๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Tasavvuf Klasikleri => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 18 Ağustos 2011, 18:39:34



Konu Başlığı: Ehli Sünnetin Ehli Beyt Sevgisi
Gönderen: Zehibe üzerinde 18 Ağustos 2011, 18:39:34
Mektubat-ı İmam Rabbanî’den


Mayıs 2009 125.SAYI


Ali KAYA kaleme aldı, TASAVVUF KLASİKLERİ bölümünde yayınlandı.

Ehl-i Sünnet’in Ehl-i Beyt Sevgisi


Ehl-i beyt sevgisi Ehl-i Sünnet’in asıl sermayesidir. Ehl-i Sünnet mensuplarını Hz. Ali’yi sevmemekle suçlayan ve Hz. Ali’yi sevenlerin sadece Rafizîler olduğunu iddia edenler ne kadar cahil, ne kadar bağnaz kimselerdir! Hz. Ali’ye sadece sevgi beslemek Rafizîlik değildir; Rafizîlik Hz. Ali dışındaki üç halifeye karşı tavır almaktır. Sahabeye tavır almak da dinen yerilmiştir.

İmam Şâfiî rh.a. söyle der:

“Muhammed s.a.v.’in ailesini sevmek eğer Rafizîlikse, insanlar ve cinler şahit olsun, ben Rafizîyim.”

Yani Peygamberimiz’in Ehl-i Beyt’ini sevmek Rafizîlik değildir. Bu bakımdan Peygamber Efendimiz’in Ehl-i Beyt’ini sevenler Ehl-i Sünnet’tendir. Onlar gerçek anlamda Ehl-i Beyt taraftarlarıdır.

Kısacası Ehl-i beyt’i sevmemek Haricîlik, sahabeye cephe almak da Rafizîlik’tir. Buna karşılık bütün sahabeye karşı hürmet duymakla beraber Ehl-i Beyt’i sevmek de Sünnîlik’tir.

Sonuç olarak Sünnîliğin temeli sahabe sevgisi üzerine kuruludur. Aklını kullanabilen insaf sahibi bir kimse Sahabe-i Kiramı sevmek yerine onlara nefret duymayı tercih etmez. Aksine, Peygamberimiz’e olan sevgisi nedeniyle onların hepsini sever.

Nitekim Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır:

“Ashabımı seven beni sevdiği için sever. Onlardan nefret eden de, benden nefret ettiği için nefret eder.” (Tirmizî, nr. 3862; Ahmed, el-Müsned, 4/87; 5/54, 57).

Ehl-i Sünnet’in Ehl-i Beyt’i sevmediği nasıl düşünülebilir? Oysa Ehl-i Sünnet’e göre onlara muhabbet imanın bir parçası kabul edilmiştir. Son nefeste iman selameti, Ehl-i Sünnet’e göre bu sevginin ne kadar köklü olduğuna bağlıdır.

Ehl-i Beyt Sevgisinin Faydası

Bu fakirin değerli babası çoğu zamanlar Ehl-i Beyt sevgisini teşvik ederdi. O hem zahirî ilimlere hem de batınî ilimlere vakıf bir kimseydi. Kendileri Ehl-i Beyt sevgisinin son nefeste iman selameti açısından önemli rolünün olduğunu söyler ve buna çok önem verilmesi gerektiğini ifade ederdi.

Babamın ölüm hastalığında yanında bulunuyordum. Son nefeslerini vermeye başlayıp bu dünyayla alakasını keseceği zaman kendisine bu sözlerini hatırlattım ve bu sevgiyi açıklamasını istedim. O bu hal üzereyken, “Ben tepeden tırnağa Ehl-i Beyt sevgisine dalmış durumdayım, şimdi bu nimetin şükrünü eda ediyorum.” buyurdular.
Ehl-i Beyt sevgisi Ehl-i Sünnet’in en temel sermayesidir. Sünnîliğe karşı çıkanlar bu hususun farkında değildir. Onlar Ehl-i Sünnet’in dengeli sevgisinden habersizdirler. Bunlar kendilerine aşırılık tarafını seçtiklerinden, aşırılığın dışında sadece azlığın olduğunu zannediyorlar. Bilemiyorlar ki aşırılıkla azlık (ifratla tefrit) arasında bir de denge (itidal) yolu vardır; bu ise hakikatin ve doğruluğun merkezidir. İşte bu merkez nokta Ehl-i Sünnet’in nasibi olmuştur. Allah Ehl-i Sünnet’in bu tutum ve gayretini mükafatlandırsın.

