> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Tencere > Mithatın Takkesi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Mithatın Takkesi  (Okunma Sayısı 897 defa)
25 Temmuz 2011, 02:10:07
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 25 Temmuz 2011, 02:10:07 »



Tencere


Aralık 2009 132.SAYI


Serhat ALBAMYA kaleme aldı, TENCERE bölümünde yayınlandı.

Mithat’ın Takkesi

Arkadaşım Mithat anlatıyor:

Seneler evvel öğrenci evinde kalırken, bir sabah namazı kıldıktan sonra uyumadım. Sabah namazının ardından gelen vakit nasıl bereketli oluyor bilirsin. Kahvaltı yapmak istedim ama market o vakitte açık olmayacağından öte beri alma işini sonraya bırakıp kitap okudum. Aradan birkaç saat geçince de bakkal açılmıştır diyerek evden çıkıp yürümeye başladım. İnsanlar her sabah olduğu gibi yola koyulmuş, kimileri işine kimileri okuluna gidiyordu. Marketin yolu biraz uzun olduğundan epey fazla insanla karşılaştım.

Ortada bir gariplik vardı, karşıdan gelen insanlar ya bana uzun uzun bakıyor ya da yüzüme bir bakış atıp ardından gülümsüyorlardı. Ben de ne olduğunu anlamadan bana gülenlere tebessüm edip selam veriyordum. “Havanın güzelliğinden olsa gerek, herkes mutlu” diye düşünürken bakkala vardım. Bakkal:

– Ooo, yiğenim senin gibi gençleri görünce nasıl seviniyorum bilsen. Bu muhitte hep zibidi gibi giyinen gençler var. Saçıyla sakalıyla kıyafetiyle seni sinir etseler de bir şey diyemiyorsun ki! Kazık kadar adam olmuşlar. Allah senden razı olsun, bak ne güzel giyinmişsin, deyince şöyle bi üzerime bakındım.

Neyi “ne güzel giyinmişim” anlayamamıştım. Üzerimde evde giydiğim eşofman ve hırka vardı.

“Önce yüzüme bakıp gülen insanlar, sonra da takdir toplayan ev kıyafeti... Garip bir sabah!” diye düşünürken, uzandığım ekmek dolabının aynasında kendimi görünce durumu anladım. Dantel namaz takkesini kafada unutmamak lazım. Hele de hippi görünüşlü gençlik hallerinde.

Gugıl Ana

İnternete girip de Gugıl’ı (Google) bilmeyen yok. Ne öğrenmek istersek ona soruyoruz, söylüyor. Tıpkı bizim mahalledeki bilge analarımız gibi.

Hepimizin mahallesinde onlardan mutlaka bir tane olmuştur. Onlar “gugıl ana”lar. Bir şekilde düşüp bileğinizi burktuğunuzda ya da sebepsiz bir karın ağrısı çektiğinizde ilk onlara koşmuşsunuzdur çocukken. Onlar da ellerindeki hamur işini yarıda bırakıp yardımınıza koşmuştur.

Gugıl Analar, bir bakışta “çıkık, bu çıkık” diyerek rahatsızlığınıza teşhisi koyan; yaraya sürdüğünüzde acınızı beş kat arttıran, fakat yaranın hızla iyileşmesine vesile olan merhemlerin tarifini bilen, her mübarek gün ve gecede önemli görevler üstlenen, baharın ilk güneşli günlerinde kısa kollu bir şey giydiğinizde daha yaz mevsiminin gelmediğini hatırlatan, mahallenizin tarihini hiç zorlanmadan çatır çatır anlatabilen ve söylediği sözler bir gün bile yanlış çıkmamış insanlardır. Peki hiç düşündünüz mü bu teyzeler kim? Nasıl oluyor da yeri geldiği zaman bir doktor, yeri geldiğinde bir tarihçi veya meteoroloji uzmanı olabiliyorlar? Bu engin bilgilerinin kaynağı nedir?

Sanki onlar hastanelerin yüklerini hafifletmek, insanların diledikleri konularda bilgi edinmeleri için yetiştirilmiş ajanlar. Belli bir yaşa gelip saçları ağarana kadar ot bilimi, kırık çıkık tedavisi, yaşadıkları şehrin tarihçesi, Arapça, edebiyat ve genel kültür içerikli bir eğitime katılıp senelerce kampta kalıyorlar da daha sonra görevlendirildikleri bölgelere yerleşerek hizmet ediyorlar. Cevabını bilmediğimiz soruları da Google hızında cevaplıyorlar.

