๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Yetişkin Din Eğitimi => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 15 Temmuz 2010, 17:08:47



Konu Başlığı: Sevgi (Rahmet) Kavramı Ve İnsan Tabiatı
Gönderen: Zehibe üzerinde 15 Temmuz 2010, 17:08:47
D. Sevgi (Rahmet) Kavramı Ve İnsan Tabiatı
 

1. Sevgi  Kavramı
 

Biz bu çalışmamızda sevgi kavramını dînî terminoloji­deki rahmet kavramının karşılığı olarak kullandık. Bundan dolayı öncelikle rahmet kavramını açıklamak yerinde ola­caktır:

Rahmet kelimesi Ra-Hı-Me kökünden türemiş bir mas­tardır. Kelime olarak kalbin çok duyarlı (rikkatli) oluşu anla­mına gelir. Rahmet kelimesi, rahmet ve merhametin zirvesini ifade eder. Râgıp, "rahmef'in anlamını "rahmetin taşması"

olarak verir. Rahmet insan için kullanıldığında dikkat ve rik­kat (incelik) göstermek ve atıfette bulunmak, insanlara karşı ilgili olmak, onların sorunlarına duyarlılık göstermek anla­mına gelir. Aliah Teâlâ için ise rahmet, ihsan, in'âm ve ifdâl (bol bol vermek) anlamına gelir. [52]

Aslında rahmet kelimesinin tam olarak anlamını dili­mizde karşılayan kelime yok denebilir. Zaman zaman acımak, esirgemek, şefkatli olmak gibi kelimeler bu kelimeye karşılık olarak kullanılsalar da bunların rahmeti tam olarak karşıla­dığı söylenemez. Acımak, rahmet kelimesinin anlamının bir kısmını ifade ederse de tamamıyla kapsamaz. Tamamlayıcı olarak affetmek, korumak, lütfetmek gibi anlamları da getir­mek gerekir. Esirgeme ise dilimizde koruma anlamına geldiği gibi olumsuz olarak da kıskanmak, vermemek gibi rahmetle yan yana getirilmesi di .;ünülemeyecek anlamlara da sahiptir. Bu bakımdan kelime          ; rahmetin anlamını tek kelime ile

karşılamak yetersiz kalmaktadır. Ancak sevgi kelimesi, bütün bu davranışların sebebini :fade etmesinden dolayı onun anlamına en yakın kelime olduğu söylenebilir.

Aynı sebepten dolayı esirgeyen ve bağışlayan kelimele­rinin Rahman ve Rahîm'in tam karşılığı olduğunu söylemek mümkün değildir. Nitekim, başta Fransızca ve İngilizce olmak üzere, tüm yabancı dillerdeki Kur'ân çevirilerinde Rahman ve Rahîm iki, üç, hattâ zaman zaman dört kelimeyle karşılan­maktadır. Esirgeyen ve bağışlayan deyimlerini kullanmakla birlikte, bu İnceliği de hatırda tutmak zorundayız. [53] Aslında esirgeme kelimesi yerine koruma veya kollama kelimelerinden birinin kullanılmasının daha yerinde olacağını düşünmekte­yiz.

Rahmet'in terim anlamına ise Fahrettin Razı, insanı âfetlerin her türlüsünden kurtarma, ihtiyaç sahiplerine gerek­li her türlü hayrı ulaştırma suretiyle ihsan ve in'âmda bulun­maktır [54] der. Râzfnin bu tanımı çok yerindedir. Râzf, burada öncelikle insanı âfetlerin her türlüsünden kurtarma anlamı üze­rinde durmaktadır. Şüphesiz insandan âfetleri kaldıran ve o-nun ihtiyaçlarını gideren ona ihsanda bulunan Allah Teâlâ'dır. Bu anlamda rahmet sadece onun bir fiili gibi gözük­mektedir. Bu kavram Kur'ân'da Rasûlullah(s.a.v.)'m bu sıfatı olarak da kullanılmakta ve âyette "Seni ancak Âlemlere Rah­met olarak gönderdik.  [55] buyurulmaktadır.

Ayrıca Rahmet kelimesinin içeriğinde karşılık bekle­meden iyilik yapma (ihsan ve in'âm) anlamı bulunmaktadır. Rahmet bu anlamda iyilik içeren davranışların en yücesi olan "iyilik için iyilik" davranışının zirvesidir. Öyle bir davranış ki, tek amacı insanlığın sahip olduğu en yüce erdemlerden birisi olan iyilik kavramını yaşatmaktır. Yapılan bu iyiliğin maddî ve manevî hiç bir karşılığı beklenmez.

Günlük hayatımızda bir çok davranışımız vardır ki bunların hepsinin içeriğinde rahmet vardır. Susamış bir insana bir bardak su ikram etmekten, gideceği yeri bilmeyen bir insana yolunu tarif etmekten tutun, ölmek üzere olan bir çocuğun has­talığını iyi ederek onu tekrar sağlığına kavuşturmaya varın­caya kadar iyilik içeren her davranışımız bir rahmet eylemi­dir.

Ölmek üzere olan küçük bir çocuğun annesinin psikolojik durumunu ve çaresizliğini düşünün. Çocuğunun sağlığından ümi­dini kesmiş bir halde ciğeri kan ağlarken çocuğa sıhhat bahşe­den bir iyilik elinin bu müdahalesinin anlamı ve değeri o anne­nin gözünde ne ise, rahmet kelimesinin muhatabı için içerdiği anlam da odur. Bu lütuf tarif edilmez bir anlam, ölçüye gelmez bir değer taşımaktadır.

Rahmet kelimesinin muhatapları için yapılan "ihtiyaç sahibi" nitelemesi de son derece dikkat çekicidir. Çünkü rah­met, ihtiyacı olan kişi için son derece önemlidir. Şüphesiz, rahmet kelimesinin içerdiği mânâyı en iyi, ona en çok ihtiyacı olan kişi anlar. Yardım almanın, yoklukların kaldırılmasının, ihtiyacın giderilmesinin anlamım zaruret karşısında çaresiz­likten kıvranan ihtiyaç sahiplerinden daha iyi hiç kimse an­lamaz. Rahmete en çok ihtiyacı olanlar ise, ilgi, alâka, şefkat, yardım, esirgeme ve bağışlanmaya en çok ihtiyacı olanlar ise ilgiye, alâkaya, şefkate, yardıma, esirgenme ve bağışlanmaya en çok ihtiyacı olan kişilerdir. Bunlar da şüphesiz günahkâr insanlardır. Yani bu anlamda rahmet, ona en çok ihtiyacı olan kişilere yöneltildiği zaman asıl amacına ulaşmış olur. Bu man­tıktan hareket edildiğinde, Âlemlere Rahmet olan Hz. Pey-

amber, bu niteliğini, bu âlemde ona en çok ihtiyacı olan insan ubuna, yanj günahkârlara yöneltirse, asıl amacı yakalamış olacaktır. Zaten Hz. Peygamber'in tavrı da böyle olmuştur.

Allah Teâlâ'nm bu dünyadaki rahmeti umumîdir. Her­kesi ve her şeyi kapsar. Âhiretteki rahmeti ise rnü'minlere tahsis edilmiştir. [56]

Rahmet, insanlarla Allah ve insanlarla Peygamber ara­sındaki iletişimde, Allah'ın ve Peygamber'in bir tavrıdır. Bu tavrın mahiyeti öncelikle Akâid, Kelâm konuları içinde mütâlâa edilse bile, biz insan açısından bakıldığında bunun bir eğitim yöntemi olduğunu söyleyebiliriz. Şüphesiz, insan­larla iletişimi sıfatının gereği olarak Rahmet ortamı ile sağ­layan Allah ve Peygamberi'nin bu tavrına amaç açısından ba­kıldığında, bu amacın İnsanların topluca eğitimi olduğu rahat­ça söylenebilir. Örgün bir eğitim faaliyeti olmaktan çok, yay­gın bir eğitim faaliyeti olarak gözüken nübüvvet görevinin te­mel ilkesi ve yöntemi rahmet'tir. Bu ilkenin insanları dine ısındırmanın yolu ve yöntemi olarak kullanıldığını söylemek mümkündür.

