TEKFİRDE AŞIRI GİDENLER VE ESERLERİ
Tekfirde aşırı gidenlerin okudukları ve kabul ettikleri bazı eserlerdeki yanlış yorumlardan da bahsetmek istiyoruz. Söz konusu eserlerden birisi "Cehalet Mazaret midir" adını taşıyan bir kitaptır. Kendi görüşlerinin yayılması için şiddetle tavsiye edilen bu kitap -sayfa numarası verilmemiştir- bir yerde şunları anlatmaktadır. "Hudeybiye anlaşması esnasında inen ayetten de anlıyoruz ki müslümanlar ve peygamber efendimiz Mekke'de kalan müslümanlara "müşrik" gözüyle bakmışlardır. Adı geçen kitaptan özetleyerek buraya aldığımız bu görüş delil olarak Fetih Suresinin 24 ve 25. ayetlerine dayandırılmaktadır. Adı geçen kitabın yazarına göre ve tekfirde aşırı gidenlere göre bu ayetten de anlaşılmaktadır ki Darul-Harpte yaşayan müslümanlara müşrik gözüyle bakılabilir-bakılmalıdır.
"Sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra Mekke'nin göbeğinden onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çeken odur. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir. İnkar edenler, sizi Mescid-i Haram'dan alıkoyanlar ve kurbanlarını tutarak yerine varmasına engel olanlar ise, işte o müşriklerdir. Eğer, orada bilmeden kendilerini öldüreceğiniz, tanımadığınız mümin erkek ve mümin kadınlar olmasaydı Allah savaşa engel olmazdı. Bu Allah'ın dilediğini rahmetine sokması içindir. Eğer müminler ve kafirler ayrılmış olsalardı, onlardan kafir olduklarına çok acı bir şekilde azab ederdik." [30]
Bu ayeti yorumlayan yazar sahabe-i kiramın Mekke'de kalan müslümanlara kafir gözüyle baktığını iddia ediyor. Oysa bu ayetten anlaşılan şudur. Mekke'de kalan müslümanlar eğer bir savaş meydana gelirse o savaş ortamında arada kalıp tanınmayabilir ve bu yüzden öldürülebilirler. Evet, bu öldürülmenin sebebi onların kafir "zannedilebilmesinden" dolayıdır. Yoksa ashab-ı kiram o müslümanları Mekke'de kaldılar diye kafir ilan edip öldürmeyecektir. Bir insanın kafir olduğunu zannetmek ayrıdır. Onun kafir olduğuna inanmak da ayrı bir durumdur. Zaten yüce Allah da ayette açıkça görüldüğü gibi Mekke'de, dar-ı harpte kalan müslümanları "mümin" olarak anlatmıyor mu? Bu yazarın bu konuda ne kadar sığ düşündüğünü ayet-i kerimeyi dikkatli okuyan herkes anlayabilecektir. Yine ayet-i Kerime üzerinde iyice düşünülürse savaşa izin verilmemesinin sebebi de Mekke'de kalan müslümanların zarara uğramaması içindir. Ayrıca bu ayetin tefsiriyle ilgili bilgileri okuduğumuz zaman meseleyi daha açık anlayabiliyoruz. [31] Ayrıca tefsirlerde "fetret" durumundan bahisle "fetret ehli hakkında hüküm vermemiz çok zordur." denmektedir. Sözün burasında şöyle bir soru sormak gerekiyor bu yazara:
"Fetret dönemi ne demektir? Yüce Allah uyarıcı göndermediği hiçbir kavim bırakmadığı halde alimler neden Fetret dönemi diye bir dönem kabul etmişlerdir."
Bilindiği gibi alimlerden bazıları Hz. İsa ile Hz. Muhammed (A.S) arasındaki dönemi fetret dönemi olarak adlandırmışlardır. Alimlere göre bu fetret döneminde insanlar akıllarıyla Allah'a inanırlarsa bu kafidir. Bizim söylemek istediğimiz de şudur. Madem alimler "Fetret dönemi" diye bir dönem kabul etmişlerse bunun sebebi o fetret ehlinin bazı konularda "mazur" sayılmalarının bir neticesi değil midir?
Sozkonusu eserin bir başka özelliği de, açıkça tekfir ettiği birçok yazarı kaynak olarak göstermesidir. Bu tutum bizce dürüst bir tutum değildir. Yani siz bir insanı müşrik kabul edeceksiniz sonra onun görüşlerini itikadı konularda mesned yapacaksınız. Bu tarz bir anlatımın neresi doğrudur? Herhalde böyle davranan bu yazar kendisinin yeterince ikna edici olduğuna kendisi de inanmamıştır da müşrik ilan ettiği yazarlara da sığınmıştır.
"Davetçinin Tefsiri" adlı eserdeki bazı noktalara da değinmek istiyoruz. Söz konusu tefsirin ehl-i kitabı anlatan ciltlerinde günümüz cahili toplumları (yani müminle müşriğin karışık olduğu toplumlar) mürted toplum olarak görülmektedir. Bu tefsire göre mesela Almanya, Amerika Ehl-i Kitap, Ortadoğu'daki birçok halkında müslümanlar olan ülkeler de mürteddir. Halbuki Seyyid Kutub da Fizılal'de günümüz toplumları mürted yerine, Ehli Kitab'a benzeyen toplumlar olarak anlatmaktadır. [32] Yine Mevdudî gibi bir alimin de günümüz Ortadoğu Asya toplumlarının bazılarına mürted gözüyle baktığını kim iddia edebilir? Bu konuyla ilgili olarak tekfirde aşırı gidenlerin çok ilginç söylemler savunduklarını da duymaktayız.
İnanmak istemediğimiz bu duyumlardan birisi tekfirde aşırı gidenlerin İsrail Yahudilerini -ehl-i kitap oldukları için- Filistinlilere karşı adeta destekledikleridir. Sebebi gayet basit? Çünkü onlara göre Yahudiler Ehl-i Kitap, Filistinliler ise müşriktir. Dolayısıyla Kur'an'a ve sünnete göre müşriklerin yanında Ehl-i Kitap daha iyi ayrıcalıklara sahiptir?! Ateş olmayan yerden duman çıkmaz misali, -tekfir cemaatinden bazıları böyle bir söylemi savunmadıklarını söylüyorlarsa da- bu söylemi savunduklarını-savunabileceklerini onların mantığından hareket ettiğimiz zaman hiç de anlamsız bulmuyoruz. Yine onların mantığına göre anlamsız olmayan bir başka konu da şudur. Şimdi günümüzde, yaşadığımız toplum dar-ı harptir. Dolayısıyla tekfir cemaatine göre herkes burada kafirdir. Herkese kafir gözüyle bakmalıyız. Çünkü nasıl ki Dar-ı İslam'da herkese müslüman gözüyle bakılıyorsa dar-ı harpte de herkese kafir gözüyle bakılmalıdır. Çünkü dar-ı harpte yönetim kafirlerin elindedir, İşte çıkış noktası bu olunca -diyelim ki- bizim yaşadığımız toplumda idare müslümanların eline geçerse o zaman bu toplumdaki herkese "müslüman" gözüyle mi bakmak gerekiyor! Bu ne kadar tutarlı bir görüş değil mi?!... Halbuki dar-ı İslamdâ, insanlara müslüman muamelesi yapmak, tüm ordaki insanları "müslüman-mümin" kabul etmek anlamında değildir. Yani Medine dar-ı İslamdır ve orda münafıklara da Yahudilere de aynı haklar verilmiştir ama onlar İslam devletinde yaşıyorlar diye onlara müslüman gözüyle bakılmamıştır. Müslüman muamelesi yapmanın sebebi ise hareket fıkhıyla, şartlarla ilgili bir konudur. Ayrıca İslamda "eman" meselesi vardır. Bir kafir şehadet getirip müslümanların korumasını isteyebilir ve bu durumda o kafir yine eskisi gibidir ve müslüman sayılmaz. Tekfirde aşırı gidenlerin kendi aralarında düştükleri ihtilaflı konulardan birisi de budur. Kendileri arasında tartışma konusu olan birçok mesele daha vardır ki onları bu çalışmada anmak istemiyoruz., dahası bu tartışmalı konuları burada anmak adeta mide bulandıracaktır. [33]
[30] Fetih: 48/24-25.
[31] Bkz. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Akçağ Yay. c. 6, s. 499.
[32] Seyyid Kutub, Fİzilâl'il-Kur’an, Hikmet Yay. c. 7, s. 277.
[33] Hüseyin Yunus, Tekfir Meselesi, Ahenk Yayınevi: 49-53. [
Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın