> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Eğitim > Yetişkin Din Eğitimi > Hukukî Ehliyet Açısından Kadın
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hukukî Ehliyet Açısından Kadın  (Okunma Sayısı 904 defa)
14 Temmuz 2010, 13:42:24
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 14 Temmuz 2010, 13:42:24 »



d. Hukukî Ehliyet Açısından Kadın
 

Kadın hukukî olarak erkek gibi hak ve vazifelere sa­hiptir. Herkesin kendisine ait sorumlulukları vardır. Kadın miras alabilir, [372]mülk sahibi olabilir, [373]mülkünü dilediği gibi kullanabilir. [374]

Kadının sahip olduğu haklarla, erkeğin haklan muka­yese edildiğinde herkesin ödevine göre hakka sahip olduğu

gorulur.[375]

Burada üzerinde durulan ve istisna teşkil eden durum, ticarî belge düzenlemelerinde kadının imzasının tek başına yetmemesidir. Çünkü bir âyette şöyle buyuruîmaktadır:

"Borç yazımı (senet veya çek tanzimi) esnasında şahit olarak bir erkek ve iki kadın bulunsun."[376]

Öncelikle, bu âyetle İslâmiyet, kadını şahitlik yapabi­lecek ehliyete sahip bir varlık olarak gördüğünü ilân etmiştir. Sadece bu ehliyeti doğrudan kendi ilgi alanı içinde olmayan ticaret hayatında tek başına kullanmasının doğru olmadığını îmâ ederek, doğruyu tespit etme açısından iki kadının şehade-tinin daha uygun olacağını tek kadının sağlıklı sonuç almak için yetmeyeceğini haber vermiştir. Kadına hukukî ehliyet getirmesi yönü ile değerlendirilmesi gereken bu âyetin, kadınların haklarını kısıtlamadığını, aksine, onlara o güne kadar toplumun sağlamadığı yeni bir hakkı getirdiğini söylemek da­ha doğru olacaktır.

Hukukî olarak kadının mirastan erkeğe göre daha az pay alması âyette şöyle geçmektedir:

"Allah size, çocuklarınız hakkında erkeğe kadının pa­yının iki misli miras vermenizi vasiyet (emr)eder." [377]

Miras konusunda getirilen bu hükmün arka planında bize göre haklı ve kendi İçinde tutarlı gerekçeleri vardır. Konuya girmeden önce, bu durumu kadının aleyhine bir hüküm olarak değerlendirenlerin yaptıkları büyük bir hatayı gündeme getir­mek istiyoruz.

Konu İncelenirken, değerlendirme, günümüzün hukuk ku­ralları ve toplumsal yapısı ile ilişkilendirilmektedir. Halbu­ki her hukuksal yapının kendine özgü bir sistem ve mantıktan kaynaklandığı unutulmamalıdır. Sistemin mantığı başka olun­ca, başka bir mantıkla hazırlanmış bir kural, bu sistem içinde yerine oturmamakta, çarkta uyumsuz bir dişli gibi olmaktadır. Burada da benzeri bir durum vardır. İslâm'ın öngördüğü bu miras paylaşımı, geniş aile yapısı ve sistemi için getirilmiştir. Geniş aile için verilmiş bu hüküm, çekirdek aile söz konusu olduğunda "k bakışta, kadınlar aleyhine bir haksızlık varmış gibi gö­zükmektedir. Halbuki geniş aile yapısı içinde sistemin diğer kuralları da göz önünde bulundurularak ve bir bütünlük içinde değerlendirilerek bir sonuca gidildiğinde bu durumun haksızlık olmadığı görülecektir. Şöyle ki;

a. islâm hukuku ailenin yapılanmasında erkeğe ailenin geçim yükünü yüklemiştir. Kadının böyle bir sorumluluğu yok­tur.

b. İslâm hukukunda, evlenirken erkek eşine mehir ver­mekle yükümlüdür. Bu da artı bir masraf demektir. Kadının böyle bir masrafı yoktur.

c. Erkeğin anne babaya bakma yükümlülüğü vardır. Ka­dının böyle bir yükümlülüğü yoktur.

d. Erkeğin evlenmemiş veya bîr sebeple dul kalmış kız kardeşine de bakma sorumluluğu vardır. Kadının böyle bir so­rumluluğu yoktur.

Görülüyor ki İslâm hukukunda, harcama ile ilgili yü­kümlülükler hep erkeğe yüklenmiştir. Böyle bir durumda har­cama yükümlülüğü olmayan kadınla, harcama yükümlülüğü o-lan erkeği bir tutmak hukuktaki eşitlik mantığına uygun olmaz.

