Konu Başlığı: Evlenmeyi haram kılan emmenin yaşı Gönderen: Safiye Gül üzerinde 24 Mayıs 2011, 10:07:02 5 - Evlenmeyi Haram Kılan Emmenin Yaşı:
Dördüncü hüküm: Haramlığın taalluk ettiği süt emme, normal süt emme çağı içerisinde, sütten kesilmeden önce olanıdır. Fukaha bu konuda da ihtilâf etmişlerdir: İmam Şâfü, Ahmed, Ebu Yûsuf ve Muhammed: "İki sene içerisinde olan süt emme haramlık doğurur, daha sonra olan emmeler haram kılmaz." demişlerdir. Bu Hz.Crner, İbn Mes'ûd, Ebu Hureyre, İbn Abbâs, İbn Ömer'den de sahih olarafe. nakledilmiştir. Aynı görüş, Saîd b. el-Müseyyeb, Şa'bî, İbn Şübrüme'den de rivayet edilmiştir. Süfyân, İshâk , Ebu Ubeyd, İbn Hazm, İbnü'l-Münzir, Dâvüd ve onun çoğu tabilerinin mezhebleri de bu olmaktadır. Diğer bir grup ise, süt haramlığı doğuran emmenin, sütten kesilmeden önce gerçekleşen emme olduğunu belirtmişler ve belli bir süre tahdidine gitmemişlerdir. Bu görüş, Ümmü Seleme ve İbn Abbâs'tan sahîh olarak sabit olmuş; aynı zamanda Hz. Ali'den de rivayet edilmiştir; ancak bu doğru değildir. Zührî, Hasan, Katâde, İkrime, Evzâînin görüşleri de bu şekildedir. Evzâî şöyle der: "Eğer bir yaşında iken sütten kesilir ve sütten kesilme hali böylece devam ederse, hal böyle iken henüz iki yıl dolmadan emzirilse, bu emme süt haramlığı doğurmaz. Ama süt emmesi devam eder ve sütten kesilmezse, bu durumda, iki yıl içerisinde emzirilen süt, haramlık doğurur; iki yıldan sonra emzirilmesi durumunda ise, hâlâ sütten kesilmemiş de olsa haramlık sabit olmaz." Bir başka grup ise : " Süt haramlığı doğuran emme küçük iken olan emmedir." demişlerdir ve belli bir tahdide gitmemişlerdir. Bu görüş de İbn Ömer, İbnu'l-Müseyyeb ve Hz. Âişe hariç, Hz. Peygamber'in (s.a.) diğer hanımlarından rivayet edilmiştir. Ebu Hanife ve Züfer, otuz ay tahdidinde bulunmuşlardır. Ebu Hanife'den, Ebu Yusufla Muhammed'in görüşleri doğrultusunda başka bir rivayet de mevcuttur. İmam Mâlik, mezhebinde meşhur olan görüşünde: "İki yıl ve ona yakın bir zaman içerisinde olan süt emme haram kılar; ondan sonra meydana gelen emmeler haram kılmaz." demektedir. Sonra ondan, iki yılı aşan süre için az sayıda günler, veya iki ay, ya da bir ay kadar gibi rivayetlerde bulunulmuştur. Velîd b. Müslim ve daha başkaları, ondan "İki yıldan sonra, bir, iki ya da üç ay içerisinde olacak olan süt emme, bana göre iki yıl içerisinde olmuş gibidir." dediğini rivayet etmişlerdir. Pek çok talebi yanında meşhur olan da budur. Muvatta râvîlerinin — ki İmam vefat edinceye kadar konuyla ilgili görüşü kendisine okunurdu— rivayeti ise: "İki yıldan sonra meydana gelen süt emmelerin azı da çoğu da hiçbir haramlık hükmü doğurmaz; o sadece bir yiyecek hükmündedir." şeklindedir.[199] O yine şöyle demiştir: Çocuk iki yıldan önce sütten kesilmişse ve yemek yiyebiliyor ve böylece süt emmeye ihtiyacı kalmamışsa, bundan sonra emeceği sütle haramlık hükmü doğmaz. Hasan b. Salih, İbn Ebî Zi'b ve Küfe âlimlerinden bir grup, süt haramîığı için süre üç yıldır, üç yıldan sonra ise haramlık doğmaz; demişlerdir. Ömer b. Abdilaziz, süt haramlığı süresinin yedi yaşma kadar uzayacağmı söylemiştir Yezîd b. Hârûn, onun bu görüşünü taaccüble naklederdi. Ondan bunun aksi başka bir görüş de nakledilmiştir. Rebîa, yine ondan süt emme süresinin iki yıl ve on iki gün olduğunu rivayet etmiştir. Selef ve haleften bir grup da, yaşlı da olsa, büyük kimsenin emmesi ile de haramlık sabit olur; demişlerdir. Mâlik, İbn Şihâb'dan rivayet eder: İbn Şihâb'a, büyük insanın süt emmesini sorarlar. O: "Bana Urve b. Zübeyr Hz. Peygamber'in Sehle bt. Süheyl'e Sâlim'i emzirmesi emrini verdiğini ve Sehle'nin de bunu yaptığını, onu kendisinin oğlu olarak gördüğünü bildirdi." diye cevap verir. Urve şöyle der: "Mü'minlerin annesi Hz. Âişe, erkeklerden huzuruna girmesini istediği kimseler hakkında bu görüşü esas almıştır. O, kız kardeşi Ümmü Gülsüm'e ve kardeşinin kızlarına, yanma girip çıkabilmesini arzu ettiği kimseleri emzirmelerini emrederdi. "[200] Abdurrezzâk, İbn Cüreyc'den nakleder: O şöyle der: "Atâ b. Ebî Rebâh'ı işittim: Bir adam ona şunu sordu: "Bir kadın ben büyük bir adam iken bana sütünden içirdi. Ben onu nikahlayabilir miyim?" Atâ: "Onu nikahlama!" dedi. Ben ona: "Bu senin görüşün müdür?" diye sordum. "Evet, Hz. Âişe kardeşinin kızlarına bu şekilde emrederdi." dedi.