Konu Başlığı: Tavan Arası Gönderen: Zehibe üzerinde 05 Ekim 2011, 22:40:09 Tavan Arası Mart 2006 87.SAYI Akif GÜLER kaleme aldı, TAVAN ARASI bölümünde yayınlandı. İbn Munkız Haçlılara Karşı Tarih okumak niye zordur? Bana öyle geliyor ki bunun sebebi, tarih yazılarının çoğunlukla bir devre ait siyasi olaylarla, o olayların yine siyasi etkileri ile sınırlı olması. Bu da, tarihi meslek edinmiş olanların dışında, tarihe olan ilgiyi azaltmakta. Tarihin her kesiti kendi izini taşır. Bu izler ise vakanüvislerin kayıtlarından ziyade, o devirde yazılmış hatırat, seyahatnameler, biyografi eserlerinde var. Bu sebeple popüler tarih yazarları daha çok özel tarihi kesitleri anlatarak ilgi uyandırmayı hedefliyorlar. Gerçekte de merak etmez miyiz, eskiler ne yerdi, ne içerdi, ne giyerdi? Neye değer verir, nasıl yaşarlar, biribirlerine nasıl bakarlardı? Aile hayatı, ticaret, hukuk, adalet nasıl işlerdi? Bu tür ayrıntıları merak edenler hatırat ve seyahatnamelere bakmalılar. Üsame ibn Munkız’a ait “Kitabü’l-İ’tibar” bu bakımdan son derece önemli ve enteresan bir kitap. Birinci Haçlı Seferi sonrasında Müslüman dünyasını, Avrupa’dan kalkıp Anadolu’ya, Filistin’e gelmiş Frenkleri, özellikle de müslümanlarla haçlılar arasındaki ilişkileri anlatan bir hatırat Kitabu’l-İ’tibar. Üstelik tarihçilere kaynak olacak kadar itibarlı. Bu hatıratın sahibi İbn Munkız, 1095-1188 tarihleri arasında günümüz Lübnan ve Suriye coğrafyasında yaşamış ve haçlılarla savaşmış bir komutan ve devlet adamı. Uzun bir dönem Selahaddin Eyyübi’nin danışmanlığını yapmış. Aynı zamanda bir edip, şair ve siyaset bilimci. Batı dillerine defalarca çevrilen bu eser, tam metin olarak Türkçe’ye Bordo-Siyah Yayınları tarafından kazandırılmış. Durup duruken neden böyle bir kitaptan söz ettiğimizi merak ediyorsanız, aşağıda kitaptan alınmış kısacık bir bölüm var, okuyun hak vereceksiniz. “Gurur ve namus hissinin zerresi Frenkler’de bulunmaz. Onlardan biri, karısıyla beraber yürürken başka bir adam onun karısını alıp bir kenara çekilerek konuşur. Koca da konuşması bitene kadar kenarda karısını bekler! Eğer konuşması uzayıp sohbete dalarsa, kadını adamla öylece bırakır ve gider... Emir Mu’inüddin, Kubbetü’s-Sahra’da bulunduğu sırada onun yanına gelen Freklerden biri, “Tanrı’nın çocuk halini görmek ister misin?” diye sordu. Mu’inüddin, “Evet.” dedi. Frenk önümüz sıra yürüdü ve İsa Aleyhisselam’ı kucağında tutan bir Meryem resmi gösterdi. Sonra: “İşte Tanrı’nın çocukluğu!” dedi. Allah, şu akılsız kâfirlerin kendisi hakkında söylediklerinden münezzeh ve yücedir... Babam bana şöyle derdi: Her iyinin kıymeti, kendi cinsinin kötüleriyle kıyas edilerek bilinebilir. Mesela, iyi bir at yüz dinar değerindeyse, buna kıyasla ancak beş-altı kötü at yüz dinar eder. Develer için de aynı şey söz konusudur. Elbise türleri içinde bu böyledir. Bunun tek istisnası insanoğludur! Çünkü bin kötü adam, bir iyi adam etmez...” Bir Peygamber Duası Son zamanlarda ünlü Rus yazarı Tolstoy’un, Peygamber Efendimiz ile ilgili yazdığı bir risale, “Gizlenen Kitap” başlığı altında rafları süslüyor. Aslında bu risale, Tolstoy’un İslâm’a olan hayranlığı ile Sühreverdî’nin hadis kitabından derlediği hadisleri içeriyor. Kitap, 1908 yılının ekim ayında “Muhammed’in Kuran’a Girmemiş Hadisleri” diye aslında yanlış bir başlıkla basılmış. Tolstoy’un tüm eserleri Sovyet Cumhuriyeti kurulduktan sonra tekrar tekrar basıldığı halde bu risalesi sansürlenmiş. Ancak 70 yıl sonra 1978 yılında Azerbaycan’da yayınlanabilmiş. Kısaca macerasını anlattığım bu risaleyi okurken, ikinci sırada yer alan dua mahiyetindeki hadis çok etkiledi ve sizlerle paylaşmak istedim. Hadis kitaplarından İmam Tirmizî’den rivayetiyle yer alan aynı hadis-i şerifi buldum. Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz şöyle buyuruyor: “Davud’un duasındandır. O şöyle derdi: ‘Allahım! Senin sevgini, seni sevenlerin sevgisini, beni sevgine ulaştıracak ameli senden diliyorum. Allahım! Sevgini kendi nefsimden daha sevimli kıl! Malımdan, çoluk çocuğumdan ve soğuk sudan bile daha sevimli kıl.” Gelin, bu nebevî duaya hep birlikte diyelim âmin. Hoca'nın Cevabı Hoca’nın çoktur hüneri… Bir gün abdallardan biri Hoca’yı sokakta bulmuş, Koşmuş, burnuna sokulmuş; Büyük bir ehemmiyetle Demiş: -Hocam himmet eyle! Çok büyük bir müşkülüm var. Hep aciz kaldı hocalar. Sen büyüğüsün hepsinin; Bilsen bilsen sen bilirsin! Hoca bu halden şaşırmış; Ak sakalını kaşımış; Demiş:-Fena yakalandık, Kaçmak kabil değil artık!.. Lakin asla renk vermemiş -Haydi oğlum, anlat demiş. Ne bilsin ki herif abdal! Beklermiş ciddi bir sual. Adamcağız gölde yaz, kış Yıkanır, abdest alırmış. Lakin böyle erken erken Gölde abdest alıyorken Aceb ne tarafa dönmek Lazım?.. Ona, bunu bilmek Bir türlü nasip olmamış; Demek çilesi dolmamış” Gitmiş ta kürsü şeyhine Cevap alamamış yine. Bütün şeyhler, müderrisler Bu suale karşı güler, Geçerlermiş… O şaşırmış, Bu büyük derdi taşırmış Seneler var ki içinde. Hatta bu dert ile, geçende, Gölde, yalnız düşünürken Esvapları uçmuş yerden! Çıkmış gitmiş öyle çıplak! Hoca baktı: Herif ahmak! Ahmağın da en seçmesi… Hiç gülümsemedi, sesi O en ciddi ahengiyle Aks etti: - Bak oğlum, dinle, Sualin hakikaten güç, Bunu öyle her iki üç Kitap okuyan sarıklı Halledememekte haklı! İyi oldu, geldin bana, Sor her işi erbabına. Her ne zaman suda olsan Gözünü esvaplarından Bir dakikacık ayırma, Sakın dönme başka yana… Sorma benden uzun hesap, Bu sana kestirme cevap! |