Bu yöntem Hz. Peygamber(s.a.v.)'in görevini yaparken kullandığı yöntemdir.

Arap toplumunun müslüman olmasında en büyük etken,iz. Peygamber'den gördüğü sevgi, şefkat, ilgi, koruma anlayı-bağışlama gibi rahmet kavramının içeriğinde yer alan tutume yöntemler olmuştur. Çöl ikliminin onlara adetâ bir mizaç gibi kazandırdığı sert ve acımasiz kişilik yapısı, aralarındaki İlişkilerde bu gibi yumuşak ve İnsanî vasıfları yaşamlarına engei teşkil ediyordu. Çatlamış toprağın suya ihtiyacı olduğu gibi onları" da sevgi, şefkat, ilgi görmek gibi tutumlara ihtiyacı va di. Zaten Hz. Muhammed'in en belirgin vasfı "Rahmet Peygamberi" olmasıdır. Kur'ân'da bu vasıf insanla, içinde sadece Hz. Peygamber için kullanılmıştır. Onu diğer insanlardan ve peygamberlerden ayıran ayırıcı vasfı, . Jphesiz "rahmet" olma özelliğidir. Onun bu özelliği ile Arap top­lumunun ihtiyacı tam olarak örtüşmüş, bu uyuşmada Câhiliyye Araplarmm müslüman olmalarında en önemli etken olmuştur.

Peygamberimizin elde ettiği sonuç da bu yöntemin sonu­cudur. Bu yöntemi iyi anlayabilmek için Hz. Peygamber'den önceki Arap toplumuna ve ondan sonraki Müslüman Ashabına iyi bakmak gerekir.

İslâm'dan önce Arabistan'daki toplumsal hayat ve insan ilişkileri ise kelimenin tam anlamı ile zulüm üzerine kurul­muştur. Hakkı gözetmek, adaleti tesis etmek gibi kavramların hiç yaşanmadığı câhiliyye dönemi, insanın dudaklarını uçuk­latan, kişiyi insanlığından utandıran uygulamalarla doludur. Kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi gibi büyük bir acımasızlık Örneği, herkes tarafından takdir gören bir davranış idi. Doğrusu Araplar bu konuda, esirleri aslanlara yem eden Romalilar'ı geride bırakmıştı.

Haklının değil, güçlünün hak aldığı bu düzen ,zayıfı ez­dikçe eziyordu. Haksızlık, hukuksuzluk, üzerindekonuşulma­yacak kadar yaygındı. Bu dönem için Nedvî "Rahmet Pey-mberi" acih kitabında toplumun bir nevi toptan intihara ha--rjandığmi ve bunun için büyük bîr gayret gösterdiğini söyler. Bu durum Kur'ân'da şu âyetle anlatılır:

"Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbi­rinize düşman idiniz de O, kalplerinizi (İslama ısındırıp) bir­leştirmişti- İşte onun bu nimeti sayesinde (din) kardeşleri ol­muştunuz ve yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı." [57]

Eski tarihçiler, Hz. Peygamber(s.a.v.)'in hayatına dair hadiseleri anlatırken, Câhiliyye çağını maalesef doğru dürüst tasvir edememişlerdir. Bununla beraber onlar mazurdurlar. Çünkü gerçekten edebiyat ve lügat bilgileri onlara böyle bir kolaylığı bütünüyle vermedi. Hakikat şu ki, ahlâksızlık ve kötülüğün zirvesindeki bu vaziyeti, öyle bir çırpıda tasvir et­mek ve rastgele bir edebiyat ve dil bilgisiyle anlatmak da mümkün değildi.

