๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Tencere => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 18 Ekim 2011, 20:59:46



Konu Başlığı: Komşu Hakkı Ağabey
Gönderen: Zehibe üzerinde 18 Ekim 2011, 20:59:46
Tencere


Ocak 2005 73.SAYI


Ferzan TOPATAN kaleme aldı, TENCERE bölümünde yayınlandı.


Komşu Hakkı Ağabey

Hanımla birlikte güzel güzel oturuyorduk. Çocuk uyumuş, başbaşa kalmış televizyon seyrediyorduk. İlkin şu diziyi seyredelim, o güzel ama bunun kadrosu daha güçlü. Yok, ama bunda aşk var.Bunda da memleket meseleleri işleniyor. Ama bu daha hayırlı filan derken, senin annen benim babam makamında bildiğimiz bir sanat müziği parçasını icraya başladık. En son hanım kumandanın pillerini çıkartıp şunları söyledi: Bak Ferzan , şunca senedir bu apartmanda oturuyoruz, ne bir komşu bizim kapımızı çalıyor, ne biz bir komşumuzun kapısını. Ben senin arkadaşlarının hanımlarıyla görüşüyorum. Sen de benim arkadaşlarımın kocalarıyla görüşsen ne olur?

Aklıma birden gazetelerin bir zamanlar verdiği adi tencere-tava setleri geldi. Niyeyse bu geldi. Gazetenin fiyatı mutlaka artar, bilmem kaç ay kupon biriktirsin... Annenin babanın yanında okumaktan hicap edeceğin bir gazeteyi eve sokar, en işe yarar yerini keser ve 60 tane olunca kışın soğuğunda sıraya girer, dolanır dolanır , sonunda o uyduruk şeyleri esaslı bir naneymiş gibi eve getirirsin. Bu ne? Tencere! Yok ya !.. Kulpu var diye mi söylüyorsun bunu? Yo, üstünde yazıyor. Ha iyi o zaman. İşte böyle...

Haksızlık mı yapıyorum bilmiyorum, bizim arkadaşlarımız öyle işten, apartmandan değil. Hepsi kardeşimiz, biz aynı babanın çocukları gibiyiz. 30 kupona - 60 kupona alüminyum teneke değil. Garanti kapsamında. Hiç, paslanmaz mı, paslanır; hiç kararmaz mı, kararır. Arada bir gider kalaylatırsın, bi'şey kalmaz. Ama bu apartman arkadaşlığı beni pek açmıyor be hanım !.. Acı bana, dediysem de, tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş. Benden inatçı. Kalktı, içeri namaz kılmaya gitti. Biliyorum, beni şikayet ediyor. Kime? Rabbim'e . Ya Rabbi, sen bilirsin beni, dedim, çayımdan bir yudum aldım. Derken, kapının zili çaldı, bir daha bir daha. N'oluyor yahu, deyip kapıya varmadan, kapı tekmelenmeye başladı. Hanım namazı bozdu, benim tepem attı, çocuk uyandı. Kapıyı hışımla açtım. Baktım karşıya, kimse yok! Buradayım, dedi. Eğildim, bir bacaksız. Elinde süpürge sapı. Müsaitseniz babamlar size oturmaya gelecekmiş, dedi ve koşarak gitti. Giderken süpürge sapını korkulukların demir çubuklarına tangır-tungur sürtüyor. Babası oradan çıktı bağırıyor: Sürtme dedim sana, sürtme !.. Bu ses apartmanın Hakkı ağabeyinin sesiydi. Eski güreşçi, galerici, ilerici muhafazakâr, ehli kâr, bay benbilirim ... Sonra onların memleketteki bildiği hayvan isimlerini peşpeşe söyledi çocuğa. Niye söylediyse... Ve bir tokat sesi, bir zırlama, bam diye kapıları çarpıldı. Hanım şaşkın, n'oldu Ferzan , dedi. Dedim ki, duaların kabul oldu, ben bir sakinleştirici alacağım sana da getireyim mi?

Ferzan , Sedat, Vedat


Beni sevenleri alt alta yazdım. Geçmişten bu güne. Annem, babam, büyükannem, babannem , dayım, halam, eşim, filanca arkadaşım, falanca arkadaşım. Oğlum... Sonra düşündüm, hepsine birer hediye almaya karar verdim. Beni sevdikleri için teşekkür edecektim aklımca. Ona şunu alayım , buna bunu alayım... Yok yok , bu hafif kalır. Ona daha ağır bir şey almalı, derken aldığım şeyleri bir topladım, bunları almaya kalkarsam bir kaç ay muhasebenin kedisi olmayı göze almam gerekecek. Canım sıkıldı.

Bizim abi -kardeşin yanına gittim. Çay içer, biraz muhabbet ederiz diye. Ferhat biraz kıldır da, bu ikisi iyi çocuklar. Sedat okulu bitirdi, işe başladı Vedatcığım da üniversitede sürünüyor. Neyse uzatmayım .. Baktım Vedat köye gitmek istiyor da gidemiyor. Artık parayı mı bahane ediyor, nefsine mi ağır geliyor... Dedim, ben bilet almıştım gidemeyeceğim, benim yerime gider misin? Durdu, bana baktı, abisine baktı. Yani olur mu, niye olmasın filan derken kabul etti. Çaylarımızı içtik Avrupa Birliği'ni bağladık çözdük, Amerika'yı işgal ettik, Irak'ı iki nehrin arasından alıp Karadeniz'e koyduk, vakit geçti. Yatsıyı kıldık, gökyüzündeki yıldızlar kümesiyle tabaktaki nohutlar kümesinin eşlenik küme olabileceğini ispatladık. Vedalaşıp ayrıldık. Beni sevenleri düşündüm, sonra onları bana bağışlayan Rabbim'i , sonra Rabbi'ne dua eden bu iki kardeşi... Köye giderken sırıtan Vedat'ı düşündüm. Gözlerim ıslandı. İçimden, az değilsin Ferzan , dedim; az değilsin, gene işi ucuza kapattın, seni köftehor...

Evde üstümü değiştirirken hırkamın cebinden bir nohut düştü. Bakakaldım. Az mıydım yoksa ?..

Bugün Bize Buş Geldi


Vedat: Abi biliyor musun, Buş bizim okula gelecekmiş.

Sedat: Olabilir

V: Abi Buş diyorum, Buş bizim okula gelecek, konuşma yapacak!

S: Konuşan Buş .. Allah Allah , bak bu enteresan.

V: Abi , bu büyük bir olay dalga geçme.

S: Dalga geçmiyorum. Bu adam menfaati olmasa ayak yoluna bile gitmez, size niye konuşsun?

V: Bize Amerika'nın vizyonunu anlatacakmış.

S: Vizyonu ondan niye dinliyorsun, Irak'a baksana, orası söylüyor vizyonu !

V: Ya, adam kapımıza kadar geliyor diyorum ..

S: Dua et, Irak kapına kadar gelmiyor. Oradan söylüyor.

V: Peki abi , ona belki soru sorma ihtimalim olacak, ne sorayım, ne diyeyim?

S: Şimdi Allah senin bıyığını versin desen, seni bir daha göremem. En iyisi Felluce ya da Kerbela marka bir cip ya da helikopter çıkarmayı düşünüp düşünmediklerini sor.

V: Ne alaka abi ?

S: Şeroki , Cayen , Siyu , Apaçi .. bunlar ne? Amerikan malı lüks cip ya da helikopter markası değil mi?

V: Yani, evet ama aynı zamanda Kızılderili kabilesi de değil mi aslında ?..

S: Yok yok Vedatçıım , bunlar cip ya da helikopter markası. Artık öyle! Kızılderili kabilesi filan kaldı mı? Kalmadı. Bırakmadılar. Savaşıp öldüremediklerini toplama kamplarında ya zehirli battaniye verip mevta ettiler ya da uyuşturucu bağımlısı edip tükettiler.

V: Peki Irak, Bağdat?

S: Orası eskiden İstanbul'da bir semt gibiydi. Hatta Bağdat caddesi bir sürü ilde filan da var değil mi?

V: O Vefa değil miydi abi ?

S: Yok Vedatçıım , o dediğin boza. Ya Buş'a bi'şey sormak zorunda mısın? O bir sürü halt yiyor, sana bir şey soruyor mu Allah aşkına? Sen de onu kâle alma!