Bu konuda aşırılıktan ve azlıktan Allah’a sığınırız. Rafızîler muhabbetteki aşırılığa varan tutumlarından dolayı, üç halife ve diğer sahabeye cephe almayı Hz. Ali’yi sevmenin şartı kabul etmişlerdir. İnsaf etmek gerekir. Bu nasıl muhabbet ki, gerçekleşmesi için Peygamber Efendimiz’in vekillerine cephe almak, sahabeye dil uzatmak gerekiyor!

Ehl-i Sünnet’in Sahabe-i Kirama Karşı Tutumu


Ehl-i Sünnet ile karşıtları arasında şu iki temel fark vardır: Birincisi, Ehl-i Sünnet dört halifenin de halifeliğinin hak olduğuna inanır. Çünkü sahih bir rivayette Peygamber Efendimiz s.a.v., Allah’ın kendisine gayptan bildirmesi suretiyle şöyle buyurmuştur:

“Benden sonra halifelik otuz senedir.” (Tirmizî, nr. 2226; Ebu Davud, nr. 4646; Nesâî, el-Kübrâ, nr. 8155).
Hadis-i şerifte belirtilen otuz yıllık bu süre Hz. Ali’nin halifeliğiyle son bulmuştur.

Bu hadis gereğince dört halifenin her birinin halifeliği hak olmak durumundadır. Ayrıca halifelik sırası da hakka uygun olmak durumundadır. Muhalifler üç halifenin halifeliğinin hak oluşunu inkâr etmekte ve onların halifeliğini sülalecilik ve zorbalığa yormaktadırlar. Onlar hakikatte Hz. Ali’den başkasını imam kabul etmezler.

İkinci temel fark da şudur: Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat, sahabe arasında yaşanan tartışmaları ve görüş ayrılıklarını iyi sebeplerle gerekçelendirir ve iyi niyetle yorumlar. Bu tartışmaların heva ve hevesten ileri geldiğini düşünmezler. Zira onlar Peygamber Efendimiz s.a.v.’le olan sohbetleri sayesinde nefsleri arınmış, kalplerindeki kin ve hile gibi kötü düşünceler temizlenmiştir.

Sonuç olarak sahabenin her birinin kendine göre bir görüş ve içtihadı olup, her müçtehit de kendi içtihadıyla amel etmek mecburiyetinde olduğundan, zorunlu olarak aralarında bir kısım tartışmalar yaşanmıştır. Kendi görüşlerine göre hareket etmesi onlar için doğruydu. Bu bakımdan onların bir şeye muhalefeti de uygun görmeleri de heva ve heves etkisiyle değil, hak ve hakikat çerçevesinde gerçekleşmekteydi.

Ahiret İçin Çalışmak

Hak Celle ve Alâ’yı arzu etmek, ahireti arzu etmektir. Allah Tealâ ile buluşmak ahirette vaat edilmiştir. Rızanın kemali de aynı şekilde ahirete bağlıdır. Dünya Cenab-ı Hakk’ın buğzettiği, ahiret ise razı olduğu yerdir. Öyleyse buğzedilene iltifat etmemek gerekir. Şu halde, razı olunana sırt çevirmek tam bir aptallıktır. Allah Teâlâ’nın çağırdığı ve razı olduğu şeyin tersini yapmaktır. Cenab-ı Hakk’ın şu buyruğu bu manayı ifade etmektedir: “Allah, selamet yurduna çağırıyor.” (Yunus 10/25).

Allah Tealâ ısrarla ve vurgulu bir şekilde ahireti teşvik etmektedir. Ashab-ı Kiram’ın hepsinin ahiret düşüncesine düşkün olduklarını ve onun azabından dolayı korkup titrediklerini biliyoruz.

Hz. Ömer r.a. bir kişinin evine uğradı. Biri şu ayeti okuyordu: “Rabbinin azabı mutlaka gerçekleşecektir; ona engel olacak bir şey yoktur” (Tûr 52/7-8).

Hz. Ömer r.a. bu ayetleri işitince bayılarak bineğinden düştü. Kaldırıp evine götürdüler. Bu halin acısından dolayı uzun bir süre hasta kaldı. O kadar ki, insanlar ziyaretine bile gelmişti.