๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Zadul Mead => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 06 Haziran 2011, 15:32:11



Konu Başlığı: Bazı tavsiye ve tıbbi ikazlar
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 06 Haziran 2011, 15:32:11
BAZI TIBBI TAVSİYE VE İKAZLAR

 

Bu konuyu, kitaptan beklenen faydaların tam olması için genel mahi­yetteki bazı tıbbî tavsiye ve uyanlarla bitirmeyi uygun gördüm.

îbn Mâsiveyh'in el-Mehâzir adlı kitabında konu ile ilgili bir fasıl gör­düm ve onu aynen nakletmeyi uygun buluyorum. O şöyle diyor:

Kim kırk gün soğan yer de yüzü çil çil olursa ancak kendisini kınasın.

Kim midesinde yumurta ve balığı bir araya toplar da, felç ya da yüz felci geçirirse kendisinden başka kimseyi kınamasın.

Tok karına hamama girip de felç geçiren ancak kendisini kınasın.

Sütle balığı bir arada yiyen kimseye baras (alaca hastalığı), cüzzam veya nikris (gut hastalığı) isabet ederse kusuru sadece kendisinde arasın.

Midesinde sütle nebizi (şıra) bir araya getiren kimseye eğer baras veya nikris (gut) isabet ederse kusuru başkasında aramasın.

Kim ihtilam olur ve yıkanmadan karısı ile ilişkide bulunursa, neticede de karısı mecnun veya manyak bir çocuk doğurursa kendisinden başka kim­seyi kınamasın.

Kim haşlanmış soğuk yumurta yer ve karnını onunla doldurursa, sonra da astıma yakalanırsa kusuru sadece kendisinde bulsun.

Kim cinsel ilişkide bulunur ve boşalmcaya kadar sabretmezse ona taş isabet eder, neticede başkasını kınamasın.

Kim geceleyin aynaya bakar da, kendisine yüz felci veya başka bir dert isabet ederse ancak kendisini kınasın.

İbn Bahtayşû şöyle der: Yumurta ile balığı aynı anda yemekten sakın. Çünkü onlar kulunç, basur ve diş ağrılarına sebebiyet verirler.

Devamlı yumurta yemek yüzde çillikler doğurur. Mülûha[320] ve tuzlu balık yemek, hamamdan sonra hacamat olmak, behak (yüzde lekeler) ve uyuza se­bebiyet verir.

Devamlı koyun böbreği yemek, mesaneyi dumura uğratır. Taze balık ye­dikten sonra yıkanmak, felce sebebiyet verir.

Hayız olan kadınla cima etmek cüzzama sebep olur. Akabinde suyu dök­meden (boşalmadan) cimada bulunmak, taş oluşturur. Çıkış yolunda (mah­reç) uzun süre beklemek, şiddetli dertlere sebep olur.

Hipokrat: "Zararlı şeyden azıcık almak, faydalı şeyden gereğinden faz­la almaktan daha hayırlıdır." demiştir.

Yine o: "Aşın yorgunluktan, yiyecek ve içeceklerden tıka basa mideyi doldurmaktan kaçınmak suretiyle sıhhatinizi korumaya çalışınız." demiştir.

Bilge kişilerden biri de şöyle demiştir: "Kim sıhhatli olmak istiyorsa ka­liteli gıdalar alsın, acıkınca yesin, susayınca içsin, suyu az içsin, günün ilk yemeğinden (öğle) sonra uzansın, akşam yemeğinden sonra şöyle bir yürü­sün, helaya gitmeden uyumasın, tok karma hamama gitmesin. Yazın bir ke­re hamama gitmek, kışın on defa gitmekten daha hayırlıdır. Geceleyin kuru­tulmuş et yemek tükenmeye yardımcı olur. Yaşlı kadınlarla ilişkide bulun­mak gençleri ihtiyarlatır, sağlam bedenleri hasta eder." Bu Hz. Ali'den riva­yet edilirse de doğru değildir. Bunlardan bir kısmı Arap tabibi Haris b. Kele­de ve daha başkalarının sözlerindendir.

Haris şöyle der: "Kim uzun süre yaşamak istiyorsa -ki ölümsüzlük yoktur-günün ilk yemeğini (öğle) erken yesin, akşam yemeğini de[321] öne alsın. Hafif elbise giysin, cinsî münasebette az bulunsun."

Yine Haris şöyle der: "Dört şey bedeni yıkar: Aşın dolu mide ile cima etmek, tok karına hamama gitmek, kurutulmuş et yemek, yaşlı kadınla cima etmek."

