๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Vehbe Zuhayli - Usul => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 27 Şubat 2010, 16:21:22



Konu Başlığı: Hakim
Gönderen: Ekvan üzerinde 27 Şubat 2010, 16:21:22
Hakim



Hükmü ister vahiy ister ictihadla bilinsin şeriatta hâkim Allah´dır. Bunda âlimlerin ittifakı vardır. Onun için "Hüküm Allah´ın, mükellefin fiillerine taal­luk eden hitabıdır" demişlerdir. Buna delil"Hüküm ancak Allah´ındır. O hakkı anlatır, o sağlam hüküm verenlerin en hayırlısıdır." (En´am: 6/57) ayet-i kerimesidir.

Âlimler arasındaki ihtilaf sadece Allah´ın hükmünün ne ile bilineceği hu-susundadır: Bunun için mutlaka din lazım mıdır yoksa peygamber gönderme­den de aklın bu hükümleri idrak etmesi mümkün müdür? İşte bu hüsn (doğru, iyi ve güzel) ve kubhün (yanlış, kötü ve çirkin) aklî olup olmadığı meseledir.

Bu hususta üç mezheb vardır[1]

Birincisi - Ebulhasen el-Eş´arî´ye (v.324 H.) tâbi olanların mezhebi olan Eş´arî mezhebi: Buna göre hüsn-kubüh şer´îdir. Kitaplar ve peygamberler ol­madıkça akıl, Allah (c.c.) in mükellefin fiilleri hakkındaki hükmünü idrak edemez. Çünkü bu fiiller hakkında akıllar çok farklı olur. Bazı akılların güzel bulduğu fiilleri diğer bazıları kabih bulur. Onun için iman, namaz, hac gibi di­nin emrettiği her şey hasen, küfür ve diğer haramlar gibi nehyettiği şeyler de kabih olur. "Aklın güzel kabul ettiği Allah nezdinde de hasen = güzeldir, ya­pılması matluptur, yapan sevab alır. Aklın kabih gördüğü şey de Allah nez­dinde kabilidir, terkedilmesi matluptur ve yapan ceza görür" demek caiz değil­dir.

Bundan dolayı kendisine din gelmeyen ve bir peygamberin daveti ulaşmayan insan her hangi bir şeyi yapmakla veya terketmekle mükellef olmaz. Ona ne sevap ne de ceza vardır. İnsanlardan uzak tam bir uzlet içinde yaşayan ve kendisine ne bir din ne de bir peygamber daveti ulaşmayan kişi kurtulmuştur, mükellef değildir. İki peygamberin geliş dönemi arasında yaşayan fetret insanı da kurtulmuştur. Hiç bir şeyle mükellef değildir, ne bir sevap ne bir ceza hak etmezler. Nitekim: "Biz bir peygamber göndermedikçe kimseye azab edecek değiliz" (İsra: 17/15) ayeti buna delildir.

ikincisi - Vasıl bin Ata (v. 131H.) ve Amr b. Ubeyd´e (v. 144 H.) tâbi olanların mezhebi olan Mutezile mezhebi: Buna göre hüsn ve kubh aklîdir. Hiç bir peygamber veya kitap aracılığı olmadan, fiillerde mevcud olan fayda ve

zarar sıfatlarından hareket ederek akıl kendi başına Allah´ın, mükellefin fiilleri hakkındaki hükmünü bilebilir. Aklın güzel gördüğü şey Allah´ın taleb ettiği şeydir ve yapan sevab alır, aklın kabih gördüğü şeyin de terki vacibdir ve yapan ıkâb görür.

Binaenaleyh kendilerine peygamber daveti ve Allah´ın ahkamı ulaşmayan herkes akıllarının irşad ettiği şeylerle mükelleftir. Akıllarının güzel gördüğünü yapar, kabih gördüğünü terkederler. Çünkü her akıllı insan meselâ doğrulu­ğun, vefanın, emanete riayet etmenin, nimete şükretmenin, güzel olduğunu, ya­lanın zulmün, hıyanetin ve nimete nankörlük etmenin kabih olduğunu idrak eder.

Üçüncüsü - Ebû Mansûr Matürîdî´ye (v. 333 H.) tâbi olanların mezhebi olan Matürîdî mezhebi ki Hanefî âlimleri de bu mezheptendir. Buna göre hüsn-kubh aklîdir, şer´î değildir. Fiillerden çıkan neticelere bakarak akıl hüsn ve kubhu idrak eder. Aklı selîmin güzel gördüğü güzeldir, yanlış gördüğü yanlıştır. Ancak Allah´ın mükellefin fiilleri hakkındaki hükümleri bizim akıllarımızın idrak ettiği hüsn ve kubha muvafık olması lazım gelmez. Çünkü akıl yanılabilir.

Eş´arîler her ne kadar aklın bazı fiillerde sevap veya cezanın illet ve sebe­bini idrak edebileceği hususunda Mutezile ile beraber iseler de, onlara göre din gelmeden kulun zimmeti her hangi bir şeyi yapmak veya terketmek talebi ile meşgul sayılmaz ve din gelmeden Allah tarafından asla bir ceza verilmez.

Mezhebler arasındaki bu ihtilafın neticesi sadece kendilerine peygamber daveti ve din ulaşmayan kişiler hakkında görülür. Kendilerine din gelenlerde ise fiillerdeki hüsn ve kubhun ölçüsü şeriatta bulunan şeydir, alimlerin itti-fakıyle onların akıllarının idrak ettiği şey değildir. Dinin emrettiği şey hasen nehyettiği şey kabihtir.





--------------------------------------------------------------------------------

[1] et-Telvîh ata´t-Tevzilv. 1/172; Şerhu´l-Adûd: 1/200; Şerhu´l-Isnevî: 1/66; el-Medlıal ilâ Mezhebi Ahmed: s136

İrşâdü´l-Fuhûl: s. 6