๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Türkiye => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 19 Temmuz 2012, 13:07:26



Konu Başlığı: Modern insanın kaseti çıkmış
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 19 Temmuz 2012, 13:07:26
Modern insanın kaseti çıkmış!
M. Mücahit KÜÇÜKYILMAZ • 76. Sayı / TÜRKİYE


“Her meseleye cevap veren, her gördüğünü kucaklayan, her bildiğini anlatan bir kimse mi gördün; derhal ondan uzaklaş.”
Ataullah İskenderi



Bireysel ve toplumsal olanın kutsandığı, varlık, bilgi, ahlâk ve değerin bunlar üzerine kurgulandığı bir çağdayız. Premodern dönemde Hümanizma ile başlayan, Aydınlanma ile devam eden ve sanayi, teknoloji, bilişim çağlarında hızla yükselen bu kutsama, etrafı evrensellik zırhıyla kaplı bir mahfuzluk ve dokunulmazlık da taşıyor. Artık ‘Tanrı’ya bile dokunulan ama “insancılık” kaynaklı evrensel değerlere, kurallara ilişilemeyen bir iklimdeyiz. Modern bireyin bazen tek başına, bazen de modern toplumla birlikte kâh zımnen, kâh aşikâre biçimde Tanrı’ya karşı konumlanması, beşerin ben-merkezli bir dünya kurmasına yol açtı.
Farklı siyasal görüşlere, farklı ideolojilere, hatta farklı dinlere sahip olan kitleler, kendilerini bu insan merkezli dünyanın bir parçası saymakta sakınca görmüyorlar. Örneğin, varlığını Allah’a layık bir kul olmakta bulan Hazreti Mevlana’yı Hümanist ilan ediyor, insancılık ideolojisine “İnsan eşref-i mahlûkattır” diye dinden delil getiriyoruz. Peki, hangi insandır yaratılmışların en şereflisi? Bir kere o insanın en başta gelen vasfı “yaratılmış” olmasıdır ve bu yönüyle Yaratıcı’ya aittir. Seküler ideolojiler ise, mesela Hümanizma, insanın “yaratılmış” olduğunu kabul ediyor mu? Yoksa onu bizatihi kendisinden kaynaklanan nitelikler nedeniyle “değerli” mi addediyor? İşte burada ortaya çıkan insan modeli, aslında dindeki “eşref-i mahlûkat”ın tam karşısına yerleştirilen insana tekabül ediyor: “Belhüm edal”, yani hayvandan da aşağı olan.

Seküler etik toplumsal olanı izlerken…
Kavramları ve ideolojileri, doğup büyüdükleri dünyaya ait saymayıp kendinize giydirmeye çalışınca, içine girdiğiniz kalıp da sizi böyle esir alıyor. Sonrasında dini, hayatın dışına çıkarıyor, yozlaşmaya ve çürümeye karşı seküler etikle baş etmeye çalışıyorsunuz. Bireysel ve toplumsal olanın aktığı yöne doğru ilerlerken, karşınıza çıkan pratik sorunlar, Tanrı’yı yok sayan bir etik ve hukuk düzeni inşa etmeye zorluyor sizi. Bütün alt olgu ve birimleri kapsayan, zaman ve mekânın üzerinde bir değerler silsilesi oluşturma çabası, kökenini dinden alan ahlâkı dışlarken, seküler bir etik anlayışı kurma yolunda acındırıcı bir süreç izliyor. Pratik olan sürekli bir değişime de uğradığı için, dünyevileşen ahlâkın pragmatikleşmesi de kaçınılmaz oluyor. Hakkını vermek gerekir; modern kavram ve kuralların pragmatik niteliği, herhangi bir din, ideoloji, coğrafya ayırmadan insan zihninin işleyişini dönüştürmeyi başardı. Buna direnenler ise, hızla marjinalleştirilerek dünyanın kenarına itildi. Bir kısmı da, mesela Çin ve Hint, kendi kadim geleneklerinden koparak modern dünya sisteminin merkezinde konumlanmaya ve ontolojik parçalanma pahasına, bu başarının bir parçası olmaya çabalıyor.
Toplumsal ve insani olanı reddetmeyen, bu açıdan pratik bir nitelik taşıyan, ama insana ve topluma, şirke varacak merkezî bir önem de atfetmeyen Müslümanlar bu parçalanmışlıktan nasibini aldı. Özellikle İslam coğrafyasının sömürgeleşmeye maruz kalan kısımları, varlık, bilgi, değer, ahlâk, hukuk, siyaset ve toplumsal düzen inşasında, anılan sırayı değil, toplumsal olandan başlayarak tersine bir yol takip ediyor. Türkiye’de de bu parçalanmışlık hali her kritik süreçte kafa karışıklığı ve sosyo-politik gerilim olarak kendini gösteriyor. Mesela bugün, siyasetçilerin ortaya saçılan mahrem görüntülerini nasıl yorumlayacağız?

