๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Yetişkin Din Eğitimi => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 14 Temmuz 2010, 13:30:30



Konu Başlığı: Günahkâra Rahmet
Gönderen: Zehibe üzerinde 14 Temmuz 2010, 13:30:30
D. Günahkâra Rahmet
 

Hz. Peygamber'in "Âlemlere Rahmet" olmasının kapsa­mı içine giren bir grup da, nefsinin arzu ve isteklerini denetim altına alama 'an ve bunlara uyarak günah işleyen kişilerdir.

Günah dinimizde herkesin kaçınması gereken davranış­lar için kullanılan bir terimdir. Din hiçbir tedbir veya yakla­şımı ile günah işlemeye sevketmez. Onu meşru kabul etmez. Ve onu meşrûlaştıracak bir tutum içine de girmez. Bu bakımdan rahmetin günahı ve günahkârı kapsaması, onun yaptığını meş­ru görmek adına değil, onu eğitmek, onu yeniden kazanmak amacıyladır. Şurası iyi bilinmelidir ki, günah işlemek insan­ları dinin kendi dışına çıkarması anlamına gelmez. Özellikle İmam-ı Azam'ın düşüncesi, amelin imandan bir parça olmadığı yolundadır. Bu bakımdan günahkâr bir mü'mindir. Zaten günah terimi, mü'minin olumsuz davranışları için kullanılır. Fakat bu olumsuzluk onu din dışına itmez. Onun için günahkâra rah­met, mü'mine rahmet demektir.

Günah işleyeni psikolojik olarak dışlamak onun iyice günaha dalması ile sonuçlanacaktır. Bunun ise ne o ferde ne de dine herhangi bir faydası yoktur. Onun için günahkâra en uygun davranış, onu anlayışla karşılamak, onunla ilgilenmek, onun ümitsizlik psikolojisi veya boşvermişlik psikolojisi içine gir­mesini engellemek, pişmanlık duygulan içinde dinle yeniden sosyalleşmesini temin etmektir.

Şüphesiz günah işlemek İnsanın kendini nispet ettiği di­nin kurallarına aykırı davranması, yaratıcı ile yaratılan arasmdaki ahengi bozması, böylece bu âhenkten doğan iç huzuru kaybetmesi gibi ruhsal sonuçlara yol açan bir olaydır. İnsana iç huzuru sağlamayı hedef alan din, bu bozulmayı onaylamaz. Onun için günah işlemeye de daima olumsuz bir değer yükler. Günahtan kaçınmayı emreder. Fakat günahkârı dışlamaz. Bu­nun da çeşitli sebepleri vardır.

Öncelikle günah işleyeni dışlamak onu günahı ile baş başa bırakmak demektir. Bu ise, günah işleyenin yaptığı bu olumsuzluğa devam etmesini onaylamak gibi bir anlam taşır. Dışarıdan ikinci bir kişinin yardımı olmadan insanın günahı terketmesi çoğu kere mümkün olmaz. Bu durum giderek onda günaha alışmak gibi bir sonuca yol açacağından, psikolojik o-larak Allah'ın rahmetinden de ümidini kesmeye yol açacakür. Kur'ân ise Allah'ın rahmetinden ümit kesilmeyeceğini [453]bildi-rir. Hatta Allah'ın rahmetinden ümit kesmenin sapkınlık ol­duğunu [454]'haber verir. Bu ümitsizliğin ileri boyutlarının küfür olduğunu bildirir. [455]

Rasûlullah, Allah'ın rahmetinin her şeyi kuşattığını haber veren âyeti teyit eder ve Allah'ın rahmetinin gazabını geçtiğini haber verir. Böyle bir durumda, ondan ümit kesmek rahmet sıfatını inkâr etmek anlamına geldiğinden küfre kadar uzanır.

Günah ve günahkârı bu kadar kuşatan rahmet, insanların ümitsizlik içinde yok olmasını önler. Ceza ve azap korkusuyla dehşete düşmüş, paniklemiş insanları, bu psikolojik bozukluk­tan kurtarır.

Günahtan kaçınmak mümkündür. Fakat günahsız bir dün­ya olmayacaktır. Daima birileri günah işleyecektir. Çünkü Allah Teâlâ kendisini "Gafur" ve "Tevvâb" olarak tanıtmak­tadır. Gafur "günahları affedici" demektir.

Allah Teâlâ'nın "Affedici" ismi oldukça günah da işle­necektir. Çünkü Allah Teâlâ'nın hiçbir sıfatı boşuna değildir. Gafur sıfatı da boşuna değildir.

Bunun yanında Tevvâb (Tevbeleri kabul edici) sıfatı da her an işlemekte, günahlarından tevbe edecek kulu beklemek­tedir.

