๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Zadul Mead => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 12 Temmuz 2011, 19:18:53



Konu Başlığı: Fethedilen topraklar hakkındaki tatbikatı
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 12 Temmuz 2011, 19:18:53
G) HZ. PEYGAMBER'İN (S.A.) SAVAŞTA ELE GEÇİRİLEN* ARAZİLER KONUSUNDAKİ TATBİKATI

 
1— Fethedilen Topraklar Hakkındaki Tatbikatı:

 

Sahihtir ki, Hz. Peygamber (s.a.) Kurayzaoğulları ve Nadîroğullan ara­zisi ile Hayber arazîsini savaşa katılan gaziler arasında paylaştırdı. Medine ise, Kur'ân'Ia fethedildi ve halkı müslüman oldu. Bu yüzden olduğu şekliyle bırakıldı (statüsünde bir değişiklik yapılmadı). Mekke'yi de Hz. Peygamber (s.a.) savaşarak, zorla (=anveten) fethetti; ama paylaştırmadı. Mekke'nin savaşla fethedilmesiyle paylaştınlmadan bırakılmasını uzlaştırmak her bir âlim grubuna problem oldu. Bir, grup: "Zira Mekke hac ibadetinin yapıldığı bir yurttur; bütün müslümanlara vakıftır. Müslümanlar Mekke konusunda eşit haklara sahiptirler. Bu yüzden paylaştırılma imkânı yoktur." demiştir. Son­ra bunlardan kimileri Mekke (arazisi)'nin satımım ve kiraya verilmesini ya­sak saymış; kimileri Mekke'de bulunan evlerin satımım caiz, kiralanmalarını yasak saymıştır. Şafiî, savaşla ele geçirme ile paylaştirmamayı uzlaştırama-yınca: "Mekke sulh yoluyla fethedildi; bu yüzden paylaştırılmadı. Savaş yo­luyla zorla ele geçirilmiş olsaydı, ganimet olurdu. O zaman da hayvanların ve menkullerin paylaştırümasında olduğu gibi Mekke arazisinin de paylaştı­rılması vacip olurdu." demiş; Mekke evlerinin satımında ve kiraya verilme­sinde bir sakınca görmemiş ve delil olarak da demiştir ki: Mekke arazisi sa­hiplerinin mülküdür, o kimselerden miras kalır; ayrıca bu arazi hibe de edile­bilir. Allah Teâlâ da Mekke arazisini, onlara bir mülkün, sahibine nisbeti gi­bi nisbet etmiştir. Ömer b. Hattâb, Safvân b. Ümeyye'den bir ev satın almıştır. Hz. Peygamber'e (s.a.) de (Veda haccında): "Yarın Mekke'deki evin­de nereye ineceksin?" diye sorulduğunda "Akîl, bize ev-bark bıraktı mı ki?" diye karşılık vermişti.[342] Akıl, Ebu Tâlib'e mirasçı olmuştu. Şafiî, arazi de ganimetten sayılır, ganimetlerin paylaştırılması vaciptir; Mekke mülkiyete konu olur ve alımr-satıhr; buna rağmen evleri, haneleri paylaştınlmamıştır prensi­binden hareket ettiğinden ötürü Mekke'nin sulh yoluyla fethedildiğini söyle­mekten başka yol bulamamıştır.