[201] Bu görüş, Hz. Âişe'den sabit olmaktadır. Hz.Ali ve Urve b. Zübeyr, Atâ b. Ebî Rebâh'tan da rivayet edilmektedir. Bu aynı zamanda Leys b. Sa'd*[202] ve Ebu Muhammed b. Hazm'ın da mezhebi olmaktadır. O (İbn Hazm) şöyle der: "Büyüğün emmesi — yaşlı bir kimse de olsa—, küçüğün emmesinin haram kıldığı gibi haram kılar, aralarında bir fark yoktur."[203]' Şimdi de süt haramlığının doğması için iki sene tahdidi getirenlerle, büyüğün emmesi de haram kılar diyenlerin delillerine bakalım. Çünkü bu ikisi görüşler içerisinde iki uç tarafı teşkil etmektedir. Diğer görüşler ise aşağı yukarı birbirlerine yakındır. İki sene tahdidi getirenler şöyle derler: Yüce Allah: "Anneler çocuklarını, emzirmeyi tamamlatmak isteyen baba için tam iki sene emzirirler."[204] buyurmuş ve emme müddetinin tamamını iki yıl saymıştır. Bu da, iki yıldan sonra emilen sütün bir hükmü olmayacağına delâlet eder; dolayısıyla ona haramlık hükmü taalluk etmez. Bu süre, bizzat Rasûlullah'm "açlık müddeti" olarak bahsettiği ve süt emme haramlığının sadece bu dönemde olacağını belirttiği süredir. Bunlar şöyle devam ediyorlar: Bu süre, Hz. Peygamber'in: "Ancak memede iken süt haramîığı sözkonusudur." buyurduğu meme (emzirme) süresidir. Bu Araplarca bilinen bir ifade şeklidir. Zira onlar "Falan memede öldü." derler ve bu süt emme çağında, sütten kesilmeden önce anlamına gelir. Hz. Peygamber'in (s. a.) ölen oğlu hakkında: "İbrahim memede iken öldü; onun cennette emzirmesini tamamlayacak bir süt annesi vardır."'[205] buyurması da bu kabildendir. Bunu "Süt ; ancak henüz çocuk sütten kesilmeden memeden bağırsaklara ulaşması ve onu doyurması durumunda haram kılıcı olur." hadisi de te'kit eder. İşte bu üç vasıf haramlık doğuracak emmeye ait olmaktadır. Malumdur ki, büyük bir kimsenin emmesi bu üç vasıftan da uzaktır. Bundan daha sarih ve açık olanı:" Süt emme ancak iki yıl içerisinde sözkonusudur." şeklindeki İbn Abbâs hadisidir. Tezimizi "Süt emmeden, ancak et bitirip, kemikleri geliştiren (süt emme çağında olan) kısmı, haramlık hükmü doğurur," şeklindeki İbn Mes'ûd hadisi de te'kit etmektedir. Büyük insanın emmesi, ne et bitirir, ne de kemiklerini geliştirir. Eğer büyüğün emmesi haram kılıcı olsaydı, Hz. Peygamber (s.a.) Âişe validemize, büyük olduğunu gördüğü süt kardeşinin yanına girmesinden hoşlanmaması neticesinde yüzünün rengi değişmiş bir vaziyette: "Bakın! Kardeşleriniz kimler?" demezdi. Eğer büyüğün emmesi haram kılıcı olsaydı, büyük ile küçük arasında bir fark olmaz ve Hz. Peygamber (s.a.) hoşnudsuzluk göstermez ve, "Bakın! Kardeşleriniz kimler?" buyurmazdı. Sonra da: "Süt haramîığı ancak açlıktan dolayı sabit olur." demezdi. Bunun altında, o kimsenin süt emme döneminde emmemiş olabileceği, dolayısıyla da haramlığm doğmayacağı ve neticede kardeş olmayacağı endişesinin bulunduğu anlamı yatmaktadır. Sehle'nin Sâlim'i emzirmesiyle ilgili hadise gelince, bu ilk hicret sıralarında olmuştu; çünkü, bu hâdise evlatlık müessesesini ortadan kaldıran âyetin'[206] hemen akabinde olmuştur. Bu âyet ise hicretin ilk zamanlarında inmiştir. Küçüklüğü, sütten kesilmeden, memede iken emme şartı olarak getiren hadisler ise, İbn Abbâs ile Ebu Hureyre'nin rivâyetlerindendir. İbn Abbâs, Medine'ye ancak Mekke fethinden önce gelmiştir. Ebu Hureyre ise, kesin olarak Hayber senesinde müslüman olmuştur. Her ikisi de Medine'ye, SâlinYin Ebu Huzeyfe'nin hanımından emmesi olayından sonra gelmişlerdir. Büyük kimselerin süt emmeleri ile de, haramlığm sabit olacağını isbat edenler ise şöyle demektedirler: Hiçbir kimsenin, sıhhatinden şüphe edemeyeceği bir şekilde, Hz. Peygamber'in Sehle bt. Süheyl'e, Ebu Huzeyfe'nin âzadlısı Sâlim'i emzirmesini emrettiği sabittir. O sırada o, büyüktü ve sakalı vardı. Buna rağmen Hz. Peygamber (s.a.) kendisine: "Onu emzir, ona haram olursun." buyurmuştu. Daha sonra bunlar ■hadisi, hadisin bütün tarik ve lafızlarını ortaya .koyarlar ki, bunlar şüphesiz sarih ve sahihtir. Devamla şöyle derler: Bu haberler probleme yer bırakmaz ve âyette | zikredilen iki yılın bitimi ile, ya da küçük çocuk için uygun gördükleri takdirde karşılıklı rıza ile iki yıldan daha önce tamamlanacak olan emzirmeden maksadın ne olduğunu açıklamaktadır. Bu âyet sadece emziren kadına nafakayı ve isteseler de istemeseler de ebeveyn üzerine vacib olan şeyi gerektirmektedir, âyet bu konuda yeteri kadar açıktır. .Çünkü Yüce Allah :"Anneler çocuklarını, emzirmeyi tamamlatmak isteyen baba için tam iki sene emzirirler. Anaların yiyecek ve giyeceğini uygun bir şekilde sağlamak çocuk kendisinin olan babaya borçtur."'