadını mehri saymıştı. Böylece bu tutum kıyamet gününe kadar ümmet için bir sünnet oldu: Kişi cariyesini âzâd eder ve azadını onun mehri sayar; böylece o cariye bu kişinin hanımı olur. Bir kimse: "Cariyemi âzâd ettim ve onun azadını ona mehir saydım" yahut: "Cariyemin azadını ona mehir saydım" derse bu âzâd ve nikâh sahihtir ve yeniden bir akide, bir veliye ihtiyaç duyulmaksızm o cariye, adamın karısı olur. İmam Ahmed'in ve ehl-i hadisten pek çoğunun mez-heblerinden anlaşılan budur. Bir grup diyor ki: "Bu, Hz. Peygamber'e (s.a.) hastır ve Allah'ın nikâh konusunda O'na ayrıcalık tanıdığı şeylerdendir, ümmet için geçerli değildir." Üç imam (Ebu Hanîfe, Şafiî ve Mâlik) ve onlara uyanlar bu görüştedirler. Doğrusu birinci görüştür. Çünkü aslolan, bir delil bulunmadıkça bir konunun yalnız, Hz. Peygamber'e (s.a.) has olmamasıdır. Allah Teâlâ mehrini bağışlayan kadınla nikâhlanmayı yalnız O'na has kılınca bu konuda: "Mü'mirilerden ayrı, sırf sana has olarak..." buyurdu'62'; ama âzâd edilen kadın hakkında böyle bir şey demedi. Aynı şekilde Allah Rasûlü (s.a.) de bu konuda ümmetin kendisini örnek almalarını engellemek için böyle bir şey söylemedi. Allah Teâlâ, evlatlıklarının (boşadıkları) hanımla-nyla nikâhlanmalannda ümmet üzerine bir günah (yahut zorluk) olmadığını göstermek için O'na evlatlığının (boşadığı) karısı ile nikâhlanmayı mubah kılmıştır. Bu da gösterir ki, Hz. Peygamber (s.a.) bir nikâh akdi yaptığında —Allah ve Rasûlünden Hz. Peygamber'e (s.a.) has olduğuna ve dolayısıyla örnek alınamayacağına dair açık bir ifade (-nas) gelmedikçe— ümmet o konuda ona uyabilir. Bu açıktır. Bu meselenin iyice izah edileceği, yapılan münakaşanın genişçe anlatılacağı ve böyle meselelerin caiz olmalarının usul ve kıyas gereği olduğunun açıklanacağı yer başkadır. Biz burada yalnızca bir uyarıda bulunduk. Sonra Hilâl oğullarından Haris kızı Meymûne ile evlendi. En son evlendiği kadındır. Doğru olan görüşe göre onunla Mekke'de kaza umresi sırasında ihramdan çıktıktan sonra evlendi. İhramlı iken evlendiği de söylenmiştir. Bu görüş İbn Abbas'mdır. îbn Abbas —Allah ondan razı olsun— burada yanılmıştır. Çünkü nikâhta aralarında elçilik yapmış olması sebebiyle olayı en iyi bilen kişi olan Ebu Rafı' Hz. Peygamber'in (s.a,) Meymûne ile ihramsız iken evlendiğini haber vermiş ve: "Aralarında elçi ben idim" demiştir. İbn ^\bbas, o vakit aşağı yukarı on yaşlarında idi; olayı görmemiş ve olayın cereyan ettiği sırada orada bulunmamıştı. Ebu Rafı' ergen bir adam ve hem de olay onun önünde olmuştur. En iyi bilen odur. Böyle bir tercih sebebinin esas alınmasının gerekli olduğu gözden kaçmaz. Meymûne, Muâviye devrinde vefat etti. Kabri Şeriftedir. Deniyor ki: Hanımlarından biri de Nadîr oğullarından Zeyd kızı Rey-hane'dir. Bu hanımın Kurayza oğullarından olduğu, Kurayza