Konu Başlığı: Alimlerin bu konudaki ihtilafları Gönderen: Safiye Gül üzerinde 25 Mayıs 2011, 15:24:49 4- Âlimlerin Bu Konudaki İhtilâfları:
Bu konuda başka türlü bir görüşe sahip olanlar, çelişkiden kendilerini kurtaramazlar. Misâli: Üç İmam ve bir rivayette Ahmed'in anneanneyi babaanneye tercih etmeleridir. Sonra İmam Şafiî zahir mezhebinde, İmam Ahmed de kendisinden nakledilen beyanında: "Baba bir kızkardeş anne bir kızkardeşe tercih edilir." demişlerdir ve böylece kıyası terketmişlerdir. Ebu Hanife, el-Müzenî ve İbn Süreye ise kıyası bozmayarak: "Anne bir ktzkardeş baba bir kızkardeşe tercih edilir. Çünkü o anne ile, baba bir kızkardeş ise baba ile yaklaşmaktadır. Anne babaya tercih edilince, onun kanalıyla yakın olanlar da, baba vasıtasıyla yakın olanlara tercih edilir." demişlerdir. Ancak bunların .tenakuzu öncekilerinkinden daha da büyüktür. Şöyle ki: Birinci görüş sahipleri, babanın yakınlığını annenin yakınlığına tercih etme konusundaki usul ve kıyas doğrultusunda yürümüşler ve anneanne ile babaanne konusunda onlara muhalefet etmişlerdir. Bunlar ise iki yerde kıyası terketmişler ve şeriatın arka plâna attığı yakınlığı öne geçirmişler; öne geçirdiği yakınlığı da arka plâna atmışlardır. Her yerde tercih de etmemişler, aynı olmalarına rağmen bir yerde öne almışlar, başka bir yerde arka plâna atmışlardır. Meselâ, İmam Şafiî'nin, mezheb-i cedidinde, baba bir kızkardeşi anne bir kızkardeşe tercih ederken, teyzeyi halaya tercih etmesi böyledir: Anneannenin babaanneye tercihi konusundaki kıyası muttarid (düzenli) kılmış ve bunun neticesinde anne bir kızkardeşle teyzenin, baba bir kızkardeşle halaya tercihi gerekmiştir. Aynı şekilde İmam Ahmed'in tâbilerinden, teyzeyi halaya tercih edenler de, baba bir kızkardeşi anne bir kızkardeşe tercih etmişler ve çelişkiye düşmüşlerdir. Nitekim Kadı (İsmail) ile arkadaşları ve İbn Kudâme'nin sözleri böyledir. Burada şöyle denilebilir: Teyze anne kanalıyla, hala da baba kanalıyla yakın olmaktadır. Annenin babaya tercih edilmesi gibi, onun kanalıyla yakın olanlar da tercih edilirler. Hz. Peyganber'in (s.a.) de beyan buyurduğu gibi; Teyzenin anne yerinde olması" konuya daha da açıklak getirir. Hala ise baba yerinde olur. Cevap: Daha önce, annenin babaya tercih sebebinin anneliğin daha güçlü olduğunu ve anne tarafından öncelikli oluşu olmadığını, aksine onun kadın oluşu olduğunu izah etmiştik. Buna göre bir hala ile bir teyzenin mevcudiyeti durumunda bakıyoruz: Hidâne konusunda annenin tercihini gerektiren mâna (kadınlığı) her ikisinde de vardır. Ayrıca hala iki akrabalıktan daha güçlüsü olan baba tarafından yakın olmaktadır. Hz. Peygamber'in (s.a.), Hz. Hamza'nın kızını teyzesine verip: "Teyze annedir." buyurması, ona karşı aynı derecede baba tarafından başka bir talibin bulunmaması sebebiyledir. İtiraz sürdürülerek şöyle denilebilir: "Çocuğun halası vardı ve o, Hamza'nın kız kardeşi Safiyye bt. Abdulmuttalip'ti, o sırada Medine'de mevcuttu. Hicret etmiş, Hendek savaşma katılmış, içinde bulunduğu kale etrafında dolaşan bir yahudiyi Öldürmüştü. Hz. Ömer'in halifeliği zamanına kadar da yaşamıştı. Buna rağmen Hz. Peygamber (s.a.) teyzeyi ona tercih etmiştir. Bu durum, anne tarafının, baba tarafına tercihine delâlet eder." Cevap: Bu ancak Hz. Safiyye'nin talepte bulunması ve çocuğun kendisine verilmesini istemesi ve buna rağmen Hz. Peygamber'in (s.a.) onun lehine hükmetmeyip teyzeyi ona tercih etmesi durumunda, sizin söylediğinize bir delil olabilir. Çocuğa bakmaktan âciz oluşundan dolayı onun kendisine verilmediği de düşünebilir. Çünkü Hz. Safiyye H. 20 senesinde yetmiş üç yaşında vefat etmiştir. Bu durumda Hz. Peygamber'in (s.a) hükmü sırasında elli küsur yaşlarında olur. Dolayısıyla çocuğa bakmaktan âciz olduğu için onu terketmiş, alabileceği halde istememiş olması muhtemeldir. Hidâne kadının hakkıdır, terkettiği zaman diğerlerine intikâl eder. Kısaca, hadis teyzenin halaya tercihine, ancak ve ancak Hz. Safiyye'nin yeğenini talep ettiği, onun bakımını üstlenmeyi istediği, buna rağmen Hz. Peygamber'in (s.a) teyzeyi ona tercih