๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Zadul Mead => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 12 Haziran 2011, 18:04:22



Konu Başlığı: Aşkın tedavisi
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 12 Haziran 2011, 18:04:22
3— Aşkın Tedavisi:                                         

 

Kısacası, madem ki aşk bir hastalıktır, öyleyse tedavi de edilebilir. Onun çeşitli tedavi şekilleri vardır. Şayet âşık sevdiğine şer'an ve fiilen kavuşursa, ilacı işte budur. Nitekim, Sahihayn'da İbn Mes'ûd'dan şu hadis rivayet edi­lir: "Gençler! Evlenmeye gücü yeteniniz evlensin, evlenmeye gücü yetmeyen oruç tutsun. Çünkü o koruyucudur.[860] Bu hadis, sevene iki yol gösterir: Aslî ilaç ve ikâme ilaç. Birinciyi, bu hastalığın tedavisine yarayan ilaç olarak emretmiştir. İmkân bulunduğu sürece, başka ilaç aranmaz.

İbn Mâce, Sünen'inde İbn Abbâs'tan Rasûlullah'ın (s.a.) şöyle buyur­duğunu rivayet eder. "Birbirini sevenlere, evlenmeleri dışında çözüm göre­miyoruz."[861] Bu, ihtiyaç durumunda hür veya köle kadınlarla evlenmenin helâl kılınmasından sonra işaret ettiği mânadır: "İnsan zayıf yaratılmış ol­duğundan, Allah sizden yükü hafifletmek ister."[862] İnsandan bu durumda yükün hafifletileceğinin zikredilmesi ve insanın zayıf olduğunun bildirilmesi;

bu şehveti taşımada zayıf olduğunu, beğendiği kadınlardan iki, üç ve dört tanesiyle evlenmeye, eli altmdakilerden dilediğiyle evlenmeye, sonra da bu şeh­veti gidermek ve zayıf yaratılışh insanın yükünü hafifletmek için ve ona rah­met olarak köle kadınlarla evlenmeye izin vermek suretiyle yükünü hafiflet­tiğini göstermektedir.

Âşığın sevdiğine kavuşması, güç yönünden ve şer'an mümkün değilse veya her iki yönden de imkansızsa, bu katmerli bir hastalıktır. Bunun ilaçlarından biri, gönlüne ümitsizliği yerleştirebilmesidir. Çünkü nefis bir şeyden ümidini kesince, rahatına kavuşur ve bu konuya iltifat etmez. Şayet aşk hastalığı ümit kesmek suretiyle ortadan kalkmazsa, tabiat şiddetli bir şekilde değişir, başka bir ilaca ihtiyaç duyulur. Bu da, ümitsiz bir şeye kalbi bağlamanın bir çeşit delilik olduğunu, böyle birinin güneşe âşık olana benzediğini, ruhunun ona yükselmeye ve yörüngesinde onunla birlikte dönmeye bağlandığını bilmek suJ retiyle aklının tedavi edilmesidir. Böylesi, bütün akıllılara göre deliler z resindendir.

Vuslat, güç yönünden değil de, şer'an mümkün değilse; bunun ilacı güç yönünden imkânsız gibi kabul edilmesidir. Çünkü Allah'ın izin vermediğin^ de, kulun tedavisi ve kurtuluşu bundan kaçınmaya bağlıdır. Kendisine bu nun imkânsız ve gerçekleşmez olduğunu hissettirmesi gerekir. Şayet nefs-emmâresi buna cevap vermezse, onu iki durum dolayısıyla bırakması gere­kir: 1) Korku, 2) Daha sevgili, yararlı, iyi, lezzet ve sevinç yönünden daha sürekli sevgiliyi kaybetme. Çünkü akıllı kişi çabuk kaybolan sevgili ile daha büyük, sürekli, yararlı tatlı veya bunların aksi sevgilinin kaybolmasını karşı-laştırırsa, farklılığı kavrar. Tehlikesiz ebedî lezzeti, üzüntüye dönüşen, gen-çekte uyuyanın rüyaları veya geçici hayal olan bir anlık lezzete satmaz. Yokj-sa lezzet gider, zahmet kalır; şehvet giderilir, mutsuzluk kalır.               

