Konu Başlığı: Bedeni hastalıklar ve tedavisi Gönderen: Safiye Gül üzerinde 15 Haziran 2011, 15:50:59 2— Bedenî Hastalıklar ve Tedavisi:
Bedenlerin tedavisi konusunda iki türlü tıb vardır: a) Cenâb-ı Hakk'ın konuşan ve konuşmayan her türlü canlıyı yaratmış olduğu fıtrat ki, bu durumda sağlık ve sıhhatini devam ettirmesi için bir hekimin tedavisine gerek yoktur. Bunlar, zıtlarıyla izâlesi mümkün olan açlık, susuzluk, üşümek ve yorgunluk gibi şeylerdir. (b) Tedavisi ancak fikir ve düşünceyle (tıbbî müdahale ile) mümkün olabilen'hastalıklar. Bunlar mizaçta meydana gelen "müteşâbih (müfred) hastalıklardır. Bu hastalıkların gelmesiyle mizaç itidalini kaybederek, (aslında kendisine mahsus) sıcaklığı, soğukluğu, rutubet ve kuruluğu olan her uzuvda iki keyfiyet birden belirir. "Müteşâbih hastılaklar"da muvazenenin bozulması iki türlü olur: 1) Ya maddî olarak (ahlatta, hömürlerde) meydana gelir, 2) Veya keyfiyette bir değişiklik olur. Yani ya maddî olarak hömürlerde bir değişiklik olur veya (soğuktan maydana gelen hastalıklar gibi maddî bir değişikliğe uğramadan) keyfiyette bir etki meydana getirir. Bu iki tür hastalık arasındaki en belirgin fark; keyfiyete dayalı hastalıklar, onları meydana getiren sebeplerin ortadan kalkmasıyla oluşur. Sebepler gittiği halde etkisi mizaçta keyfiyet olarak kalır. Fakat maddî (hümörlere dayalı) hastalıklar ise sebepleriyle birlikte belirir ve devam eder. (Şayet hastalık böyle bir sebebe dayanıyorsa) önce o hırtın (hümor) bozulma sebebinin, sonra tezahür ve etkilerinin, daha sonra da ne şekilde tedavisi mümkün olacağının düşünülmesi gerekir. (Kemik, adale, ilik ve sinirler gibi mürekkep) âlî organlarda meydana gelen hastalıklar (emrâd aliyye) da vardır ki, bunlar tabiî şeklinden farklı olmasından, âza boşluklarının geniş veya darlığından, mecraların çok dar|çok geniş veya kapalı olmasından, sertleşmesinden, sürtüşmesinden, miktarından, büyümesi veya daralmasından veya (mafsalda kemiklerin ayrılması, kemik suyunun mafsal çukurunda erimesi, uzuv yerinde olduğu halde iradî olmayarak kolun titremesi gibi) vaziyet bozukluklarından anlaşılır. İşte mizaçta ve âlî uzuvların terkibinde bozukluk olmayıp, uyum ve denge olursa bedenin bu haline "ittisal" denir. Şayet uyum ve denge bozulursa (ki bu durumda deri ve adalelerde yaralar oiuşur ve cerahat toplayarak oraya gelen iyi hümörlerin fesadına sebep olur), bu hale "teferruku'l-ittisal" denilir. Bir üçüncü hastalık tipi de vardır ki bunlar hem müteşâbih uzuvları, hem de âlî uzuvları içine alırlar. Böyle bir hastalık önce mizacın bozulmasıyla başlar, fakat hem terkibinde hem de şekilde bir bozukluk meydana geldiği gibi ittisalin açılması da olur ki şişler buna en güzel misaldir. Mizacı itidalden çıkaran hastalıklara "müteşâbih hastalıklar" denir. Bu durum mizacda bilfiil hissedilebilen bir zarar meydana getirdiğinde "hastalık" adını alır. Bunlar da sekiz kısımdır/Dördü basit (sade), dördü mürekkep (kanşik)tır. Sade olanlar: Soğukluk, sıcaklık, nemlilik, kuruluktur. Karışık olanlar: Sıcakhk-nemlilik, sıcakîık-kuruluk, soğukluk-nemlilik, soğukluk-kuruluktur.. İşte bedende ya maddî olarak hümörlerde değişiklikle veya hiçbir değişiklik olmadan hastalık meydana gelebilir. Şayet bu hastalık bedenin tabiî ve mutedil halini bozmayacak şekilde zararsız olursa bu duruma itidalden sıhhate çir kış, sağlığa kavuşma denir. Bedenin üç hali vardır: Tabiî hali, tabiîlikten çıkış hali ve her ikisi arasındaki orta hali. Üçüncü durumda kişi ne hasta ne de sağlıklıdır. Bu orta hal, iki zıd olan hastalık ve sıhhatin birbirlerine intikal etmesinde geçiş safhası olarak hizmet görür. Beden, (içinde mevcut olan uzuvların) sıcaklık, soğukluk, nemlilik ve kuruluktan mürekkep olduğundan, sağlığını kaybetmesi ya dahilî bir sebep veya haricî bir etkiyle olur. Bünyenin sıhhatini etkileyen dış sebep bazan mizacına uyumlu, bazan da uyumsuz olur. insana ânz olan zarar, bazan itidalden çıkan mizacın bozulması, bazan bir uzuvda beliren değişiklik, bazan da kuvvetlerden veya o kuvvetleri taşıyan (sinirler, damarlar gibi) ruhlarda bir zafiyet şeklinde belirir. Bu dengenin bozulması; mutedil hali küçük olan bir uzvun büyümesi, mutedil halinde büyük olması gereken bir uzvun küçülmesi, mutedil hali (ahlatın) ittisalinde {mürekkep) olan bir uzvun basit (mw/retf)leşerek ayrılması, mutedil hali basit olması gereken bir uzvun mürekkep halde (/tt/sa/)olmasi, mutedil hali daralma olan bir uzvun genişlemesi ve herhangi bir vaziyet ve şekil içinde olan bir uzvun bu durumunun değişmesi ile olur. Gerçek doktor; hastanıni mizacına uygun olarak terkibi (birleştirilmesi) insana zararlı olan maddeleri birleştirmeden, ayrıştırılması zararlı oian şeyi terkip etmeden, çoğaltılması zararlı olan maddeyi çoğaltmadan ve azaltılması zararlı olan maddeyi azaltmadan hastayı tedavi eden kişidir. Doktor, bu tedavi yollarıyla hastayı kaybetmiş olduğu sıhhatine ve daha önceki mutedil haline kavuşturmuş olur. Mevcut olan hastalığı (hastanın mizacının hangi tarafa meylettiğini keşfederek) ya zıddı olan ilaçlarla veya perhizle ortadan kal-dınr.[357] îşte bunların hepsinin Allah'ın gücü, kuvveti, lütfü ve yardımıyla, Ra-sûlullah'ın (s.a.) sünnetinde yeterli ve doyurucu ölçüd? bulunduğunu göreeksin. [358] [357] Müellifin, hastalık ve sıhhat hakkında yukarıdan beri izah edegeldiği tarifler İslâm tıbbın-da ahlat (hömürler, beden sıvıları) ve keyfiyetler (karışımlar) diye isimlendirilir. Makro-kozmoz (büyük âlem, kâinat) ile mikrokozmoz (küçük âlem, insan) arasındaki tekabüle dayanan bu teoriyi kısaca şöyle özetleyebiliriz: Kâinat dört unsurdan (anâsır-ı erbaa), toprak, su, hava ve ateşten oluşur. İnsan vücûdunda ise aldığı gıdaların hazmından ileri gelen bu dört unsurun mukabilinde ahlat (hümörler) denilen, kan, balgam, sevda (kara safra), safra,(san safra) vardır. Bu dört hılt'tan her biri kâinatta mevcut oian bir unsurla ilgili olup birbirlerinden farklı iki keyfiyete sahiptir. Unsur olarak ateşe mukabil kan, kalb ye damar: lar vasıtasıyla bütün vücutta dolaşır. Keyfiye_t_oiarak da, ştvıJjratV) ve sıcak_(/ı£r)dır. Bat gam, beyinde olup suya tekabül eder. Keyfiyet olarak da; sıvı (ratb) halinde olup soğuk (bârid^tur. Kara safra, dalak ve testislerde yerleşmiş olup toprağa tekabül eder. Keyfiyet olarak da; kuru (yâbis) ve soğuk (bârid)tm. San safrajcaraciğerde olup havaya tekabül. 33er. Keyfiyet olarak da kuru (yâbis) ve sıcak (hâr)tır. Kişinin sağlıklı olup olmaması mizacına göre ahlatın vücuttaki dengesine bağlıdır. İnsanların mizadan bu dört hıktan birine meyillidir. Dolayısıyla bedende ahlattan birinin daha fazla olması halinde insanın mizacını da, demevî (sempatik, sıcakkanlı), sevdâvî (melankolik, karamsar, mahzun); safrâvî (öfke-lûjtez caHTCgîrgin); balgamı (sakin, tenbel) sınıfına sokar. Mevsimlerde de ahlatın keyfiyetleri mevcut olduğundan mizaçların değişmesine yol açar. İklimin ve o mevsimde yenen feidalarm etkisiyle ilkbaharda kanın, yazın sarı safranın, sonbaharda kara safranınTEIşüv Şalgamın oram artar. îşte bu ahlat teorisine göre kişideki hastalığın mizacı, bulunduğu mevsim "yaşadîğT yerin TkTımi ve aldığı gıdalarla orantılı olduğundan hekim, hastasına yapacağı ilacı, bu unsurları gözönünde bulundurarak yapmak zorundadır. Aksi halde hastasının daha ileri oranda fenalaşmasına veya sağlıklı bir insanın ölümüne sebep olabilir. İslâm tıbbı, mizaçlara dayalı bir tababet olduğundah hekim, hastaların mizaçlarını ayrı ayn incelemek durumundadır. Mizaçlar ise coğrafi bölgelere, hayat seviyesine, mesleğe, kuvvetli ve zayıf olmaya, cinsiyete ve yaşa göre değişir. Bundan dolayı her hastaya mizacına, göre basit ve mürekkep ilaçlar hazırlamak gerekir. İlaç terkiplerini hazırlarken de değişik memleketlerin İklimlerinde yetişen bitkilerin kuvvetlerini ve bu bölge halkının mizaçları arasındaki uyum ve zıddiyeti tesbit edip ona göre reçete düzenlenmesi gerekir. Daha fazîa bilgi almak için bak. Seyyid Hüseyin Nasr, İslâm ve İlim, Çev: İlhan Kutluer, s. 159-162, İstanbul, 1989; Nil Akdeniz, Osmanlılarda Hekim ve Hekimlik Ahlâkı, (doktora tezi) s. 73-74, 109-117, istanbul, 1977; Dr. Âkil Muhtar Özden, tbn Sina Tıbbına Bir Bakış, s.6-10, 14-30; Büyük Türk Filozofu ve Tıb Üstadı îbn Sina Şahsiyeti ve Eserleri Hakkında Tetkikler, istanbul 1937; Tehanevî, Keşşâf-ı Istılahâti'l-Fünûn, 1/437, 2/13I8--1322. [358] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 4/246-248. |