Kur'ân geniş ve taşkın rahmet denizini öylesine tarif eder ki, gönülleri öylesine sihirli bir şekilde etkiler ki, kul yüce Allah'ı Halım, Kerîm, Cömert, Rahîm sıfatlan yanında, tevbeleri kabul edici, tevbe edenleri adetâ arzulayan bir varlık olarak algılar. Tevbe kapısının sürekli açık oluşu, onun din­darlığını her an yeniler; onu her an ümit içinde tutar.

Günah işleyenin dünyada daima var olacağını haber ve­ren Peygamberimizin bu konudaki açıklaması şöyledir:

"Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz Allah sizi yok eder, yerinize günah işleyip kendisinden af dileyen bir başka toplu­luk getirirdi.'" [456]

Günahkârı hiçbir zaman dışlamayan Peygamberimiz rahmet olma özelliğini en çok belki onlara açmış, onları ku­caklamış, onlara ümit vermiştir. Bir din tebliğcisi olarak belki onun söyleyeceğine hiç ihtimal verilmeyecek olan şu sözler de onundur:

"Şefaatim büyük günah işleyenler üzerine olacaktır." [457]

Bu hadis-i şerif onun rahmet olma vasfının ne kadar kap­samlı ve ne kadar sınırsız olduğunun en güzel delilidir. Büyük günahlar için bile rahmet denizinde böylesine bir yer ayrıl­dığına göre, daha düşük düzeydeki günahlar haydi haydi rah­met kapsamında olacaklardır.

Rasûlullah, isyan ve günahların, hata ve yanılmaların insan hayatında geçici ve yok olmaya mahkûm şeyler olduğunu, insanın bunlara cehaleti ve gururuyla, bazen kısır görüşüyle, bazen şeytanın aldatmasıyla, bazen de nefsinin tahrik ve teş­vikiyle düştüğünü düşünüyor ve günahını itiraf edip pişman olmanın, Allah'a tevbe etmenin, günaha bir daha dönmemeye kuvvetle azmetmenin insanın yaradılışına, insanlığın özüne, insanın asaletine daha uygun olduğunu söylüyordu.

Hz. Muhammed, boyuna kadar günah ve rezalet batak­lığına batmış olan günahkâr ve hatalı insanlara geniş bir tevbe kapısı açtı. Tevbenin faziletini mükemmel bir şekilde açıkla­dı. Tevbenin ibadetlerin en faziletlilerinden biri olduğunu söy­ledi. Böylece tevbe, Allah Teâlâ'ya yaklaştıran güzel bir va­sıta, Allah'ın temiz, günahtan korunan kullarının gıbta ettiği

Allah'a yakınlık derecelerinin en yükseğine -en kısa zamanda-ulaştıran kolay bir yol haline geldi.

Kur'ân, tevbenin faziletini ve genişliğini, insanı en büyük günahlardan nasıl temizlediğini gönülleri okşayan güzel bir üslupla açıkça ifade etmiştir. Nefislerine ve şeytana mağlup olanları, tevbenin kabulü ve tevbe edenin şan ve şerefinin yük­seltilmesi ve üzerindeki hüzün örtüsünün lütuf ve sevgiyle kal­dırılmasının günahkâr gözünde anlamı ve değeri çok büyük-tür. [458]

Peygamberimizin günah İşleyenlere verdiği ümit, kendi­si ile sınırlı değildir. Öncelikle Yüce Allah'ın büyük günah İşleyenler dahil kullarına olan tavrım şöyle anlatır:

"Cebrail (a.s.) bana geldi ve "Ümmetinden Allah'a or­tak koşmadan ölen kimseler cennete girecektir" dîye müjdeledi [459]

Hatta O'na ortak koşmayan kimseye azab etmemesini kulun Yüce Allah üzerindeki bir hakkı olarak tarif eder.

Sahâbe'den Muâz b. Cebel'e buyurur ki:

"Ey Muaz! Allah'ın kullan, kulların da Allah üzerinde hakları vardır. Allah'ın kullan üzerindeki hakkı ona hiçbir şeyi ortak koşmamaları ve ona ibadet etmeleridir. Kulların Allah üzerindeki hakkı İse ona ortak koşmayan kişiye azab etmemesidir." [460]

Yukarıdaki müjde, Yüce Allah'a ortak koşmayan onun birliğine inanan kimseye ne büyük moral ne büyük güvencedir. Bütün mü'minler için ümit kaynağıdır.