[207] Yüce Allah, annelere çocuğun iki yıl emzirilmesini emretmiştir. Âyette iki yıldan sonra emziril d iğinde haramlığm sabit olacağı ya da iki yılın tamamlanması ile haramlığm kesileceği hususu yoktur. Allah "Sizi emziren anneleriniz ve süt kız kardeşleriniz... haram kılındı" buyururken, "iki yıl içerisinde" ya da herhangi bir zaman içerisinde buyurmuyor ve diğer âyetler üzerine bir ziyade getirmiyor. Âyetin umûmunun tahsisi, zan veya beyan içermeyen ihtimal ile değil; ancak onun tahsisi olduğunu beyan eden bir nass ile caiz olabilir. Büyüğün emmesi yüzünden süt haramlığının doğacağı ile ilgili haberler, tevatür şeklinde bize ulaşmıştır. Onu Hz. Peygamber'in (s.a.) hanımları, Sehle bt. Süheyl —ki kendisi ilk muhacir hanımlardandır— Hz. Peygamber'in (s.a.) üvey kızı, Ümmü Seleme validemizin kızı Zeyneb rivayet etmişlerdir. Sonra tabiîn neslinden Kasım b. Muhammed, Urve b. Zübeyr, Humeyd b, Nâfi rivayet etmişlerdir. Bunlardan Zührî, İbn Ebî Müleyke, Abdurrahman b. Kasım, Yahya b. Saîd el-Ensârî, Rebîa ; daha sonra banlardan Eyyûb es-Sahtiyânî, Süfyân es-Sevrî, Süfyân b. Uyeyne, Şu'be, Mâlik, İbn Cüreyc, Şuayb, Yûnus, Cafer b. Rebîa, Mâmer, Süleyman b. Bilal vb. rivayet etmişlerdir. Bunlardan da büyük kalabalıklar ve çok sayıda kimseler nakilde bulunmuşlardır. Dolayısıyla bu haberin sıhhatinde, taraftar ya da karşı olan hiçbir kimsenin ihtilafı bulunmamaktadır. Bu durumda geriye, yalnız; "Bu sadece Sâlim'e aitti." şeklindeki itiraz kalmaktadır. Nitekim, Hz. Peygamber'in (s.a.) zevcelerinden bazıları ile onlara tâbi olan kimseler böyle söylemişlerdir. Böyle bir tevile sarılan kimse bilsin ki, bu Hz. Peygamber'in (s.a.) eşleri arasında buna kail olanların bir zanm olmaktadır. Hadiste bu şekilde varid olmuşfve onlar:"Bilmiyoruz. Belki de o, Hz. Peygamber (s.a.) tarafından herkese değil de sadece Sâlim'e verilmiş bir ruhsattı." demişlerdir.[208]' Onların bu telakkilerinin bir zan olduğu kuşkusuz olduğuna göre, zan ile sabit sünnetlere karşı durmak imkânı yoktur. Yüce Allah : "Gerçekte ise zan, hakikat karşısında bir şey ifade etmez."[209] buyurmaktadır. Ümmü Seleme validemizin kendi zannı ile ihticâcta bulunması ile, Hz. Âişe'nin bizzat sabit sünnetle istidlalde bulunması arasında dağlar kadar fark vardır. Bu yüzdendir ki, Hz. Âişe kendisine :"Senin için Rasûlullah'da (s.a.) örnek yok mudur? " dediğinde, Ümmü Seleme susmuş ve tekbir harf bile söylememiştir. Bu ya onun da Hz, Âişe'nin görüşüne rücü ettiğini, ya da kendisini savunacak bir delili olmadığını ortaya koyar. Sehle'nin Hz. Peygamber'e (s.a.): "Koskoca adam olduğu halde onu nasıl emzirebilirim?" demesi, bu hâdisenin zikredilen âyetlerden (örtünme âyetlerinden) sonra geldiği konusunda açık bir beyandır. Kesin olarak biliyoruz ki. eğer bu Sâlim'e has bir şey olsa idi, Hz. Peygamber, onun hükmüne başkalarının da ilhak edilemeyeceğini kesin olarak belirtir, ondan başkası için bunun caiz olmayacağım ifade buyururlardı. Nitekim Ebu Bürde b. Niyâr hakkında, kurban için keseceği oğlağın kendisi için yeterli olacağını, fakat kendisinden başka kimse için onun yeterli olmayacağını ifade etmişlerdir.[210] Bir oğlağm kurbanlık olarak kesilmesi ile; kendisine evliliğin helâllik ya da haremliğinin, mahremiyet, kendisi ile halvet ve sefere çıkma gibi hükümlerin taalluk ettiği büyük önem arzeden bir konu aynı değildir. Malumdur ki, eğer bu sadece Sâlim'e has bir şey olsaydı, onun tahsis eddildiğinin beyan edilmesi evleviyet arzederdi. Hz. Peygamber'in (s.a.): "Süt haramlığı ancak açlıktan dolayı sabit olur." buyurması da bizim için bir delildir. Çünkü, büyük insanın süt içmesi çocuğun açlığında olduğu gibi veya ona yakın bir seviyede kesinlikle açlığının giderilmesine etki eder. Soru: Eğer bu konuda büyük ve küçük aynı ise, o zaman onun zikrinin faydası nedir? Cevap: Bunun zikrinden gözetilen maksat, haramlığm bir damla süte veya açlığa faydası olmayacak , et bitilmeyecek, kemikleri oluşturmayacak bir defacık emmeye bağlı olmadığını ortaya koymaktır. Hz. Peygamber'in (s.a.) " Süt emme ancak iki yıl içerisinde, memede iken, sütten kesilmeden önce sözkonusudur." buyurması, "Nesîe (erteleme) şekli hariç ribâ yoktur." , " Ribâ ancak nesîe şeklindedir." şeklindeki hadislerinden daha açık ve net değildir. Buna rağmen, bu hadisler, deliller gereği "ribe'l-fadl"ın (fark faizi) da cereyan edebileceğine mani değildir. Burada da durum aynı olmaktadır. Hz. Peygamber'in (s.a.) hadisleri ve sabit sünnetlerinin tamamı haktır ve uyulması vacibtir. İçlerinden bir kısmı almıp da diğer bir kısmı bırakılamaz. (Hz. Âişe) her hadisi kendi konusunda uygulamaktadır. Buna delâlet eden hususlardan birisi de şudur: Mü'minlerin annesi ve ümmet içerisinde kadınların en anlayışlısı (fakihij olan Hz. Âişe, birçok hususu rivayet eden kimsedir. "Süt haramlığı ancak açlıktan dolayı sabit olur." hadisini rivayet eden kimse de odur. Sehle hadisini rivayet etmiş ve görüş olarak onu benimsemiştir. Şayet, kendisine göre:: "Süt haramlığı ancak açlıktan dolayı sabit olur." hadisi Sehle hadisine muhalif olsaydı, o takdirde kail olduğu görüşe gitmez; Hz. Peygamber'in yanında gördüğü ve "O kardeşimdir." dediği adam yüzünden hoşnudsuzluk gösterdiği, yüzünün değiştiği bir sırada kendisine karşı söylediği bir hadisi terketmezdi. Sahîh olarak sabit olduğuna göre, Hz. Âişe validemi?;, büyük de olsa, kız kardeşlerinden birisinin, haFam kılıcı vasıfta emzirdiği kimseleri huzuruna kabul ediyordu. Biz Allah'ı şâhid tutuyoruz ve yarın kıyamet gününde kendisiyle O'na kavuşacağımız kesin imanımızı ortaya koyuyor ve diyoruz ki, mü'minlerin annesi Hz. Âişe, Hz. Peygamber'in (s.a.) mahremiyetine, kendisine görünmesi helâl olmayan kimseleri yanına almak suretiyle gölge düşürecek bir tavıra asla girmez, onun harîm-i ismetine asla bir halel getirmezdi. Yüce Allah da, yedi kat göklerin üzerinden berâeti inen Sıddîk'in kızı Sıddîka elinde, sevgili peygamberinin harîmine halel getirtecek değildir. Yüce Allah o mübarek zâtı, koruma altına alınmış kutlu ve şerefli peygamberini son derece sağlam bir şekilde korumuş, muhafaza etmiş, onun korunmasını ve himayesini, onun müdafaasını bizzat kendisi, yüce kudreti ile, vahyi ve kelamı ile üstlenmiştir. Biz kesin olarak inanıyor ve Allah'ı şahit tutarak diyoruz ki, Hz. Âişe'nin yapmış olduğu doğrunun ta kendisidir ve büyüğün emmesi ile de, küçüğün emmesi ile sabit olan süt haramlığı ve mahremiyet doğar. Bu konuda, kayıtsız ve şartsız bütün ümmetin kadınlarının en fakîhi olan Âişe validemiz mesned olarak bize yeter. O, bu konuda Hz. Peygamber'in (s.a.) diğer hanımları ile münazara eder ve onlar: "Öylesi emme ile hiçbir kimse, bizim yanımıza giremez." demekten başka ona bir cevap veremezlerdi. Yine, bu görüşün Hz. Peygamber'imizin amcasına ve halife iken, mutlak anlamda yeryüzünün en âlimi olan (Hz.Ali)'ye ait olması; İmam Şafiî'nin hakkında: " O İmam Mâlikten daha fakihtir; ne var ki, akran ve talebeleri onu zayi etmişlerdir." diye hüsn-i şehâdette bulunduğu Leys b. Sa'd'm ve Atâ b. Ebî Rebah'ın mezhebleri olması bizim için yeterlidir. Atâ'nm mezhebi olduğunu, Abdürrezzâk, İbn Cüreyc'ten nakletmiştir. Mâlik, Zührî'den zikreder: Zührî'ye, büyük İnsanın emmesi hakkında sorarlar. O, Ebu Huzeyfe'nin âzadlısı Salim olayı hakkındaki Sehle bt. Süheyl hadisini delil olarak kullanır. Abdürrezzâk, îbn Cüreyc — Abdulkerîm — Salim b. Ebi Ca'd el-Mevlâ el-Eşcaî — babası senedi ile rivayet eder: Baba (Ebu Ca'd) Hz.Ali'ye sorar ve: "Ben büyük iken, tedâvî amacı ile bana sütünü içiren bir kadın ile evlenmek istedim." der. Hz.Ali: "Onu nikahlama!" diye cevap verir ve onunla evlenmesini yasaklar, [211]' Bunlar, bu konuda bizim selefimiz olmaktadırlar. Delillerimiz de işte, sıhhat ve açıklık bakımından güneş gibi durmaktadır. Sizin ise, en açık olan hadisiniz merfû olarak rivayet edilen :"Süt ; ancak henüz çocuk sütten kesilmeden, memede iken bağırsaklara ulaşması ve onu doyurması durumunda haram kılıcı olur." şeklindeki Ümmü Seleme hadisidir. Eğer illetten salim olsaydı, gerçekten de çok sarih bir delil olacaktı. Ne var ki, hadis munkatı bulunmaktadır.[212] Çünkü, Fâtıma bt. el-Münzir'in Ümmü Seleme'den rivayeti olmaktadır. Fâtıma, Ümmü Seleme'den bir şey işitmemiştir. Çünkü o kocası Hişâm'dan on iki yaş daha büyüktü. Onun doğumu altmış yılında, Fâtıma'nın doğumu ise, kırk sekiz yılında idi. Ümmü Seleme ise elli dokuz senesinde veiat etmişti. Fâtıma o sırada küçüktü ve bulûğ çağma ermemişti. Bu durumda, ondan nasıl hadis hıfzetmiş olabilir? Babasının teyzesinden de, onun bakımında olduğu sırada, bir şey işitmemiştir. Ancak ninesi Esma bt. Ebî Bekr'den hadis semâı sabit bulunmaktadır. İnsaf sahibi bir âlim bu görüş üzerinde düşünüp, haram kılıcı süt emme müddetini, ne Allah'ın kitabı ve Rasûlü'nün sünnetinden bir delile, ne de ashâpdan bir kimsenin görüşüne dayanmaksızın yirmi beş ay, veya yirmi altı ay, veya on yedi ay ya da otuz ay şeklinde tahdid edenlerin görüşleriyle mukayese