Genel geçer bakış açıları öylesine siyasal, pragmatik ve dünyevi bir çerçeve sunuyor ki, Allah’ı bu denli çok anıp da aynı derecede hiç akla getirmemeyi insanın aklı almıyor. “Hedef, muhatap ve bazen de mağdur konumunu işgal edenler ve izleyiciler medyaya nasıl yaklaşmalı?” sorusuna, seküler etikçi yaklaşımın en yüksek noktaya uzanarak verebileceği cevabı düşünüyorum. Herhalde şöyle bir sonuç ortaya çıkar: Öncelikle medyanın “mutlak iktidar” değil, her sosyal aktör ve kurum gibi “belirli bir güç” sahibi olduğunu unutmadan izlenebilecek, biri pratik diğeri felsefi iki yol var: İlki, haber kaynaklarını denetleyebilmek adına çapraz okuma/izlemeler yapmak. İkincisi ise, paranoyaya varmayacak kadar şüpheyi her an hazır bulundurmak.

Allah’ı Settar Sıfatıyla An(la)mak
Allah’ın Settar sıfatını unutan bireylerin oluşturduğu ailede, toplumda, siyasette, medyada etik bu yüzden ciddi bir sorun olarak ortada duruyor ve sahibini arıyor. Kitle iletişim araçlarının hukuk ile ilişkisi bir türlü sağlıklı hale gelemiyor: Ya sınırsız özgürlük ya sansür arasında sıkışıp kalan bir ilişki var. Çünkü toplumsal ve pra(gma)tik olanın, yani iletişim teknolojilerinin dönüşüm hızına, onların peşinden akan bir hukuk sisteminin yetişmesi mümkün değil.

O nedenle, bir insanın mahrem hayatı ifşa edildiğinde bir uçtakiler “Milletvekilinin özel hayatı yoktur” derken, diğerleri “Milletvekili, Genel Kurul çalışmalarını vs. aksatmıyorsa sorun yok” diyor. İlki ne kadar hoyrat, acımasız ve ifratı temsil ediyorsa, ikincisi de o kadar nahif, seküler ve tefriti temsil ediyor. Birinde odalara kamera koyup bütün mahremiyetleri ifşa etmeye giden ve kaynağını bize ait değerlerden aldığını ihsas ettiren bir sahte yerlilik varsa, diğerinde de gayri ahlaki olana (mesela en başta eşini aldatmaya) kapı açan ve kaynağını Avrupai değerlerden aldığını haykıran bir sahte evrensellik kendini gösteriyor. İnsanda derin bir iğrenme duygusu oluşturan ve gittikçe kısırlaşan kaset-özel hayat tartışmaları karşısında bir ahlâki yaklaşım sergilemek çok mu zor? Somutlaştırırsak; Hazreti Peygamber’in (s.a.v) “…yapan, yaptıran, içen, taşıyan, kendisine taşınan, sunan (sâkilik eden), satan, parasını yiyen, satın alan ve satın aldıran” şeklinde devam eden içki hadisinde olduğu gibi müteselsilen bir sorumluluk duygusuna vurgu yapmak ve “Hakk katında sorun olan her şey, halk ve hukuk katında da sorun olur” diyebilmek?

Allah’tan korkmayan dilediğini yapıyor
En azından Müslümanlar, Müslümanlığı bir tanım ve içerik olarak benimseyenler, sadece vicdanlara kalmış “seküler” bir etik anlayışı yerine, kaynağını dinden alan bir “ahlâk” anlayışını da devreye sokarak Müslümanlığın söyleyeceği söze kulak vermeli. Örneğin, yeryüzünde klasik ve sosyal medyanın en büyük fiilî mağdurları olan Müslümanların, medya etiği ve medya eleştirisi konusunda kendi argümanlarını değil, hâlâ neo-marksist ve bazı liberal aydınların görüşlerini tekrar ediyor olmaları düşündürücüdür. Bu konuda bize, “Kişiye günah olarak her duyduğunu aktarması yeter” hadisi bir çerçeve sunmuyorsa, hangi otokontrol mekanizması kalem veya klavyemizi yola getirebilir? “Ya hayır söyle ya sus” veya “Aranızda hayrı yayınız” hadisleri ya da Mecelle’de yer alan “Bâtılı tasvir bâtıldır” hükmü ne güne duruyor?

Bu kutlu çerçeveden bakınca, “Ne ekersen, onu biçersin”, “Etme bulma dünyasıdır bu” ve hele ki “Keser döner sap döner…” atasözleri bile ne kadar oportünist ve benmerkezci duruyor, değil mi? İşte, toplumsal pratikten doğan değerlerin en masum aforizmalara dökülmüş halleri bunlar oluyor. Bir de Tanrı’ya karşı insanı merkeze koyanları düşünün! Hiç kimse kimsenin günahını yüklenmez, fakat günah paylaşılabilen ve toplumsallaştıkça geçici bir rahatlık sağlayabilen bir pratiktir. Parçalanmış hayatlar ve parçalanmış günahlar yine parçalanmış modern zihinlerde birbirini çoğaltırken, modern insan, elinde kayıt cihazlarıyla kendisini ve çevresini kasete alıyor. Bize de, iğrenme duygusuna kapılamamayı her nasılsa başararak, soğuk siyasal analizler ve kasetlerden hareketle pragmatik projeksiyonlar yapmak düşüyor.
Kendisine bir anlam ifade edenler için Efendimiz’in kutlu sözüyle bitirelim: “Allah’tan korkmuyorsan, dilediğini yap!”


Konu Başlığı: Ynt: Modern insanın kaseti çıkmış
Gönderen: Fatma Ylmz üzerinde 16 Ekim 2018, 08:25:03
ALLAHTAN KORMUYORSAN DİLEDİĞİNİ YAP. GERÇEKTEN MUHTEŞEM BİR KONU BİZ KİMİZ KİME BENZEMEYE ÇALIŞIYORUZ. HER ŞEYDEN ÖNCE RABBİNE KULLUK ETMEK İÇİN DÜNYAYA GELEN ACİZ İNSANLAR OLDUĞUMUZU NEDEN SÜREKLİ HATIRLAMIYORUZ.NEDEN MERKEZİMİZE RABBİMİZİN RIZASI YERİNE BİRSÜRÜ ZIMBIRYIYI ALIYORUZ. HER GÜN KENDİMİZİ HESBA ÇEKER VE BU HESABI ARTILARLA İLERLETİRSEK, AHİRETTEKİ HESABA DAHA RAHAT HAZIRLANMIŞ OLURUZ. ALLAH RAZI OLSUN.


Konu Başlığı: Ynt: Modern insanın kaseti çıkmış
Gönderen: Ceren üzerinde 16 Ekim 2018, 14:14:34
Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim. ..


Konu Başlığı: Ynt: Modern insanın kaseti çıkmış
Gönderen: Mehmed. üzerinde 16 Ekim 2018, 16:01:19
Ve aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Modern insanın kaseti çıkmış
Gönderen: Sevgi. üzerinde 17 Ekim 2018, 00:34:07
Aleyküm Selâm. Hiç şüphesiz ki bu dünya gelip geçici. Oyüzden herdaim bunun bilincinde olarak Rabbimizin Rızasını kazanacak hayırlı ameller işlemeye gayret edenlerden olalım inşaAllah. Amin Ecmăin
Bilgiler için Allah Razı olsun