๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Zadul Mead => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 30 Mayıs 2011, 16:37:59



Konu Başlığı: Bir defada verilen üç talâkı geçerli sayanlar
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 30 Mayıs 2011, 16:37:59
a) Bir Defada Verilen Üç Talâkı Geçerli Sayanların Delilleri:

 

Bunlar şöyle diyorlar: Sizinle tartışmamız iki noktada olacaktır:

1)  Üç talâkı birden vermenin haramlığı,

2)  Haram olmasına rağmen, toptan vukuu. Şimdi bu iki noktayı ele almak istiyoruz:

1) Birinci nokta: İmam Şafiî, Ebu Sevr, bir rivayette İmam Ahmed ve zahirîlerden bir grup üç talâkı birden vermenin sünnete uygun olduğunu söy­lemişler ve şu şekilde deliliendirmeye çalışmışlardır: "Eğer onu boşarsa, bir daha başka bir koca ile evlenmedikçe artık kendisine helâl olmaz. "[863] âye­tinde Allah (c.c.) üç talâkın birden ya da ayrı ayrı verilmiş olmasını ayırma-mıştır. Allah'ın, birlikte belirttiği şeyleri bizim ayırmamız caiz olmaz. Nite­kim Allah'ın birbirinden ayırdığı şeyleri birleştirmemiz de caiz değildir. Ve yine "Eğer onlan, dokunmadan önce boşarsanız..."[864] âyetinde bir ayırım yoktur. "Kadınları, dokunmadan önce boşamanızda size bir günah yok­tur."[865] "Boşanmış kadınlar iyilikle yararlandırılmalıdirlar."[866] "Ey iman edenler, mü'min kadınları nikahladığınız, sonra da onları, dokunmadan bo-şadığmızda..."[867]âyetlerinde herhangi bir ayırıma gidilmemiştir.

Sahihayn'da belirtildiğine göre Uveymir el-Aclânî, Hz. Peygamber'in (s.a.) huzurunda, onu boşamasını emretmeden önce kansını üç talâkla boşa-mıştı.[868] Eğer üç talâkı birden vermek günah olsaydı, Hz. Peygamber (s.a.) onu onaylamazdı. Uveymir'in talâkı, ya o henüz karısı iken vâki olmuştu, ya da liân ile kendisine haram olduğu anda. Eğer birinci şekilde olmuşsa ha­disin hüccet oluşu gayet açıktır. Eğer İkinci şekilde olmuşsa, bunda da, Uvey-mir'in onu henüz karısı zannederek boşadığında şüphe yoktur. Eğer onun bu şekildeki boşaması haram olsaydı, mutlaka —karısı kendisine haram olmuş da olsa— onun haramhğını kendisine açıklardı. Yine Buharî'nin Sahih'ınde Kasım b. Muhammed hadisinde, mü'minlerin annesi Hz. Aişe'den rivayet edi­lir: Bir adam karısını üç talâkla boşamıştı. Kadın evlendi ve hemen geri bo­şandı. Hz. Peygamber'e (s.a.): "O ilk kocası için helâl olur mu?" diye sorul­du. Hz. Peygamber (s.a.): "Hayır, birincinin tattığı gibi, balçığından tatma-dıkça (helâl olmaz)." buyurdu[869]' ve bunu (üç talâkla boşamayı) kötü gör­medi. Bu da, üç talâkı birden vermenin mübahlığma ve verildiğinde vukuuna delâlet eder. Eğer vuku bulmayacak olsaydı, kadının birinci kocasına dön­mesini, ikinci kocanın balçığından tatması şartına bağlamazdı.

Yine Sahihayn'da. Ebu Seleme b.,Abdurrahman, Fâtıma bt. Kays'ın ken­disine şunian anlattığını rivayet eder: Kocası Mahzumlu Ebu Hafs b. el-Muğîre kendisini üç talâkla boşamış, sonra da Yemen'e gitmişti. Bunun üzerine Ha-lid b. Velid birkaç kişi ile kalkarak Meymüne validemizin evinde bulunan Ra-sûlullah'a geldiler ve; "Gerçekten Ebu Hafs, karısını üç talâkla boşamıştır. Acaba bu kadına nafaka var mı?" diye sordular. Hz. Peygamber (s.a.): "Ona nafaka yoktur, ama iddet vardır." buyurdu[870]

Sahih-i Müslim'de bu olayla ilgili olarak Fâtıma diyor ki: Hz. Peygam-ber'e (s.a.) geldim. Bana: "Seni kaç talâk boşadı?" diye sordu. Ben de: "Üç talâk." dedim. Bana: "Doğru söylemiş, sana nafaka yoktur." buyurdu.

Yine başka bir rivayette Fâtıma şöyle dedi: "Ya Rasülallah! Kocam be­ni üç talâkla boşadı. Zorla yanıma girerler diye de korkuyorum."[871]

Bir başka rivayette Hz. Peygamber (s.a.), üç talâkla boşanmış kadın hak­kında: "Onun ne mesken ne de nafaka hakkı yoktur." buyurdu[872]

Bir başka delil de Abdürrezzâk'm Musannef 'inde, Yahya b. el-Alâ— Ubeydullah b. Velîd el-Vassâfî—İbrahim b. Ubeydullah b. Ubâde b. Sâmit— Davûd b. Ubâde b. Sâmit senediyle zikrettiği şu hadistir: Davud b. Ubâde b. Sâmit anlatır: Dedem bir hanımını bin talâk boşamıştı. Babam Rasûlul-lah*a (s.a.) gitti ve olanları O'na anlattı. Hz. Peygamber (s.a.): "Deden Al­lah'tan korkmamış. Üç talâk kendi hakkı, dokuz yüz doksan yedi talâka ge-ünce, bu bir haddi tecavüz ve zulümdür. Dilerse Allah azab eder, dilerse af­feder." buyurdu.[873]

' Bazıları bu hadisi, Sadaka b. Ebî İmrân—İbrahim b. Ubeydullah b. Ubâ-de b. Sâmİt—babası—dedesi yoluyla rivayet etmişlerdir. Dedesi (Ubâde b. es-Sâmit) anlatır: Atalarımdan biri karısını boşamışti. Çocukları Hz. Peygam-ber'e (s.a.) gittiler ve: "Ya Rasûlallah! Babamız anamızı bin talâk boşadı. Bir çaresi yok mu?" diye sordular. Hz. Peygamber (s.a.): "Babanız Allah'­tan korkmamış ki, ona bir çıkış yolu kılsın. Kadın ondan, sünnete uygun düş­meyecek şekilde üç talâkla ayrılır. Dokuz yüzdoksan yedi talâk ise onun boy­nunda bir günahtır." buyurdu.

Bir başka delil; Muhammed b. Şâzân'ın, Muallâ b. Mansûr—Şuayb b. Züreyk—Atâ el-Horasanî—Hasan—Abdullah b. Ömer senediyle rivayetidir. 'bn Ömer anlatır: Kendisi karısını hayız halinde iken boşamiştı. Sonra da ta-ıdp eden iki kur' (hayız veya temizlik süresi) içerisinde iki talâk daha vermek istemişti. Bu, Hz. Peygamber'e ulaştı ve şöyle buyurdu: "Ey İbn Ömer! Al­lah, bu şekilde emretmedi. Sünnet olanda hata ettin..." Sonra hadisi zikret­ti. Bu hadiste: "Dedim ki: Ya Rasûlallah! Şayet üç talâk boşasaydım, böyle üç talâkı birden verme yetkim var mıydı? O: 'Hayır, kadın ayrı düşerdi ve bu, bir günah olurdu.' buyurdu." ifadesi vardır. [874]

Ebu Davud, Sünenyde, Nâfi' b. Uceyr b. Abdu Yezîd b. Rükâne'den ri­vayet eder: Rükâne b. Abdu Yezîd karısı Süheyme'yi "elbette" kaydı ile bo-şamıştı. Bu durum Hz. Peygamber'e (s.a.) haber verildi. Hz. Peygamber (Rü-kâne'ye): "Vallahi, bununla sadece bir talâk kasdettin, (öyle mi)?" diye sor­du. Rükâne: "Vallahi sadece bir talâk kasdettim!" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.), karısını kendisine geri verdi. Sonra ikinci talâkı Hz. Ömer zamanında, üçüncüsünü de Hz. Osman zamanında kullandı. [875]

Tirmizî'de, Abdullah b. Ali b. Yezîd b. Rükâne—babası—dedesi sene­diyle rivayet eder: Râvi dede (Yezîd) karısını "elbette" kaydı ile boşamıştır. Hz. Peygamber'e (s.a.) gelir (ve durumu anlatır). Hz. Peygamber (s.a.):

— Bununla ne kasdettin? diye sorar. O da:

— Bir talâk diye cevap verir. Hz. Peygamber (s.a.):

Vallahi mi? der O:

— Evet, - Vallahi! diye yemin eder. Hz. Peygamber (s.a.) de:

"— O, senin kasdettiğin şey üzeredir." buyurur.[876] Tirmizî: "Bu hadi­si sadece bu yoldan biliyoruz. Muhammed'e —yani Buharî'ye— bu hadis hak­kında sordum. Onda muztariblik vardır, diye cevap verdi." der.

Hadisin delil olarak kullanılması şu şekildedir: Hz. Peygamber (s.a.) ona, "elbette" ifadesinden ne kasdettiğine dair yemin ettirmiştir. Bu da onun, bu sözle daha fazlasına niyet etmesi durumunda, onun da vuku bulacağına de­lâlet eder. Eğer durum farklılık arzetmeseydi, ona yemin ettirmezdi.

Bunlar şöyle diyorlar: Bu hadis, İbn Cüreyc—Ebu Râfi'in oğullarından biri—İkrime senediyle rivayet edilen İbn Abbas'ın "karısını üç talâk boşadığı" şeklindeki hadisinden daha sahihtir. Ebu Davud diyor ki: "Çünkü onlar, ada­mın çocuklarıdır. Ailesi, Rükâne'nin onu sadece elbette kaydı ile boşadığını dahi iyi bilirler."

Sonra îbn Cüreyc onu Ebu Râfi'İn oğullarından birinden rivayet etmiş­tir. Eğer o Ubeydullah ise, sika ve bilinen bir râvidir. Eğer kardeşlerinden bir başkası ise, onun âdil olup olmadığı meçhuldür. Dolayısıyla hadis hüccet olmaz.

İmam Ahmed'in tutumuna gelince, İbn İshak da öyledir, bu konudaki söz bellidir. Hattâbî, İmam Ahmed'in bu hadisin bütün senedlerini zayıf bul­duğunu nakletmiştir.

Elinizde bulunan en sahih hadisiniz Ebu's-Sahbâ'nın İbn Abbas'tan ri­vayetidir. Onun hakkında Beyhakî: Bu hadis Buharı ve Müslim'in üzerinde ihtilâf ettikleri hadislerden biridir. Müslim kitabına almış, Buharı ise terket­miştir. Sanıyorum onu, İbn Abbas'tan gelen diğer rivayetlere muhalif oldu­ğundan terketmiştir. Sonra (Beyhakî) üç talâkın vukuuna dair rivayetleri ser-detmiş ve şöyle demiştir: "Bunlar, Saîd b.'Cübeyr, Atâ b. Ebî Rebâh, Mücâ-hid, îkrime, Amr b. Dinar, Mâlik b. el-Hâris, Muhammed b. İyâs b. el-Bükeyr'in rivayetleridir." Beyhakî devamlı şöyle diyor: "Biz onu Muâviye b. Ebî Ayyaş el-Ensârî'den rivayet ettik. Hepsi de İbn Abbas'tan, onun üç talâkı onayladığı ve geçerli kabul ettiği şeklindedir."

İbnü'l-Münzir şöyle der: "İbn Abbas'ın Hz. Peygaber'den (s.a.) bir şey Öğrenip de onun aksine fetva vermiş olmasını zannetmek caiz olmaz."

İmam Şafiî ise şöyle der: İbn Abbas'ın, '.'Üç talâk Hz. Peygamber dev­rinde... bir sayılırdı." şeklindeki sözünün mânası Hz. Peygamber'in (s.a.) em­riyle olduğunu kasdediyor. —Allah daha iyi bilir ya— îbn Abbas'ın onu öyİe bildiği, fakat sonradan neshedildiği anlaşılıyor. Beyhakî; İkrime'nin İbn Abbas'tan rivayetinde, Şafiî'nin bu te'viline bir destek bulunduğunu söyler. Beyhakî, Ebu Davud ve Nesâî'nin rivayet ettikleri İkrime hadisini kasdedi-yor: "Boşanmış kadınlar, bizzat kendileri üç hayız müddeti (veya temizlik süresi) beklerler..." âyeti hakkında (İbn Abbas): Kişi karısını boşadığında — isterse üç talâk boşasın— ona rücû etmeye hak sahibi idi. Bu neshedildi ve: "Talâk iki defadır..." buyuruldu, der.[877]

Yine muhtemeldir ki, "O devirde üç bir kılınırdı." sözünün mânası: "Ko­ca bir talâktan sonra rücû edebildiği gibi, üç talâktan sonra da rücû edebilir­di. Sonra bu neshedildi." şeklinde olabilir.

