๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Zadul Mead => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 09 Haziran 2011, 17:42:59



Konu Başlığı: Balık
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 09 Haziran 2011, 17:42:59
43— Semek  Balık:

 

İbn Hanbel ve îbn Mâce, İbn Ömer'den (r.a.) rivayet ederler: Hz. Pey­gamber şöyle buyurur: "Bize iki ölü ve iki kan helâl kılındı: Balık ve çekirge; karaciğer ve dalak..."[119]

Balık çeşitleri pek çoktur. En kalitelisi tadımı lezzetli, kokusu güzel, or­ta büyüklükte, ince kabuklu, eti ne katı ne de kuru olmayan, çakıllık üzerin­den akan tath suda yaşayan, pisliklerle değil de bitkilerle beslenen balıklar­dır. Yaşaması için en uygun yer suyu kaliteli olan nehirlerdir. Daha çok ka­yalık yerleri, sonra da kumlu, pislik ve siyah balçık bulunmayan çok hare­ketli ve dalgalı, güneş ve rüzgâra açık, tatlı akarsulan bannmak için tercih eder.

Deniz balığı üstündür, güzeldir, hoştur. Taze balık soğuk ve rutubetli, hazmı zordur, pek çok balgam doğurur. Ancak deniz ve deniz gibi olan su­larda yaşayan balıklar öyle değildir. Bunlar güzel bir karışım oluşturur. Be­deni geliştirir, meniyi arttırır, sıcak mizaçları ıslah eder.

Tuzlu balığın en kalitelisi, yakın zamanda tuzlanandır. O sıcak ve kuru özellik arzeder ve zaman geçtikçe de bu özellikleri artar. Mercan balığı (gü­müş balığı) çok yapışkandır. Yahudiler onu yemezler. Taze iken yendiği za­man karnı yumuşatır. Tuzlanır, bekletilir ve yenirse akciğer borusunu arın­dırır, sesi güzelleştirir. Ezilip hariçten konulduğu zaman, cazibe kuvveti bu­lunması sebebiyle "selâ" tabir edilen döl eşi ve bedenin derinliklerinde kalan diğer artıkları çıkarır.

Tuzlanmış mercan (gümüş) balığının tuzunun suyuna, bağırsaklarında yara bulunan kimse, henüz başlangıç devresinde iken oturursa, içerdeki mad­deleri vücudun dışına cezbedici özelliği dolayısıyla, uygun gelir. Hukne yapılması durumunda siyatiği iyileştirir.

Balığın en güzel yeri kuyruğuna doğru olan kısmıdır. Taze ve etli olanın eti ve yağı bedeni geliştirir. Sahihayn'da Câbir b. Abdillah şöyle anlatır: "Ra-sûlullah (s.a.) bizi üç yüz süvari olarak gönderdi. Kumandanımız da Ebu Ubey-de b. Cerrah idi. Kureyş'in bir kervanını gözetiyorduk. Bu sebeple sahilde yarım ay kaldık. Şiddetli bir açlığa maruz kaldık. Hatta silkilmiş yaprak ye­dik. Derken deniz bize balina (anber) denilen bir balık attı. Ondan yarım ay yedik. Yağını da katık ettik. Hatta vücutlarımız kendine geldi. Ebu Ubeyde onun kaburgalarından birisini alarak dikti. Sonra ordudan en uzun bir adam

ve en uzun bir deve baktı da, adamı o deveye bindirdi. Adam altından geç­ti [120]


[119] Ahmed, 5723; îbn Mâce, 3218, 3334; Şafiî, 2/425; Dârakutnî, s. 539-540. İsnadı zayıftır. Ancak Beyhakî, 1/254'de sahih bir isnadla İbn Ömer'e mevkuf olarak rivayet etmiştir. O lafzen mevkuf, fakat hükmen merfûdur.

[120] Buharı, 72/12; Müslim, 1935.

İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 5/51-52.