ettiği sabit olursa delâlet eder. Böyle bir durum da yoktur. Bu çelişkilerden birisi de şudur: İmam Mâlik, anneanneyi babaannneye tercih edince, bundan sonra da teyzeyi babaya ve babaanneye tercih etmiştir. Onun tabileri de teyzenin teyzesinin bunlara (baba ve babaanne) tercihi konusunda ihtilâf etmişlerdir. İki vecihten birisine göre: Teyzenin teyzesi bizzat çocuğun babası ve babaannesine tercih edilir. Bu son derece uzaktır. Ne kadar uzak da olsa annenin akrabaları bizzat baba ve onun yakınları üzerine nasıl tercih edilebilir? Kaldı ki baba ve onun akrabaları çocuklara karşı, annenin akrabalarından daha şefkatlidirler ve onun çıkarlarını daha iyi gözetirler. Çünkü çocuğun onlarla hiçbir ilgisi yoktur, kendilerine de nisbet edilmez ve ondan tamamen yabancıdırlar. Çocuğun nesebi ve velayeti baba tarafından olan akrabalarına aittir. Onlar daha çok hak sahibidirler. Zira çocuğun âkilesidirler ve cumhur ulemaya göre nafakasından da sorumludurlar. Aralarındaki akrabalık ne kadar uzak da olsa, asabe yoluyla aralarında miras carîdir. Annenin akrabalığı isse böyle değildir. Bunlar onun akrabalığında sözkonusu değildir. Aralarındaki miras durumu ise, ancak anneleriyle furûundan ilk derece yani oğulları arasında sözkonusudur. Bu durumda bu akrabalık nasıl olur da, bizzat baba ve onun tarafından oîan yakınlarına tercih edilebilir? Özellikle de teyzenin teyzesinin bizzat babaya ve babaanneye tercih edileceğini söylemek nasıl mümkün olabilir? Bu söz şer'î esaslar ve kaidelerle asla bağdaşmaz. Bunun bir benzeri de, iki rivayetten .birisinde İmam Ahmed'den gelen; "anne bir kızkardeş ile teyzenin de babaya tercih edileceği" şeklindeki görüştür. Bu da son derece uzak ve kıyasa muhaliftir. Bu görüşün delili şudur: "Her ikisi de, babaya tercih edilen anne vasıtasıyla yakındırlar, dolayısıyla babaya tercih olunurlar." Bu doğru değildir. Çünkü anne, baba ile aynı derecede olunca, hidâne konusunda daha becerikli, daha sabırlı ve daha muktedir olması sebebiyle bir imtiyaz kazanmış ve babadan önce bu hak kendisine verilmiştir. Baba ile birlikte anne bir kızkardeş ve teyze:ain durumu öyle değildir. Çünkü aralarında yakınlık bakımından eşitlik yoktur. Bir çocuğa babasından daha yakın hiç kimse yoktur. Bu durumda, baba üzerine karısının kızı ya da kızkardeşi nasıl tercih edilebilir? Allah (c.c). bunlara çocuğa karşı babasının şefkatinden daha mı çok şefkat vermiştir? Sonra İmam Ahmed'in tabileri, imamın sözünün yorumu hususunda üç vecih olarak ihtilaf etmişlerdir: 1 — İmam onu, "kadınlığı" sebebiyle baba üzerine tercih etmiştir. Buna göre hidâne konusunda kadınlar bütün erkeklere tercih edilirler. Yukarı doğru teyzenin teyzesi, teyzenin teyzesinin teyzesi, kızkardeşin kızı babaya tercih edilir. 2 — Teyze ve anne bir kızkardeş baba tarafından yakın değillerdir. Bunlar hidâne hakkına sahip kimselerdir. Şu halde hidâne hakkına sahip kadınlar, bütün erkeklere tercih edilirler. Ancak baba vasıtasıyla yakın olan kadınlar bundan hariçtirler. Onlar babaya tercih olunmazlar. Çünkü bu kadınlar babanın furûu olmaktadırlar. Bu vecihe göre babaanne, kızkardeş ve hala, babaya tercih olunamamakta, anneanne, teyze ve anne bir kızkardeş ise tercih olunmaktadır. Bu da son derece zayıftır. Zira anne tarafından olan uzak akrabaların babaya ve babaanneye tercihini gerektirmektedir. Bilindiği üzere baba, baba bir kızkardeşe tercih edildiğine göre, anne bir kızkardeşe öncelikli olarak tercih edilmesi gerekir. Çünkü baba bir kızkardeş, anne bir kızkardeşten önce gelmektedir. Dolayısıyla bizzat babaya nasıl tercih edilebilir? Bu açık bir tenakuzdur. 3 — Anne tarafından olan kadınlar babaya, annelerine ve baba tarafından olan diğerlerine tercih edilirler. Bu görüşteküer diyorlar ki: Bir adamla aynı derecede olan her kadın, o adama tercih olunur. Kadın tarafından yakın olan, erkek tarafından yakın olana tercih edilir. Aynı derecede olan anne, babaya tercih olunduğu için, anne bir kızkardeş baba bir kızkardeşe, teyze de halaya tercih edilmiştir. Bu üç görüş, Ebul-Berekât İbn Teymiye'nin Muharrar'ında kaleme aldığı ve İmam Ahmed'in beyanını bu üç ihtimale indirgediği malûmatın bir arzıdır. Bu rivayet İmamın, "baba bir kızkardeşin anne bir kızkardeşe ve teyzeye; babanın teyzesinin annenin teyzesine tercih edileceğine" dair olan beyanlarına ters düşmektedir. el-Hırakî, Muhtasar'ma bundan başkasını da almamıştır. Sahih olan da budur. O (ihtimalleri) İbn Akil, anneanne ile babaanne hakkındaki iki rivayetten tahrîc etmiştir. Ancak imamın beyanı, el-Hırakî'nin zikrettiğidir. el-Muharrar yazarının naklettiği rivayet ise zayıftır ve tercihe şayan değildir. Bu yüzden de onun furûu ve neticeleri daha da zayıftır. Oysa ki İmam Ahmed'in mezhebindeki diğer beyanları böyle değildir. İmam Ahmed'in bazı tabileri bu konuyla ilgili bir kaide koymuşlar ve: "Her bir asabe kendisinden daha uzak olan kadınlara tercih edilir, kendisinden daha yakın olan kadınlardan da sonra gelir. Ayrı derecede olmaları durumunda da iki vecih vardır.1* demişlerdir. Bu kaideye göre baba, babaanneye, anneanneye ve beraberinde olan kimselere tercih edilir. Erkek kardeş, kızına ve halaya tercih edilir. Amca, babanın halasına tercih edilir. Babaanne babanın dedesine tercih edilir. Babanın babasına tercihinde iki vecih vardır. Baba bir kızkardeşin, baba bir erkek kardeşe tercihinde iki vecih vardır. Halanın amcaya tercihinde iki vecih vardır. Doğrusu: Aynı derecede olmaları durumunda kadının tercih edilmesidir. Nitekim aynı derecede olan anne ve babadan, anne tercih edilmektedir. Aynı derecede bulunan erkeğin, kadına tercihinin bir anlamı yoktur. Eşitlik yanında, kadında çocuğun bakılıp yetiştirilmesi, terbiye edilmesi konusunda tercihini gerektirecek güçlü sebepler vardır. Erkek kardeşle kızkardeşin kızları hakkında ihtilaf edilmiştir. Acaba bunlar, teyze ve halalara tercih edilebilir mi? Yoksa aksi mi olur? İki vecih vardır: Yaklaşımları şöyle: Teyze ve hala, anne ve babaya kardeş olmaları vasıtasıyla yakın olurlar. Kız ve erkek kardeşlerin kızları ise babaya, onun çocuğu olmaları yoluyla yakın olurlar. Kardeş kızlarını tercih edenler, oğul olmanın kardeş olmadan üstün olduğunu gözönünde tutmuştur. Ama bu yaklaşım güzel değildir. Aksine doğru olan, iki sebepten dolayı hala ve teyzenin kardeş kızlarına tercih edilmeleridir: Birincisi: Bunlar çocuğa, kardeşinin kızlarından daha yakındır. Çünkü hala babasının kızkardeşidir. Kardeşin kızı ise babasının oğlunun kızıdır. Aynı şekilde teyze de annesinin kızkardeşi iken, anne ya da baba bir kızkardeş, anne ya da babasının kızının kızıdır. Dolayısıyla hala ve teyzenin çocuğa bu bakımdan daha yakın olduklarında bir kuşku yoktur. İkincisi: Eğer bu görüşte olanlar, prensiplerine istisna getirmezlerse, o takdirde kızkardeşin kızının kızını —ne kadar aşağıya inerse insin— anne yerinde olan teyzeye tercihi gibi asla önüne duramayacağı bir neticeye ulaşacaklardır ki, bu son derece yanlıştır. Eğer bu sadece kızkardeşin kızına tahsis edilecek olsa, o zaman da çelişlû olacaktır. İmam Ahmed'in tabileri, dede ile baba bir kızkardeşten hangisinin daha öncelikli olduğu konusunda da ihtilâf etmişlerdir. Mezhep "dedenin baba bir kızkardeşten daha önce geleceği" şeklindedir. Kadı (İsmail) el-Mücerred'de, "baba bir kızkardeşin daha öncelikli olduğuna dair bir vecih" bulunduğunu nakletmiştir. Bu daha önce geçen İmam Ahmed'in beyam üzerine tâbilerince yapılan üç tevilden (ihtimal) birisine göre vâriddir. Önce geçen esasın doğruluğunu açıklayan hususlardan birisi de onların şöyle demeleridir: "Anneler ve onların cihetinden olanlar bulunmadığı zaman hidâne asabeye intikâl eder ve sırayla mirasta olduğu gibi en yakın olanlar diğerlerine tercih olunurlar." Bu kıyasa uygundur. Onlara şöyle denilebilir: Peki buna karabet (yakınlık) konusunda da uyup, asabede yaptığınız gibi, güçlü ve ağır basan yakınlığı zayıf ve mercûh olan yakınlık üzerine tercih etseydiniz ya! Yine, size göre kızkardeşler hakkında sahih olan onlardan, önce anne baba bir olanlar, sonra baba bir olanlar, daha sonra da anne bir olanlar tercih olunurlar. Bu doğrudur, usûle ve kıyasa da uygundur. Ancak buna annenin yakınlığının