Hâris'in ölümü yaklaştığında insanlar basma toplandılar ve:

— Bize senden sonra yapacağımız bir tavsiyede bulun, dediler. O şöyle .dedi:

"— Kadınlarla genç olmadıkça evlenmeyin, meyveleri tam olgunlaşma zamanında yeyin, başka zaman yemeyin, sizden biriniz bedenine dert getire­cek bir şeyle uğraşmasın. Her ay bir kere mutlaka midenizi temizlemelisiniz. Çünkü bu balgamı eritir, safrayı yok eder, et bitirir. Sizden biri öğle yemeği­ni yediği zaman akabinde bir müddet uyusun. Akşam yemeğini yediğinde de kırk adım yürüsün."

Krallardan birisi saray doktoruna:

— Belki de fazla yaşamayacaksın. Bana sağlıklı yaşamak için tlitadağım Öğütte bulun! demiş, o da şöyle nasihatta bulunmuştur:

"— Genç kadından başkası ile evlenme, sadece genç hayvan eti ye, has­ta olmadan ilaç içme, olgun olmadıkça meyve yeme, yemeği iyi çiğne. Gün­düz yemek yediğinde, akabinde biraz uyumanda bir sakınca yoktur. Gecele­yin yediğinde ise elli adım da olsa, şöyle bir yürümeden uyuma. Acıkmadık-ça yeme, isteksiz cinsel ilişkiye girişme, geldiği zaman sidiğini tutma, hamam senden nasibini almadan, sen ondan nasiplen, midende yemek yarken üzeri­ne asla yemek yeme, dişlerinin çiğnemekten aciz kaldığı şeyleri yemekten zin­har sakın, zira miden onu hazmetmekten aciz kalacaktır. Her hafta bir kus-malı ve bedenini temizlemelisin. Cesedindeki kan ne güzel bir hazinedir, do­layısıyla onu ancak ihtiyaç sırasında çıkar, hamama gitmeye devam et; zira o ilaçların nüfuz edemediği tabakalara ulaşır ve zararlı unsurları dışari atar."

îmam Şafiî şöyle der:[322]

Dört şey bedeni güçlendirir: Et yemek, güzel koku koklamaK, ki olmaksızın yıkanmak, keten elbise giymek.

Dört şey de bedeni zayıflatır: Aşırı cinsel ilişki, aşın üzüntü, fazla su içmek, fazla ekşi yemek.

Dört şey görmeyi güçlendirir: Kâbe^nin karşısına oturmak, uyuyacağı za­man göze sürme çekmek, yeşilliğe bakmak, oturulacak yeri temiz tutmak.

Dön şey de görmeyi zayıflatır: Kazurata bakmak, asılmış kimseye bak' mak, kadının fercine bakmak, kıbleye sırt dönerek oturmak.

Dört şey de cinsel ilişki gücünü arttırır: Serçe, su yoncası men yanthes trifoliata), fıstık ve keçiboynuzu yemek.

Dört şey aklı arttırır: Lüzumsuz sözleri terketmek, misvak kulfenmak salih kimselerle beraber olmak, âlimler ile beraber olmak.

Eflatun şöyle demiştir: "Beş şey vardır ki, bedeni eritir, insarji kahreder: Varlıklı kimselerin pintiliği, sevgililerden ayrı düşme, öfke ve kini yut­ma, öğüde kulak asmama, cahillerin akıllı kimselere gülmeleri."

Me'mun'un saray doktoru şöyle demiştir: "Şu hasletlere iyi kulak ver­melisin. Çünkü onları iyice belleyip de uygulayana ölümden başka illet mu­sallat olmaz. Midende yemek varken yemek yeme, çiğnemekten dişini yora­cak yiyecekleri sakın yeme, zira miden onu hazmetmekten aciz kalacaktır. Fazla cinsel ilişkiden sakın. Çünkü o hayatın nurunu söndürür. Yaşlı kadın­la asla cinsel ilişkiye girme, zira o füc'eten ölüme sebep olabilir. Zaruret ol­madıkça asla kan aldırma. Yazın arasıra kusmaya çalış."

Hipokrat'a ait vecizelerden birisi şöyledir: "Her çok, tabiî olanı bozar."

Galinos'a: "Niçin hasta olmuyorsun?" diye sormuşlar. "Çünkü ben bir­birine uyumu olmayan iki kötü yiyeceği bir araya getirmedim, hiçbir zaman yemek üstüne yemek almadım, kendisinden eza göreceğim hiçbir yemeği mi­deme indirmedim." diye cevap vermiş.

Dört şey bedeni hasta eder: Çok konuşma, çok uyuma, çok yeme, çok cinsel ilişkide bulunma.

Çok konuşma, beynin Özünü azaltır ve onu zayıflatır, saçları çabuk ağartır.

Çok uyku, yüzün rengini sarartır, kalbi kör eder, gözü tahrik eder, tem-belleştirir, bedende rutubetler oluşturur.

Çok yeme, midenin ağzını bozar, bedeni zayıflatır, yoğun yeller ve güç dertler doğurur.

Çok cinsel ilişki bedeni çökertir, kuvvetleri zaafa uğratır, bedenin rutu­betlerini kurutur, sinirleri gevşetir, tıkanıklıklara sebebiyet verir, zararı bü­tün bedeni kaplar, özellikle de dimağa zaranbüyüktür. Çünkü onunla insa­nın hayat iksiri unsurundan pek çok çözülmeler olur. Onun beyni zayıflat­ması, ne var ne yok hep istifra etmenin zayıflatmasından daha çoktur. Onun dışarı atılmasıyla ruh cevherinden de çok şey atılmış olur.

Cinsel ilişkiler içerisinde en faydalısı gerçek şehvetin bulunduğu bir za­manda genç, güzel ve helâl olan eş ile yapılanıdır. Ayrıca şu unsurlar bulun­malıdır: Hararetli ve rutubetli bir mizaca sahip olmak, aradan zaman geç­mek, her türlü zihni meşgul edecek şeylerden uzak olmak, ifrata düşmemek, cima sırasında terki uygun olan şeylerden uzak olmak; bunları aşırı tokluk, aşırı açlık, istifra, tam riyazat, aşırı sıcaklık veya aşırı soğukluk şeklinde sı­ralayabiliriz. Eğer cinsel ilişki sırasında bu on şeye riayet edilirse, ilişkiden gerçekten fayda görülür. Bu şartlardan hangisi bulunmazsa, o orandaıCinsel ilişki zararlı hal alır. Bu şartların hepsi veya çoğunluğu bulunmadan ilişkiye girişiliyorsa, o artık bir ilişki değil, âcil bir helak halini ahr.       

Sağlıklı halde aşın diyet (perhiz), hastalık sırasında karışık veiazİa ye­mek gibidir. Mutedil bir diyet ise faydalıdır

Galinos, adamlarına şöyle dermiş: Üç şeyden sakınır, dört şeye de sıkıca sarılırsamz doktora ihtiyacınız kalmaz: Tozdan, dumandan ve pis kokudan sakınınız. Yağlı ete (iç yağı), güzel kokuya, tatlıya devam ediniz ve sık sık hamama gidiniz. Doyduktan sonra daha fazla yemeyiniz. Badruc ve reyhan ile dişlerinizi kurcalamayınız. Akşam vakti ceviz yemeyiniz. Soğuk algınlığı­na yakalanmış bir kimse ensesi üzerine uyumasın. Kederli bir kimse ekşi ye­mesin, kan aldıran kimse hızlı yürümesin, çünkü bunda ölüm tehlikesi var­dır. Gözü ağrıyan kimse kusmasın. Yazın fazla et yemeyiniz. Soğuk özellikli humma sahibi güneşte uyumasın. Baharatlanmış eski patlıcana yaklaşmayı­nız. Kış mevsiminde her gün bir bardak sıcak su içen kimse hastalıktan emin olur. Hamamda bedenini nar kabuğu ile ovan kimse uyuz ve kaşıntıdan emin olur. Beş susamı birazcık sakız, ham öd ve misk ile yiyen kimsenin ömrü bil-lah midesi güçlü kalır ve bozulmaz. Kim karpuz (veya kavun) çekirdeğini şe­kerle yerse, midesindeki taşları temizler ve kendisinden idrar yanmasını izale eder.

Dört şey bedeni yıkar: Düşünce, üzüntü, açlık, uykusuzluk.

Dört şey insanı ferahlatır: Yeşil manzaraya, akar suya, sevgili^ veye bakmak.

Dört şey gözü karartır: Yalın ayak yürümek, sabah akşam kiı kimseye, (hareketleri) ağır kimseye ve düşmana bakmak* çok ağla: yazıya çok bakmak.

Dört şey cismi güçlendirir: Yumuşak elbiseler giymek, mutedil sıcaklık­taki hamama girmek, tatlı ve yağlı yemek yemek, güzel kokular koklamak.

Dört şey yüzün suyunu kurutur, güzelliğini, revnakhğmı alır götürür: Ya­lan, hayâsızlık, cahilane aşırı sorular ve aşırı günaha dalmak.

Dört şey yüzün suyunu ve güzelliğini arttırır: Mürüvvet, vefa, takva.

Dört şey başkalarının kin ve nefretini kazandırır: Kibir, hased laf götürüp getirme (nemîme).

Dört şey rızkı celbeder: Gece ibadet etmek, seher vakti çokça kerem ve ,yalan ve istiğfar etmek sadaka vermek, gündüzün başında ve sonunda zikretmek.

Dört şey rızkı azaltır; Sabah uykusu, az namaz, tembellik, hıyanet.

Dört şey anlama melekesine ve zihne zarar verir: Devamlı ekşi ve meyve yemek, ense üstüne yatıp uyumak, düşünce ve keder.

Dört şey anlayışı arttırır: Kalbin başka şeylerle meşgul olmaması, yiye­cek ve içecekle karnın iyice dolu olmaması, tatlı ve yağlı yiyeceklerin seçilme­si sureti ile gıda tanziminin iyi yapılmış olması, bedeni ağırlaştıran artıkların dışarı atılması.

Akla zarar veren şeylerden bazıları: Ejevamlı soğan, bakla, zeytin ve pat­lıcan yemek, fazla cinsel ilişkide bulunmak, yalnızlık, efkâr, sarhoşluk, çok gülmek ve gam.

Meşhur münazaracılardan birisi şöyle demiştir: "Hayatımda üç meclis­te yenildim. Buna hiçbir sebep bulamadım. Ancak birinde o günlerde ben çokça patlıcan, diğerinde zeytin, öbüründe de bakla yemiştim.*1

Böylece ilmî ve amelî tıpla ilgili faydaların sonuna gelmiş olduk. Sanı­yoruz okuyucu, bunların birçoğunu sadece bu kitapta bulabilecektir. Bu tıb­bın verileri ile şeriat arasındaki yakınlığı, peygamber tıbbına nisbetle tabiple­rin tıbbının, kocakarı tıbbının tabiplerin tıbbına olan nisbetinden daha geri­de olduğunu ortaya koymuş olduk.

Aslında durum bizim zikrettiklerimizin daha fevkinde ve tavsif ettikleri­mizden daha da büyüktür. Şu kadar ki bizim bu zikrettiklerimizde, işin öte­sinde nelerin bulunabileceğine dair bir işaret bulunmaktadır. İşin tafsilatını görmek basiretinden mahrum olan kimseler, hiç olmazsa, Allah Teâlâ tara­fından vahiyle teyid edilen kuvvet ile Yüce Allah'ın Hz. Peygamber'e nasib ettiği ilimler, O'na lütfettiği akıl ve basiretler ile başkalarında olan ilim, akıl ve basiretler arasındaki farkı bilmelidirler."

Belki biri çıkar ve: "Hz. Peygamber'in rehberliği ile bu bölümün, ilaç­ların etkilerinden, tedavi kanunlarından, hıfzıssıhha ile ilgili tedbirlerden söz etmenin ne ilgisi vardır?" diyebilir.

Böyle bir itiraz, o kişinin Hz. Peygamber'in (s.a.) getirdiği şeyleri anla­mama konusundaki yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Çünkü bu anlattık­larımız ve daha onların kat kat fazlası olan bilgiler, Hz. Peygamber'in getir­diği ve irşadda bulunduğu bazı şeyleri anlamış olmanın tabiî neticelerinden-dir. Allah ve Peygamberini, onlardan gelen şeyleri iyi anlamak, Allah'ın her­kese nasib olmayan bir lütfudur. Onu Allah dilediği kimselere bahşeder.

Biz Kur'an'da tıbbın üç esasını ortaya koymuş bulunuyoruz. Dünya ve ahiret saadetini temin için gönderilmiş bulunan Hz. Peygamber'in şeriatinin, kalplerin selâmetine kefil olduğu gibi, bedenlerin sıhhati, selâmeti için de ge­rekli unsurları içermiş olması ve koruyucu hekimliğe irşadda bulunması nasıl inkâr edilebilir? Şu kadar var ki, Kur'an bunlar üzerinde genel olarak dur­muş ve teferruatını kıyas, işaret ve îma yolları ile elde edip ortaya koyması için sağlam akla ve sağduyuya bırakmıştır. Durum aynen furu-ı fıkıh mesele­lerinde olduğu gibidir. Bilmediği şeye düşmanlık eden kimselerden olmayınız.

Şayet kul Kur'an ve sünnet hususunda iyice derinleşse ve nasslar ve on­lardan çıkarılabilecek mânâları tam anlamıyla kavrasa, bunlar ona yeter ve başka hiçbir kelâma ihtiyaç hissetmeden bütün sahih İlimleri onlardan çıka­rabilir.

Bütün ilimler, Allah'ı bilmek, O'nun yaratış {halk) ve kâinatı idare (emr) keyfiyetini anlamak esası üzerinde döner dolaşır. Bu ise Peygamberlere (s.a.) bahşedilmiştir. Onlar, insanlar içerisinde, Allah'ı ve O'nun yaratış ve tedbir kanunlarım en iyi tanıyan kimselerdir.

Peygamberlerin tıbbı gibi, onlara tâbi olanların tıbbı da diğerlerinden daha doğru ve faydalıdır. Peygamberlerin sonuncusu, onların seyyidi ve imam­ları olan Hz. Muhammed b. Abdullah'ın —Allah'ın salât ve selâmı O'na ve diğer bütün peygamberlere olsun— tâbilerinin tıbbı ise en mükemmel, en doğru ve en faydalı tiptir. Bunu ancak hem onların, hem de diğerlerinin tıplarını bilen ve aralarında mukayese yapabilenler anlayabilir. Zira mukayese netice­sinde aralarındaki fark ortaya çıkacaktır. Hz. Peygamber'in ümmeti, ümmetler içerisinde hem akılca hem de sağduyu bakımından en sağlam, ilimleri en yüksek olanlardır. Onlar her konuda doğruya en yatkın ve yakın olan kimselerdir. Çünkü onlar Yüce Allah'ın ümmetler arasından seçmiş bulunduğu bir üm­mettir. Nitekim onların peygamberleri de diğer peygamberler içerisinden se­çilmiş, mümtaz bir peygamberdir. Yüce Allah'ın onlara bahşettiği ilim, ha­yal gücü (tasavvur) ve hikmet konusunda hiç kimse onlara yaklaşamaz. Nite­kim İmam Ahmed Müsned'mdz, Behz b. Hakîm hadisinde Hz. Peygamber'­in (s.a.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Sizden önce yetmiş ümmet geç­miştir. Siz Allah katında onlar içerisinde daha hayırlı ve şereflisiniz."[323]İs­lâm ümmetinin Allah katında böylesine değerli olmasının eseri, onların ilim­lerinde, akıllarında, düşlerinde, sağduyularında kendini göstermiştir. Ayrıca onlar kendilerinden önce geçmiş ümmetlerin ilim akıl, amel ve derecelerine de vâkıf olmuşlar ve böylece ilimce, akılca ve hayal gücü açısından yükselmisler ve Yüce Allah'ın kendi iliminden bahşettiği noktaya kadar ulaşmışlardır.

Böylece demevî tabiat onlara, safra özellikli tabiat yahudilere, balgam özellikli tabiat da hıristiyanlara hâs olmuştur. Bu yüzdendir ki, hıristiyaniar üzerine ahmaklık, anlayış ve zekâ kıtlığı hâkimdir; yahudiler üzerinde ise hü­zün, düşünce, gam ve zül egemendir. Müslümanlarda ise akıl, şecaat, anlayış gücü, yiğitlik, neşe ve sürür hâkimdir[324]

Bunlar ince sırlar ve gerçeklerdir; onun miktarını ancak ve ancak anla­yışı güzel, zihni berrak, ilmi derin olanlar, insanlarda mevcut özellikleri kav­ramış olan kimseler bilebilir. Tevfik yalnızca Allah'tandır. [325]


[320] Mülûha: Kataf da denilen semiz otuna benzer yassı yapraklı, yumuşak bir ot.

[321] Eskiden öğle ve akşam yemeği olmak üzere iki öğün yemek yenirmiş.

[322] Bk. Âdabu'ş-Şâfiî, s. 323; el-Âdâbu'ş-Şer'iyye, 2/390; Şerhu'l-Kâmus, 7/416.

[323] Ahmed, 5/5; Tirmizî, 3001; İbn Mâce, 4288. Senedi hasendir.

[324] Heyhat! Müellifin kendi dönemindeki müşahadeleri neticesindekİ bu sözleri keşke bugün de doğru olsa!

[325] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 5/119-126.

[326] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 5/129.