ettiğinde, bu iki görüş arasındaki farklılık ve bunun diğerine olan üstünlüğü kendisi için ortaya çıkacaktır. Bu arzettiklerimiz, konu ile ilgili her iki tarafın da ulaştıkları son noktadır. Belki de, mesele üzerinde duran kimse, bu görüşün kuvvetinin bu noktaya kadar ulaşacağını ve bu görüşün değerlendirilmesi ve tashihi için akranları içerisinde kimsede güç ve kudret olmadığını düşünmüyordu. Sen, ey insaf sahibi âlim! Bu birbirleriyle tartışmma içerisinde bulunan kimseler arasına otur ve aralarını taklidle veya "Falan şöyle dedi." ile değil; hüccet ve beyanla ayır. Haramlığın iki yıl ile kayıtlı olduğu görüşünde olanlar, bu Sehle hadisi hakkında üç ayrı yaklaşım göstermişlerdir: Birinci Yaklaşım: Hadis mensuhtur. Bu yaklaşım, onların çoğunluğuna aittir. Bunlar, hadisin mensuh olduğuna dair, kuru iddiadan öte bir delil getirebilmiş değillerdir. Çünkü onlar, diğer hadislerin tarih açısmdan kesin olarak bundan daha sonra varid olduğunu isbat durumunda değillerdir, böyle bir imkan yoktur. Şayet bu görüş sahipleri, onların iddialarını tersine çevirse de, Sehle hadisi diğerlerini nesh etmiştir dese, onun bu iddiası da en az onun iddiası ayarında olurdu. Onların, "Bu olay, ilk hicret sıralarında, evlatlık müessesesini ortadan kaldıran (Ahzab, 33/5) âyetin nüzulü sırasında idi." İbn Abbâs ve Ebu Hureyre'nin rivayetleri ise daha sonradır..." şeldindeki sözlerine gelince, buna birkaç açıdan cevap vermek mümkündür: 1) Bu iki sahâbî, rivayetlerinde, bizzat Hz. Peygamber'den işittiklerini zikretmemişlerdir. Hatta İbn Abbâs, Hz. Peygamber'den (s.a.) sadece yirmiden daha az hadis işitmiştir; diğer rivayetleri hep sahabeden (r.anhum) olmaktadır. 2) Hz. Peygamber'in (s.a.) eşlerinden hiçbirisi, Hz. Âişe'ye karşı, bu şekilde bir delil getirmeye gitmemişlerdir; aksine onlar, hadisin Sâlim'e mahsus bir uygulama olduğu ve başkalarının ona kıyaslanamayacağı şeklinde bir yaklaşım göstermişlerdir. 3) Bizzat Hz. Âişe bunu da onu da rivayet etmiştir. Eğer Sehle hadisi mensuh olsaydı, bu takdirde Hz, Âişe onunla amel etmiş, nâsihi ise terketmiş olurdu ya da hadisin bizzat râvîsi olmakla birlikte onun daha önce meydana gelmiş olduğu kendisinin bilgisi dışında İtalması gerekirdi ki, bu ihtimallerin her ikisi de imkansızdır ve son derece uzaktır. 4) Hz. Âişe bizzat meselenin içerisindedir, onunla amel etmekte ve diğerleriyle bu konu üzerinde tartışmaya girmekte ve Hz. Peygamber'in diğer hanımlarım buna davette bulunmaktadır; dolayısıyla Hz. Âişe'nin Sehle hadisine fazla bir ilgisi vardır. Bu durumda bu hükmün tümden neshedilmiş ve dinde bir delil olması tamamen ortadan kalkmış iken, Hz. Âişe'nin bundan habersiz kalması, Hz. Peygamber'in diğer hanımlarından hiçbirisinin bunu hatırlayarak ona bildirmemesi, böylece onu uyarmaması mümkün müdür? İkinci yaklaşım; Bu hüküm sadece Sâlim'e hastır, başkalarına teşmil edilemez. Bu Ümmü Seleme ve onun görüşündeki Hz. Peygamber'in diğer zevceleri ile onlara tâbi olanlara aittir. Bu yaklaşım nesh yaklaşımından daha kuvvetlidir. Çünkü bu yaklaşım sahipleri şöyle demektedirler: Bu hükmün Sâlim'e has olduğunu gösteren, hususlar şunlardır: 1) Sehle. bunu hicâb (örtünme) âyeti indikten sonra sormuştur. Bu âyet ise, bir kadının ancak zikredilen ve isimleri belirlenen kimselere ziynet yerlerini (avret mahallerini) gösterebileceklerini, mahrem olmayanlara ziynet yerlerini göstermelerinin kendilerine haram olacağım gerektirmektedir. Bu âyetin umûmundan, bir delil olmaksızın zikredilenlerden başka hiçbir kimse istisna edilemez. Kadın bir yabancıyı emzirdiği zaman, mutlaka avret yerini ona karşı açmış olacaktır. Bu ise, âyetin umumu gereğince caiz değildir. Burdan da anlıyoruz ki, Sehle'nin Sâlim'i emzirmek için avret yerini ona açması, sadece Sâlim'e has bir uygulamadır. Hz. Peygamber (s.a.) ümmetten bir kimseye bir emirde bulunur veya ona bir şeyi mubah kılar ya da bir şeyi yasaklarsa ve şeriatta da buna ters düşen herhangi bir durum yoksa; bu emir , izin ya da yasak, sadece ona has olduğuna dair bir kayıtlama bulunmadığı sürece bütün ümmet için de sabit olur. Böyle değil de, bütün insanlara bir şeyi emreder ya da yasaklar, sonra da ümmet içerisinden birisine emrettiği ya da yasakladığı şeyin aksini emreder veya yasaklarsa, bu şey sadece ona mahsus olmuş olur. Bu durumda biz, kalkıp da "Hz. Peygamber'in bir kişiye emri, bütün ümmet için emirdir; onun bir şeyi tek bir insana mubah kılması, bütün ümmet için mubah kılmadır." diyemeyiz. Çünkü, bu ilk emir ya da yasağın düşürülmesine sebebiyet verir. Bu durumda, bizim nasslann uyum göstermesi, aralarının telifi ve birbiri ile çelişki içerisinde olmamaları için, o emir ya da yasağın sadece o kişiye has olduğunu söylememiz gerekmektedir. Yüce Allah kitabında, kadının mahremi olmayan kimselere avret yerlerini göstermemesini emretmiştir. Hz: Peygamber (s.a.) ise Sehle'ye Sâlim'i emzirmesini emretmiştir. Halbuki; Salim, Sehle'nin emzirmek için memesini açacağı sırada kesin olarak onun mahremi bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu uygulama, sadece Sâlim'e has ve âyetin umûmundan istisna olmak üzere bir ruhsat olur. Hal böyle iken, bu uygulamanın hükmü geneldir; diyemeyiz. Çünkü bu durum örtünme âyetinin hükmünü iptale götürür. Bunlar şöyle devam etmektedirler: Bu yaklaşımı benimsemekten başka çıkar yol yoktur. Çünkü biz bunu kabul etmediğimiz zaman şu iki yaklaşımdan birisini kabul etmemiz gerekecektir ve bundan da kurtuluş yoktur: Ya bu hadis, haramlık için küçüklüğün şart olacağını ifade eden hadisler tarafından neshedilmiş olacaktır veya bunun tersine o hadisler Sehle hadisi ile neshedilmiş olacaktır. Bu ihtimallerden her ikisi de mümkün değildir; çünkü, bunların tarihleri bilinmemektedir, aralarında tearuz olduğu kesin değildir ve hadislerin her biriyle amel etmek mümkündür. Çünkü biz Sehle hadisini özel ruhsata, diğer hadisleri de Salim hariç genel mânaları üzerine hamlettiğimizde, bu hadislerden bir kısmı diğer bazısını neshetmiş olmayacak ve hadislerin tamamıyla amel edilmiş olacaktır. Hz. Peygamber (s.a.) süt emmenin ancak iki yıl içinde, çocuk henüz memede iken ve sütten kesilmeden önce olacağım beyan ettiğine göre,bu Sehle hadisinin , ister tarihi önce olsun ister sonra, hususiyet arzettiğine delâlet eder.Bir hükmün hususîlik arzetmesi için, eğer onun hususîliğini gösteren başka bir durum varsa, "Bu sadece sana hastır." ifadesiyle belirtilmiş olması gerekmez. "Süt haramlığı ancak açlıktan dolayı sabit olur." hadisinin zikrettiğiniz şekilde tefsirine gelince, bu son derece uzaktır ve lâfızla arasında bir bağlantı yoktur ve bu yorumunuz ilk anda muhatapların aklına asla gelmez. Aksine hadisin mânası, Ebu Ubeyd ve daha başkalarının izah ettiği şekildedir: Ebu Ubeyd şöyle der: "Süt haramlığı ancak açlıktan dolayı sabit olur." hadisinin anlamı şudur: Acıktığı zaman, kendisini doyuran tabiî yiyeceği süt olan kimse, şüphesiz ki süt emen çocuktur. Açlığından doyması yemek ile olana gelince, onun emmesi emme değildir. Hadisin mânası, "Emme, ancak iki yıl içerisinde, sütten kesilmeden önce olur." demektir. Ebu Ubeyd ve diğerlerinin yorumu budur. Hadisten hemen akla gelen ilk mâna da budur. Hatta hadis, bu iki yorumdan her ikisine de aynı derecede delâlet edecek olsa idi, diğer hadislerin mânaları destek verdiği, onu açıp izah getirdiği için, bu mânanın anlaşılması daha uygun olacaktı. Bu tefsiıin dışında kalan diğer mânanın yanlış olduğuna, bununla büyük insanın emmesinin kasdedilmiş olmasının sahih olmayacağına delâlet eden hususlardan birisi de hadiste geçen "açlık" [el-mecâ'a] kelimesidir. Bu sadece küçük çocuğun emmesine delâlet eder. Bu, açlıktan dolayı emmeyi isbat, böyle olmayan emmeyi ise nefyeder. Kesin olarak bilinmektedir ki, Hz. Peygamber (s.a.) bu hadisleriyle sütle giderilecek açlığı kasdetmişdir, ekmek ve etle giderilecek açlığı kasdetmemişdir. Bu ne konuşanın, ne de dinleyenin aklına gelecek bir mâna değildir. Eğer süt emme hükmünü(büyük küçük ayırımı yapmaksızın) genelleştirecek olursak, o zaman elimizde nefy ve isbat edecek bir şey kalmaz. Hz. Peygamber'in (s.a.) Hz. Âişe'nin yanında yetişkin birisini görünce: "Süt haramlığı ancak açlıktan dolayı sabit olur." buyurmuş olması, yani sözün akışı hadisten gözetilen mânayı açıklamakta ve sadece kadının sütü ile giderilebilecek açlık duyan kimsenin (yani bebenin) emmesi ile süt haramlığı hükmünün doğacağını ifade etmektedir. Sözün akışı lâfzı sarih hale getirir. Hz. Peygamber'in (s.a.) mübarek yüzlerinin değişmesi, ve o adamdan dolayı hoşnudsuzluk göstermesi ve: "Bakın! Kardeşleriniz kimler?" buyurması, sadece süt emme konusunda ihtiyatlı davranılması içindir ve emmenin her türlüsünün haramlık doğurmayacağını, bazan haram kılıp bazan ise haram kılmayacağını ifade etmektedir. Bundan hiçbir kimse, süt emmenin sayısı beştir ve bu mâna "açlıktan sabit olur" sözü ile ifade edilmiştir; şeklinde anlamaz. Böyle bir ifade