๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Tencere => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 25 Eylül 2011, 12:20:14



Konu Başlığı: Bir Fili Tekmelemek
Gönderen: Zehibe üzerinde 25 Eylül 2011, 12:20:14
Tencere



Ekim 2007 106.SAYI


Ferzan TOPATAN kaleme aldı, TENCERE bölümünde yayınlandı.


BİR FİLİ TEKMELEMEK


Bazı şeyler vardır, yıllar geçse bile hatırladıkça canınızı sıkar. Züccaciyeci dükkânına girmiş bir fil gibi hayatımıza dalan ve ortalığı tarumar edip giden insanlar vardır mesela. Öfkeyle bir şeyler yapmak istersiniz. Ama bir file “ayağıma basıyorsun” demek ne kadar faydalı olabilir ki?

Bu fil, bir öğretmen, müdür, patron, bakan, hatta devlet başkanı bile olabilir. Filden bol ne var memlekette! O vakitler geçer bir gün, ama hatırladıkça o filin arkasından koşup ardına bir tekme patlatabilme fikri aklınızdan bir türlü gitmez. Biz buna, hayatın rövanşını almak diyebiliriz.

“E, nerde kaldı tasavvuf kültürü?” diyeceksiniz. Kardeşim biz çöp bidonu muyuz, gelen çöpünü bize boşaltsın, giden traş suyunu üstümüze boca etsin! Allah dilerse bu dünyada bize de bazen bir rövanş hakkı tanır.

Yıllar önceydi, düz liseye kaydolmuş, okulların açılmasını bekliyordum. Sonra dayım çıktı geldi ve kendi mezun olduğu Kimya Meslek Lisesi’ne kaydettirmek istedi beni. Çünkü orada Teknik Lise diye bir
bölüm varmış. Oraya geçebilirsem üniversite çantada keklikmiş. Sonunda rica minnet kaydolduk bu okula. Meslek Lisesi sınavına girmiş ve aslında bu okulun puanından çok daha yüksek puan almış, ama düz liseyi
istemiştim. Yazsam burayı da rahatlıkla kazanabilirdim.

Fakat, bir müdür yardımcısı benim gibi sonradan kaydolmuş üç kişiye daha bir yıl boyunca eziyet etti. Neymiş, biz sonradan gelmişiz. Bu okulu sınavla kazanmamışız. Eğer gözümüzün önüne bakmazsak kulağımızdan tutup kapının önüne kormuş. Bu adam her ders boşluğunda sınıfa girip, parmağıyla işaret edip, bize bunları söylüyordu.

İşte size bir fil! fiimdi kim yakalayıp da bu adama Allah rızası için bir tekme atmamı ayıplar? Fil bu, hissetmez bile…

Belki de dayım özendiği bir şeye benimle ulaşmak istiyordu, kim bilir? Teknik Liseye geçmek için önümde zorlu bir dönem vardı. Beş dersin ortalaması nın 7’nin üstünde olması gerekiyordu. Çok çalıştığımı hatırlıyorum. Matematik sınavında da en yüksek notu, 7’yi ben almıştım. Sınıf ortalamasına göre süper bir nottu. Diğer derslerin notları da iyi geliyordu.

Fakat sonra bir şey oldu. Matematik hocası sınıfta bazı çocuklarla ters gitti ve çocuklardan birini tekme tokat dövdü. Korktuğumu hatırlıyorum. Daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim. Sonra sınıfa dönüp,
ben sizin anlayacağınız dilden konuşmasını bilirim, diye bağırmıştı. İkinci sınav yapıldığında en yüksek notu dövdüğü o çocuk aldı: “Tevfik: 3... Şu, şu, şu numaralar 2! Şu, şu, şu numaralar 1, geri kalanlar sıfır!..” Geri kalan 20 – 25 kişi arasında ben de vardım. Sınavda öyle sorular soruyordu ki donup kalıyorduk. Sınıfta belki o soruları çözüyordu, ama cesaret edip de “şurasını anlamadık..” diyen olursa, “Kitabınızda var, oradan bakıp çalışın!” diyordu adam. Hoca olma sınırını çoktan aşmıştı. Sanki sınıf, onun için bir düşman topluluğu! Çoğumuz aslında bir düşmanlık gütmüyorduk, mesele nasıl bu hale gelmişti anlayamamıştık bile. Üçüncü sınava çok çalıştım. Ama nafile… 3 alabilmiştim ve karnede nur topu gibi bir 3 duruyordu.

İkinci dönem dayımın arkadaşı olan bir matematikçiden yardım istedik. Onun yanına gidiyor, gece gündüz matematik çalışıyordum. Sonunda sınav oldu, ama sınıf çökmüştü yine. Sonra benim adım okundu. Ayağa kalktım, “Aferin, 5!” dedi. Bütün sınıf, hatta bütün okul o hafta beni konuştu, birbirlerine beni gösterdi. Hoca kopya çektiğimden şüphelenmiş olmalı ki ikinci sınavda beni masasına oturttu. Sınıfta bildiklerimi anlattığım kişiler 5-6 aldılar. Ben 7 aldım, ama sınıfın yine de en iyi notuydu.

Bu arada çocukların ve velilerin şikâyetleri ayyuka çıktı. Meğer hoca buraya sürgün gönderilmiş. Hocanın bütün bu tavırlarının altında tayinini başka bir okula aldırtmak varmış. Olan bize oluyormuş. Yazıkmış, tühmüş… Üçüncü sınavda bütün sınıfı 10 kişilik gruplara bölüp ayrı ayrı sınıflarda sınav yaptı. 2 ya da 3 soru sordu ve yarım saat süre verdi. Tepemizde konuşup bizi azarlayarak dolaşırken, birdenbire bütün bu olanların ne işe yaradığını sordum kendime ve o sorulara bakakaldım. Zor muydu bilemiyorum ama yapamayacaktım. Elim ayağım tutmuyordu çünkü.

Bu kez firesiz bütün sınıf dibe oturmuştuk. Diğerleri Teknik Liseye geçme umudunu yitirmiş, oynayıp gülüyordu. Bense ortalamaya 5 yerine 6 düşürebilmek için beni sözlüye almasını istedim. Sözlüde de canıma okudu. İşin acı tarafı, ben tahtada kıvranırken onun benimle dalga geçmesi, sınıfın da buna gülüp eğlenmesi oldu.

Matematikten bütünlemeye kaldım. Diğer dört dersten notlarım yüksek olmasına rağmen Teknik Liseye geçemedim. Ama o bütünlemeye de girmedim. Yeniden girdiğim Meslek Lisesi sınavında Elektronik bölümünü kazanmıştım. Oraya gittim. Teknik Liseyi orada kazandım. Karnede matematiğim 10’du. Sonra üniversitede de Matematik Bölümünü kazandım.

Yıllar sonra bir gün, bir arkadaşım için mezun olduğu liseye gitmemiz gerekti. Orada onu gördüm. Müdür yardımcısıydı. Emin olmak için arkadaşıma ismini sordum. Evet, ta kendisiydi! Yanına gittim. Daha önce
Kimya Meslekte görev yapıp yapmadığını sordum. “Evet” dedi, “bir sene yaptım, problemli çocuklar vardı orda.” Dedim ki, “O problemli dediğiniz çocuklar sizin yüzünüzden çok acı çekti. Onların hayatlarıyla oynadınız. Bütün bunları bilerek, kastederek, başka bir okula tayin olmak için yaptınız. Ben de o çocuklardan biriydim. Sizin dersinizden kaldım. Ama şimdi üniversitede matematik okuyorum. Yakında da matematik öğretmeni olacağım. Ama asla sizin gibi öğretmenliği yerlerde süründüren, öğrencilerine eziyet eden biri olmayacağım. Siz zavallı birisiniz!..”

Öylece yanındaki birkaç öğrenciyle kalakaldı. Döndüm ve yürüyüp çıktım kapıdan. Kavak ağaçlarının yaprakları rüzgârla pır pır dans ediyordu. Güneşin sıcaklığından çok, içimi ısıtan başka bir şey vardı. Yılların pasını söküp atan keyişi bir duygu. Bir fili tekmelemiş olmak...