babanın yakınlığı üzerine ekleneceği şeklindeki sözleri ilâve edilince tenakuz doğmakta ve o çelişkili problem arzeden ferî meseleler ortaya çıkmaktadır. Yine; baba ve dedenin annelerinin, teyze ve anne bir kızkardeş üzerine tercih edileceğini söylemişlerdir ki, doğru ve seri esaslara uygun olan da budur. Ancak bu, annenin annelerini babanın anneleri üzerine tercih etmeleriyle çelişkilidir. Yine teyze ile anne bir kızkardeşin baba üzerine tercihiyle de çelişki arzeder. Nitekim İmam Ahmed'den gelen bir rivayet ile İmam Şafiî'nin kadîm kavli öyledir. Şüphesiz bu görüş esasa (asıl) daha uygundur. Ancak usûl kaidelerine kıyasla son derece uzaktır. Yine bu görüşlerine istisna getirmeleri durumunda anne bir kızkardeşlerin, baba bir kızkardeşlere tercihi gerekecektir. Nitekim Ebu Hanife, el-Müzenî ve îbn Süreye bunu benimsemişlerdir. Yine istisna getirmeme neticesinde teyzenin kızının baba bir kızkardeşe tercihi gerekecektir İd, Züfer de bunu almıştır. Bu aynı zamanda Ebu Hanife'den de rivayet edilmiştir. Ancak Ebu Yusuf bunu iyi bulmamış ve çoğunluk ulema gibi, baba bir kızkardeşi tercih etmiş, Ebu Hanife'nin görüşünün de böyle olduğunu söylemiştir. Yine esaslarının teşmilinden teyze ile anne bir kızkardeşin babaanneye tercihi gerekecektir. Bu son derece uzak ve zayıftır. Züfer bunu benimser. Ebu Hanife'nin talebelerini sakındırdığı ve: "Züfer'in kıyaslarını almayınız. Eğer onun kıyaslarını alırsanız helâli haram, haramı da helâl kılmış olursunuz." dediği kıyaslardan birisi de budur. İmam Ahmed'in tâbilerinden bazıları hidâne bahsini bir kaide içine yerleştirmeye çalışmışlar ve bununla çelişkiden kurtulabileceklerini sanmışlar ve şöyle demişlerdir: Hidâne konusunda itibar önce anneliğe, sonra babalığa, daha sonra da mirasadır. Bu yüzdendir ki baba bir kızkardeş, anne bir kızkardeş ile teyzeye tercih olunur. Çünkü varis olma bakımından onlardan daha kuvvetlidir, dördüncü olarak da "idlâ" yani yakın olma, intisab etmedir. Bu yüzden de teyze halaya tercih olunur. Çünkü teyze anne aracılığıyla, hala ise baba aracılığıyla yakın olmaktadır. el-Mustev'ib yazarının tuttuğu bu yola göre, hidâne için sebep olmak üzere sırası ile şu dört şey zikredilmiştir: Annelik, babalık., miras ve idlâ. Bu yol da çelişkileri ve şer'î kaidelerden uzaklaşmayı artırmaktan başka bir işe yaramamıştır ve yolların en kötülerinden birisidir. Bu yolun fesadı, sakat neticeleri gerektirmesi ile anlaşılmaktadır. Çünkü eğer anneliğin babalığa tercihinden, anne cihetinden olanların babaya ve baba cihetinden olanlara tercihi kast ediliyorsa, o takdirde daha önce zikri geçen ve yanlışlığı ifade edilen, anne bir kızkardeşle, teyzenin kızının baba ve babaanne üzerine; teyzenin hala üzerine; annenin teyzesinin baba ve babaanne üzerine; anne bir kızkardeş kızlarının babaanne üzerine tercihleri gerekecektir. Eğer; annenin bizzat kendisi baba üzerine tercih edilir demeyi kastetmişse bu doğrudur. Ancak bu tercihe esas olan husus nedir? Anne ve anne cihetinden olanların babaya ve baba. cihetinden olanlara öncelikli oluşları mıdır? Yoksa erkekle aynı derecede olması durumunda, anne ve anne cihetinden olanların kadınlığı mıdır ve erkekle aynı derecede olan her kadın, babanın yakınlığının annenin yakınlığına tercihiyle birlikte, o erkek üzerine tercih mi edilir? Doğru olan bu ikincisidir ki, daha önce geçmişti. Yine aynı şekilde "sonra miras" sözüyle "mirasta önce gelen herkes hidânede de önce gelir" demeyi kastediyorsa, doğrudur. Bu kaidenin çalıştırılması, babanın yakınlığının annenin yakınlığı üzerine tercihini gerektirir; çünkü babanın yakınlığı mirasta annenin yakınlığından önce gelir. Netice olarak da kızkardeşin hala ve teyze üzerine tercihi gerekir. "Bu yüzdendir ki; baba bir kızkardeş anne bir kızkardeş ve teyze üzerine tercih olunur. Çünkü vâris olma bakımından onlardan daha güçlüdür." sözü hakkında ise şöyle denilir: Hayır! Onun tercihi vâris olma bakımından daha güçlü oluşundan değildir. Eğer öyte olsaydı asabe olanlar, hidâne konusunda kadınlardan daha çok hak sahibi olurlardı. Neticede (asabe olan) amca, teyze ve haladan daha önce gelirdi ki, bu yanlış bir neticedir. Konuyla ilgili olarak el-Muğnfde başka bir kaide geliştirilmiştir. Erkeklerle kadınların bir araya gelmeleri durumunda hidâne hakkının Öncelikle kime ait olduğunu beyana dair açtığı fasılda İbn Kudâme şöyle demiştir: "Hidâne konusunda hepsinden önce anne, sonra da yukarı doğru annenin anneleri gelir. Bir önceki bir sonrakine tercih olunur. Çünkü hepsi de kadındırlar ve hepsi de anne yerindedirler. İmam Ahmed'den; babaanne ile annelerinin anneanneye tercih edileceğine dair bir rivayet vardır. Bu rivayete göre, baba daha önceliklidir. Çünkü babaanne ve anneleri çocuğa baba ile bağlanmaktadırlar. Bu durumda baba, anneden sonra gelecektir. Babadan sonra da babanın yukarı doğru anneleri gelecektir. Birinci zikrettiğimiz görüş, (Hanbelî) imamlarımız arasında meşhur olanıdır. Öncelik sırasıyla anneye, sonra annelerine, sonra babaya, sonra annelerine, sonra dedeye, sonra annelerine, sonra babanın dedesine, sonra onun annelerine —isterse vâris olmasınlar— aittir. Çünkü bunlar hidânede hakları bulunan bir asabeyle çocuğa bağlanmaktadırlar. Annenin babasının annesi ise böyle değildir. İmam Ahmed'den bir başka rivayet daha vardır: Ona göre anne bir kızkardeşle teyze, babadan daha önce gelirler. Anne-baba bir kızkardeş hem babadan, hem anne bir kızkardeşle teyzeden, hem de bütün asabeden önce gelir. Mezhep içerisinde meşhur olan birincisidir. Babalar ve anneler yoksa, hidâne hakkı kızkardeşlere intikâl eder: Önce anne-baba bir kızkardeş gelir. Sonra sırasıyla baba bir kızkardeş, sonra da anne bir kızkardeş gelir. Kızkardeş erkek kardeşe tercih edilir. Çünkü kızkardeş, hidâne hakkı bulunan bir kadındır. Dolayısıyla aynı derecede olan erkek üzerine tercih olunur. Annenin baba üzerine; babaannenin babanın babası üzerine; her ninenin kendi derecesinde bulunan dede üzerine tercih edilmesi gibi. Çünkü kadın hidâneyi yalnız başına üstlenir. Erkek ise yalnız başına üstlenemez. Bir vecih daha vardır ki, ona göre erkek kardeş kızkardeş üzerine tercih olunur. Çünkü erkek kardeş doğrudan asabedir. Daha uygun olanı birinci görüştür. Anne-baba bir, ya da baba bir kızkardeşin dede üzerine tercihinde iki vecih vardır. Kızkardeşin bulunmaması durumunda sırayla önce anne-baba bir erkek kardeş, sonra baba bir erkek kardeş, sonra da bunların oğullan gelir. Zikrettiğimiz sebepten dolayı anne bir erkek kardeşin hidâne hakkı yoktur. Bunlar da bulunmadığı zaman, sahih olan görüşe göre hidâne teyzelere intikâl eder. Bunların sırası da kızkardeşlerin sıralaması gibidir. Dayıların hidâne haklan yoktur. Teyzeler de bulunmadığı zaman halalara geçer. Halalar, kızkardeşlerin erkek kardeşlere tercih edilmeleri gibi, amcalar üzerine tercih olunurlar. Sonra sırasıyla anne baba bir amca ile baba bir amca gelir. Anne bir amcanın hidâne haki yoktur. Sonra bunların oğulları gelir.. Sonra el-Hırakî'nin kavline göre, babanın teyzelerine intikâl eder. Diğer bir kavle göre de, annenin teyzelerine intikal eder. Sonra babanın halalanna geçer. Annenin halalarının hidâne haklan yoktur. Çünkü onlar annenin babası vasıtasıyla bağlanırlar. Annenin babasının ise, hidânede hakkı yoktur. Aynı derecede hak sahibi iki ya da daha fazla kişinin bulunması durumunda çocuğun kime ait olacağını belirtmek için kur'aya başvurulur." İbn Kudâme'nin nakli işte budur. Bu, daha önce belirttiklerimiz içerisinde en iyi olanıdır. Ancak burada, yukan doğru çıksa bile annenin anneleri, baba ve anneleri üzerine tercih edilmektedir. Eğer bu kaide çalıştırılacak ve anne cihetinden olanlar baba cihetinden olanlara tercih edilecek olursa, o takdirde daha önce zikri geçen yanlış neticeler ortaya çıkacaktır. O böyle yapmamıştır. Eğer baba cihetinden olan bazılarını anne cihetinden olan bazılanna tercih edecek olursa —ki öyle yapmıştır— bu kez de aradaki farkın ve tercih sebebinin (illet) ne olduğu sorulacaktır. Yine İbn Kudâme'nin ortaya koyduğu kaidede, hidâne hakkı anne bir kızkardeş için mevzu bahis olduğu halde anne bir erkek kardeşin hidâne hakkı bulunmamaktadr. Halbuki ikisi de aynı derecededir ve her açıdan ikisi de eşittir. Eğer bu durum onun erkek, diğerinin kadın olduğu için ise, bu asabe olan diğer bütün erkeklerin durumu ile bozulur; öyle olmadığı anlaşılır. Eğer asabeden olmadığı içindir; hidâne asabeden olmayan hiçbir erkek için sözkonusu değildir, denilirse, o zaman da şöyle denilir: Peki hidâneyi her açıdan kendileriyle aynı derecede yakın olan erkekler bulunduğu halde zevilerhamdan olan kadınlara nasıl tahsis ediyorsunuz? Bu durumda esas olarak ya "kadınlığı" alıp erkeklere hidâne hakkı tanımazsınız; ya da "miras" durumunu ahr vâris olmayanlann hakkı yoktur, dersiniz veyahut "yakınlığı" alır ve neticede anne bir kardeşle dayı ve annenin babasını mahrum etmezsiniz; yahut da "asabeliği" alır ve asabe olmayan hiçbir kimseye hidâne hakkı tanımazsınız. Burada bir şık daha kaldı ki, o da bizim görüşümüzdür. O da "erkeklerde asabeliğe, kadınlarda yakınlığa itibar etmektir" derseniz, cevaben şöyle denilir: Bu durum velayet ve miras ahkâmın-" aykırıdır. Hidâne çocuk üzerinde bulunan bir velayettir. Eğer siz onu velayet olarak kabul ederseniz, baba ve dedeye tahsis etmelisiniz. Yok miras telakkisinden hareket ederseniz, onu vâristen başkasına vermemelisiniz. Her ikisi de hem sizin hem de diğer bütün âlimlerin görüşlerine aykındır. İbn Kudâme'nin ifadesinde yine; aşağı doğru ne kadar inse de kardeşin oğlunu anne yerinde olan teyze üzerine tercih sözkonusudur ki, son derece uzaktır ve ashabın çoğunluğu kardeş çocuklarını sadece babanın babası ve halalardan sonra saymışlardır ki, doğrusu da budur. Zira teyze annenin kızkardeşidir ve çocuğa onun aracılığıyla bağlanmaktadır. Anne babadan önde gelir. Kardeş oğlu ise, baba vasıtasıyla olan kardeşle bağlanmaktadır. Bu durumda nasıl teyze üzerine tercih olunabilir? Aynı şekilde hala da babanın kızkardeşidir ve onun yansıdır. Bu durumda babanın oğlunun oğlu, kızkardeşi (hala) üzerine nasıl tercih edilir? Konuyu üstadımız Şeyhülislâm İbn Teymiye de bir başka kaide ile belirlemeye çalışmış ve şöyle demiştir: Hidâne konusunu en iyi şekilde belirleyebilmek için şöyle denilmelidir: Hidâne şefkat, terbiye ve yumuşaklık üzerine dayalı bir velayet olduğuna göre buna en lâyık olanı, bu sıfatlan en iyi şekilde kendisinde bulunduran kimselerdir ki, bunlar da çocuğun yakınlandır. Akrabalar içerisinde sırayla en. yakın ve hidâne velayetini üstlenmeyi ehil kılan vasıfları en iyi şekilde kendilerinde toplayan kimseler tercih edileceklerdir. İki ya da daha fazla kişinin bulunması durumunda, eğer dereceleri eşitse, kadınlar erkekler üzerine tercih edileceklerdir. Buna göre: anne babaya, nine dedeye, teyze dayıya, hala amcaya, kızkardeş erkek kardeşe tercih edileceklerdir. Eğer her ikisi de erkek ya da kadın iseler bu kez hak sahibi —aynı derecede iseler— kur'a ile belirlenecektir. Dereceleri farklı ise, eğer aynı cihetten iseler, çocuğa daha yakın olan kimse tercih edilecektir. Buna göre kızkardeş, kızma; teyze ebeveynin teyzesine; ebeveynin teyzesi dede ya da ninenin teyzesine; annenin babası olan dede, anne bir kardeşe tercih olunacaklardır. Doğrusu da budur. Zira hidâne konusunda babalık ve annelik ciheti kardeşlik cihetinden daha güçlüdür. "Anne bir kardeş tercih edilir. Çünkü o miras bahsinde annenin babasından daha güçlüdür." diyenler de olmuştur. Her iki vecih de İmam Ahmed'in mezhebindedir. Üçüncü bir vecih daha vardır: O da, "Anne bir kardeşin asla hidâne hakkı yoktur. Çünkü asabeden değildir. Hidâne hakkı bulunan kadınlardan da değildir. Dayı da aynıdır." şeklindedir. Bu vecihin sahibi: "Dayının hidâne hakkı yoktur. Annenin babası ile annenin babasının annelerinin dayıdan daha öncelikli (evîâ) olduğunda tartışma yoktur." demiştir. Eğer babanın yakınlığı ve annenin yakınlığı gibi iki ayn cihetten iseler, meselâ hala ile teyzenin; baba bir kız kardeşle anne bir kızkardeşin; babaanne ile anneannenin; babanm teyzesiyle annenin teyzesinin bulunması gibi; iki rivayetten birisine göre bunların hepsinde baba tarafından olanlar tercih olunurlar. Tabiî bu aynı derecede olmalan ya da baba cihetininin çocuğa daha yakın olmalan durumunda böyledir. Ama anne tarafı daha yakın, baba tarafı daha uzak ise, meselâ anneanne ile babanın babasının annesinin ve çocuğun teyzesiyle babasının teyzesinin durumu gibi, bu durumda iki tercih karşılaşmış olmakta, ancak çocuğa daha yakın olan, daha uzak olana nisbetle ona daha şefkatli ve merhametli olacağı için tercih edilecektir. Babanın yakınlığını tercih edenler, ancak annenin yakınlığı ile eşitliği durumunda tercihe gitmektedirler. Ama annenin yakınlığından daha uzak ise, bu durumda daha yakın olan anne ciheti tercih olunacaktır. Aksi takdirde, uzak olan babanın yakınlığını tercih durumunda, hiçbir kimsenin benimsemediği yanlış neticeler ortaya çıkacaktır. Bu kaide (zabıt) ile hidâne bahsinin bütün meseleleri kuşatüabiîir ve şer'i kıyasa uygun neticeler alınır, istisnası yoktur ve şer'î esaslara uygunluk arzeder. Karşınıza çıkan hidâne ile ilgili her meselenin cevabını bu kaideden çıkarabilirsiniz ve hem de neticeler delilin gereği olur, kendi içerisinde çelişkilerden, usûl kıyasına ters düşmekten de uzak olur. Tevfik ancak Allah'tandır. Hz. Peygamber'in (s.a.) (zevceye hitaben): "Evlenmediğin sürece Öncelikli olarak o sana aittir." buyurmasında, hidânenin annenin bir hakkı olduğuna delâlet vardır. İmam Ahmed ve Mâlik'in mezhebinde fukaha, hidânenin çocuğa bakma durumunda olan kimsenin lehinde bir hak mı, yoksa aleyhinde bir görev mi olduğu konusunda iki görüşe ayrılmışlardır. Bunun üzerine şu neticeler kurulur: Birincisi: Hidâne hakkına sahip olan kimsenin düşürmesi ile bu hak kendisinden düşer mi, düşmez mi? İki görüş vardır. İkincisi: Eğer lehine bir haktır dersek, hidâne süresince ücret karşılığı olmaksızın hizmet yükümlüğü olmayacaktır. Eğer bir görevdir dersek, karşılıksız hizmette bulunması gerekecektir. Eğer çocuğa bakacak kimse (hâdin) fakirse, o zaman her iki görüşe göre de üeret alma hakkı olacaktır. Üçüncüsü: Anne hidâneyi babaya bağışladığı zaman, eğer lehine bir haktır diyorsak, hibe bağlayıcı olacak ve bir daha rücü edemeyecektir. Eğer görevdir dersek, anne tekrar hidâne talebinde bulunabilecektir. Bu mesele ile, satıştan önce şuf a haklanın hibesi gibi henüz sabit olmamış şeyin hibesi —ki bu iki kavilden birisine göre bağlayıcı değildir— arasındaki fark şudur: Hidâne bahsinde, hidânenin sebebi mevcuttur. Dolayısıyla sanki mevcutmuş gibi olur. Aynı şekilde bir kadın bir aylık nafakasını kocasına bağışlarsa, o da bağlayıcı bir hibe olur ve dönemez. Bütün bunlar İmam Mâlik'in tâbilerinin sözleri ve neticeleridir. Doğrusu hidâne; çocuğun ihtiyaç göstermesi, başka birisinin de bulunmaması durumunda annenin hem hakkı hem de görevidir. Anne ve çccuğun velîsi, hidâne hakkının velîye nakledilmesi konusunda anlaşabilirlerse bu caizdir. Hz. Peygamber'in (s.a.) : "=O öncelikli olarak sana aittir." ifadesinde hidânenln kadının lehine bir hak olduğuna delil vardır. Hz. Peygamber'in "evlenmediğin sürece" ifadesi hakkında iki görüş olmak üzere ihtilâf edilmiştir: Acaba bu gerekçelendirme (ta'lîl) midir, yoksa süre belirlemek (tevkît) için mi söylenmiştir? Bu ihtilâfa göre şu durum ortaya çıkar: Kadın evlense ve hidâne hakkı düşse, fakat sonra boşansa, acaba hidâne hakkı tekrar döner mi? Eğer bu ifade "ta'lîl" içindir denilecek olursa, o takdirde hidâne hakkı geri dönecektir. Çünkü hüküm bir illetten dolayı sabit; olursa, o illetin zail olmasıyla o hüküm ortadan kalkar. Hidâne hakkının düşmesinin illeti evliliktir. Eğer kadın boşanırsa bu illet zail olmaktadır, dolayısıyla hükmü de ortadan kalkacaktır. Bu çoğunluk fukahanın görüşleridir. Bunlar arasında İmam Şafiî, Mâlik, Ebu Hanîfe de vardır. Sonra bunlar da kendi aralarında ihtilâf etmişlerdir: Şayet talâk'ricl talâk olursa, acaba kadının hidâne hakkı sadece talâkın verilmiş olmasıyla düşer mi, yoksa iddetin bitmesine mi bağlıdır? Yine iki görüş vardır. Her ikisi de İmam Ahmed ve Şafiî'nin mezhebinde mevcuttur. Birincisi: Sadece talâkın verilmiş olmasıyla hidâne hakkı döner. Şafiî mezhebinin zahir görüşü de böyledir. İkincisi: İddet dolmadıkça hidâne hakkı dönmez. Bu da