tarzı, Hz. Peygamber'in beyan tarzına ters düşer. "Emme, açlığı küçükten giderdiği gibi, büyükten de giderir." şeklindeki sözünüz, boş bir sözdür. Çünkü sakalları bitmiş bir insanın, kadım emerek doyacağı ve emdiği bu sütün ondan açlığı uzaklaştıracağı görülmüş bir şey değildir. Küçük çocuk ise böyle değildir; çünkü onun için sütün yerini alacak başka bir besin yoktur, süt ondan açlığı uzaklaştırır. Büyük insan asla süte açlık gösterecek bir kimse değildir. Hz, Peygamber'in (s.a.) açlığın hakü;atini değil de, bulunduğu yer ve zamanını murad etmiş olması da bunu açıklamaktadır. Hiç şüphe yoktur ki, süte duyulacak açlık zamanı küçüklük devridir. Eğer bu izahı kabul etmez ve ille de zahirine sarılırsanız, açlığın hakikati murad edilmiştir derseniz, o zaman, büyük bir insan ancak aç olduğu zaman emdiğinde süt haramlığı doğar; eğer tok iken emerse, herhangi bir etkisi olmaz , demeniz gerekir. Hz. Peygamber'in harîm-i ismetinin korunduğu, O'nun haremine Allah'ın bir gölge düşürmeyeceği ve onu muhafaza edeceği konusuna gelince; Yüce Allah mü'minlerin annesi Hz. Âişe'den razı olsun, o her ne kadar bu tür emmenin mahremiyet doğuracağı görüşünde ise de, diğer validelerimiz bu konuda ona muhalefet etmişler ve böylesi bir emme ile Hz. Peygamber'in harîm-i ismetine girilmesini caiz görmemişlerdir. Bu durumda mesele ictihâdî olmaktadır; iki taraftan birisi bir tek sevabla, diğer taraf ise iki sevabla me'cûr olacaklardır. İki sevab alma bahtiyarlığına ulaşacak kimseler ise, bu konuda Allah ve Peygamberinin hükmüne isabet edenler olacaklardır. Bu tür bir emme ile, hem Hz. Peygamber'in harîm-i isi.ımetine girilmesini caiz gören, hem de bunu caiz görmeyip engelleyen sevab kazanacaktır; her ikisi de Allah'ın rızasını kazanmak. Peygamberine itaatte bulunmak, onun hükmünü uygulamak hususunda ictihad etmektedirler. Bu konuda onlara örnek olacak iki şerefli peygamber; Dâvüd ve Süleyman (s.a.) da bulunmaktadır: Yüce Allah her ikisini de hikmet ve hüküm (idare) sahibi olmakla övmüş, kaza (yargı) anlayışını ise birisine has kılmıştır. Ümmü Seleme hadisini reddetmenize gelince, bu açık bir haksızlıktır; Fâtıma bt. el-Münzir'in, Ümmü Seleme'yi küçükken görmüş olması sebebiyle hadisin munkatı olması gerekmez. Bazan küçük çocuk da gerçekten birçok şeyi belleyebilir ve onu ezberleyebilir. Nitekim, Mahmûd b. er-Rebî', kendisi henüz yedi yaşında iken, Hz. Peygamber'in kendisine su püskürttüğünü[213] hatırlamaktadır. Ondan daha küçük yaşta olanlar da hatırlayabilir. Siz Fâtıma, Ümmü Seleme'nin vefatı sırasında on bir yaşında idi; diyorsunuz. Bu yaş özellikle de kadınlar için hiç de önemsenmeyecek bir yaş değildir. Çünkü bu yaşta bir kadın evlilik için uygun olabilmektedir. Evlenme durumunda olan bir kadın için: "O İşittiğini anlayamaz, rivayet ettiğini bilemez." denilmesi nasıl uygun olabilir? Bu sakat bir iddiadır ve sünnetler bu gibi iddialarla reddedilemez. Kaldı ki, Ümmü Seleme ile Fâtıma'nın ninesi Esma dosttular. Evleri aynı idi; Fâtima ninesi Esmâ'nın gözetiminde babasının teyzesi olan Hz. Âişe ve Ümmü Seleme'nin (r.a.) yansıda yetişmiştir. Hz. Âişe:, elli yedi yılında vefat etmiştir; elli sekizde vefat ettiği de söylenir. Fâtıma'nın ondan hadis işitmiş olması mümkündür. Ninesi Esmâ'ya gelince yetmiş üç senesinde vefat etmiştir. Fatıma o sırada yirmi beş yaşında bulunuyordu. Bu yüzden, Fâtıma'nın ondan çok sayıda rivayeti bulunmaktadır. Ümmü Seleme de Esmâ'nın rivayet ettiği hadisin benzeri ile fetvada bulunmuştur. Ebu Ubeyd, Ebu Muâviye — Hişâm b. Urve — Yahya b. Abdirrahman b. Hâtıb — Ümmü Seleme senediyle şöyle rivayet eder: Ümmü Sekmeye hangi çeşit emmenin süt haramlığı doğuracağı sorulur. O: "Memede iken, sütten kesilmeden emilen süt (haram kılar)."[214] şeklindeki hadisi rivayet eder ve gereğiyle fetva verir. Hz.Ömer de bu doğrultuda fetva vermiştir. Nitekim Dârakutnî, Süfyân b. Abdülah b. Dînâr hadisinde. îbn Ömer'den şöyle dediğini rivayet eder: Hz.Ömer'i: "Süt emme (haramlığı) ancak, iki yıl içerisinde, küçüklükte sözkonusudur." derken işittim.[215] Hz.Ömer'in oğlu Abdullah da aynı şekilde fetva vermiştir. İmam Mâlik (ra.) Nâfi' aracılığı ile, îbn Ömer'den rivayet etmiştir: O şöyle derdi: "Süt emme (haramlığı) ancak, küçüklükte emzirildiği zaman sözkonusudur; büyüğün emzirilmesi diye bir şey yoktur."[216] îbn Abbâs da aynı şekilde fetva vermiştir: Ebu Ubeyd, Abdurrahman — Süfyân es-Sevrî — Âsim el-Ahvel — İkrime senediyle İbn Abbâs'ın: "Sütten kesildikten sonra süt emme (haramlığı) yoktur." dediğini nakleder.