Tevbe edip tekrar tekrar günah işleyenlere bile rahmet kapıları kapatılmaz. Bir kudsî hadiste Hz. Peygamber buyururki:

"Kul günah İşler ve "Allalnm! Beni ve günahımı bağışla der" Yüce Allah şöyle buyurur: "Kulum günah işledi, kendisini a //edebilecek veya sorumlu tutacak bir Rabbinin olduğunu ha­tırladı." Kul dönüp tekrar günah işler. Gene aynı durum olur. Tekrar günah işler. Gene aynı durum olur. Yüce Allah buyurur ki:   "Haydi! İstediğini yav.  Ben seni bağışladım." [461]

Gene Allah Rasûlü'nün ifadesi ile Yüce Allah'ın kulla­rına karşı rahmeti bir annenin çocuğuna olan rahmetinden daha fazladır.

Rahîm sıfatı Kur'ân'da bir çok yerde Gafur sıfatı ile birlikte kullanılmaktadır. Bu kullanış bize iki şeyi düşündürdü:

1- Rahim sıfatının kaçınılmaz tamamlayıcısı Gafur (Af­fedici) olmaktır. Affedebilmek için ise ortada suç (günah) ol­malıdır.

2- Rahîm sıfatı en çok affedilmeye ihtiyacı olanlar için işletilecektir. Öyle ise rahmetin kapsamı içinde ilk halka a ffa ihtiyaç olan kişiler, günah ve suç işleyenlerdir. Onun için rahmet ve affetme kaçınılmaz olarak bir birinin içlem ve kap­lamı olmaktadır.

Hz. Peygamber'in bu tavrı hiçbir zaman günah kavramı­nın içini boşaltmak, kötülüğünü azaltmak, günahı teşvik etmek gibi dînin genel anlayışına aykırı bir yaklaşımı hedeflemez. Hatta denilebilir ki günahkârın sürekli içinde bulunduğu piş­manlık psikolojisinin etkisini azaltmak gibi de bir hedefi yok­tur. Onun günahkâra rahmet tavrı her şeyden önce insana ümit verme, onun yaşamını düzeltme ve daha iyi olma enerjisini sürekli şarj etme ve diğer insanlara da örnek olma hedefini güder.

Hz. Âişe'nin ifadesine göre Rasûlullah, Kur'ân'da bir âyeti sabaha kadar tekrar edip durmuştur. Ebû Zerr bu âyetin şu âyet olduğunu söyler:

"Eğer kendilerine azap edersen şüphe yokki onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan mutlak galip, yegâne hü­küm ve hikmet sahibi olan da sensin." [462]

Şurasını da hemen hatırlatalım ki, Hz. Peygamber eğer işlenen günah toplumsal bir alana yayılmış ise bir kanun ve devlet adamı olarak gerekli tedbiri almış ve günah boyutunda kalmayıp, suç alanına giren durumları cezalandırmıştır. Pey­gamberimizin aynı zamanda toplumsal düzeni hak ve hukuk kuralları üzerine kurma misyonunu da göz önünde bulundurur­sak, bu gibi durumlarda ceza vermenin hem kamu vicdanını tatmin hem de ileride olması muhtemel yanlış davranışları önleme amacı taşıdığı görülecektir. Onun için bundan sonra suçlu ile günahkâr kavramlarını ayırmak ve suçluya cezasını verdikten sonra geri kalan günah konusunda Peygamberimizin tav­rı işlenecektir. Mesela hırsıza, zina ettiği alenîleşen kişiye v.b. gibi durumlara ceza tertibi başka, günahkâr olarak onun hakkında alınan tedbir başkadır.

Hz. Peygamber (s.a.v.), tebliğde başarıya ulaşabilmesi için, bu metoda başvurmuştur. Kötülük ve azgınlıkta bulunan birinin engellenmesi, hatası sebebiyle herhangi bir şahsın ce­zalandırılması zaman zaman kaçınılmaz olmuştur. Ona uygu­lanan herhangi bir ceza, onu bir ikinci kez kötülüğe düşmekten alıkoyacağı gibi, işlediği hareketin keffareti olarak, onun om­zundan günah yükünü de kaldırmaktadır. Diğer taraftan ise, insanlar çevrelerinde cereyan eden müspet ve menfî hadiseler­den etkilenme özelliğinden dolayı, toplumda işlenen bir suç, suçu işleyenin şahsına zarar vermekle kalmayarak, çevreye de sirayet ederek onu bozar. İslâm kötü yaşayış ve davranışla­rın cemiyet bünyesinde yapacağı tahribatı önlemek üzere "en-nehyü ani'l-münker" müessesesi üzerinde hassasiyetle durur. [463] Toplumu düzeltme amaçlı cezanın dışında kalan cürümler, bi­reysel suçlar ve ibadetlerle ilgili ihmâllerdir.

İbadet ihlâlleri toplumsal suç kapsamına girmez. Hz. Peygamber zamanında ibadet yaygın olarak yapıldığından i-badet ihlâllerine çok fazla rastlanmaz. İbadet ihmâli diyebi­leceğimiz bir iki olayda da Peygamberimiz af ve müsamaha ile olayı karşılamıştır.