Hz. Muhammed'in Peygamber olarak gönderildiği cahi-liyye çağının problemi, yalnızca içtimaî ve ahlâkî çöküntü, yalnızca mücerred putperestlik, sadece içki ve kumar, zulüm, istibdâd, boş ve lüzumsuz şeylerle meşgul olmak, zalim iktisadî kanunların, gaddar idarecilerin haksız tasarrufları ve yalnız­ca kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek meselesi miydi? Hiç şüphesiz ki, hayır! Zira Câhiliyye çağının problemi, bütün insanlığın diri diri toprağa gömülmesi meselesiydi. İnsanlar birbirlerini avlamaya, katlettiği insanın Ölüm anındaki halinden zevk almaya, onun ölümünden büyük bir haz duymaya başlamıştı. Güllük gülistanlık bir manzaraya bakıp da zevk aldığı gibi onun ızdırabmdan sonsuz bir sevinç duyuyor, bir has­tanın inleyip feryat etmesiyle, hoş bir içkiyi yudumlarken, lezzetli bir yemeği yerken ve güzel bir manzarayı seyrederken duyduğu sevinci duyuyordu.

Roma tarihine bir göz atacak olursanız, insanlığın bu dönemdeki sıkıntıları hakkında canlı örnekler bulursunuz. Bir insanın hasmıyla ya da kana susamış bir yırtıcı hayvanla yap­tığı boğuşmada, yara alıp bitkin bir şekilde yere serilmesini seyretmek insanların en büyük zevki idi. Araplar buna benzer bir zulmü kendi kız çocuklarına yapıyorlardı. İşte Hz. Mu-hammed'in Peygamber olarak gönderildiği Cahiliyye çağını böyle tasvir edebiliriz. Kur'ân-ı Kerîm bu gerçeğe işaret eder "Sİz bir ateş çukurunun tam kenarında iken sizi oradan O kur­tardı."

Hz. Peygamber de çok güzel bir misâl ile bu hakikati şöyle açıklar: "Benim vaziyetim, ateş yakan ve ateş çevresini aydınlatmaya başlayınca da onun içerisine kendilerini atmaya çalışan kelebeklere engel olmak ve onları ateşe düşmekten ko­rumak isteyen bir şahsın hali gibidir. Ben de sizin ateşe düş­menize engel olmak istiyorum ama siz kendinizi ateşe atmak için çırpmıyorsunuz. İşte benim ve sîzin durumumuz böyle. Ben size ateşten uzaklasın, ateşe yaklaşmayın diyerek sizi ateşe düşmekten alıkoymaya çalışırken, siz beni dinlemiyor ve ateşe hücum ediyorsunuz." İşte tam böyle bir ortamda Hz. Muham-med, Âlemlere Rahmet olarak gönderildi.

Şurası şüphe götürmez bir hakikattir ki, kendisinden son­raki tarihi devirlerin tamamı Hz. Muhammed'in Peygamber­liğine, onun ebedî ve cihanşümul davetine, onun çalışmalarına şükran ve minnet borçludur. Çünkü O, önce ölümle pençeleşen insanlığı ölümden kurtarmış, sonra da sınırsız lütuf ve bağışla­mda, yeni hediyeler demetiyle insanlığa yeni bir ufuk açmıştır. [58]

Hz. Muhammed, dünya tarihinde örnek nesil olarak ad­landırılan, ahlâk, hak, hukuk ve adalet âbidesi, merhamet çağlayanı bir nesil yetiştirmiştir. Saadet Asrı ve onu takip eden dönemde yetişen Müslümanlar, yani Hz. Peygamberin ar­kadaşları, Cahiliyyenin acımasız, haksız, hukuksuz, adalet­siz insanlarıdır. Nasıl olmuştur da bu malzemeden bu sonuç elde edilebilmiştir? Bu sorunun cevabını herkes araştırmalıdır.

İnsanlığın, cahiliyye çağının yerleşmiş kötü âdetlerini terk etmesi hiç de kolay olmamıştır. Bu güç işi Hz. Peygamber, ancak rahmet olma özelliği ile başarmıştır.

Rahmet, insanın tabiatı İcabı muhtaç olduğu bir ortam­dır. Rahmet kelimesinin türevlerinden birisi olan Rahîm keli­mesi, insanın yaratıldığı ve bir müddet içinde yaşatıldığı or­tama İsim olarak verilmiştir. Ana rahmi insanın yaşayabile­ceği en uygun ortam olan organın adıdır. Rahim, cenin için müş­rik, rahat, sıcak, oksijen ve hayat dolu bir ortamdır. Ana rah­minin bu sevgi ve şefkat dolu özelliği, anne ile yavrusunun ara-Sındaki sıcak ilgi ve sevgiyi geliştirmesi için, rahmeti her şeyi kuşatan Allah'ın iradesinin, bu yöndeki tecellisidir. Ce­nini insan haline dönüştüren ortam bu ortamdır,

İnsan, çok zayıf olduğu, bakıma, gözetime en çok ihtiyacı olduğu dönemi, ana rahminde geçirmektedir. Ana rahmi insanı korumakta, kollamakta ona yaşayabileceği en uygun ortamı sunmaktadır. İşte bütün bu özellikleri sebebiyle bu organa ra­him denmiştir. Bu adlandırmadan hareketle denilebilir ki in­sanın içinde yaşayabileceği en uygun ortam rahmet ortamıdır. Bu ortam ona hayat verir, canlılık verir, ona yaşamanın zev­kini tattırır. Hatta, onu bir tohumcuk durumundan, bir et par­çasına, oradan da canlı bir organizmaya dönüştürür. [59] Bunun gibi, rahmet ortamı kötülükler ve günahlar içinde yüzen insan­larda bir değişim, bir başkalaşım meydana getirir. Onu kötü­lükten vazgeçirir, bir et parçasını canlı bir organizmaya dönüş­türdüğü gibi, kötülük yapmaya, günah işlemeye alışkın olan kişilerin iyilik yapacak davranışlara yönelmesini sağlar. Bu işlev son derece önemlidir. İnsanın dönüşümleri, yeniden aslına dönmesi ancak rahmet ortamı ile mümkündür. Bu açıdan rahmet olma, aynı zamanda çok etkili bir eğitim yöntemidir.

Din eğitimi için en uygun, en ideal yöntem bu kelimenin içerdiği anlamı kendi içinde barındıran yöntemlerdir. Bunların her biri, rahmetten türeyen iki kelimeyi (Rahmân-Rahîm) kendisine ad olarak alan Allah'ın yöntemidir.

"Rahîm" kelimesi ve bilhassa onun çoğulu olan "erham"

akrabalık bağı anlamında da kullanılır. Bir kudsî hadiste akrabalık bağının Allah'ın Rahman isminden türetildiği be­lirtilerek akrabalığın Önemine vurgu yapılır. Akraba grubu ise insanın yaşaması ve özellikle ihtiyaçlarını giderebilmesi için vazgeçilmez bir imkândır. Bu bakımdanda rahmet ortamı in­sanın içinde hayatını sürdüreceği en ideal ortam olarak gözük­mektedir.

Rahmet kavramının eşanlamlısı olan sevgi, İslâm'ın te­mel ilkesidir. Sevgi, sınır tanımaz ifadelerle Kur'ân'da yücel­tilmiştir. Meselâ sevgi, Kur'ân'm ifadesiyle sadece kişinin ho­şuna giden bir objeye yöneltilme ile sınırlandırılmamıştır. Ki­şinin zevklerine hitap eden, kendisine hoş gelen kişileri sev­mesi aslında, başkasını sevmesinden çok kendisini emesidir. Halbuki Kur'ân'm bu konudaki ölçüsü, insanm kettu-sıni sev­meyeni sevmesidir.

"işte siz öyle kimselersiniz ki onlar sizi sevmedikleri halde siz onları  seversiniz." [60]

Sevginin bu şekilde tasvir ve tavsiye edilmesi, zirvesinin ortaya konması ortaya konması, gerek dinî tebliğde, gerekse insanı eğitmede çok temel bir ilke olduğunu çağrıştırmaktadır. Bundan dolay) eğitimin her alanında sevgi ve sevgi ortamı bir ilke olarak düşünülmelidir.

Sevgi ilkesi çocuk eğitimi konusunun da temel ilkesidir. Bilindiği gibi çocukta ilk ortaya çıkan duygular sevgi, güven, ümit ve bağlanma duygularıdır. Korku ve endişe daha sonra ortaya çıkar. Hatta korku ve endişenin ortaya çıkması genel­likle yanlış eğitim sonunda olur. Özellikle aile içindeki eği­timle ilgili yöntemler, hep çocuğun dünya hayatının en büyük nimetlerinden olduğu noktası vurgulanarak vaz'edilmiştir. Bu en büyük nimete, onun tabiatına uygun olarak yoğun sevgi ve şefkat tezahürleri ile yaklaşmak, eğitimde en verimli yön­temdir. Rahmeti gazabını kat kat geçen Âlemlerin Rabbi'nin, Âlemlere rahmet olarak gönderdiği peygamberine inzal ettiği dînin terbiye prensiplerini, sevgi, şefkat ve müjde üzerine bina etmesi son derece tabiîdir. Bundan dolayı diyebiliriz ki çocuk eğitiminde başarının temeli "sevgi ve şefkaf'tir.

Sevgi, psikolojide, kişinin başkasının iyiliğini yüce bir değer olarak görmesi, hatta kendi iyiliğinin önüne alması so­nucunu veren bir duygu olarak tanımlanır. Çok kere yumuşak olarak yaşanır. Bazan oldukça sert tezahürleri de ortaya çıka­bilir. [61]

Sevgi ile ilgi, uygun beslenme ile tamamlandığında ço­cukta zekânın gelişmesini kolaylaştırdığı bilinmektedir. Pe­dagoglar, ilk yaşantının zihinsel gelişmede çok önemli olduğu konusunda hemfikirdirler. [62]

Çağdaş eğitim anlayışının temelinde şu etkenler yatar:

a-Çocuğa ve onun geleceğine ilişkin ilgi ve sorumluluk bilinci,

b-Çocuğu tanımak, anlamak, gelişim özelliklerini bilmek,

c-Uyarıcı zenginliği ve tutarlılığı olan bir çevre oluştur-

d-Çocuğa birey olarak saygı duymak.

Bu etkenlerden ilgi, sorumluluk, tanıma ve saygı, sevgi­nin etkin özellikleri olarak bilinir (Fromm 1977). Bu etkenlerle sevgi, karşılıklı etkileşim içindedir. Bu öğeleri içermeyen sev­gi, faydalı olmaktan çok, engelleyici aşırı düşkünlük olmaktan öte bir anlam ifade etmez. Sevgi olmadan da bu dört konu da yapılan etkinlikler başarı ile sonuçlanmaz. Eğitim, çocuğa et­kin bir sevgi ile yaklaşmayı ve onu uyarıcı zenginliği ve tutar­lılığı olan bir çevrede yetiştirmeyi öngörür. [63]

Çocuğun sağlıklı gelişimi için sevgi şarttır. Sevgi ile çocuğu yetiştirme arasında şöyle bir fikirler dizisi kurulmak­tadır.

1- Sağliklı bir gelişim için çocuk sevgiye ihtiyaç duyar.

2- Bu sevgi, öncelikle ve özellikle ana-babadan, yoksa sütanneden gelmelidir.

3- Çok annelilik, sevgi bağlılığını sulandırır, çocuğu geri­letir.

