Konu Başlığı: Davet karşısında insan Gönderen: Safiye Gül üzerinde 15 Temmuz 2011, 20:01:03 3— Davet Karşısında İnsan:
; Artık kul, bu âyetlerin akışını ve içerdikleri ibret verici şeyleri ve hikmet hazinelerini iyice düşünsün. Zira insanlar, kendilerine peygamberler gönderildiği zaman şu iki şey arasındadırlar: Ya birileri "inandık" deyiverecek, ya da böyle demeyip günahlar ve küfür üzerinde devam edecektir. "İnandık" deyivereni Rabbi imtihan etmiş, denemiş ve fitneye düşürmüştür. Fitne, doğru olan yalancıdan ayrılsın diye yapılan deneme ve sınamaya denir. "İnandık" demeyen, Allah'ı aciz bıraktığını, O'nun elinden kaçıp kurtulduğunu sanmasın. Zira mesafeler O'nun ellerinde dürülür. "Kişi günahıyîa O'ndan nasıl kaçabilir; O'nun ellerinde mesafeler dürüldüğünde?" Peygamberlere inanıp itaat edene peygamberlerin düşmanları düşmanlık ve eziyet ederler. Böylece elemle denenmiş olur. Peygamberlere inanıp itaat etmezse dünya ve ahirette cezaya çarptırılır ve böylece başına elem verici bir hal gelmiş olur. Başına gelen bu elem verici hal, peygamberlere uymanın eleminden daha büyük ve daha sürekli olur. İnanan yahut imandan yüz çeviren her nefis için eleme uğramak kaçınılmazdır. Ancak mü'minin başına elem, dünyada ilk defa olarak başlangıçta gelir, sonra dünya ve ahirette mutlu sona kavuşur. İmandan yüz çeviren ise ilk defa olarak başlangıçta bir lezzet elde eder, sonra sürekli eleme düşer. Şafiî'ye (r.h.): "Kişi için, yolunda kararlı kılınması mı yoksa denenmesi mi daha iyidir?" diye sormuşlar, o da: "Denenmeden yolunda kararlı kılınmaz." cevabım vermiştir. Allah Teâlâ, ülü'l-azm peygamberleri denemiş, sabrettikleri vakit onları yollarında kararlı kılmıştır. Hiç kimse asla, elemden kurtulacağını sanmasın. Eleme uğrayanlar, ancak akıl bakımından birbirinden ayrılırlar. En akıllıları büyük ve sürekli olan bir elemi, devamı olmayan az bir eleme satandır. En bedbahtları da devamı olmayan az elemi, sürekli olan büyük eleme satandır. Soru: Akıllı bir kimse bunu nasıl tercih eder? Cevap: Onu, buna sürükleyen peşin ve veresidir. 'Nefis, peşin olanın sevgisine bağımlıdır. 'Hayır, hayır! Sizler acil olan (dünya nimetlerini) sever, ahireti bir kenara bırakırsınız."[31] "Doğrusu onlar âcil olan (dünya nimetlerini) sever, arkalarında ağırlığına dayanılmaz bir gün bırakırlar."[32] Bu durum herkeste ortaya çıkar. Zira insan tabiatı itibariyle medenî ( = sosyal bir varlık) dir. İnsanlarla birlikte yaşamak zorundadır. İnsanların ise irade ve tasavvurları vardır. Bu irade ve tasavvurlar konusunda, kişiden,ken-dilerine uymasını isterler. Şayet insan onlara katılmazsa ona eziyet eder, işkence verirler. Onlara katılır ve uyarsa kimi zaman onlar tarafından ve kimi zaman da başkaları tarafından o kişi eziyet ve işkenceye uğratılır. Meselâ, dindar ve takva sahibi bir kimsenin zalim ve günahkâr bir topluluk arasına düştüğünü varsayalım. Böyle bir topluluk, zulümlerine ve işledikleri günahlarına onu da katmadan yahut o kimse yaptıklarına ses çıkarmaz hale gelmeden rahat etmezler. Şayet bu kimse onlara katılsa yahut yaptıklarına ses çi-karmasa işin başında onların şerrinden selâmette olur. Ama sonra başlangıçta korktuğundan kat kat daha fazla küçümseyerek ve eziyet ederek onun başına çullanırlar. Şayet onları yaptıklarından vazgeçirmeye çalışsa ve onlara karşı dursa -onlardan kurtulsa bile- başkalarının elinden ceza görmesi ve alay konusu olması kaçınılmazdır. O halde tam anlamıyla ihtiyatlılık, mü'minle-rin annesi Hz. Âişe'nin Muaviye'ye söylediği şu söze tutunmaktır: "İnsanları kızdırarak Allah'ı hoşnut eden kimseye insanlardan gelebilecek sıkıntılara karşı Allah o kimsenin imdadına yetişir. Allah'ı kızdırarak insanları hoşnut eden kimseyi, insanlar, Allah'dan hiçbir şekilde müstağni kılamazlar."[33] Dünyanın hallerini iyi düşünen kimse, cezalandırmalarından kaçmak için bozuk amaçları konusunda reislere yardım eden ve bid'atleri konusunda bid'-atçilerin yardımına koşan kimselerde bu durumu çokça görür. Allah'ın hidayete erdirdiği kendisine doğru yolu ilham ettiği ve nefsinin şerrinden koruduğu kimse haramı işlemeye katılmaktan kaçınır ve o kimselerin zulümlerine sabreder. Sonra peygamberlerin kavuştuğu ve muhacirler, ensâr, sınanan âlimler, âbidler,salih veliler, tüccarlar ve daha başkaları gibi peygamberlerin takipçilerinin kavuştuğu dünya ve ahiretteki mutlu sona kavuşur. [34] [31] Kıyamet, 75/20-21 [32] Dehr,. 76/27. [33] Tirmizi, 2416. Hz. Âİşe, Muaviye'ye şu mektubu yazdı: Selâm sana. Allah Rasûlü'nün (s.a.) şöyle buyurduğunu işittim: "İnsanları kızdırarak Allah'ın hoşnutluğunu elde etmeye çalışana insanların vereceği sıkıntıya karşı Allah yeter. Allah'ı kızdırarak insanların hoşnutluğunu elde etmeye çalışanı Allah insanların eline bırakır." Selâm sana. Hadisin senedi sahihtir. İbn Hıbban (1541) bir başka senedle: "İnsanları kızdırarak Allah'ı hoşnut edene Allah yeter. İnsanları hoşnut ederek Allah'ı kızdıranı Allah, insanların eline bırakır." metniyle rivayet etmiştir. Bu rivayetin senedi de sahihtir. [34] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 3/31-33. |