Ancak sahih hadisleri iyice tetkik edip düşünenler, bunların hepsinin cum­hurun görüşüne, yani Mekke'nin savaş yoluyla zorla fethedildiği görüşüne delil teşkil ettiklerini görür. Sonra cumhur da kendi aralarında Hz. Peygam-ber'in (s.a.) hangi sebeple Mekke arazisini paylaştırmadığı konusunda görüş ayrılığına düşmüş ve kimleri: "Çünkü Mekke hac yurdu ve ibadet mahalli­dir. Allah'ın, müslüman kullarına bir vakfıdır." demiş, kimileri de: "Devlet başkam araziyi paylaştırmakla vakfetmek arasında serbesttir. Hz. Peygam­ber (s.a.) Hayber'i paylaştırdı, Mekke'yi paylaştırmadı. Böylece her iki tür uygulamanın da caizliğini ortaya koymuştur" demişlerdir. Bunlar diyorlar ki: Arazi, paylaştınlmaları emredilen ganimetler arasına girmez. Ganimetler yalnızca hayvanlar ve menkul mallardır. Çünkü Allah ganimetleri bu ümmet dışında hiçbir ümmete helâl kılmamış; bu ümmete ise, kâfirlerin diyarını ve arazilerini helâl kılmıştır. Nitekim bir âyette buyurmuştur ki: "Hani Musa kavmine: Ey kavmim! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın ki, aranıza peygamberler gönderdi, size saltanatlar ihsan etti, âlemlerde hiç kimseye ver­mediğini size verdi. Ey kavmim! Allah'ın size nasib ettiği Mukaddes Arz'a girin."[343]Firavun'un ve kavminin diyarı, ülkesi hakkında da: "İşte böyle olup bitti. Biz de o diyarı İsrailoğullarma miras olarak verdik."[344] buyurmakta­dır. Böylece anlaşılmış oldu ki, arazi ganimetler arasına girmez; devlet baş­kanı arazi konusunda maslahat (toplum menfaati) uyarınca hareket etmekte serbesttir. Allah Rasûlü'nün (s.a.) hem paylaştırdığı, hem de paylaştırmadığı olmuştur, Hz. Ömer ise paylaştırmamış, olduğu şekliyle bırakmış ve devamlı surette arazinin rakabesine (= soyut mülkiyetine) bağımlı bulunan ve savaş için olan haraç vergisi almıştır. İşte arazinin vakfedilmesinin anlamı budur. Buradaki vakıf, rakabedeki mülkiyeti aktarmayı engelleyen vakıf anlamında değildir. Ümmetin de uygulamakta olduğu üzere bu arazinin satımı caizdir. Âlimler bu arazinin mirasa konu olacağında icmâ etmişlerdir. Oysa vakıf mirasa konu olmaz. İmam Ahmed (r.h.) bu arazinin mehir olarak verilebile­ceğini ifade etmiştir. Oysa vakfın nikâhta mehir olması caiz değildir. Zira vak­fın satımının ve rakabesindeki mülkiyetin naklinin imkânsız olmasının sebe­bi, böyle bir halde kendilerine vakıf yapılan kimselerin vakıftan merifaatlen-me haklarını iptal durumunun söz konusu olmasıdır. Savaş, onlarmi'arazinin haracmdaki haklarıdır. Haraç araziyi bir kimse satın alsa aynen satıcısının yanında olduğu gibi onun yanında da haraç arazi (haracıye) olur, Müslüman­lardan hiçbirisinin hakkı nasıl miras, hibe ve mehirle iptal olmuyorsa tıpkı bunun gibi bu satım akdiyle de iptal oİmaz. Meselâ, mükâteb (efendisiyle, belli miktar mal getirdiğinde azad edilme sözleşmesi yapmış) kölenin rakabe-sinin satımı da böyledir. Bu satım sözleşmesinde, mükâteb köle olma sözleş­mesi yapmakla hürriyet kazanma sebebi geçerliliğini korumuştur. Çünkü köle müşteriye, satıcının yanında olduğu gibi aynen mükâteb olarak intikal eder. Hakkında gerçekleşen azad sebebi, satımıyla ortadan kalkmaz. En iyi bilen Allah'tır.

Bunun delillerinden biri de şudur: Hz. Peygamber (s.a.) Hayber arazisi­nin özellikle yansını paylaştırmıştır. Eğer arazi, ganimet arazisi hükmünde olsaydı humus (î/5) çıkarıldıktan sonra kalanın hepsini paylaştınrdı. Sünen'de ve Müstedrek'it rivayet edildiğine göre: "Allah Rasûlü (s.a.), Hayber'i fet­hettiğinde orayı otuz altı pay etti; her bir pay, yüz paydan oluşmaktaydı. Bu­nun yarısı Allah Rasûlü'nün (s.a.) ve müslümanların oldu. Arta kalan yarıyı da kendisine gelen elçilere, devlet işlerine ve insanların başlarına gelen felâ­ketlere ayırdı." Bu, Ebu Davud'un metnidir. Bir metne göre Allah Rasûlü (s.a.), on sekiz pay ayırdı ki bu, felâketler ve müslümanların işleri için ayrılan yandır. Bu payda Vatîh, Küteybe, Sülâlim ve civarları yer almaktadır.

Yine Ebu Davud'daki bir metne göre Hz. Peygamber (s.a.), Hayber ara­zisinin yansını, Vatîh, Küteybe ve havalilerini kendi felâketlerine ve başına gelen işlere ayırdı; diğer yansını, Şıkk, Netât ve havalilerini de ayırıp müslü-manlar arasında paylaştırdı. Allah Rasûlü'nün (s.a.) payı Şıkk ve I^etât ha­valilerinden düşmüştür.[345]


[342] Buharî, 25/44,56/180; Müslim, 1351.

[343] Mâide, 5/20-21.

[344] Şuarâ, 26/59.

[345] Ebu Davud, 3011, 3012, 3013, 3034. Senedi sahihtir. Vatîha: Hayber kalelerinden biri­nin adı. Ketîbe: Hayber köylerinden birinin adı. Şık: Hayber kalelerinden biri. Netât: Hayber'de bir pınardır, hurma ağaçlarını sular; Hayber'de bir kale adı olduğu da söy­lenmiştir. Ayrıca Hayber arazisine verilen bir isim olduğunu söyleyenler de vardır. Sülâ­lim: Hayber kalelerinden biri.

İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 3/153-155.