Ayrıca, kadın eğer evlenmiş ise kendi kocası da kız kar­deşine göre mirastan iki misli pay alacağına ve bu parayı koca, geçiminden sorumlu olduğu ailesine harcayacağına göre, ara­daki kayıp bir başka şekilde telâfi olmaktadır. Eğer evlenme-mişse zaten onun geçimi erkek kardeş tarafından sağlanacaktır. Bu durumda da kadına haksızlık yapılmış değildir.

Ayrıca bu hükmü içeren âyette Yüce Allah emir kelime­sini kullanmamış, "vesâ" kelimesini kullanmıştır. Bu kelime­nin "emr"den başka mânâları da vardır.

İslâm'ın geldiği dönemde kadınlara reva görülen haksız uygulamalarla İslâm'ın getirdiği değerler karşılaştırıldığın­da, İslâm'ın yaratılış özellikleri, sosyal konum ve hukukî a-çıdan eşitliği getirdiği görülecektir. Ailenin kuruluşunda er­keğin yöneticiliği ise bir zaruretten kaynaklanmıştır. Temel ilkelerini eşitlik olarak belirleyen ve kadınların durumunun iyileştirilmesi sürecini başlatan Hz. Peygamber olmuştur. Onun sağlığında devam eden bu süreç, maalesef onun vefatı ile yük­selme trendini kaybetmiştir. Bu konu da tıpkı kölelik gibi çok yerleşik bir kanaat olduğu için, Hz. Peygamber zamanında baş­latıl. :s değişim süreci, hedefine ulaşamamıştır. Arap toplumu­nun yerleşik kanaatleri ve konjöktür, sürecin yarım kalmasına sebep olmuştur. Peygamberimizden sonra olacakları da Abdul­lah b. Ömer ; öyle diyerek sanki haber veriyordu:

"Rasûlullah döneminde hakkımızda âyet iner korkusun­dan kadınlar hakkında ileri geri konuşamazdık. Onlara per­vasız davranmakta; kinirdik. Rasûlullah vefat edince ko­nuştuk ve rahat davrandık [378]

Bu söz Hz. Peygambcr(s.a.v.)'in getirdiği ilkelerin daha sonra terk edildiğinin ve eski örfüne dönüldüğünün en be­lirgin örneğidir. Abdullah b. Ömer'in oğlunun zamanında ise durum daha da vahim boyutlara ulaşmıştı. Çünkü Abdullah'ın oğlu Vâkid babasının "Rasûluîiah "Kadınlara geceleyin mes­cide gitmelerine izin verin" buyurdu" sözüne "Vallahi onlara izin vermeyiz" diye karşı koymuş, buna sinirlenen babası onu tokatlamış ve "Rasûlullah izin verin buyurdu diyorum sen hâlâ zin vermeyiz diyorsun!" diye bağırmıştır. [379]

Bu durum kadınlar konusunda eski Arap Örfünün, toplu­mun bilinç altında hâlâ canlı olarak yaşadığının en açık deli­lidir.

Toplumun üzerinden vahyin murakabe endişesi de kal­kınca, sosyal hayatın derinliklerinde canlılığını koruyan bu tutumun su yüzüne çıktığını, yaygınlık kazandığını ve fıkha da yansıdığını söyleyen Mehmet Erdoğan konu ile ilgili olarak şöyle der:

"Giderek yerleşen bu görüş, çok kaypak ve ne olduğu belli olmayan "fitne" gibi bir kavramın arkasına sığınarak, kadını eve âdeta hapsetmek istemiş ve islâm'ın, toplumun her kesi­mini kucaklayıcı ve kapsayıcı olması gereken ruhu, tek taraflı, daraltıcı yorumlarla sıkıştırılmış, bunun tabiî sonucu olarak da, kadınlar bu durumdan zarar görmüşler, gerektiği gibi eğitim alamamışlar, toplumsal etkinliklere katılamamışlardır. On­ları "evlerinin en karanlık yerinde" tutmaya arzulu olan zih­niyet, bu düşünce ve eylemlerini çoğu kez bu daraltıcı, dışlayıcı ve bölücü yorumlarıyla meşruiyet çerçevesinde imiş gibi de su-nagelmişlerdir. Fıkıh kitaplarımızda mesela bu konu şöyle düzenlenmiştir:

