๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Tencere => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 31 Temmuz 2011, 21:42:38



Konu Başlığı: Modern Zaman Menkıbesi
Gönderen: Zehibe üzerinde 31 Temmuz 2011, 21:42:38
Tencere


Ağustos 2009 128.SAYI


Serhat ALBAMYA kaleme aldı, TENCERE bölümünde yayınlandı.

Modern Zaman Menkıbesi

Dergiden Volkan abinin emektar düldülü tatil yolunda, Göcek civarında arıza yapmış. Çoluk çocuk arabada, gece vakti dağ başında ne gidecek yer ne de yardım edecek kimse var. Yardım için birkaç kişiyi arasa da sonuç alamamış. Son çare olarak yola çıkmadan önce uğrayıp arabanın uzun yola hazır olduğunu onaylayan Oktay ustanın numarasını çevirmiş.

Volkan abi durumu anlatınca Oktay usta; “Arabayı sakın o halde zorlama, hem motor yanar, hem de yabancı yerlerde çok paranı alırlar, ben hemen geliyorum..” diyerek gecenin bir vakti İstanbul’dan yola çıkmış, ertesi sabah olay yerine intikal etmiş. Volkan abinin şaşkınlığına aldırmadan onun arızalı arabasını alıp, kendi usulünce çalıştırarak cillop gibi Honda cipini bırakıp gitmiş. Bir de demiş ki, sen benim arabayla tatiline devam et, İstanbul’a gelince kendininkini alır, bunu verirsin. Peki bunca işin ücreti? Ücret filan yok, sadece yakıt parası.

Tabi Volkan abi ne diyeceğini bilmez halde. Bir yandan vaziyete inanmakta güçlük çekiyor, bir yandan bunun altından nasıl kalkarım diye eziliyor.

Diyor ki:

Oktay usta, böyle bir iyiliği kimse yapmaz. Hem işini gücünü bırakıp 900 kilometre yol geliyorsun hem de benden benzin masrafı dışında para almıyorsun. Niye?

Oktay usta “Ya, ne yaptık ki..” deyip ekliyor:

Ben sana bu arabayla yola çıkılır dedim. Bu sözü verdiysem sorumluluğu da üzerime aldım demektir.
Pes!.. Ne diyelim. Vaaz u nasihat sussun, bu ahlâka saygı duysun.

Kayda Değer Diyaloglar

Bir abimizin oğlu, yanında on kadar arkadaşıyla eve girmeye kalkınca annesi soruyor:

– Bu kadar arkadaşınla ne yapacaksın evde?

– Sabah tevbe yaptılar, şimdi de hatmeye getirdim.

Zamane çocukları gümbür gümbür geliyor!

***

Bir arkadaşımızın anneannesi, kocasını yeni doğmuş bebek ziyaretine götürmeye çalışıyor:

– Haydi bey, hazırlan da bebek görmeye gidelim.

– Boşver gadın, hiç gidesim yok. Zaten bebek de tüpmüş.

***

Dondurmayı çok seven bir yeğenimiz yolda giderken annesine yalvarıyor:

– Anne ne olur bana dondurma al!

- Oğlum bir günde iki dondurma yenmez, hasta olursun
.
– O zaman bari gidip dondurma dolabını koklamama izin ver!

Dondurma krizine girmiş, Allah şifa versin...

***

Bu arada geçtiğimiz ay Ali hocamızın telefonunun çalmadığını duyan eşi dostu sağ olsun hiç boş bırakmadılar. Ama Ali hoca bu sefer de çok aranmaktan şikayetçi. İyisi mi siz onu dozunda arayın. Çok arayanlar azaltsın, az arayanlar bıraksın...

Bir Gezginin Günlüğü


Bugün Belçika’dan motosikletimle çıktığım dünya turunda epey yol kat ettim. Şu sıralar Türkiye’deyim. Çok geniş, güzel bir ülke. Hayli dolaştım. Nemrut dağını gezmeyi planlıyordum. Dağa az bir yol kalmıştı. Fakat motorum beklenmedik bir arıza yapınca otostop çekmek zorunda kaldım.

İlk duran araç, içinde on-on beş kişi bulunan bir minibüstü. Bana yardım edip edemeyeceklerini sordum. “Don’t know english kurban Allah razı olsun..” dediler. Tam olarak ne demek istediklerini anlayamadım. Ama gülen yüzlerine bakınca bu kimselerden zarar gelmeyeceğini anladım. Yardım umuduyla minibüslerine bindim.

Hem gidiyorlar, hem minibüsün arkasında ufak bir tüpte Türk usulü çay yapıyorlardı. Bana da verdiler. Tadı çok değişikti. Hiç böyle çay içmedim, çok güzeldi. Kendi aralarında konuşup gülüşüyorlardı. Beni anlamadıklarını bildiğimden, bana baktıklarında sadece gülerek karşılık verebiliyordum.  Kasetçalarda ilginç bir müzik çalıyordu. Sözlerini hiç anlamadım ama söyleyen ağlaya ağlaya söylüyordu. Belli ki birini özlemiş ya da ona olan sevgisini anlatıyor.

İçlerinden birisi cama dayanmış, elindeki dal parçasını dişlerine sürtüyordu. Ne yaptığına anlam veremedim. Sanırım ben minibüse binmeden önce yemek yemişler, dişlerini kurcalıyordur diye düşündüm. İşi bitince elindeki dal parçasını bir kılıfa koyup cebine soktu.

Sebebini çözemedim ama bu insanlarda bir gariplik var.

Minibüs ilerlerken “Umarım gittiğimiz yerde tamirci vardır. Alıp motoru bıraktığım yere döneriz.” diye düşünüyordum. Sağımda oturan sakallı genç bana gülümseyerek: “Köye az kaldı, nasipli adammışsın vesselam..” gibi bir şeyler söyledi ama ben ne demek istediğini çözemedim. Sadece gülümsedim. Bu tuhaf adamların birbirlerine sürekli söyledikleri “kurban” kelimesinin ne manaya geldiğini çözmeye çalıştım ama anlayamadım. Sözlükteki karşılıkla bu insanların kelimeyi kullanma biçimleri aynı gözükmüyor.

(devam edecek...)