İkincisi, bu sevgiliyi kaybetmekten daha ağır bir kötülüğün doğuşudur. Hatta onun için iki durum bir araya gelir. Yani, bu sevgiliden daha sevgili olanın kaybedilmesi ile bu sevgiliyi kaybetmekten daha kötü olanın doğuşu. Bu sevgiden nefsin payını vermekte bu iki durumun bulunduğunu yakınen bilirse, onu terketmesi kolaylaşır ve kaybetmeye sabretmesinin, ikisine sab­retmekten çok daha kolay olduğunu anlar. Aklı, dini, mürüvveti ve insanlığı bu iki zararı kaldırmak için hızla lezzet, sevinç ve ferahlığa dönüşen az bir zarara katlanmasını emreder. Bilgisizliği, hevesi, zulmü, akılsızlığı ve hafifli­ği ise çekiciliği dolayısıyla önündeki bu sevgiliyi tercih etmesini emreder. Al­lah'ın koruduğu kişi masum olur.

Şayet nefsi bu ilacı kabul etmez ve bu tedaviden hoşlanmazsa bu şehve­tinin sağladığı peşin kötülüklere ve engellediği iyiliklere bakılmalıdır. Çünkü bu, dünya kötülüklerini en çok sağlayan ve yararlarını en çok engelleyen şey­dir. Bu, kul ile işininin esası ve çıkarlarının kıvamı olan olgunluğunun arası­na girer.

Nefsi bu ilacı kabul etmezse, sevgilisinin kötülüklerini ve ondan nefret etmeyi gerektiren durumları hatırlamalıdır. Çünkü onu ister ve düşünürse, sevmesini gerektiren iyiliklerini kat kat büyütür. Etrafına, onunla ilgili bil­mediği durumları sormalıdır. Çünkü, nasıl ki iyilikler sevgi ve isteği gerekti­riyorsa, kötülükler de hoşnutsuzluk ve nefreti gerektirir. İkisi arasında bir karşılaştırma yapmalı, daha uygun ve yakınını sevmelidir. Görüntünün al­dattığı kişilerden olmasın, gözü görüntüyü aşıp kötü fiili görsün. İyi görün­tüden kötü durum ve kalbe geçsin.

Şayet bütün bu ilaçlar ona fayda vermezse, darda kalanın duasını kabul edene (Allah'a) samimiyetle sığınmasından başka çaresi yoktur. Kendisini, yardım dileyerek, yakararak, aczini belirterek ve teslim olarak O'nun huzu­runa atsın. Bunda başarı ihsan edilirse, başarı kapısını çalmış olur. Dilini tut­sun, sırrını saklasın. Sevgilisini anarak gazel söylemesin, insanlar arasında onu mahcup etmesin ve sıkıntıya sokmasın. Çünkü zalim ve haddi aşmış biri olur.

Süveyd b. Saîd—Ali b. Misher—Ebu Yahya el-Kattât—Mücâhid—İbn Abbas senediyle rivayet edilen mevzu (uydurma) hadis onu aldatmasın. Aynı zamanda bu, Ebu Misher—Hişâm b. Urve—Urve—Âişe senediyle de rivayet edilir. Zübeyr b. Bekkâr ise, Abdülmelik b. Abdilaziz b. el-Mâcişûn— Abdülaziz b. Ebî Hâzim—İbn Ebî Necîh—Mücâhid—İbn Abbas senediyle rivayet eder. Buna göre Rasûlullah şöyle buyurmuş: "Kim âşık olur, bunu kimseye söylemeden vefat ederse, şehittir." Bir rivayette ise şöyledir: "Kim âşık olur, kimseye söylemez ve sabrederse, Allah onu affeder ve cennete sokar."[863]

Çünkü bu hadisin Rasûlullah'a ait olduğu sahih değildir, O'nun sözü ol­ması mümkün değildir. Çünkü şehitlik Allah katında yüksek bir derecedir,

sıddîklerin derecesine yakındır. Şehitlik için amel ve durumlar vardır. Bur)lar onun gerçekleşme şartıdır. Bu şartlar iki çeşittir: Genel ve özel.

Özel olan, Allah yolunda şehitliktir.

Genel olan ise, Sahih'ts zikredilen beş tanesidir ki, aşk bunlar arasında yoktur.[864] Sevgide şirk, kalbi Allah'tan başkasına vermek, kalbi ve ruhu baş­kasına bağışlamak demek olan aşk, başkasını sevme nasıl şehitliğe ulaştıran bir şey olabilir? Bu imkânsızdır. Çünkü görüntü aşkının kalbi bozması, her türlü bozmanın üstündedir, hatta ruhu sarhoş eden, Allah'ı anmaktan ve sev­mekten, O'na yakararak lezzet almaktan ve O'na yakın olmaktan alıkoyan, kalbin başkasına tapınmasını gerektiren bir ruh şarabıdır. Çünkü âşığın kal­bi, sevdiğine tapınır, hatta aşk tapınmanın Özüdür. Zira kulluk, boyun eğ­menin en yücesi, sevgi ve yüceltmedir. Kalbin Allah'tan başkasına tapınma­sı, seçkin muvahhidlerin ve evliyanın derecesine nasıl ulaştırabilir? Bu hadi­sin isnadı güneş gibi olsaydı bile, galat ve vehim olurdu. Çünkü Rasûlullah'-tan (s.a.) rivayet edilen hiçbir sahih hadisde aşk sözü geçmemiştir.

Sonra aşkın helâl olanı var, haram olanı var. Böyle olunca Rasûlullah'-ın (s.a.), aşkını gizleyen ve saklayan her âşığın şehid olduğuna hükmettiği nasıl düşünülebilir? Başka birinin karısına âşık olanın, iffetsizlere âşık olanın aş­kıyla şehitler derecesine ulaştığını nasıl söyleyebilirsin? Bu, RasûluUah'ın (s.a.) dininden zarureten bilinene aykırıdır. Ayrıca, aşk, Yüce Allah'ın şer'an ve fiilen ilaç verdiği hastalıklardan biridir. Aşkın tedavisinin, şayet haram bir aşksa vacip ve ayrıca müstehap olanı vardır.

RasûluUah'ın (s.a.), ashabının şehid olacağını belirttiği hastalık ve âfet­leri incelediğinde; bunların taun, karın ağrısı, zâtülcenb, boğularak, yanarak ve hamile olarak ölmek gibi tedavisi olmayan hastalıklar olduğunu görürsün. Çünkü bunlar, kulun bir rolü olmayan ve ilacı da bulunmayan Allah'ın ver­diği âfetlerdir. Sebepleri haram değildir. Ayrıca bunlar dolayısıyla, aşkın ortaya çıkardığı kalbin bozulması ve Allah'tan başkasına tapınması gibi sonuç­lar doğmaz. Bu hadisin Rasûlullah'a (s.a.) nisbetinin iptali konusunda bu açık­lama yetmezse, bunu ve illetlerini bilen hadis âlimlerine uymalıdır. Çünkü, hiçbir hadis imamının bu hadisi, sahih, hatta hasen gördüğü bilinmez. Bu­nun da ötesinde Süveyd'i münker görmüşler, hakkında önemli şeyler söyle­mişler, onunla savaşı helâl görmüşlerdir. Ebu Ahmed b. Adî, Kâmil'de: "Bu hadis, Süveyd'in münker görülen hadislerinden biridir." diyor. Beyhakî de: "Onun münker hadislerindendir." demektedir. İbn Tâhir, ez-Zehîrâ'da ve ondan naklen Hâkim, Târihu Nisâbûf da şöyle diyor: "Bu hadise şaşıyorum. Çünkü Süveyd'den başkası onu rivayet etmez, o sikadır." Ebu'l-Ferec îbnu'l-Cevzî bunu Mevduat adh kitabında zikreder. Ebu Bekr el-Ezrak, önceleri bunu Süveyd'den merfûan rivayet ederdi. Bu yüzden kınanınca, Hz. Peygamber'i bırakıp, İbn Abbas'tan rivayet etti.

Bu hadisi, Hişâm b. Urve—babası—Âişe senediyle rivayet etmek, kaldı­rılamaz musibetlerdendir. Hadisle ve Metleriyle en küçük bir ilgisi olan, bu­nu asla kaldıramaz. el-Mâcişûn—İbn Ebî Hâzim—İbn Ebî Necîh—Mücâhid— merfûan İbn Abbas senediyle rivayeti de ihtimal dahilinde değildir. İbn Ab-bas'a mevkuf oluşunun sıhhati şüphelidir. Bilginler bu hadisin râvisi Süveyd b. Saîd'le ilgili olarak önemli suçlamalarda bulunmuşlardır. Yahya b. Maîn onu münker görmüş ve: "Reddedilir, yalancıdır. Şayet atım ve okum olsay­dı, onunla savaşırdım." demiştir. İmam Ahmed: "Hadisi terkedilir.", Ne-sâî: "Sika değildir.", Buharî: "Gözü kör olmuştu, hadisi olmayanı telkin eder­di.", İbn Hibbân: "Sikalardan karmaşıkları getirirdi, rivayetinden sakınmak gerekir." demektedir. Bu konuda güzel sözü, Ebu Hatim er-Râzî söylemiş­tir: "O tedlisi çok olan bir doğru sözlüdür." Dârakutnî de güzel söylemiştir: "O sikadır. Ne var ki ihtiyarlayınca, münkerliği bulunan hadisler okundu­ğunda onlara icazet verirdi." Durumu bu iken, Müslim'in ondan hadis riva­yet etmesi kınanmıştır. Ancak Müslim, uygunluk gösteren başka bir hadis bulununca onun hadisini rivayet etmiş, yalnızca onunkini almamıştır. Bu ha­disin aksine, münker ve şâz olmamış hadislerini almıştır. [865]


[860] Daha önce kaynağı gösterildi. Bk. Evlilik Hayatı, dipnot: 5.

[861] Daha Önce kaynağı gösterildi, Jahihtir. Bk. Evlilik Hayatı, dipnot:

[862] Nisa, 4/28.

[863] Bunu Hatîb el-Bağdadî {Tarih, 5/156, 262, 6/50-51, 13/184), İbn Asâkir ve başkaları, Sü­veyd b. Saîd el-Hadsânî—Ali b. Misher—Ebu Yahya el-Kattât—Mücâhid—İbn Abbas se­nediyle rivayet eder. Süveyd ve Ebu Yahya'mn zayıflıkları dolayısıyla senedi zayıftır. Mü-tekaddimîn hadis imamları bu hadisin zayıf olduğunda ve yazarın da açıklayacağı gibi Sü­veyd dolayısıyla illetli olduğunda ittifak etmiştir. el-Harâitî, İ'tilâlu'l-Kutûb adlı eserinde başka yollarla da rivayet eder. Yazar, Ravdatu'l-Muhibbîn (182)'de şöyle der: Bu Ya'kûb b. İsa'nın rivayetlerindendir, o za-ıftır, rivayeti delil olarak kullanılmaz. Hadis ehli onu zayıf görmüş ve yalancı olduğunu belirtmiştir.

[864] Buhari (6/32,33) ve Müslim (1914), Ebu Hureyre'den Rasûluliah'ın (s.a.) şöyle buyurdu­ğunu rivayet ederler: "Şehitler beş tanedir: I) Taundan ölen, 2) Karın hastalığından ölen, 3) Suda boğulan, 4) Yıkık altında kalıp ölen, 5) Allah yolunda öldürülen." Mâlik, (Muvat-ta, 1/233, 234), Ebu Davud (3111), Nesâî (4/13, 14) ve İbn Mâce (2803), Câbir b. Atîk'ten merfûan şu hadisi rivayet ederler: "Allah yolunda öldürülme dışında yedi tanedir: Taun­dan ölen şehittir, boğularak ölen şehittir, zâtülcenbten ölen şehittir, kann ağrısından ölen şehittir, yanarak ölen şehittir, yıkık duvar altında kalarak ölen şehittir, hamile olarak Ölen kadın şehittir." İbn Hibbân (1616) ve Hâkim (1/352) bu hadisi sahih görmüş, Zehebî de ona katılmıştır. Aynı konuda Hâkim (2/lO9)'da Ömer'den; Ebu Davud (2499)'da ve Hâ­kim (2/78)'de Ebu Mâlik el-Eş'arî'den; Buharı (10/162, 163, 164)'de Enes ve Âişe'den; Ahmed (4/201, 5/323) ve Dârimî (2/208)'de Ubâde b. es-Sâmit'ten; Ahmed (4/207)'de Ukbe b. Âmir'den de hadisler rivayet edilir.                                         

[865] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 4/476-480.