İmam Ebu Hanife ve Müzenî'nin görüşleridir. Bütün bunlar "evlenmediğin sürece" ifadesinin "ta'lîl" kabul edilmesi esasına binaendir. Bu çoğunluk fukahanın görüşleri olmaktadır. İmam Mâlik ise, mezhebinde meşhur olan kavle göre: " Kadın evlenir ve zifaf da gerçekleşirse, hidâne hakkı bir daha dönmez, isterse daha sonra boşanmış olsun." demiştir. Tabilerinden bir kısmı İmam'm bu sözünün hadisteki "evlenmediğin sürece " ifadesinin "tevkît" yani süre belirlemek için olduğu esasına binaen söylenmiş olduğunu belirtmişlerdir. Yani bu sözün anlamı "Hidâne hakkın evleneceğin zamana kadar geçerlidir." demektir. Evlendiği zaman hidâne hakkı vakti biter, dolayısıyla vakti bittikten sonra da bir daha dönmez. Nitekim çocuğun buluğa ermesi ve böylece bakıma ihtiyacı kalmaması sebebiyle de hidâne vakti dolmakta ve hak sona ermektedir. İmam Mâlik'in tabilerinden Muğîre ve İbn Ebî Hâzim ise diğer çoğunluk fukahanm görüşleri doğrultusunda "Kocası kendisinden ayrıldığı zaman hidâne hakkı geri döner." demişlerdir. Çünkü, kadının hidâne hakkını gerektiren şey çocuğa olan özel yakınlığıdır. Bu yakınlıkla, nikâh engeli tearuz halindedir. Zira nikâh çocuğun ihmale uğramasını, kadını çocuk ve onun çıkarlarıyla uğraşmak yerine, yabancı olan kocanın hukuku ile meşgul olmasını, çocuğun akrabası olmayan bir kimsenin nimetleri içerisinde büyütülüp terbiye edilmesini gerektirecek ve bu durum çocuğun akrabaları üzerinde bir minnet ve zillet hissi doğuracaktır. İşte böylesi bir nikâh ölüm veya talâk (ayrılık) yolu ile son bulduğunda "mâni" zail olacak ve hidâne hakkını gerektiren şey ise devam edecektir, dolayısıyla da eseri üzerine terettüp edecektir. Bu durum küfür, kölelik, fâsıklık, göçebelik [bedv) gibi sebeblerle hidâne hakkı ortadan kalkan herkes için sözkonusudur. Mâni ortadan kalktığı zaman hidâne haklan geri döner. Nikâh ve ayrılık durumu da aynı şekildedir. Hidâne hakkının sadece ric'î talâkla veya iddetin bitmesine bağlı olması şeklindeki İhtilâf, ric'î talâkla boşanan kadının tüm hükümlerde zevce kabul edilmesinden kaynaklanmaktadır. Zira koca ile aralarında birbirlerine vâris olmaları sözkonusudur. Koca ric'î talâkla boşadığı karısına zıhar ve ilâda bulunabilmektedir; üzerine onun kızkardeşini, veya hala ya da teyzesini alması, yine kendisinden başka ayrıca dört kadınla evli olması haram olmaktadır. Bütün bunlar ric'î talâkla boşanmış kadının hâlâ zevce olduğunu göstermektedir. İşin bu tarafını göz önünde bulunduran kimselere göre, hidâne hakkı iddet bitip tamamen ayn düşmedikçe, sadece ric'î talâkla boşanmış olmakla geri dönmez. Sadece boşanmış olmakla hidâne hakkının döneceği görüşünde olanlar ise şöyle demektedirler: "Koca, boşamakla kadını yatağından ayırmıştır, artık kadm lehine koca üzerinde yanında geceleme [kasm) hakkı ve kocaya ayıracağı bir meşguliyeti kalmamıştır. Hidâne hakkının düşmesini gerektiren illet, talâk ile ortadan kalkmıştır. Bu görüş eş-Şeyh'in (İbn Kudâme) el-Muğnî'de tercih etmiş olduğu görüş olmaktadır. Hırakî'nin sözünün zahiri de böyledir. Çünkü o, "Anne evlendiği zaman, çocuk kendisinden alınır ve sonra boşanırsa, hidâne hakkına tekrar geri döner." demektedir. "Evlenmediğin sürece" ifedesi hakkında yine ihtilâf edilmiş ve bundan maksadın sadece akit mi, yoksa zifafla birlikte akit mi olduğu tartışılmıştır. Bu konuda da iki vecih bulunmaktadır. Birincisi: Sadece akitle hidâne hakkı düşer şeklindedir. Bu İmam Şafiî ve İmam Ebu Hanife'nin görüşleridir.Çünkü akitle koca kadından istifade hakkına, kadının çocuk bakımı menfaatine sahip olur. İkincisine göre; zifaf gerçekleşmedikçe hidâne hakkı düşmez. Bu da İmam Mâlik'in görüşüdür. Zira kadının çocuk bakımına fırsat bulamaması ancak zifafla gerçekleşir. Hadis her ikisine de muhtemeldir. Uygun olanı, hidâne hakkının nikâh akdiyle birlikte düşmüş olmasıdır. Çünkü nikâhla birlikte kadın, kendisini zifafa hazırlamak ve çocukla ilgilenememek gerekli hazırlıklar yapmak gibi bir durum içerisindedir. Bu çoğunluk ulemanın görüşleri olmaktadır. [37] [37] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 6/39-52. |