[217] Bu mesele hakkında Abdullah b. Mes'ûd ile, Ebu Musa münazara etmişler ve İbn Mes'üd; "küçük iken olmadıkça, süt emmenin haramlık doğurmayacağına" dair fetva vermiştir. Bunun üzerine Ebu Musa onun görüşüne rücû etmiştir. Dârakutnî şöyle zikreder: İbn Mes'ûd, Ebu Musa'ya: "Sen şöyle şöyle fetva veriyormuşsun? Halbuki, Hz. Peygamber (s.a.): 'Süt emme haramlığı, ancak kemiği güçlendiren ve eti bitiren emmelerde sözkonusudur.' buyurmuştur." demiştir.[218] Ebu Davud, Muhammed b. Süleyman el-Enbârî — Vekî' — Süleyman b. el-Muğîre — Ebu Musa el-Hllâlî — babası — İbn Mes'ûd senedi İle rivayet eder: Buna göre Hz. Peygamber (s.a.):"Süt emmeden, ancak et bitirip, kemikleri geliştiren ^üt emme çağında olan) kısmı haramlık hükmü doğurur." buyurmuştur[219] Sonra İbn Mes'ûd, bu şekilde fetva vermiştir. Nitekim Abdürrezzâk, Sevrî — Ebu Bekir b. Ayyaş — Ebu Husayn — Ebu Atiyye el-Vâdiî senediyle rivayet eder: Ebu Musa'ya bir adam gelir ve : "Karımın memesi şişti, ben de emdim, boğazıma süt kaçtı." dedi. Ebu Musa ona sert davrandı. Sonra adam İbn Mes'ûd'a geldi. İbn Mes'ûd ona: "Benden başka kimseye sordun mu?" diye sordu. Adam: "Evet, Ebu Musa'ya sordum ve o bana sert davrandı." dedi. İbn Mes'ûd, Ebu Musa'ya geldi ve: "Şimdi bu süt çocuğu mudur?" diye sordu. Ebu Musa: "Bu derya (gibi âlim) sizin aranızda iken, bana sormayın." dedi[220] İşte onun rivayeti ve fetvası böyledir. Hz.Ali'ye gelince, Abdurrezzak, Sevrî — Cüveybir — ed-Dahhâk — Nezzâl b.'Sebure senedi ile, Hz.Ali'den: "Sütten kesildikten sonra, süt emme haramlığı yoktur." dediğini rivayet çder.[221] Bu Abdulkerim'in Salim b. Ebî '1-Ca'd ve babasından yaptığı rivayete muhalif olmaktadır. Ancak, Cûveybir'in hadisi delil olarak kullanılamaz. Abdulkerim ondan daha sağlamdır. Üçüncü yaklaşım: Sehle hadisi ne mensuhtur, ne sadece Sâlim'e mahsus, ne de herkes hakkında geneldir. Bu sadece:, ihtiyaç gereği, Sâlim'le Ebu Huzeyfe'nin hanımı arasındaki durumda olduğu gibi, bir kadının yanma girmek zorunda kalan ve onun da devamlı kendisinden örtünmesi zor olan kimse için sözkonusu olan bir ruhsattır. Böyle bir çaresizlik içerisinde kalan büyük bir insan kadın tarafından emzirildiğinde, bu süt etkisini gösterir ve süt haramlığı doğurur. Böyle bir durumda olmayan kimseler için ise, büyük olduğu takdirde süt haramhğı doğmaz, haramlık ancak küçük iken emzirildiğinde sözkonusu olur, Bu yaklaşım, Şeyhulislaâm İbn Teymiye'ye aittir. Büyük iken süt haramlığmm doğmayacağını ifade eden hadisler ya mutlaktır, Sehle hadisi ile kayıtlanmıştır; ya da her hale ait olmak üzere umûmîdir ve bu durum bu hadisle tahsis edilmiştir. Bu yaklaşım nesih ve hükmün sadece Sâlim'e tahsisi yaklaşımlarından daha uygundur ve ki taraflı bütün hadislerle amel etmiş olmaya daha yakın gözükmektedir. Şer'î kaideler de bu yaklaşıma şehadette bulunmaktadır. Doğruya muvaffak kılan ancak Allah'tır. [222] [199] Muvatta, 2/604. [200] Muvatta, 2/177 . Haberin raürsel olduğu açıktır. Çünkü Urve, Ebû Huzeyfe'ye yetişmiş değildir Ancak o, Hz. Âişe ve Hz.Peygamber'in diğer eşlerini, Sehle bt. Süheyl'i görmüş ve onların büyük çoğunluğundan rivayette bulunmuştur. Ebu Davud, (2061) mevsûl olarak rivayet etmiştir. [201] Musannef, 13883. [202] Bk. Beyhakî,7/459, 461; Musannef,7/458,463. [203] MuhaHd,10/17. [204] Bakara, 2/133. [205] Müslim, 2316. [206] Ahzâb, 33/5. [207] Bakara, 2/233. [208] Ebu Davud, 2061 ; Musannef, 13887 . Râvîleri sikadır, isnadı sahihtir. [209] Yûnus, 10/36. [210] Buhâri, 73/1; Müslim, 1961. [211] Musannef, 13888 . Râvfleri sikadır. [212] Bu iddia kabul edilemez. Hadisin isnadı muttasıldır ve Buhari ve Müslim'in şartlarına uygun olarak da sahihtir. Hadis oıtoritelerinden birçoğu tarafından sahih olduğu belirtilmiştir. Çünkü Fâtıma bt. el-Münzir, Ümmü Seleme vefat ettiğinde on dört yaşında bulunuyordu. Kaldı ki hadisin şahidi de bulunmaktadır . Bk. İbn Mâce, 1946. Senedi sahihtir . [213] Buhâri, 3/18. [214] îsnadı sağlamdır. [215] Dârakutnî, 4/172 . Râvîleri sikadır. [216] Muvatta, 2/603 . İsnadı sahihtir. [217] İsnadı sahihtir. Bk. Musannef, 13903. [218] Dârakutnî, 4/173. [219] Ebu Davud, 2059, 2060 ; Ahmed, 1/432 (4114). [220] Musannef, 13895 ; Beyhakî,7/461 . Râvîleri sikadır. Ayrıca bk. Muvatta, 2/607. Senedinde inkıta vardır. [221] Musannef, 13898 . Cüveybir, gerçekten zayıftır. [222] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 6/167-182. |