Peki insanların dertlerine derman arayıp yardımlarına koşarken bu teyzelerin ellerine ne geçiyor, hiç düşündünüz mü? Ne yardım karşılığında para isterler ne de verdiğiniz şeyleri kabul ederler. Böyle de güzel insanlardır Gugıl Analar. Büyükşehirde böyle teyzeleri bulmak hayli zor. Ben senelerdir bir tanesiyle karşılamadım. O yüzden sizden ricam yakınınızda onlardan biri varsa, gidin bir hal hatır sorun, dua isteyin, ellerini öpün. Bir de bu kadar çok şeyi nasıl öğrendiklerini sorun. Meraktan çatlayacağım yahu!

Bir Gezginin Günlüğü-5

Yemeğin ardından Sedat ve arkadaşları namazlarını kıldılar. Burada çalışan insanlar öğle vaktinde uyuyorlar. Ben de onlara uyarak yere battaniye serdim ve uzandım. “Benim ne işim var burada?” diye düşünürken uyumuşum. Birkaç saat sonra Sedat beni uyandırdı ve köye gitmek için hazırlanmamı söyledi.

Kapının önünde beklerken bir korna sesi duydum. Sedat küçük bir motora oturmuş beni çağırıyordu. Ben de motora atlayınca sürmeye başladı. İki yanına fidanların dizildiği yoldan köye doğru gittik. Yolun sonunda çok sayıda otobüs vardı. Kimisi benzincinin önüne, kimisi de yolun karşısına dizilmişlerdi. Hatta bazı otobüs şöförleri bir araya gelmiş, kestikleri karpuzu atıştırıyorlardı. Bu Türklerin yemek yemek için seçtikleri yerler çok değişik. Yerde ya da bagaj kapağının üzerinde; hiç fark etmiyor.

Sedat istersek namaz vaktine kadar köyü dolaşabileceğimizi söyledi. Sevinerek kabul ettim. Motoru yolun kenarına bırakıp yürümeye başladık. Sedat beni kolumdan tutarak kapalı, cafe gibi bir yere götürdü. İçerisi çok kalabalıktı ve birkaç kişi ellerindeki koca koca tepsilerle masada oturanlara çay yetiştirmeye çalışıyordu.

Sedat bana istediğim yere oturmamı söyleyerek kendisini çağıran bir arkadaşının yanına gidince yalnız kaldım. Tam boş bulduğum ilk tabureye oturacakken birisi kolumdan tutarak “Sofi kurban, hizmet var!” gibi bir şeyler söyledi. Ne dediğini anlamıyordum, Sedat’ı bana yardımcı olması için çağırmak istedim fakat ortalıkta görünmüyordu. Öte yandan kolumu tutan kişi aynı cümleyi tekrarlıyordu. “Sofi, kurban, Allah razı olsun, hizmet var!” diyerek elindeki çay tepsisini bana gösteriyordu. Ne yapacağımı bilemedim ve onu “No, no!” diye geçiştirmeye çalıştım. Fakat yabancı olduğumu anlayınca daha da bir coştu ve anlayamadığım birkaç cümle söyledi. “Baba... gülü... hizmet...”

Adamın bu ısrarlı halini görünce çay tepsisini aldım ve ne yapmam gerektiğini İngilizce sordum. Ne dediğimi anlamadı ama boş masaları ve beni çağıran insanları gösterince çayları isteyenlere dağıtmam gerektiğini fark ettim. Başlangıçta tepsiyi bir süreliğine tutmamı isteyeceğini düşünmüştüm oysa.

Şaşkın bir halde çay isteyenlere çay verdim, hepsi bir şeyler söyledi, ben de karşılık olarak sadece tebessüm ettim. Tepsinin boşalmasına yakın bir kahkaha sesi duydum. Bu Sedat’ın sesiydi. Bir yandan karnını tutuyor bir yandan da “Sen tahmin ettiğimden de hızlı çıktın kurban!” diyordu.

Anlayamıyorum neler oluyor!

(Devam edecek)

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Mithatın Takkesi
« Posted on: 26 Nisan 2024, 20:06:36 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Mithatın Takkesi rüya tabiri,Mithatın Takkesi mekke canlı, Mithatın Takkesi kabe canlı yayın, Mithatın Takkesi Üç boyutlu kuran oku Mithatın Takkesi kuran ı kerim, Mithatın Takkesi peygamber kıssaları,Mithatın Takkesi ilitam ders soruları, Mithatın Takkesiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes