๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Tencere => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 22 Ekim 2011, 18:09:54



Konu Başlığı: Sedat ve Vedat Kardeşler
Gönderen: Zehibe üzerinde 22 Ekim 2011, 18:09:54
Tencere


Şubat 2005 74.SAYI


Ferzan TOPATAN kaleme aldı, TENCERE bölümünde yayınlandı.


Sedat ve Vedat Kardeşler

Vedat: Ferhat Dayı kalk kalk , abim aradı karakoldaymış!

Ferhat: Nerdeymiş nerdeymiş ?

Vedat: Karakolda dayı, hadi çabuk ol! Taksiye binip gidelim.

Ferhat: Ya ne taksisi, şuradan otobüse binip gideriz. Ne o, niye öyle tuhaf tuhaf bakıyorsun?

Vedat: Dayı, taksi parasını ben verecem , çabuk çıkalım!

Ferhat: İyi yahu, ne kızıyorsun, çıkıyorum işte, çıkıyorum !..

. . .

Ferhat: Memur bey, bizim yeğen n'apmış ?

Memur: Valla önüne gelenle kavga etmiş.

Ferhat: Yahu bizim Sedat tavuğa kışt demez, bi yanlışlık olmasın!

Memur: Valla, kavga ettiği kişiler öyle söylemiyor. Önce selpak satan bir çocuğu alıkoymuş, peşinden babasını dövmüş, olaya müdahale eden çevredeki çocuğun yakınlarıyla kavga etmiş.

Ferhat: Hepsini dövmüş mü yani?

Memur: Yok, aslına bakarsan daha çok dayağı yeğeniniz yemiş ama ötekiler şikayetçi bir kere.

Ferhat: Bizim yeğenin selpak satan çocukla ne işi varmış?

Memur: Ne bileyim, salep mi ısmarlamış, ısmarlamak mı istemiş... Elalemin çocuğunu ne demeye alıkorsun ?

Ferhat: Ulan Sedat, nerde kıl-tüy iş var, başına bela alırsın! Yok canım, adam olmayacak bu çocuk.

Komiser: Yok yok , yeğeniniz bayağı adam da, etraf çakal dolu.

Memur: Amirim n'apıyoruz ? Şikayetten vazgeçtiler mi?

Komiser: Gönderdim çakalları, yeğeniniz de kardeşiyle dışarıda sizi bekliyor. Bir polikliniğe götürseniz iyi olur. Dikiş filan atılması gerekebilir.

Ferhat: Sağ olun komiser bey. Hayırlı akşamlar.

. . .

Memur: Amirim neymiş işin aslı?

Komiser: İşin aslı, bu Sedat selpak satan çocuğu görünce kış günü acımış. Gel demiş, elinden tutup salep içirmeye götürmüş. Elindeki mendilleri de satın almış ki evine gitsin. Sonra mescide gitmiş, dönüşte bir bakmış, aynı çocuk yine elinde selpak, satıyor. Çocuğun babası eline yeni mendiller verip çocuğu yine işe çıkarmış. Kendi de karşıda bir kahvede kağıt oynuyor...

Memur: Eee sonra ?..

Komiser: Eesi , bu senin Sedat kahveyi basmış, çocuğun babasına başlamış sövüp saymaya. Oradakiler de güya yakınları, zibidiler çökmüşler Sedat'ın üstüne! İki sıkıştırınca öttü adi herifler. İyi bir fırçaladım, defettim.

Memur: Ya senin neyine sokaktaki çocuğu korumak, di mi amirim? Hı, di mi... Size çay getireyim mi amirim? Getireyim... Toz oluyum.. Peki amirim.. Kusura bakmayın amirim. Öylesine söyledim...

Streç Dolma


Bundan bir zaman önce çalıştığım işyerinden nasıl ayrıldığımı anlatmak isterim size. Bunu bir kez daha anlatmak bana bir şey kazandırmayacak belki ama yine de anlatayım.

Çalıştığım işyeri plastik malzemeler üzerine üretim ve ithalat-ihracat yapıyordu. Bu alanda kırtasiyeden ev aksesuarlarına, otomobil sektöründen oyuncağa kadar geniş bir yelpazede at koşturuyorduk. Daha çok patronlar at koşturuyordu da, bizde atların yemini verip suluyorduk diyelim. Bu çılgın koşuya biz de koşarak eşlik ediyorduk. Aslında niye koştuğumuzu bir anlasam her şey anlaşılır olacaktı. Ben reklam metinlerini kaleme alıyordum. Kelimelerle oynayıp, insanların kanına girecek sihirli cümleler üretirsin. İş bu... Plastik çatal kaşığın hayatımıza katacağı renklerden, yaşamımızı bir anda nasıl rahatlatacağından filan bahsedilmeliydi. Ama ben olaya çok gerçekçi yaklaşıyordum. “Plastik kaşık çatal kullanın, bulaşık derdinden kurtulun.” diyordum. Basit ve gerçek. “Plastik masa örtüsü alın, yırtılırsa kitap kaplarsınız.” Ya da: “Evinizin atık su borularında plastiğe geçin, siz de rahatlayın cebiniz de rahatlasın.” gibi...

Fakat patronlar durumdan pek hoşnut olmadıklarını maaşıma zam yapmayarak ve primlerde beni unutarak gösteriyorlardı. Sanırım tazminatımı alamadan ayrılmak zorunda kalacaktım. Ve bir gün film şu şekilde koptu:

O sene kelepir bulunup koli koli streç film alındı. Hani şu peynir kalıplarını filan doladıkları soğan zarı gibi bir malzeme var ya, ondan. Fakat piyasa streç filme doymuş olmalı ki, malın tamamı elimizde kaldı. Buraya kadar her şey olabildiğince normaldi. Ta ki öğlen yemeğinde mumbar dolması olarak önümde duran faciayı görene dek... Evet, bugünkü yemekte mumbar dolması yazıyordu ama mumbar yerine plastik bir malzemeye sarılmış mumbar içi vardı. Bilirsiniz, mumbar bağırsaktan yapılan, içine pirinçli kıymalı dolmalık malzeme konulan, Antep dolaylarına ait nefis bir yemek. Ustanın daha önce de çılgın malzemelerle hazırladığı deneysel yemek girişimlerine maruz kalmıştık ama bunun ne olduğunu anlamadan yemem mümkün değildi. Ustanın dibinde bittim.

- Usta nedir bu şey?

Usta biraz suçlu, biraz yaramaz çocuk edasıyla uzatarak;

- Mumbaaaaar , dedi.

- Peki bu bağırsak mı, diye elimle gösterdim.

- Yok canım, bağırsak değil! Ondan bulamadım, baktım ortalıkta bir sürü streç var. Hemen ondan doldurup yapıverdim!

Yıkılmıştım. Elimde tabakla kendimi kaybetmiş bir şekilde odama döndüğümü sonradan arkadaşlar anlattı. Bir süre sonra kendime geldiğimde reklamcılık damarım da ayaktaydı. Gittim, mumbar , pardon, streç dolmasının resmini çektim ve streç film satmaya çalıştığımız firmalara faksladım: “ Streç film o kadar kaliteli ki, mumbar bile yapabilirsiniz!”

Ofisten erken çıktım. Başım çok kötü ağrıyordu. Telefon sesine uyandım. Hava çoktan kararmıştı. Patron kısa ve öz bir şekilde kovulduğumu söyledi. Gidip tazminatımı almama gerek yoktu. Bir çocukla eve göndermişti bile. Bu kadar kibarca bitmesi beni şaşırtmıştı. Haksızlık mı yaptım diye düşünmeye başladım. Ama bu kadar işgüzar adamla daha ne kadar çalışabilirdim? Yine de tazminatımı eve kadar göndermesi garip değil miydi. Kapı çaldı, gittim açtım. Kargo şirketi bir paketim olduğunu söyleyip, koca bir kutuyu koridora bıraktı. Şaşırmıştım. Kutuyu açtım. İçi ağzına kadar streç film doluydu. Nalçak adam gene yapmıştı yapacağını. İşte tam ortada o günden bir hatıra…

    DİYALOGLAR


    Pijama

    Ben yatağa çizgili pijamayla girerim arkadaş!

    Ağabeycim misafirsin, elimizde de bunlar var...

    İnsan misafiri için bir çizgili pijama ayarlamaz mı?

    Yaa , kusura bakma. Daha önce bizde hiç zebra bir arkadaş kalmamıştı da...

    Çay

    Çay dediğin ince belli bardakla içilir! Kupa da neymiş? Hayatta olmaz. Götürün o çayı!

    Sünger gibi içiyorsun çayı kardeşim. Gidip gelmeyelim diye kupaya koyduk.

    Kardeşim kupa bu topraklara gireli kaç yıl oldu? Biz Türkler ince belli bardaktan çay içeriz. Atalarımız da böyle içerdi.

    Sallama içerdiniz herhalde! Çay Türkiye'ye geleli 50 yıl oldu arkadaş. Ne atası ?!

    Ölü Besin

    Çay getireyim mi?

    Yemekten hemen sonra çay içmem. Sağolun .

    Niye ki?

    Besinleri öldürüyor.

    Bi'şey olmaz, iç iç! Yemeğin ölüsü iyidir.