4- Sevgi, duygusal gelişimin yanında bedensel ve zihinsel geüşim, olgunlaşma ve sağlık için de şarttır.

5- Çocuğu anadan ayırmamak şarttır. Aksine tutumlar ço-ugun sağlığının bozulmasına, canlılık ve atılganlığının tükenmeşine, duygusal açlıklara, beslenme bozukluklarına, hatta ölümlere yol açar. [64]

Çocuğu sevmek insanî duyguların bir gereği olduğu gibi, aynı zamanda bir bilgi konusudur. Onun ihtiyaçlarını, istidat­larım ve dileklerini devamlı incelemek, ihtiyaçlarım gidere­bileceği, istidatlarını geliştirebileceği, dileklerini gerçekleş­tirebileceği ortamı hazırlamak, ruhundaki bütün iyi temayül­leri harekete geçirmek ve dolayısıyla ona hakkı olan mutlu­luğu temin etmek bu bilginin alt başlıklarıdır. [65]

Sevginin eğitsel değeri, niceliğinden çok niteliğine göre azalır veya çoğalır. Önemli olan niteliktir. [66] Nitelikli bir sev­ginin taşıması gereken özellikler şöyle sıralanmaktadır:

a- Sevgi sürekli olmalıdır.

b- Sevgi kaynağı olan anne figürü bir, en fazla iki kişi olmalıdır.

c- Sevgide miktar değil, tutumun kalitesi önemlidir. Ka­liteyi ise şu unsurlar belirler:

1- Sevgi gerektiği kadar olmalı,

2- İhtiyaç duyulduğunda ortaya konmalı

3- Bağımsızlık çabalarını engellemeyecek bir biçimde ol­malıdır. [67]

İnsanlarda oluşan sevginin kaynağını dört grupta topla­mak mümkündür:

1- Fıtrf ve ilâhî sevgi. Ana-baba-çocuk arasında ortaya çıkan sevgidir. Kişinin kendi iradesine bağlı değildir.

Fıtrî sevginin dışında, toplum hayatının yapısında tabiî olarak bulunan bazı oluşumlar da sevgi duygusunun gelişmesine kaynaklık ederler.

2- Fikir ve davranış faziletlerinin müşterekliğinden doğan sevgi. Buna fertlerin birbirlerine uyum göstermesinden doğan sevgi de diyebiliriz.

Ana ve baba çocuklarına karşı duydukları fıtrî sevgiye, uyumdan kaynaklanan sevgiyi de ilâve etme çabası içinde bu­lunmalıdırlar. Bu sonucun temini için çocuk da ana-babanın dav­ranışlarına ve fikirlerine uyum göstermelidir. Bundan dolayı ana ve baba yapılması çok güç olan davranışları çocuktan bek­lememeli, böylece, uyumsuzluk ortamının oluşmasına meydan vermemelidirler.

Uyumsuzluk veya uyum noksanlığı, fıtrî sevgiyi de zede­leyebilir. Ana-baba ile çocuk arasında, fıtrî sevginin karakte­rine aykırı bazı istenmedik olayların vukua gelmesinin teme­linde bu zedelenme yatmaktadır.

3- Menfaatten (birbirlerinin güç ve kuvvetinden istifade ettiklerinden) kaynaklanan sevgi.

4- Fazilet ve menfaatte birleşince kişiler arasında otomatik olarak oluşan haz duygusundan kaynaklanan sevgi. [68]


Konu Başlığı: Ynt: Sevgi (Rahmet) Kavramı Ve İnsan Tabiatı
Gönderen: Emirhan8a üzerinde 19 Mart 2015, 01:17:11
İnsanlığın, cahiliyye çağının yerleşmiş kötü âdetlerini terk etmesi hiç de kolay olmamıştır. Bu güç işi Hz. Peygamber, ancak rahmet olma özelliği ile başarmıştır.

Rahmet, insanın tabiatı İcabı muhtaç olduğu bir ortam­dır. Rahmet kelimesinin türevlerinden birisi olan Rahîm keli­mesi, insanın yaratıldığı ve bir müddet içinde yaşatıldığı or­tama İsim olarak verilmiştir. Ana rahmi insanın yaşayabile­ceği en uygun ortam olan organın adıdır. Rahim, cenin için müş­rik, rahat, sıcak, oksijen ve hayat dolu bir ortamdır. Ana rah­minin bu sevgi ve şefkat dolu özelliği, anne ile yavrusunun ara-Sındaki sıcak ilgi ve sevgiyi geliştirmesi için, rahmeti her şeyi kuşatan Allah'ın iradesinin, bu yöndeki tecellisidir. Ce­nini insan haline dönüştüren ortam bu ortamdır.Rahmet'in terim anlamına ise Fahrettin Razı, insanı âfetlerin her türlüsünden kurtarma, ihtiyaç sahiplerine gerek­li her türlü hayrı ulaştırma suretiyle ihsan ve in'âmda bulun­maktır [54] der. Râzfnin bu tanımı çok yerindedir. Râzf, burada öncelikle insanı âfetlerin her türlüsünden kurtarma anlamı üze­rinde durmaktadır. Şüphesiz insandan âfetleri kaldıran ve o-nun ihtiyaçlarını gideren ona ihsanda bulunan Allah Teâlâ'dır. Bu anlamda rahmet sadece onun bir fiili gibi gözük­mektedir. Bu kavram Kur'ân'da Rasûlullah(s.a.v.)'m bu sıfatı olarak da kullanılmakta ve âyette "Seni ancak Âlemlere Rah­met olarak gönderdik.  [55] buyurulmaktadır.


Konu Başlığı: Ynt: Sevgi (Rahmet) Kavramı Ve İnsan Tabiatı
Gönderen: Ceren üzerinde 19 Mart 2015, 12:09:40
Aleykümselam.Rabbim razı olsun paylaşımdan Reyyan abla.Peygamber efendimiz bizlere sevgiyi,barışı kardeşliği emir etmiştir.İslamiyet bunların üzerine kurulmuştur.Bizler Rabbimizi,Peygamberimizi,Dinimizi sevdikçe biz oluyoruz.
Kişi sevgiyi,dini,ahlaki kavramları ilk olarak ailede tanımaya başalar.Aileler çocuklarına iyi bir gelecek sunmak için ilk önce sevgi karşılıksız sevgiyi,merhameti aşılamalıdırlar.Zaten Allah sevgisi,Peygamber sevgisi,aile sevgisi ile büyüyen çocuk gelişimini tamamlamış,kişiliği oturmuş,sorumluluk almış demektir.


Konu Başlığı: Ynt: Sevgi (Rahmet) Kavramı Ve İnsan Tabiatı
Gönderen: İkraNuR üzerinde 21 Mart 2015, 21:24:27
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bizlere kardeşliği, sevgiyi, barışı emir etmiştir.


Konu Başlığı: Ynt: Sevgi (Rahmet) Kavramı Ve İnsan Tabiatı
Gönderen: Rüveyha üzerinde 05 Mart 2016, 15:48:27
Ve aleykumusselam.Âmin ecmain İnşaAllah.İnsan ile rahmet kelimesi o kadar uyuşuyor ki..Yani insana rahmet yakışır..İnşaAllah rahmet deryasına Allahın rızasını kazanarak girenlerden oluruz...Rabbim razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Sevgi (Rahmet) Kavramı Ve İnsan Tabiatı
Gönderen: Damla üzerinde 05 Mart 2016, 17:18:09
#Esselamu aleykum..Sevgi kalpten olmalıdır..Rabbim razı olsun..#


Konu Başlığı: Ynt: Sevgi (Rahmet) Kavramı Ve İnsan Tabiatı
Gönderen: sultan aktay üzerinde 10 Mart 2016, 15:10:27
ve aleyküm selam allah c.c razı olsun