"Kadınların cemaate katılmaları mekruhtur." Çünkü Hz; Peygamber, "Evleri kendileri için daha hayırlıdır."buvurmuştur.[380] Hem bunda fitne vardır. Bu hüküm, icmâ ile genç anımlara tahsis edilmiştir. Kocakarılar ise, sabah, akşam ve yatsıda cemaate katılabilirler. Çünkü kocakarılar hak­kında fitne korkusu yoktur, demiştir. Fâsıklar öğle ve ikindi vakti dolaşırlar, akşam vaktinde yemekle meşgul olurlar, sa­bah ve yatsı vakitlerinde ise uyurlar. Düşen her bîr şeyin bir bulanı olur. Zamanımızda muhtar olan görüş ise, bunlardan hiç birinin caiz olmamasıdır; çünkü zamanımız kötüdür ve fuh-şiyat çok yaygındır. [381]

Bu gibi telâkki ve yaklaşımlarla erkek ve kadın arasın­da ayrım yapılmış, kadınların korunması için dışarının güvenli hale getirilmesi ve böylece sosyal hayatın her alanında ka­dınların da huzur içinde yer almalarının sağlanması, en azın­dan bunun için çalışılması yerine, korunmaları amacıyla evlerine hapsedilmeleri yoluna gidilmiştir.

Erkeklere olduğu kadar kadınlara da aynı şekilde ve eşit biçimde Peygamber olarak gelen [382]Rasûlullah (s.a.v.), böy­le bir ayrım yapmamış, onların ibadetlerinde de, diğer alan­larda olduğu gibi aynı mekânı paylaşmalarını sakıncalı bul­mamış, bilakis kadınlara fitne gözüyle bakıldığı bir ortamda, onların İbadetlere katılmalarını, bunun için mescitlere gitme­lerini istemiş, bu konuda kendilerine bir zorluk çıkarılmaması­nı istemiştir. O günkü mescidin, sadece ibadetlerin yapıldığı yer olmayıp, her etkinliğin yapıldığı bir mekân -ilçelerdeki hükümet konağı gibi- olduğunu dikkate aldığımızda, mescide gitmeleri konusunda zorluk çıkarmama yasağının aynı zamanda onların okula, hükümet konağına, adliyeye, nikâh salonuna, gösteri evlerine, hastanelere, meclîse, ... gitmelerinin önlenme­mesi anlamına da geldiğini söyleyebiliriz.

"Mü'min erkeklere söyle, gözlerini bakılması yasak o-landan çevirsinler, mahrem yerlerini, korusunlar. Bu, onların arınmasını daha iyi sağlar. Allah, yaptıklarından şüphesiz haberdardır. Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini bakılması yasak olandan  çevirsinler, iffetlerini korusunlar." [383]

Yukarıdaki âyetin ifadelerinde, genel ve aynı içerikli bir hitap varken ve erkek kadın eşit şekilde bu emre muhatap iken, erkeğin fitneden korunması İçin gözünü indirmesi yerine, dışarıda gözüne rastlayacak bir kadın olmaması için, onların sosyal hayattan uzaklaştırılıp evlere tıkılması şeklinde bir tavır gösterilmesi ile, ilk planda fitnenin bu şekilde üstesinden gelinebileceği düşüncesini yerleştirmiştir. Ancak kadının sos­yal hayattan çıkarılıp eve kapatılmasının arkasından ne gibi zararların ortaya çıkacağı, cahil, görgüsüz, tecrübesiz kalan, nüfusun çoğu kez yarısından fazlasını teşkil eden kadınların, topluma yapması gereken katkılardan mahrumiyetinin insan­lık için ne kadar zarar ya da yarar sağlayacağının muhasebesi yapılmış değildir.

Nikâh, bir akit olarak iki şahit huzurunda tarafların icab ve kabulü ile akdolunan bir akittir. Bu izahtan anlaşılacağı üzere taraflar erkek ve kadın olarak birbirinin "eşi" konu­munda bulunmaktadırlar ve her ikisi de aynı düzeyde, eşit urumda bulunmaktadır. Bunun tabiî sonucu olarak, bu evlilik kurumunun sürdürülmesinde ve sona erdirilmesinde de birbirinin "eş"i olarak eşit olmaları gerekir. Ama fıkha göre böyle değil­dir." Fıkıh kitapları...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hukukî Ehliyet Açısından Kadın
« Posted on: 24 Nisan 2024, 00:40:33 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hukukî Ehliyet Açısından Kadın rüya tabiri,Hukukî Ehliyet Açısından Kadın mekke canlı, Hukukî Ehliyet Açısından Kadın kabe canlı yayın, Hukukî Ehliyet Açısından Kadın Üç boyutlu kuran oku Hukukî Ehliyet Açısından Kadın kuran ı kerim, Hukukî Ehliyet Açısından Kadın peygamber kıssaları,Hukukî Ehliyet Açısından Kadın ilitam ders soruları, Hukukî Ehliyet Açısından Kadınönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes