Konu Başlığı: Bir Selam Dört Kelam Gönderen: Zehibe üzerinde 01 Ekim 2011, 18:17:52 Tavan Arası Ocak 2006 85.SAYI Akif GÜLER kaleme aldı, TAVAN ARASI bölümünde yayınlandı. Bir Selam Dört Kelam Yol kenarında dört mümin, biri imam olmuş üçü safta, namaz kılıyorlarmış. Yoldan geçmekte olan biri duymuş ki, aranızda selamı çoğaltınız; başka neler duyduğunu unutmuş, namaz kılmakta olanlara “selamun aleyküm” deyivermiş. Saftakilerden biri de duymuş ki, selam vermek sünnet, almak farz, başka neler duyduğunu unutmuş, “aleykümselam” demiş. Yanındaki görmüş ki kardeşinin namazı bozuldu, uyarmamak olur mu, “hey, namazın bozuldu” demiş. Üçüncüsü acımış birlikte safa dizildiği iki arkadaşının haline, “sizin” demiş, “ikinizin de namazı bozuldu.” Arkada olan biteni duyan imamın burkulmuş içi, yazık, diye düşünmüş, bilseler böyle yapmazlardı. Ve kesmiş kıraati açmış ellerini, “Yarab”, demiş “şükürler olsun sana, bir tek benim namazım bozulmadı...” Demek bir selam bile bozabilirmiş namazları. Zaten yanlışını ilim zannedenler istikameti fesada vermedi mi? Uzun ve Huzurlu Ömür Dilersen Nâsır-ı Hüsrev klasik İran edebiyatının önemli şahsiyetlerinden biridir. 11. yüzyılda yaşadığı bilinen Nasır-ı Hüsrev, daha küçük yaşlarda birçok ilmden icazet aldığını, islâmî ilimlerin dışında Yunan, Hint ve Babil’e ait eserleri de okuduğunu anlatır. Nâsır-ı Hüsrev’in en önemli eserleri, seyahatlerini anlattığı “Sefernâme” ile şiir üç yüz beyitlik “Saadetnâme” adlı mesnevisidir. Hüsrev, daha çok ahlâk kaidelerinden bahsettiği Saadetnâme’de, uzun ve huzurlu bir hayat için şunları söylüyor: “Çok uzun yaşamayı arzu ediyorsan, insanların gönlünü kırma. Kimseyi incitmeyen, kırmayan daima uzun ömürlü olur. Allah’ın sana verdiği şeyle hoşnut ol. Çünkü bu, derhal Allah’ın rızasını hâsıl eder. Varlıklı olan bir kimseyi kıskanma. Bu sana üzüntü verir, onu da sevinç içinde bırakır. Her zaman insanların iyiliğini iste ve iyilik yapmak için çalış. İşte o vakit güven içinde olursun. Birinin kötü olmasını istersen, gam çekmekten adeta eriyip bitersin. Eğer başkalarının iyiliğini dilersen, sen de hiçbir kötülük görmezsin. Gönlünü mürüvvetle birleştir. Bir hayır işlersen de bunu iyiliğe layık olana yap. Sen başkasına yardım et ki, Allah yarın ve bütün dünyada yardımcın olsun. Yolda düşkünleri görüp, kendi merkebini sürüp gidersen, bu insanlığa yakışmaz. İyilerden ol ve iyilik yapmak için çalış. İyi bir insanı da gönlünden çıkarma. İyi olanlar için herkes dirlik, sağlık ve varlık ister. Kötü kişiler için ise bütün alemdeki varlıklar ölüm dilerler.” Saadetname’den Hint Tarzı Hikmetler Sebk-i Hindî (Hint tarzı), eski edebiyatın ilginç alt dallarından biridir. Bu tarz, İran’dan Hindistan’a giden şairlerin Babürlü sultanların teşviki ve büyük mükafatlarıyla yazılmış şiirlerle ortaya çıkmıştır. Sebk-i Hindî şiirler ince manalar taşır, ancak zaman zaman anlaşılması zor, kinayeli bir üslubu vardır. Bu tarz şiirlerin önemli üstatlarından biri de, 1590-1670 yılları arasında yaşamış olan Saib-i Tebrizî’dir. Aslen Türk olan şairimiz, eserlerini o zamanın gözde edebiyat dili olan Farsça ile yazmış. Saib-i Tebrizî’nin Sebk-i Hindî tarzında kaleme aldığı hikmetlerden bir demet sunalım: “Bir derdin devasını ancak o derde düşen bilir. Dert zevkini tatmayandan deva beklemek, ayağa batmış olan bir dikeni, akrebin zehirli iğnesiyle çıkarmaya benzer.” “Mazlumun âh okundan, zalim ne yaparsa yapsın kurtulamaz. Yayın inlemesi nişan tahtasına gönülden atılan bir oktur.” “Azizim! Geçim için sebepleri yerine getirmeden, sadece ‘ben tevekkül ediyorum’ demek ve boş oturmak insanlıktan çok uzaktır. Haysiyetli bir insan isen, görünen ve bilinen bütün sebeplere başvurup çalıştıktan sonra tevekkül et! Yoksa kendi yükünü başkalarının omzuna bırakmış ve insanların başına yük olmuşsun demektir.” “Aşka kanlı yüreklerden başka şefkat gösteren olmaz. Ateşin yüzünü kebap suyundan başka kim yıkar ki?..” “Cahil ayağı kayıp susturulunca, ârif utancından kızarır. Çünkü haysiyet sahibi olan adam bütün yaratılanın namus ve hukukunu muhafazaya gayret eder.” “Yusuf Peygamber’e ayna hediye getiren kimse, kendi hediyesinden utanmaz.” “Yanlız başına köşesinde oturup, dua ve ibadetle meşgul olmak insanı olgunlaştırır. Ancak gerçek dostlarla oturup sohbet etmenin değeri, bundan daha üstündür.” Dünya Bu dünyaya verme gönül Dünya sana kalur değil Dünya seven dost katına Yüz akıyla varır değil. Bu dünyanın muhabbeti Şol ağulu bal gibidir Ağusun bilen ol bala Parmağını banar değil. Bu dünyanın zehri katı Cana erer mazarratı Zehrini bilmeyen bunun Kendini sakınır değil. Bu dünyayı derip yığma Âhir koyup gitsen gerek Koyup gideceğin sanan Dünyayı devşirir değil. Âşıkların gönlü kuşu Düşmez dünya tuzağına Gerçek eren bu dünyayı Hiç muhale alır değil. Ol Hak habibi Mustafa Bu dünyaya cîfe dedi Ol kim usu olan kişi Cîfeye aldanır değil. Eşrefoğlu Rûmî sen de Eğer şâha mahrem isen Himmetin gözüne keyneyn Zerre denli gelir değil. Eşrefoğlu Rumî k.s. |