oğullan ile yapılan savaşta esir alındığı ve Allah Rasûlünün (s.a.) ganimet paylaştırılmadan seçip aldıkları (—safiy) arasında bulunduğu, Hz. Peygamber'in (s.a.) âzâd edip onunla evlendiği, sonra onu bir talâkla boşadığı ve sonra geri döndüğü de söylenmektedir. Bir grup da diyor ki: "Aksine Reyhane, onun cariyesi idi. Hz. Peygamber (s.a.) vefat edinceye kadar, onunla milk-i yemîn ( = cariyelik mülkiyeti) sayesinde cinsel ilişkide bulunmuştur." O halde bu kadın, hanımları arasında değil cariyeleri arasında sayılır. Evvelki görüş Vâkidî'nin tercihidir. Şerefuddin ed-Dimyatî de bu konuda ona muvafakat etmiş ve: "İlim adamları nezdinde en sağlam olan görüş budur." demiştir. Bu söz laf götürür. Zira bilinen, bu kadının Hz. Peygamber'in (s.a.) odalıklarından ve cariyelerinden olmasıdır. En doğrusunu bilen Allah'tır.[169]İşte Hz. Peygamber'in (s.a.) kendileriyle zifafa girdiği bilinen hanımları bunlardır. Ama evlilik teklif edip de evlenmediği ve kadın kendisini (yani mehrini) O'na bağışladığı halde nikahlamadığı kadınlar ise dört, beş civarındadır. Bazıları, bunların sayısının otuz olduğunu söylemişlerse de O'nun sîretini ve hallerini bilen ilim adamları böyle bir şey tanımıyorlar, aksine inkâr ediyorlar. Onlarca bilinen şu ki, Hz. Peygamber (s.a.) evlenmek kastıyla Cevneli kadına dünürcü gönderdi. Teklif için yanına girdiğinde kadın ondan Allah'a sığındığını söyleyince, o da onu korudu ve onunla evlenmedi. Aynı şey Kelb kabilesinden bir kadının başına da geldi. Böğründe bir beyazlık gördüğü kadınla da aynı şey oldu; onun da yanına girmedi. Kendisini ( = mehrini) O'na bağışlayan kadını, mehir olarak ona Kur'-an'dan birkaç sûre öğretmesi karşılığında başka bir adamla evlendirdi. Bilinen budur. En doğrusunu Allah bilir. Tartışmasız Hz. Peygamber (s.a.) vefat ettiğinde dokuz hanımı vardı. Gecelerini şu sekizi arasında taksim yaparak nöbetleşe geçirirdi: Âişe, Haf-sa, Zeyneb Binti Cahş, Ümmü Seleme, Safiyye, Ümmü Habîbe, Meymûne, Şevde ve Cüveyriye. Hz. Peygamber (s.a.) vefat ettikten sonra en evvel kendisine kavuşan hicrî 20/640 senesinde ölen Zeyneb Binti Cahş olmuştur. En son ölen ise 62/681 senesinde Yezid'in hilâfeti sırasında ölen Ümmü Seleme'dir. En iyi bilen Allah'tır. [170] [159] Buharı, 91/20, 21; Müsüm, 2438. Allah Rasülü (s.a.) Hz. Âişe'ye dedi ki: "Bana rüyamda iki kere gösterildin. Bakıyorum, bir adam seni bir ipek kumaş içinde taşıyor ve: Bu senin hanımın/ diyor. Kumaşı açıyorum, bakıyorum sensin. Bu Allah'tansa gerçekleştirir, diyorum." Hz. Âişe'nin yedi yaşında evlendiği ve dokuz yaşında iken Hz. Peygamber (s.a.) ile zifafa girdiği haberini Buharî (67/38) ve Müslim (1422) rivayet etmişlerdir. [160] Ebu Davud, 2283; İbn Mâce, 2016; Dârimî, 2/161; Nesâî, 6/213. İsnadı sahihtir. [161] Hafız tbn Hacer, ei-tsâbe'de (3/117) Seleme b. Ebu Seleme b. Abdülesed'in biyografisinde diyor ki: tbn tshak dedi ki: Töhmet edemeyeceğim biri Abdullah b. Şeddad'ın şunları söylediğini bana haber verdi: Ummü Seleme'yi Hz. Peygamber'e (s.a.) veren, oğlu Seleme b. Ebu Seieme idi. Hz. Peygamber (s.a.) de onu Ümâme Binti Hamza ile evlendirdi. Bunların her ikisi de çocuktu. Her ikisi de ölünceye kadar birleşmediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.): "Seleme'ye karşılık verdim mi?" dedi. [162] İbn Sa'd, Tabakât, 8/,98. Vâkıdî, ilminin genişliği yanında yine de metruktür. [163] Ahmed, Müsned, 6/313, 314; Nesâî, 6/81; tbn Sa'd, Tabakât, 8/89. İsnadı sahihtir. Hafız İbn Hacer, et-İsâbe'de (4/440) NesâTden aktarmış ve isnadının sahih olduğunu söylemiştir. [164] Ahzâb: 33/37, [165] Buharı, 97/22; Tirmizî, 3210. Enes anlatıyor: Zeyd b. İârise, şikâyet için geldi. Hz. Peygamber (s.a.) "Allah'tan sakm, eşini bırakma" demeye koyuldu. Enes diyor ki: Şayet Aİiah Rasûlü (s.a.) bir şeyi gizleyecek olsaydı, bunu gizlerdi. Zeynep Hz. Pey-gamber'İn (s.a.) hanımlarına karşı Övünür: "Sizi aileleriniz evlendirdi. Beni ise yedi kat göklerin ötesinden Allah Teâlâ evlendirdi." derdi. [166] Müslim, 2502; Ebu Davud, 2086. İbn Abbas anlatıyor: Müslümanlar Ebu Süfyân'ın yüzüne bakmazlar, onunla bir arada oturmazlardı. Hz. Peygamber'e (s.a.): "Ey Allah'ın Peygamberi! Uç isteğim var, onları kabul et" dedi. Hz. Peygamber (s.a.): "Peki" dedi. Ebu Süfyân: "Arap güzeli ve dilberi Ümmü Habîbe adında bir kızım var, onu sana nikahlıyorum." dedi. Hz. Peygamber (s.a.): "Peki" cevabını verdi. "Oğlum Mu-âviye'yi yanına ktip olarak almanı istiyorum." dedi. Hz. Peygamber (s.a.): "Peki" dedi. "Müslümanlarla savaştığım gibi kâfirlerle de savaşmam İçin beni komutan tayin etmeni istiyorum." dedi. Hz. Peygamber (s.a.) yine "Peki" dedi. Râvî Ebu Zümeyl diyor ki: "Hz. Peygamber"den (s.a.) kendi ağzıyla istemeseydi; bu isteklerim ona vermezdi. Çünkü her ne istediyse Hz. Peygamber (s.aj yalnızca: "Peki" cevabıyla yetindi." Bu hadis problemli olmakla meşhur hadislerdendir. Problem şu: Ebu Süfyân, hicretin sekizinci senesi Mekke'nin fethedildiği gün müslüman oldu. Bu meşhurdur, ihtilafsızdır. Hz. Peygamber (s.a.) İse Ümmü Habîbe ile bundan çok uzun bir zaman önce hicretin altıncı —bir görüşe göre yedinci— senesinde evlendi. Hz. Peygamber'in (s.a.) onunla nerede evlendiği de tartışmalıdır. Kimisi: "Ümmü Habîbe, Habeşistan'dan geldikten sonra Medine'de" derken, çoğunluk: "Habeşistan'da iken" diyor. Bk. fbnü'l-Kayyim, Cüâu'l-Efhâm, s. 185, 195. [167] Buharî, 67/20, 67/25, .67/26, 67/33, 69/16; Müslim, 1449; Ebu Davud, 2056; îbn Mâce, 1939. [168] Safiy: Kumandanın paylaştın İmadan önce ganimet malından kendisi için seçip ayırdığı mala denir. [169] Ahzâb: 33/50. [170] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 1/101-109. |