İbn Süreyc[878] ise şöyle der: Bu sözün, "Sen boşsun!, Sen boşsun! Sen boşsun!" demesi gibi lafızlar arasını ayırmak suretiyle verilen üç talâk şekli­ne ait olması mümkündür. Hz. Peygamber (s.a.) ve Hz. Ebu Bekir zamanla­rında genel ahlâk bozulmamıştı. İnsanlar doğruluk ve selâmet üzere idiler. Gammazlık, birbirini aldatma gibi kötü şeyler yoktu. Onlar bu ayrı ayrı söy­ledikleri sözden te'kid murad ettiklerini, üç talâk kasdetmediklerini söyledik­lerinde, sözleri kabul görür, sözlerine inanılırdı. Hz. Ömer, kendi devrinde bazı şeylerin ortaya çıktığını, genel ahlâkın bozulmaya yüz tuttuğunu görün­ce, daha önceden yapıldığı gibi, lafzın tekrara hamledilmesini men etti ve on­ları üç talâkla ilzam etti.

Bir başka grup da şöyle bir yorum getirmişlerdir: Hz. Peygamber (s.a.), zamanında âdet, bir talâk verilmesi şeklindeydi. Iddeti bitinceye kadar başka talâk vermezlerdi. Sonra insanlar üç talâkı birden vermeyi âdet edindiler. Buna göre hadisin manası: "Bu gün kişinin üç talâk şeklinde verdiği boşama, Hz. Peygamber (s.a.) ve Hz. Ebu Bekir zamanlarında bir talâk ile olurdu." de­mek olur ve bu, vakıayı haber vermektir. Dinen meşru kılınan hükmün bildi­rilmesi kabilinden değildir.

Bir grup şöyle der: Hadiste, üçü bir sayanın bizzat Hz. Peygamber (s.a.) olduğuna, O'nun bundan haberi olup onayladığına dair bir açıklama yok­tur. Hüccet, sadece Hz. Peygamberin söylediği veya yaptığı ya da bildiği ve ikrar ettiği (kabullendiği) hususlarda sözkomısudur. Ebu's-Sahbâ hadisinde, bunlardan hiçbirinin sıhhati bilinmemektedir.

Bunlar şöyle diyorlar: Hadisler ihtilâf ettiğinde, ashabının üzerinde bulunduklar, şeylere iltifat ede.tz.

sünnetjni en iyi Süfy den sabit olan —ki başka t

Sevrî-Seleme b. Küheyl-ZeyOçıkarûı, Hz. ömf Hz. Ömer'in huzuruna karısını bin taiaK dow«ui uy                   

_ Karını boşadın mı? diye sorar. Adam:

—  Kaimi uLijiıuu, ....

— Ben sadece eğlence olsun dedim, der. Hz. Ömer ona kamçısını kala rır (ve döver). Ona:                                                                           

—  Sana bundan sadece üç tanesi yeterlidir, der.[879]

Vekî, A'meş'ten, o da Habîb b: Ebî Sâbit'ten rivayet eder: Hz. Ali'ye bir adam gelir ve ona:

—  Ben karımı bin talâk boşadım! der. Hz. Ali de:

— O senden üç tanesi ile ayrı düşmüş olur. Diğerlerini de öbür kadınla­rın arasında taksim et, der.[880]

Yine Vekî, Cafer b. Bürkân'dan, o da Muâviye b. Ebî Yahya'dan riva-yet eder: Bir adam Osman b. Affan'a gelerek:                                 

—  Karımı bin talâk boşadım, der, Hz. Osman da ona: O senden üç talâkla ayrı düşmüştür, der.[881]

Abdürrezzâk, Süfyân es-Sevrî—Amr b. Mürre—Saîd b. Cübeyr senediyl zikreder: Bir adam İbn Abbas'a:

— Ben karımı bin talâk boşadım, der. îbn Abbas ona:

— Üç talâk onu sana haram kılar; geri kalanları ise üzerine bir yüktı r (günahtır). Sen Allah'ın âyetlerini eğlenceye almışsın! der[882]

Yine Abdürrezzâk, Ma'mer—A'meş—İbrahim—Alkame senediyle rivay :t eder: Bir adam İbn Mes'ûd'a gelmiş ve ona:

— Karımı doksan dokuz talâk boşadım, demiştir. İbn Mes'üd:

— Üç tanesi onu senden ayırır. Geri kalanları ise haddi tecavüzdür, de­miştir.[883]

Ebu Davud, Sünen'ât, Muhammed b. İyâs'tan rivayet eder: İbn Abbas, Ebu Hureyre ve Abdullah b. Amr b. el-Âs'a, bakirenin üç talâkla boşanma­sının hükmü sorulur. Hepsi de: "Başka bir kocayla nikâhlanmadıkça artık ona helâl olmaz." diye cevap verirler[884]

İşte bu Hz. PeygamberMn sahabîleri, gördüğünüz gibi, birden verilen üç talâkı geçerli kabul etmişlerdir. Bunlar değil de içlerinde sadece ilâhi vahyin onayına mazhar olmuş Hz. Ömer olsaydı o bile yeterdi. Zira, Hz. Peygam-ber'in (s.a.) ric'î talâk olarak meşru kıldığı bir hükmü, onun değiştirerek ha­ram kılması asla düşünülemez. Böyle bir şey, kadım kendisine haram olma­yana haram, helâl olmayana da mubah kılma durumunu içermektedir. Eğer böyle bir şeyi Hz. Ömer yapsaydı, sahabe ona muvafakat etmek şöyle dur­sun, onun bu tutumunu tasvip etmezler, muhalefet ederlerdi. Eğer İbn Ab-bas'ın elinde "üç talâkın bir sayıldığına" dair bir hüccet olsaydı, ona muha­lefet edip de Hz. Ömer doğrultusunda, onun aksi ile fetva vermezdi. Nitekim İbn Abbas'm Hz. Ömer'e avl, iki erkek kardeşle kız kardeşlerin bulunması durumunda annenin hacb edilmesi vb. konularında muhalefeti bilinmektedir.

Biz bu konuda Hz. Peygamber'in (s.a.) ashabına uyarız. Onlar O'nun sünnet ve şeriatım en iyi bilen insanlardır. Eğer O'nun şeriatında hüküm, "üç talâk birdir." şeklinde yerleşmiş olsaydı ve Hz. Peygamber (s.a.) o hal üzere ölseydi, bu durum onlara gizli kalıp da ondan sonra gelenlerin buna vâkıf olmaları, ashabın doğruya ulaşmaktan mahrum kalıp, sonrakilerin muvaf­fak olmaları, ümmetin allâmesi (hıbru'1-ümme) ve fakihi'nin (İbn Abbas) üç talâkın bir olduğunu rivayet etmesi, sonra da kalkıp ona muhalefet etmesi sözkonusu olamazdı. [885]


[863] Bakara, 2/236.

[864] Bakara, 2/227.

[865] Bakara,-2/236.           

[866] Bakara, 2/241.       

[867] Ahzab, 33/49.         

[868] Buharı, 68/4; Müslim, 1492.

[869] Buharî, 68/4; Nesâî 6/148; Ebu Davud, 2309. Hz. Aişe'den.

[870] Müslim, 1480 (38, 48).

[871] Müslim, 1482.

[872] Müslim, 1480 (44).

[873] Musannef, 11339; Dârakutnî, 433. Son derece zayıf hatta bâtıl bir hadistir. Müellif yakn da açıklayacaktır.

[874] İbn Hazm, el-Muhallâ, 10/169.

[875] Ebu Davud, 2206.

[876] Tirmizî, 1177.

[877] Ebu Davud, 2195; Nesâî, 6/212. Senedi hasendir.

[878] Asıl nüshada "İbn Cüreyc"dir; bu bir tahrif olmalıdır. İbn Süreye: Büyük âlim, şeyhülis­lâm, Kadı Ebu'l-Abbas Ahmed b. Ömer b. Süreyc'dir. Bağdadhdır ve devrinde Şâfiîlerin imamıdır. Şiraz kadılığı yapmıştır. Bağdat'da h. 360 senesinde ölmüştür. Eserlerinin sayı­sı dört yüz kadardır. Bk. Tezkiretu'l-Hu/fâz, s. 811.

[879] Musannef, 11340; Beyhakî, 7/334.

[880] el-Muhatlâ, 10/172. Senedinde inkıta vardır.

[881] el-Muhallâ, 10/172                .

[882] Musannef, 11353. İsnadı sahmtır.

[883] Musannef, 11343. Râvilerİ sika, isnadı sahihtir.

[884] Ebu Davud, 2198. İsnadı sahihtir.

[885] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 5/348-354.