Konu Başlığı: Münafığa Rahmet Gönderen: Zehibe üzerinde 14 Temmuz 2010, 12:54:06 3. Münafığa Rahmet
Hz. Peygamber(s.a.v.)'in rahmet kapsamı içinde münafıklar bile yer almıştır. Bu durum yadırganacak bir durumdur. Çünkü münafıklar kâfirlerden de daha aşağı derecede insanlar olarak kabul edilmişler ve çok aşağılayıcı bir azab ile cezalandırılacakları haber verilmiştir. [516] İslâm'a inandıklarını söyledikleri halde kalpten inanmayan, sadece Müslüman görünen kişilere verilen bu adlandırma, onların kalplerindeki bozgunculuk yapma İsteklerini belirtir. Bu misyonlarının gereği olarak Peygamberliğin Medine döneminde bir çok bozgunculuğa adları karışmıştır. İfk hadisesi, Tebük Seferi, Bedir, Uhud Savaşları gibi çok önemli olaylarda ortalığı karıştırmışlar, Müslümanları mescide gidişlerinde ikiye bölmek için Mescid-i Dirâr'ı (Zararlı Mescit) inşa etmişlerdir. Hz. Peygamber bunların her yaptığı işe tedbir alarak zararlarını asgariye indirmiştir. Yaptıklarından dolayıda onlara doğrudan bir ceza tertip etmemiştir. İfk olayında başrolü oynadığı halde Abdullah b. Ubeyy b. Selul'u bile cezalandırmamış, Tebuk Seferine katılmayanlara bir şey dememiş, katılıp da dönüşte kendisine suikast tertipleyen münafıklara dokundurmamış, onları öldürmek isteyen Ashabını "Madem ki dilleriyle kelime-i şehadet getirerek Müslüman olduklarım açıklıyorlar. Şu halde onlara dokunamayız' [517] diyerek engellemiştir. Hz. Peygamber dil ile İkrarın (söylemenin) önemi üzerinde başka olaylarda da durmuştur. Cüheyne kabilesine sefere gönderdiği bir grup Müslüman, Cüheynelilerle savaşa tutuşmuş ve savaş esnasında çok iyi dövüşen birisini sıkıştırdıklarında adam "Lâ ilahe illallah!" demişti. Gruptaki diğer arkadaşı çekildi. Fakat Üsâme onun bu şehâdetini dikkate almayıp a-damı öldürdü. Medine'ye dönüp olayı anlattıklarında, Hz. Peygamber hem çok kızdı hem de Üsâme'ye çıkıştı: "Lâ ilahe İllallah dediği halde o adamı öldürdün ha!" Üsâme de "Yâ RasÛlallah! O adam iman ettiğinden dolayı değil, ölümden kurtulmak İçin söyledi." diyerek kendisini savundu. Üsâme'nin bu cevabını Peygamberimiz sert bir şekilde cevapladı: "Adamın kalbini yarıp da içine mi baki in ?" Bu sözü bir kaç kere tekrarladı. [518] Peygamberimiz zamanında benzerî bir olay daha yaşanmıştır. Rasûl-i Ekrem Efendimiz Hicret'in sekizinci yılı Ramazan ayında, bir grup sahâbîyi Medine yakınlarındaki İzam Mevkiine göndermişti. Seriyye dediğimiz bu birlik İzam vadisine vardığında, Müslüman olup olmadığını henüz bilmedikleri Âmir îbni Ezbat el-Eşca'î'yi gördüler. Âmir çökmüş olan devesinin üzerinde birşeyler yemekteydi. Seriyyeyi görünce onlara İslâmî usule göre selâm verdi. Böylece onun Müslüman olduğunu anlayan İslâm askerleri kendisine dokunmadılar. Fakat seriy-yenin içinde bulunan Muhallim îbni Cessâme ile bu zat arasında Câhiliyye devrinden kalma bir anlaşmazlık vardı. Muhallim, birden Âmir'in üzerine saldırarak onu öldürdü ve devesiyle eşyalarına el koydu. Seriyye Medine'ye dönünce, Muhallim'in yaptığı haksızlığı Peygamberimiz'e anlattılar. Rasûlullah Efendimiz Muhallim'i: "O adam "Mü'miniml" dediği halde sen onu öldürdün, Öyle mil?" diye azarladı. O zaman şu âyet nazil oldu: "Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman her şeyi iyi anlayıp dinleyin. Size selâm verene, dünya menfaati sağlamak için "sen tnü'min değilsin" demeyin. Çünkü Allah'ın yanında nice faydalı şeyler vardır! Önceleri siz de onlar gibiydiniz de Allah size lütuftu bulundu. O halde dikkatli olun da iyi anlayıp dinleyin. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızdan haber-dardır. [519] Bu olaya sebebiyet veren Sahâbî ölünce toprak, adamın cesedini kabul etmeyip dışarı atar. Onu tekrar gömerler, ertesi sabah cesedini yine dışarıda bulurlar. Rasûlullah Efendimiz bu olayı yorumlarken, toprağın ondan daha kötüleri de kabul ettiğini, fakat bu olayın şehâdet getiren birini öldürmenin kötü sonucunu mü'minlere göstermek ve böylece onlara bir ders vermek üzere meydana geldiğini söyler. [520] Rasûlullah'ın bu art düşünce aramama politikası o derece yaygın idi ki, münafıklar bu davranışları bir nevi "saflık" olarak değerlendirmeye başlamışlardı. Şöyle diyorlardı: "Gerçek şu ki, Muhammed bir kulaktan ibarettir, kim kendisine bir şey söylerse, hemen inanıp onu te'yid eder." Bu sözleriyle şunu demek istiyorlardı: "Kim kendisine hakkımızda bir şey söylerse