Bir gün Hasan  b. Sâbit'in   hanımı,   Peygamberimiz(s.a.v.)'e gelerek kocasının sabah namazlarına kalkma­dığını söyler ve onu şikâyet eder. Hz. Peygamber de Hasan b. Sâbit'e namaz vakti kalkamazsa kalkınca eda etmesini söyler. Bunu da kalkınca kılıver diye onun gönlünü kırmadan ve onun kalkamamasma anlayış göstererek yapar. Ama bir taraftan da ibadetten vazgeçmez.

Hz. Peygamber'in ibadet ihlâlleri karşısında tutumun­da, ceza bazen mükâfata dönüşür. O insanların affedilmesi için çeşitli alternatifler sunar. Keffaret uygulamasının anlamı bu­dur. Keffaret gerektiren bir suç işleyen bir Sahâbı'ye Peygam­berimizin tutumuna bakalım:

Ebû Dâvûd, Tirmizî ve İbn Mâce'nin verdikleri bir riva­yete göre: "Bir başkasında rastlanmayacak derecede kadına zaafı olan bir Sahâbî, "Ramazan ayında (oruçlu iken) hanı­mıma temas ediveririm" diye, korkusundan Ramazan süresince devam edecek bir yeminde bulunur. Daha sonra ise kendisini tutamayıp temasta bulunur. Sabah olunca Rasûlullah'a gelerek durumunu sorar. Hz. Peygamber kendisine bir köle azat etmesini söyler. Kölesinin olmadığını söyleyince, iki ay peş peşe oruç tutmasını söyler. Dayanamayacağını belirtince, altmış fakire bir vask hurmayı taksim etmesini emreder. Onun da bulunma­dığını ve geceyi aç geçirdiklerini belirtince, Hz. Peygamber, Şüreyk oğullarının sadaka mallarına bakan memura gitmesini ve o miktar hurmayı almasını, sonra altmış fakire yedirmesini ve geri kalanını da ailesi ile birlikte yemesini [464]ısöyler. Hatta rivayetlerin bîr kısmına göre hurmanın tümünü kendisinin ve ailesinin yemesini söylemiştir. [465]


Konu Başlığı: Ynt: Günahkâra Rahmet
Gönderen: sultan aktay üzerinde 10 Nisan 2015, 15:31:34
selamun aleyküm
günah işlemek demek allahın yasaklarını ve uygun görmediği şeyleri yapmk demektr


Konu Başlığı: Ynt: Günahkâra Rahmet
Gönderen: Nur-u Yehma üzerinde 10 Ekim 2018, 11:06:32
Ne kadar günah işlersen ile Allah a olan tövbe kapısı açıktır. Fakat dini kurallara aykırı davranmak insanın iç huzurunun bozulması ve Allah ile kul arasındaki ahengi bozulmasına sebep olurç Bağışlanma kapısı açık diye sürekli günaha düşmek bizim inancımızda noksanlıklar olduğunu gösterir. Zaten ne kadar imanlı ve teslimiyetli yaşıyoruz ki bari olanı en güzel şekilde koruyup  onun üzerine bina etmeye çalışalım


Konu Başlığı: Ynt: Günahkâra Rahmet
Gönderen: Mehmed. üzerinde 10 Ekim 2018, 16:50:11
Esselamu aleyküm Tevbe etmek ve ilahi nur ile beden ve ruhun yikanmasi her kimseye nasip olabilir Yeter ki kul istemeyi bilsin


Konu Başlığı: Ynt: Günahkâra Rahmet
Gönderen: üsveihasene üzerinde 10 Ekim 2018, 22:29:00
selamun aleyküm Rabbim tövbelerimizi kabul eyle günahlarımzı af eyle bizleri nefsimize şeytana bırakma paylaşım için teşekkürler ...


Konu Başlığı: Ynt: Günahkâra Rahmet
Gönderen: Sevgi. üzerinde 11 Ekim 2018, 00:35:48
Esselâmü Aleyküm. 
insan, günah ve sevap işleme özelliğinde yaratılmış bir varlıktır.
Ümit ve korku arasında olmak, her insan için lazım olan bir dengedir. Zira, ne kadar Müslüman olursak olalım, yine imansız ve cehennemlik ölebilmemiz mümkündür. Ne kadar günahkâr yaşasak yaşayalım, sonunda Cenab-ı Hak tövbe nasip eder, imanlı ve cennetlik gidebiliriz. Rabbim bizleri herdaim Rızasına uygun şekilde yaşıyan güzel kullarından olabilmeyi nasip etsin inşaAllah.
 Bilgiler için Allah Razı olsun