Konu Başlığı: Ehli Kitaba selam verişi Gönderen: Safiye Gül üzerinde 21 Temmuz 2011, 02:03:32 6— Ehl-i Kitab'a Selâm Verişi:
Rasûlullah'tan (s.a.) sahih olarak şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Onlara, önce siz selâm vermeyiniz. Onlarla yolda karşılaştığınızda, onları yolun en dar kısmından geçecekleri şekilde sıkıştırın." Fakat deniliyor ki, bu hususi bir hüküm olup, Beni Kurayza'ya yürüdüklerinde buyurdular ki, "Onlara önce siz selâm vermeyiniz." Acaba bu mutlak olarak ehl-i zimmetin hepsine şâmil bir hüküm mü? Yoksa durumu bunlar gibi olanlara mı hâstır? Bu, ihtilâf konusudur. Ancak Müslim, Sahih'mdç, Ebu Hu-reyre'nin (r.a.) hadisinde rivayet ediyor ki, Allah Rasûlü (s.a.) şöyle buyurdular: "Yahudi ve hıristiyanlara ilk defa siz selâm vermeyiniz. Onlardan biriyle yolda karşılaşırsanız» onları yolun en dar yerine sıkıştırın.[991] Anlaşılan, hadisteki bu hüküm umumidir. Selef ve halef bu konuda ihtilâf etmişlerdir. Çoğunluk, selâma ilk defa başlanılmayacağım söylemişlerdir. Diğerleri ise, selâm alınmasında olduğu gibi selâm verilmesinde de caiz olduğunu söylemişlerdir. Bu son görüş îbn Abbas, Ebu Ümâme ve İbn Muhayriz'den (r.anhum) menkûl olup İmam Şafiî'nin de görüşüdür. Fakat bu mezhebin sahibinin sözü, ehl-i kitab'a rahmet lafzı söylenmeksizin sadece "esselâmu aleyküm" şeklinde tek oiarak söylenmesinin gerekmesidir. Bir grup da; ehl-i kitab'a olan bir ihtiyaçtan veya eza vereceğinden korkarak veya akrabalıktan veya selam vermeyi gerektirecek bir sebebten dolayı, maslahat icabı önce selâm vermek caizdir, demişlerdir. Bu görüş İbrahim en-Nehaî ve Alkame'den rivayet olunuyor. Evzâî diyor ki: Selâm verirsen (bir şey olmaz, çünkü) salih kişiler de selâm vermiştir. Selâmı terkedersen (de bir şey olmaz, çünkü) salih kişiler önce selâm vermemişlerdir. Ehİ-i kitab'ın selâmını almanın vücûbunda ihtilâf edilmiştir. Cumhur, vacip olduğuna kaildir ki doğru olan da bu görüştür. Bir gurup da, bid'at ehlinin selâmını almak vacip olmadığı gibi, ehl-i kitab'ın da selâmını almak evleviyetle vacip değildir, demişlerdir ki, doğrusu önceki görüştür. Ehl-i bid'at ile ehl-i zimmet arasındaki fark şudur: Biz, ehl-i bid'ate bir ders olması ve onlardan sakınmak için onlardan uzak kalmaya memuruz. Rasûlullah'tan (s.a.) rivayet edildiğine göre; bir gün, müslüman, müşrik, puta tapan ve yahudilerin birlikte oldukları bir topluma uğradı ve onlara selâm verdi.[992] Yine sahih olarak nakledildiğine göre Allah Rasûlü (s.a.), Hirakl (He-raklius) ve diğer devlet başkanlarına yazdığı mektuplarda, "Selâm hidâyete tâbi olanlaradır. "[993] şeklinde selâm yazmıştır. Allah Rasûlü'nden (s.a.) rivayet edildiğine göre şöyle buyurmuştur: "Cemaat halinde yürünürken, birinin selâjn alması kifayet eder. Cemaat halinde oturulurken birinin selâm alması kifayet eder.[994] Bu hadise dayanarak bazıları: Selâma mukabelede bulunmak, farz-ı kifâyedir, birinin mukabelede bulunması hepsine kâfidir, demişlerdir. Şayet hadis sabit olsaydı ne güzel olurdu. Çünkü bu hadisi Ebu Davud, Saîd b. Hâlid el-Huzâî el-Medenî'nin rivayeti olarak nakletmiştir. Ebu Zür'a er-Râzî der ki: O, Medinelidir, zayıftır. Ebu Hatim er-Râzî: Hadisi zayıftır, demiştir. Buharî: Onun hakkında ihtilâf edilmiştir, demiştir, Dârakutnî: O, hadiste kuvvetli değildir, demiştir. Bir kişi diğer bir arkadaşından Rasûlullah'a (s.a.) selâm getirdiğinde Hz. Peygamber'in (s.a.) âdeti, hem onun hem de selâmını getirdiği kişinin selâmını almasıydı. Nitekim Sünen'de geçtiği gibi, bir adam dedi ki: Babam sana selâm söylüyor. Hz. Peygamber (s.a.) ona: "Aleyke ve ala ebt-kesselâm — Sana da babana da selâm olsun.'' diye mukabelede bulundu.[995] Hz. Peygamber'in (s.a.) bir sünneti de, günah işleyen kişiye tevbe edinceye kadar ne selâm verir, ne de selâm alır olmasıydı. Tıpkı Kâ'b b. Mâlik ve iki arkadaşından yüz yüze gelmemek için kaçtığı gibi. Kâ'b selâm veriyordu. Ancak Rasûl-i Ekrem'in (s.a.) selâm almak için mübarek dudaklarını kıpırdatıp kıpırdatmadığını anlayamıyordu.[996] Bir gün hanımı, Ammar b. Yâsir'e, za'feran sürmüştü. Ammar bu halde iken Allah Rasûlü'ne (s.a.) selâm verdi. Allah Rasûlü (s.a.) selâmını almadı ve "Git bunu yıka!" buyurdu.[997] Zeynep bt. Cahş'a (r.anha) şöyle buyurdu: "Devesi hastalanınca Sa-fiyye'ye yardım et!" Zeynep: Ben bu yahudi kadına mı yardım edeceğim? dedi. .Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.) Zeynep'ten (r.anha) ikibuçuk ay ayrı yaşadı. Her iki rivayeti de Ebu Davud nakletmiştir.[998] [991] Müslim, 2167; Ebu Davud, 5205; Tirmizî, 1602; Ahmed b. Hanbel, 2/266, 346. [992] Buharı, 79/20; Müslim, 1798; Ahmed b. Hanbel, 5/203. [993] Buharı, 79/22; Müslim, 1773. [994] Ebu Davud, 5210. Zayıf bir râvj olan Saîd b. Halid hariç, diğer râviler sikadır. Yalnız hadisin Muvatta'da (2/959) sahih senedle mürsel bir şahidi vardır. [995] Ebu Davud, 5231. [996] Buharı, 55/16; Müslim, 2769; Tirmızî, 3102; Ebu Davud, 2202; Nesâî, 6/152; Ahmed b. Hanbel, 3/459, 460. [997] Ebu Davud, 4176, 4601; Ahmed b. Hanbel, 4/320. Kavileri sikadır: Ancak Ammar'-dan rivayet eden Yahya b. Ya'mer, Ammar'la karşılaşmadığından dolayı hadis mun-katı'dır. [998] Ebu Davud, 4602. Ahmed b. Hanbel, 6/131, 132, 261, 338. Hz. Âişe'den (r.anha) rivayet etmiştir. Senedinde meşhur râvilerden Sümeyye-el-Basriyye vardır. Diğer râvi-leri sikadır. İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/432-434. |