buna inanır. Sonra biz yanma gider yemin ederek inkâr ederiz. Bu sefer bize inanır." [521] Böylece münafıklığın tayin hakkının Allah'ta olduğunu ve O'nun bildirmesi ile Hz. Peygamber'İn bildiğini tespitten sonra, Peygamberimizin münafıkların başı olan Abdullah b. Ubeyy b. Selül'e olan rahmetini görelim: Abdullah b. Ubeyy b. Selûl, Hz. Peygamber devrinde Medine'de yaşayan münafıkların reisidir. Babasının annesine nispetle İbn Selül diye anılan Abdullah, hicret esnasında Haz-rec kabîlesinin reisiydi. Medine'nin idaresi kendisine verilmek üzere iken, Hz. Peygamber(s.a.v.)'in oraya gelmesiyle bundan mahrum kalmıştı. Bedir gazvesinden hemen sonra Müslüman olmuş görünmesine rağmen, bu sebeple, Peygamber'e ve İslâm'a karşı beslediği kin ve düşmanlık duygularından hiçbir zaman kurtulamamıştır. [522] Hz. Peygamber'İn, münafıkların lideri Abdullah b. Ubeyy'e karşı davranışı son derece manidardır. Medine'deki bir çok bozguncu hareketi başlatmasına, özellikle savaş hazırlıkları sırasında söylentiler yayarak hem hazırlıkları engellemesine, hem de moral bozmasına rağmen Hz. Peygamber (s.a.v.) amme işlerinde onunla istişare edip, fikrini alırdı ve onun şefaat ve tavassutunu kabul ederdi. İki ayrı komplosuna rağmen onu affetmiştir. Benû Mustalik seferi sırasında meş'um İfk hadisesine sebep olmuştur. Bunun üzerine bazı Müslümanların, hatta bizzat Abdullah'ın samimi bir mü'min olan oğlunun onun cezalandırılması hususundaki ısrarlarına rağmen, Peygamberimiz: "Hayır, ona karşı biz daima merhametli olacağız ve o, bizimle beraber olduğu müddetçe bizden hüsn-ü kabul görecektir." diyerek onlara engel olmuştur. Peygamberimizin münafıklara karşı bu müsamahalı siyaseti, onların Medine'de çıban başı olmalarını engellemiş, münafıklar Medine'deki nüfusun önemli bir kısmını teşkil ettikleri halde Asr-ı Saa-det'te büyük problem çıkarmamışlardır. İfk hadisesinden sonra, hadisenin baş mürettibi olmasına veKur'ân'da "İftiranın büyüğünü üstlenen adam için en büyük azap vardır. "{Nûr, 24/11) buyurulmasına rağmen, Rasûlullah, Abdullah'a celde bile uygulamadı. Abdullah'a karşı Peygamberimiz'in son jesti, onun bu müsamaha siyasetine taç olur: Hicret'in 9. Yılında ölen Abdullah b. Ubeyy'in oğlu Abdullah, samimi bir Müslümandı. Babası ölünce onun vasiyyetini yerine geti mek ve kefen yapmak için Peygamberimizden gömleğini istedi. Rasûlullah da, şahsî gömleğini verdi. Abdullah onunla babasını kefenledi. Sonra da onun namazını kıldırıp babasının affedilmesi için dua etmesini istedi. Bazı Müslümanların, özellikle Hz. Ömer'in şiddetli İnfial ve itirazlarına rağmen Hz. Peygamber cenaze namazını bizzat kıldırdı. [523] Onun için istiğfarda bulundu. Hatta mezarı basma kadar gitti. Halbuki onun affedilmeyeceği Kur'ân'da kesinleşmişti: "Onlar için ister af dile, İster dileme. Onlar için yetmiş kez af dilesen de Allah onları asla affetmeyecek" Durum böyle olmasına rağmen, Rahmet Peygamberi kendisine verilen yetkiyi Abdullah b. Ubeyy lehine kullanmış, onun için a f talebinde bulunmuştur. [524] Peygamberimiz bütün bunları bir taraftan Abdullah b. Ubeyy için yaparken, bir taraftan da onun yandaşlarına mesaj vermiş, onun ölüm halindeki belki pişmanlığını değerlendirmiş, bundan diğerlerinin ders çıkarmasını sağlamıştır. Zaten bu olaydan sonra da bin kişi Müslüman olmuştur. [525] Ayrıca Abdullah b. Ubeyy'in toplumsal itibarını yükseltmiş, böylece geride kalan ailesi ve oğlunun gönlünü hoş etmiş, onların incitilmesinin önüne geçmiştir. Rahmet olmanın zirvesinde ümmetine de örnek olmuştur. Bunlar gibi, rahmet olmanın bir çok örnekleriyle dolu bir hayat geçiren peygamberimiz kendi zamanındaki İnsanları bu ilke ile İslâm'a kazandırmış ve onların hayatlarında yeni bir oluşum meydana getirmiştir. Bu yöntemi İslâm davetinin en verimli yöntemi olarak da Müslümanlara öğretmiştir. Bu yöntem, tebliğden çok, temsil mantığına dayanmakta, etki gücünü de buradan almaktadır. Rahmet olma gibi geniş ve kapsamlı bir kavramı Örnek olma ve temsil etme mantığıyla insanlık tarihine kazandıran peygamberimiz ve onun dîni islâm'ın günümüzde hoşgörüsüz bir din olarak görülmesi, onun teorik ve pratik esaslarından çok, mensuplarının tutum ve davranışlarının hatasından kaynaklanmaktadır. İnsanlığın, öncelikle de Müslümanların onun bu ilke ve yöntemine sahip çıkması, bundan sonraki çağlann İslâm çağlan olmasına yetecektir. [526] |