Konu Başlığı: Abdullah b. Huzafe seriyyesi Gönderen: Safiye Gül üzerinde 05 Temmuz 2011, 16:05:16 10— Abdullah b. Huzâfe es-Sehmî Seriyyesi:
Sahihayn'da Saîd b. Cübeyr'in rivayetine göre İbn Abbas şöyle demiştir: "Allah Teâlâ'nm, 'Ey iman edenler; Allah'a itaat edin, Peygambere ve sizden olan emir sahibine itaat edin....'[817] âyeti Abdullah b. Huzâfe es-Sehmî hakkında inmiştir. Allah Rasûlü (s.a.), kendisini bir seriyye ile göndermişti." [818] Yine Sahihayn 'da A'meş -Saîd b. Ubeyde- Ebu Abdurrahman es-Sülemî kanalıyla gelen bir hadiste Hz. Ali (r.a.) şöyle demiştir: Allah Rasûlü (s.a.) Ensar'dan bir adamı, gönderdiği bir seriyyeye komutan tayin etti. Seriyyede bulunanlara da komutam dinleyip itaat etmelerini emrederek onları gönderdi. Derken bir şeyden ötürü bu komutanı kızdırdılar. O da: "Bana odun toplayın" dedi. Hemen topladılar. Sonra: "Bir ateş yakın" dedi, yaktılar. Bundan sonra: "Allah Rasûlü (s.a.) size, beni dinleyip itaat etmenizi emretmedi mi?" dedi. Onlar da: "Evet emretti" dediler. Komutan: "Öyleyse bu ateşe girin!" dedi. Bunun üzerine birbirlerine bakışarak: "Biz Allah Rasûlü'ne (s.a.) ateşten kurtulmak için sığındık" dediler. Nihayet komutanın öfkesi geçti ve ateş söndürüldü. Allah Rasûlü'nün (s.a.) yanına geldiklerinde bu olayı anlattılar. Allah Rasûlü (s.a.): "Eğer ateşe girselerdi bir daha ondan çıkamazlardı. İtaat ancak meşru olan şeyler hususundadır." buyurdu.[819] Bu komutan Abdullah b. Huzâfe es-Sehmf dîr. [820] SoruSjEğer ateşe girmiş olsalardı, yanlış te'vilde bulunarak kendi zanla-rma göre Allah'a ve Rasûlü'ne itaat için girmiş olacaklardı. Öyle olunca nasıl olur da" ebedî ateşte kalırlar? Cevap: Çünkü kendilerini ateşe atmak günah olduğundan, eğer bunu işlemiş olsalardı intihar etmiş olurlardı. Seriyyede bulunanlar, kendilerini ateşe atmanın bir itaat, bir Allah'a yaklaşma ameli mi yoksa günah mı olduğunu düşünmeksizin hemen ateşe girmeye karar verselerdi, böyle yapmakla, kendilerine haram kılınmış olan bir şeyi yapmaya kalkışmış olurlardı ki, bu hususta ülü'l-emr'e itaat etmek caiz değildir. Halbuki, yaratana isyan olan bir hususta yaratılana itaat olunmaz. Böyle olunca, kendilerine ateşe girmeyi emredene itaat etmeleri Allah'a ve Rasûlü'ne isyan olacağından, bu itaat azab görmelerine sebep teşkil edecekti. Çünkü bu itaat, masiyetin ta kendisidir. Eğer ateşe girselerdi, ülü'l-emr'e itaat etmiş olsalar bile Allah'a ve Rasûlü'ne isyan eden kimseler olacaklardı. Ülü'l-emr'e itaatleri Allah'a ve Rasûlü'ne karşı yapılan isyanı ortadan kaldırmayacaktı. Çünkü onlar, kendini öldürenin azaba müstehak olduğunu ve Allah'ın kendilerine bunu yasakladığını biliyorlardı. Dolayısıyla, meşru olan şeyler haricinde kendisine itaat edilmesi vacip olmayan kimseye itaat için bu yasağı çiğnemeye haklan yoktur. Ülü'l-emr'e itaat için kendisine azap eden kimsenin hükmü bu olduğuna göre, yine ülü'l-emr'e itaat maksadıyla, eziyet edilmesi caiz olmayan başka bir müslümana azab eden kimsenin hali ne olur! Hem adı geçen sahabiler eğer ateşe girselerdi, bu ateşe girmekle Allah'a ve Rasûlü'ne itaat etmeyi kasdetmelerine rağmen ateşten çıkamayacaklarına göre, kendisini dünyevî arzu ve endişe caiz olmayan itaate sevkeden kimsenin hali ne olur! Bu kişiler eğer ateşe girselerdi, komutana itaat etmeyi kasdetmiş olup bunun da Allah'a ve Rasûlü'ne bir itaat olduğunu zannetmelerine rağmen ateşten çıkamayacaklarına göre, şeytanın kardeşleri olan ve bazı bilgisiz kimseleri, bunun Hz. Halil İbrahim'in bir mirası olduğu ve ateşin Hz. İbrahim'e karşı olduğu gibi kendilerine karşı da soğuk ve selâmet olacağı şeklinde bir şüpheye düşürüp ve insanların akıllarını karıştırıp ateşe girenlerin halleri ne olur! Bunların en hayırlısı, ateşe rahmanı bir halle girdiği zannına kapılan aklı karıştırılmış kimsedir. Oysa oraya şeytanî bir halle girmiştir. Bunu bilmeyince bu kişi melbusûn aleyh (hakikat kendisine karşı karıştırılan) dir. Eğer bunu bilirse bu kişi de şeytanın dostlanndan olmasına rağmen, kendisinin Rahman'ın dostlarından olduğu yolunda insanları şüpheye düşüren, onların akıllarını karıştıran, bir mülebbistir. Bunların çoğu ateşe şaşırtıcı bir hareket ve insanın gözünü bağlayan tüllerle girerler. Bunlar dünyada ateşe girmeleri hususunda üç sınıftırlar: 1) Hakikat kendisine karıştırılan, 2) Hakikati karıştıran, 3) Hile yapan. Ahiret ateşi ise azab verme bakımından daha şiddetli ve daha devamlıdır. [821] [817] Nisa, 4/59. [818] Buharı, 65/4 (II); Müslim, 1834; Ebu Davud, 2624; Tirmizî, 1672; Mesaî, 7/154, 155: İbn Cerîr, 9858; Ahmed b. Hanbel, 3124; İbn Abbas'dan. [819] Buharı, 64/59, 93/4; Müslim, 1840; Ahmed b. Hanbel, 1/82, 124. [820] Bunu rivayetinde Ahmed b. Hanbel açıkça belirtmektedir. Ahmed b. Hanbel, 3/67; tbri Mâce, (2863) Ömer b. Hakem b. Sevbân kanalıyla Ebu Saîd el-Hudri'den naklediyor: "Allah Rasûlü (s.a.) Alkame h. Mücezziz'i bir ordunun başında gönderdi ki ben de o ordu içerisindeydim. Savaşacağımız yere vardığımızda veya henüz yolun bir yerine geldiğimizde ordudan bir gruba izin verdi ve başlarına da Abdullah b. Huzâfe b. Kays es- Sehmî'yi komutan tayin etti. Abdullah b. Huzâfe, Bedir savaşına katılanlardandı ve kendisinde biraz şakacılık vardı..." Senedi kuvvetlidir, tbn Huzeyme, İbn Hibbân (1552) ve Hâkim (3/630, 631) hadisi sahih görmüşlerdir. Bu hadisten çıkarılan bazı hükümler: Komutanın öfke halinde verdiği hüküm, şeriata aykırı düşmedikçe geçerli olur. Kayıt ve şartla sınırlandırılmayan (mutlak) emir bütün halleri kapsamaz. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.) onlara, komutana itaat etmelerini emretti; onlar da bunu bütün hallere, hatta öfke haline ve bir günahı emir haline hamlettiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.) onlara, kendisine itaat edilmesini içeren emrin, günah olmayan şeylere mahsus olduğunu beyan etti. [821] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 3/413-415. |