๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Tarihül-İslam => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 14 Nisan 2011, 14:03:31



Konu Başlığı: Yermuk harbînin cereyanı
Gönderen: Sümeyye üzerinde 14 Nisan 2011, 14:03:31
Yermuk Harbînin Cereyanı[450]


İbni İshak anlatıyor: Müsenna b. Harise Ölünce dul kalan eşi Selma, Sa'd'la evlendi. Bu on dördüncü yılda idi. O yıl müslümanlara haccını bizzat Ömer (r.a.) yaptırdı. Ebu Ubeyde b. Cerrah da o yıl ordularıyla Şam şehrine girip orada kışladı. Rumlar sıkışınca imparator Heraklius, Rumları Antakya'ya götürdü. Yanlarında araplaşan Lahm, Cüzam, Belkın ve Beliy gibi kabileler de vardı. Ermenilerden de büyük bir grup vardı. Heraklius oradan has adamı Saklan'ı baş komutan olarak yüz bin kişiyle harekete geçirdi. On iki bin Ermeni de onlarla idi ve başlarında Çorca vardı. Araplaşandan da on iki bin kişi Cebele bin Eyhem başkanlığında katıldı. Müslümanlar da Ebu Ubeyde komuta­sında yirmi dört bin kişiyle harekete geçti. On beşinci yılın Recep ayında iki ordu karşılaşıp çetin bir çarpışma oldu. Rumlar bu saldırıyla müslümanlann otağına kadar girdiler. O gün kadınlar da çarpışmaya katıldı. Bunlar arasında Haris b. Hişam kızı Ümmü Hakim de vardı ki, adeta erkeklerle yarıştı.

Safvan b. Abdirrahman b. Cübeyr de şöyle anlatır:

-Müslümanlar Şam ve Hımış şehrini alıp halkıyla anlaşma imzala­dığı vakit Rum imparatoru ve askerleri Antakya'daydı. Rum patrikleri, Kinnesrin ve Cezire halkı orada imparatora geldiler ve: "Heraklin'den kendileriyle müslümanlara karşı savaşa katılmasını istediler ama "o bunu reddetti. Onlar da "öyleyse bir adam görevlendir de biz de onunla gidelim!" dedi. Kınnesrin Rumlarıyla Cezire ve diğer yerler halkından çok katılan oldu. Bu haber Hımıs'taki müslümanlara ula­şınca onlar birliği sağlamak üzere Şam'dakilerin yanına gitmeyi arzu

ettiler. O zaman Hımış halkı onlara "Biz sulhumuzda duruyoruz. Eğer siz zafer kazanırsanız ne âlâ, biz size karşı savaşmayız rumlara da yardım etmeyiz!" dediler. Onlar da Şam'a hareket etti. Rumlar da Hımıs'a, Ba'lbek'e, Bukâ şehrine sonra da Şam civarına geldiler. Bu­nun üzerine müslümanlar Ürdün yerleşim bölgelerinde yerleşen müslüman kardeşlerinin kendileriyle arasına Rumlar gireceğinden korkup hemen Câbiye'ye geldiler. Diğerleri de gelip onlara katıldılar ve hepsi bir beraberlik oluşturdular. Abdurrahman b. Cübeyr devamla der ki:

Kuvvet komutanları Yezid b. Ebi Süfyan'in çadırı altında toplanıp Kuzâ'a'lı casuslarının düşmanın sayısı ve Rakâd nehri kenarındaki ve Murcu'l Cevelân'daki yerleşimleri hakkındaki bilgileri dinlerken Ebu Süfyan yanlarına gelip "Ben sanmıyordum ki, ben böyle bir kenarda kalacağım ve Kureyş çocuklarını yapacakları harbi ve hileleri benim karşımda müzakere ederlerken göreceğim ve de bu müzakereye davet edilmeyeceğim." dedi. Onlara da: "Şu ihtiyarınızın da görüşünü alır mısınız?" dediler. Onlar da: "Buyur ya Eba Süfyan" dediler. O so­runca onlar da Huzaa'lının getirdiği haberleri ona söylediler. O zaman Ebu Süfyan "Sizin şu ordugâhınız bir kere iyi bir ordugâh değil. Kor­karım ki Filistin ve Ürdün hıristiyanları gelip Medine'den size gelecek destek kıtası ile aranıza girip engel olurlar. Siz onların askerleri ara­sında kalırsınız. Haydi buradan ayrılın ve size yardım gelebilecek bir yerde karargâh kurun.1' dedi. Onlar bunu kabul edince Ebu Süfyan:

-Bunu kabul ettiğinize göre şimdi Halid b. Velid'i süvarilerin başına komutan yapın ve ona Rukad'i takiben gelen bir yerde süvarilerle durmasını emredin. Bir de okçuların başına bir adam verin. Yanma okçuları gönderip "iki ordu ile süvarilerin arasında durmasını emredin. Zira seher vakti asker yürürken büyük gürültü olacak, o zaman düşmanın size karşı tamahı artacak, o zaman size saldıracak olursa, bu süvariler onları karşılar ve defeder. Eğer süvarilere bir saldırma olursa okçular onları darma dağın eder" dedi. komutanlar Ebu Süfyan'm gö­rüşünü kabul ettiler.

Şafak vakti gelince müslümanlar "haydi gidiyoruz" diye tellal ça­ğırttı. Rumlar müslüman ordusu gidiyor, diyerek harekete geçti. Ama süvariler fırlayıp onlara engel oldu. Böylece asker rahat hareket etti, okçular da onları takib etti. Ardından süvariler geldi. Böylece Yermuk'un arkasına kadar gelip, arkalarına almış oldular. Rumlar da gelip Diyri Eyyub ile Yermuk nehrini takiben gelen bölge arasına yerleştiler. Nehir aralarında kaldı. Günlerce ordugâhta kalındı. Rum komutan Mâhân, Halid b. Velid'e "istersen bir grup süvariyle sen, bir o kadarıyla ben çıkayım, sana bizim ve sizin lehinize olan bir hususu anlatayım. Halid kabul edip uzun zaman karşılıklı konuştular. O şöyle diyordu: Sen de biliyorsun ki sizi yurdunuzdan çıkarıp buraya getiren sebep pahalılık ve kıtlıktır. Ben diyorum ki, sizden her birine onar di­narla yiyeceğini giyeceğini katığını ve yükünü almış bir binek vere­yim de bunları alıp ülkenize dönün ve bu sene halkınız bununla geçin­sin. Ertesi yıl olunca siz adamlarınızı yollayın biz yine aynısını size gönderelim. Biz buraya sizin asla boy ölçüşemeyeceğiniz kadar kala­balık bir orduyla geldik." dedi. Hz. Halid de:

-Biz ülkemizden açlık ya da kıtlıktan dolayı çıkmadık. Fakat biz arap toplumu kan içmeye alıştık, bize mm kanından daha tatlı bir kan olmadığı söylendi. Biz de kanınızı akıtıp içmeye geldik, dedi. Mahan'ııı adanılan birbirine bakıp "Biz arapların kan içtiğine dair hiçbir konuşma yapmamıştık." dediler.

Velid b. Müslim, Ebi'l Ca'd'ın oğlunun biri, babası Ebu'l Ca'd'dan şunları dinlediğini    anlatır:     Mâhan    orada  teklifleri arasında müslümanlara rum kızlarını işaret ederek onları teklif etti. Onlar da bunu kabul etti. Büyük bir at grubu getirdiler, askerlere de ateş yakma emrini verdiler. Onları alıp rum köprüsüyle tozlu yola gelince, rum askerleri saldırıya geçti. Uzun bir çarpışma oldu. Çarpışma şiddetle­nince gece karanlığından faydalanarak geldiği yol ve köprüden geçe­rek onlardan kurtuldular. Rumlar: "Araplar bozguna uğradı!" diye ba­ğırdılar. Rumlar da ateşin aydınlığıyla dans ederek çıkıp seksen bin kadarı Yermuk vadisine tepe üstü düştüler. Son düşen ilk düşenin ne olduğunu hiç anlayamadı.

Yine Velid, Safvân b. Amr aracılığıyla Abdurrahman b. Cübeyrden nakleder:

-Müslümanlar saldırınca rumlar da saldırdı. Harpte birbirinden kaçmamaları için ayaklarından birbirine zincirle bağlanmışlardı. Çetin bir çarpışma oldu. Rumlar bozuldu. Müslümanlar onları kovalamaya başladı. Mahân adlı kokmutanı el-Cevlân tarafından yetişip öldürdü­ler.

Said b. Abdilaziz, Şam ileri gelenlerinden rivayetle, bu harbi şöyle anlatır:

-Mâhân ordusunu yürütünce Ebu Ubeyde; sağ kanada Muaz'ı, sol kanada Kusâme b. Üsâme'yi, piyadelerin başına Haşini b. Utbe'yi, süvarilerin başına Halid b. Velid'i alarak onları karşıladı. Amr b. El-Âs bir tarafı, Yezid b. Ebi Süfyan bir tarafı, Şurahbil b. Hasene bir bölümünü, Ebu Ubeyde de bir tarafını yönetiyordu. Müslümanların her gurubu bayraklarıyla çıktılar. İçlerinden toplumun eşrafı da vardı. Ezd kabilesi ordunun üçte biriydi. Hımyer, Hemdân, Mezhiç, Havlan, Has'anı, Huzâa, Lalım, Cüzzam, Kinde ve Hadramuttan gruplar vardı. Ebu Ubeyde müslümanları harekete geçirerek şöyle dedi:

-Allah'ın kulları! Siz Allah'a yardım edin ki, o da size yardım etsin, ve size sebat versin. Allah'ın kulları sabredin, zira sabır küfürden, kurtuluş, Rabbin rızasına erişmeyi, ardan kurtulmayı sağlar. Safları­nızı terk etmeyin, onlara doğru ileri fırlamayın ve çarpışmaya ilk önce siz başlamayın. Mızraklarınızı ileri doğru sallarken kalkanla kendinizi koruyun. Mümkün mertebe susup sadece içinizden Allah'ı zikredin ve benim emrimi bekleyin." dedi.

Muaz b. Cebel öne çıkıp adamlarına: "Ey Kur'an Ehli, Kitabın ko­ruyucuları, hidayet, hak ve rahmet yardımcıları! Allah'ın rahmeti, onun cenneti sadece gönül arzusu ile elde edilir. Onun geniş rahmet ve bağışına ancak özü sözü doğru olanlar ulaşır. Siz, Allah'ın Maide sü­resindeki (ayet 9) "Allah sizden iman edip, salih amel işleyen-ler(varya), onları yer yüzüne, kendilerinden Öncekileri halife yap­tığımız gibi halifeler yapacağız" ayetini dinlemez misiniz. Öyleyse Rabbinizin sizi düşmandan kaçarken görmesinden utanın. Siz onun dindesiniz, onun dışında sığınacak yeriniz yok. Ondan gayrisinde de izzet ve şeref yok." dedi, saflarda dolaşıp ikazını yaptı. Sonra onları harbe teşvik ederek yerine döndü.

Amr b. El-Âs da saflar arasına girip onları teşvik etti ve "Ey insan­lar! Artık gözünüzü kırpın, bineğinize atlayıp mızrağınızı kavrayın. Size saldırırlarsa fırsat verin. Size vuruş geçip de mızrağınızın ucuna yaklaştıklarında üzerlerine aslan gibi sıçrayın. Doğruluğa razı olan ona sabreder, yalanı çökertir. İhsana ancak ihsanla karşılık verilir. Ben duydum ki, müslümanlar buraları arazi arazi, saray saray alacaktır. Onların toplumu ve sayılan sakın sizi korkutmasın. Siz ciddiyetle sab­rederseniz onlar keklik yavrusu gibi dağılacaktır." deyip yerine döndü.

Sonra Ebu Süfyan ortaya çıktı. O gün o -yaşlı olduğundan- orada sadece gönüllü asker olarak bulunuyordu. Bunun için Hz. Ömer'den izin    almış,    gelişi   de   bereket    olmuştu.    Safları    dolaşıp:    "Ey müslümanlar, sizler Arap iken şimdi ise ailenizden uzak, Mü'minlerin emirinden ve imdad güçlerinden uzak bir halde Acem (Iran) toprakla­rına gelmek nasib olmuştu. Şimdi ise vallahi, sayısı çok, size karşı kini çok bir orduyla kaşılaştımz. Onları kendi ülkelerinde, hanımlarının ve milletlerinin gözü önünde rüsvay ettiniz. Vallahi yarın sizi bunların elinden kurtarıp hakkın rızasına şu sevilmez yerde sadece sabır ve ka­firle karşılaşma sadakati kurtarır. Bu değişmez bir kuraldır. Arazi ar-kanızdadır. Mü'minlerle aranızda sadece çöl var. Sabırdan başka hiç­birinizin yapacağı birşey yok. Allah'ın va'dini ummak en makul ha­yırdır. Kılıçlarınızla korunun, onu iyi kullanın, sizin kaleniz o olsun.'" dedi.

Sonra Ebu Süfyan kadınlara geldi: o gün oraya kocaları ve oğulla­rıyla beraber gelen pek çok Muhacir hanım vardı. Ebu Süfyan onları ordu saflarının ardına yerleştirip onlara önlerine taş toplamalarını em­retti. Sonra da: "Eğer müslüman erkeklerden kim sizden tarafa kaça­cak olursa ona bu taşı atın ve onlara "Düşman topraklarında İslâmdan, müslumanlardan ve İslâmdan firardan sonra kime sığınacağınızı umu­yorsunuz, deyin, Allah, Allah!" dedi. sonra hepsine dönüp:

-Ey İslâm milleti! İşte başımıza gelen geldi. İşte Allah'ın Peygam­beri ve cennet önünüzde, şeytan ve cehennem ardınızda, diyerek mey­danda yerini aldı.

Rumlar yerlerinden müslümanlara doğru ağır ağır ilerlemeye başla­dılar. Yanlarında haç vardı. Keşişleri, ruhbanları, Patrikleri ve büyük Papazları da geldi. Gök gürültüsü gibi yürürken ses çıkarıyorlardı. Li­derleri ordudan ölüm üzere biat aldı. İçlerinden harpten kaçmamaları için tam üç yüz bin tanesi onar onar kendilerini zincire bağlattı.

Halid onların gelişine bakıp koşarak müslüman saflarını yarıp Ebu Süfyan'ın oturttuğu yerde duran kadınların yanma geldi ve:

-Ey Mü'min hanımlar, size doğru kaçıp gelen hangi adam olursa ol­sun Öldürün, dedi. Sonra gelip baş komutan Ebu Ubeyde ile istişare etti. Süvarileri ikiye ayırıp birine Halid, diğerine de Kays b. Hübeyre geçmesi ve süvarilerin piyadelerin sağ ve sol kanatlarının arkasında durmaları, öndekilere saldırırlarsa onların yerlerinde kalmaları aksi olursa derhal hücuma geçmesi, Ebu Ubeyde'nin olduğu yerdeki güçle­rin başına Said b. Zeyd'in geçip onun bizzat harbe katılması, orduya nasihat ve teşvik yapması kararlaştırıldı.

Said b. Abdilaziz'in nakledişine göre; o gün Ebu Ubeyde askere na­sihatini yapınca içlerinden birisi: "Ben bu gün dünyadaki işimi bitir­mek arzusundayım, Peygamber (s.a.v.)'e arz edeceğin bir ihtiyacın var mı?'" dedi. Ebu Ubeyd (r.a.) da: "Evet, benden ona selam söyle ve "Rabbimizin bize va'd ettiği şeyi doğru bulduğumuzu" haber ver. dedi. Sonra bu zat öne geçip savaşa girdi ve ilk şehid o oldu.

Sonra rum ordusu yığılıp çöken bulut gibi müslümanlara saldırdı. Sol kanatları müslümanlann sağ kanadına yaklaştı. O zaman Muaz (r.a.) ortaya çıkıp: "Ey müslümanlar! Onlar çok iyi hazırlanmışlar. Vallahi bunları karşılaşmada sadakat göstermek ve tehlike anında da sabretmekten başka defedecek bir güç yoktur." deyip atından indi ve: "Kim ata binip de at üstünde çarpışmak işitiyor?" diye sorunca, o va­kit yeni delikanlı olup gelmekte olan oğlu Abdurrahman fırladı ve "babacığım, ben, müslümanlar arasında ihtiyaç duymamakta benden daha iyi bir süvari olamayacağını umuyorum. Babacığım sen piyade olduğuna göre süvari senden daha ihtiyaçsiz olacak. Piyadelerse müslümanlann en ileri gelenleridir. Seni yaya olarak yerini sabırla ko­ruduğunu gördüklerinde inşaallah onlar da sabredip yerlerini koruya­caklardır." deyince babası: "Allah ikimizi de başarıya ulaştırsın!'' dedi.

Sonra rumlar saldırıya geçti. Papazlar onları teşvik ediyordu. Muaz bunları duydukça: "Allah'ım ayaklarını sars, kalblerine korku sal bize sükûnet indir. Takva sözünden bizleri ayırma, bize karşılaşmayı sev­dir, biz hükmüne razı olduk." diye dua ediyordu.

Rum komutam Bahân safları arsında dolaşıp "sabrı, çocukları, mallan ve devletleri korumak için çarpışmalarını söyleyip, sol kanat komutanı Zerbîcan'a "saldır" emrini verdi. Bu nıel'ûn ibadete düş­kündü. Yanındaki din adamlarına ve komutanlara "başkomutan saldı­rın" diyor, dedi. Papazlar da hazırlanıp müslümanların sağ kanadına saldırdı. Saatlerce süren bir çarpışma oldu. Sonra rumlar dağlar gibi bir orduyla tekrar oraya saldırınca müslümanlar oradan kopup ordu­nun kalbine doğru kaydılar. Bu esnada bir kısım insan ortaya çıkıp as­kere katıldı. Ordunun ortasında muazzam çarpışıp bayrağın altından ayrılmadı. O gün sağ kanatta olan Zübeyd (r.a.) Haccac b. Abdi Yeğûs ile ortaya geldi ve toplanın diye bağırdı. Beş yüz kadar toplandı ve karşılarındaki rumlara saldırınca, sağ taraftan kaçan müslümanlan ta­kibe fırsatları olmadı. Geri çekilenler de geri dönüp tekrar saldırdı ve ilk önceki yerlerini aldılar. Müslümanlardan geri kaçmak isteyenleri de hanımlar sopa ve taşla karşıladı.

Harp şiddetlenince çok kişi şehid oldu. En çok Ezd kabilesinden öl­düler. O gün Amr b, Tufeyl de öldü ve bahsinin rüyası doğru çıktı. Müseyleme ile Yemame'de savaşılırken babası Tufeyl, rüyasında bir kadının kendini fercine soktuğunu, oğlu Amr'ın onu kurtarmaya uğ­raştığını görmüş ve "beni rüyamda fercine sokan kadın, toprak olsa gerek, ben herhalde şehit olacağım, oğlum da yaralanıp belki sonradan o da ölüp yanıma gelecek" diyerek rüyasını yorumlamıştı.

Cündüb b. Amr sıçrayıp bayrağı aldı ve: "Ey Ezd müslümanlan! Öldürülmekten, düşmandan ve günahtan ancak savaşan kurtulabilir.

Öldürülen şehid olacak, kaçansa kaybedecektir, bayrağı yalnız yiğit kahraman korur deyip çarpışmaya girdi ve şehit olana dek savaştı.

Aslen Ezd kabilesinden olan Rasulullah'ın arkadaşı Ebu Hüreyre ileri çıkıp onları teşvik ederek "Hurilere ve Rabbinizin komşuluğuna koşun. Rabbinize bundan daha sevimli olacağınız bir yer yoktur. Dik­kat edin ve bilin ki, sabredenlere daha fazlası vardır" diyordu.

Ezd'liler onun etrafını kuşattılarsa da az sonra bozguna uğradılar, hatta rumlar etraflarında değirmen taşı gibi dönüyordu. Kafa tası ke­miklerinin kopup yere düştüğü bileklerin kesilip ellerin havada uçuş­tuğu bundan daha çetin bir gün pek az görülmüştür. İnsanlar toz du­man altında kaldı. Orduda kabilelerin çoğu sağ kanatta idi.

Halid sol taraftan saldırdı. Sağ kanat sola kayınca orta ile sağ kol bir grup gibi oldu. Halid ve süvarileri o gün altı bin kadar rum öl­dürdü. Yaralanan diğer rumlar müslüman çadırlarına girdiler. Halid ordugâh'a yaklaşanları kovmaya çalışıyordu. Rumların onlara çevirme planını anlayınca "Ey müslümanlar! Bunlarda gördüğünüz gibi daya­nacak güç kalmadı, daha şiddetli daha şiddetli savaşın. Allah'a yemin ederim ki, o bunları bizim elimize teslim edecektir." diye bağırdı.

Halid ordusunu rum ordusuna karşı siper yaptı. Karşısına aldığı ta­rafta yüz bin rum olduğu söylenir. Kendileri bin kişilik bir süvari bir­liği ile onlara saldırdı. Bu öyle bir hamle oldu ki anında rumlarm bir­liği bozuldu. Müslümanların diğerleri de onlara saldırınca rumlar geri kaçmaya, müslümanlar da kovalamaya başlayıp sağ ve sol tarafları da hesaba kattılar.

Halid bu saldırı ile komutan Derbîcan'in yanma kadar vardı. Bu komutan arkadaşlarına: "Beni elbisenin içine dürün!" diyerek bir ku­maşa büründü ve: "Şu müslümanlarla savaşmaktan beni kurtarmasını Allah'tan çok istedim. Ne onlar beni, ne ben onları göreyim. Ne onlar beni, ne ben onları yeneyim. Bu gün kötü bir gündür" demiş, arka­daşları da üzerine çullanıp onu öldürdüler.

Ermeni kralı Cerhin ordunun sağ kanat komutanı olan Kanâtir'a: "Haydi saldır!" deyince "Ben de komutanım, sen de ayrı bir komutan­sın. Üstelik sen bana itaat etmek üzere emir aldığın halde sen bana emir mi veriyorsun?" deyip çekiştiler. Sonra Kanatır hücuma geçti. Sol kanat ile orta arasındaki kabilelere saldırıp onları dağıttı. Sol kanat saftan bozuldu. Sadece bayrakçılar ve muhafızlar yerinde kaldılar ve çarpıştılar. Rumlar bozguna uğrayanların ardından kovalayıp ordu­gâha girdi. Bu kere müslüman hanımlar kaçanlara karşı çadır direkle­rini söküp ellerine alarak onların kafalarına vurup taşlarla saldırdılar ve "İslam'ın şerefi nerede, anaların hanımların ırzı nerede?" diye ba­ğırdılar. Böylece kaçanlar da dönüp savaşanlara katıldı. O gün üç mız­rak ve iki kılıç kırıldı. Kılıcı kırılınca Kubâs "Allah yolunda birine iğ­reti olarak kim bir kılıç ya da mızrak verirse, kendini Allah'ın evliya­ları ile bulur. O kimse harpten firar etmeyeceğine müslümanlar zafere erene ya da ölene kadar harpten ayrılmayacağına dair Allah'a söz vermiştir." diyordu. Kubaş o gün çarpışanların en iyilerindendi.

Ebu'l A'ver es-Sülemi de insanlara "Ey Kays oğullan! Bugün sevab ve sabır nasibinizi alın. Zira dünyada sabır izzet ve ikram, ahirette de rahmet ve fazilettir. Sabredi, sabir yarışı yapın." dedi.

Sonra insanlar ordunun kalbine doğru kaçarak geliyor yerini orada alıyordu. Orada komutan olarak Said b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl vardı. Said, rumların geldiğini görünce durumun kötülüğünden korkup he­men yere atladı, diz üstü çöktü. Tam yaklaştıklarında ilk gelen adama mızrakla dürttü sonra tıpkı bir aslan gibi onların üzerine atılıp çarpış­maya başladı. Diğerleri de ona doğru gelmeye başladı.

O günün en muazzam insanlarından biri de Ebu Süfyan oğlu Yezid idi. Babası yanına gelmiş ve "Yavrum, şimdi Allah'tan korkup sab­retmen gerek. Zira bu gün bu vadide bulunan her müslüman savaşla kuşatılmış haldedir. Ya sen ve senin gibi komuta işini üstlenenler nasıl ola. Emir olanlar cihad ve nasihata daha muhtaçtır. Yavrum Allah'tan kork ve vazifene iyi sarıl. Kardeşlerinden hiç birisi harbde ecir ve sabra, İslâm düşmanalarına saldırma cesareti göstermede senden daha arzulu ve atılgan olmamalıdır!" deyince "Öyle yapacağım" dedi. o gün olduğu kanatta müthiş çarpıştı.

Rumların bir kanadı Amr b. Âs'm komutan olduğu bölgeye saldırdı. Onlar gerileyip ordugâhın başına kadar geriledilerse de sırtını dönüp kaçma da, çarpışa çarpışa bozulmadan gerilediler.

Müslüman hanımları yerlerinden inip meydana gelerek kaçanların yüzlerine vurdular. El-As kızı Ümmü Habibe "Sevgilisini bırakıp ka­çanın Allah yüzünü karartsın, kızını bırakıp kaçanın yüzünü karartsın" diye bağırdı. Bir hanımın da "Bizi koruyanı ay acaksanız bizim eşimiz değilsiniz" dediği duyuldu. O zaman müslümanlar geri döndü. Amr ve arkadaşları hemen dönüp eski yerlerini aldı.

Şurahbil b. Hasene de orta tarafta birliğiyle çarpışırken, bir ara ar­kadaşları geriledi. O yerinde kalıp onlara: "Allah mü'minlerden canla­rını ve mallarını, cennet onların olmasına karşılık satın aldı" ayelini okuyup "Canını Allah rızası için Allah'a satanlar, cennette Allah'a komşuluğu isteyenler nerede?" diye bağırdı. İnsanların çoğu hemen geri döndü. Ebu Ubeyde onların gerisinde destek kıtasında duruyordu.

Kays b. Hâbeyra, müslüman süvarilerini safların ardında ve müslümanların sol tarafının ordugâha sığındığını ve rumların da on­lara doğru ilerlediğini ve süvarileri ile yolu kesip Halid b. Velid'in sü­varilerini gözetlediklerini görünce askerleriyle bunlara saldırdı. Müs­lümanların gerisi de peşinden gelip çarpıştılar, ve şafalarına kadar

vardılar. Halid bu durumu görünce önündeki rumlara saldırdı. Birbir­lerine yöneldiler. Diğer müslümanlar da yavaş yavaş onlara katıldı.

İşte bu esnada Ebu Ubeyde (r.a.), Sa'd b. Zeyd'e "saldır" emrini verdi. Müslüman ordusu hep birden saldırıya geçti. Sesli tekbirler al­dılar. Tek bir darbe gibi vurdular, kılıcı vurup mızrağı sapladılar. Al­lah Peygamberine söz verdiği zaferi indirdi, kafirlerin ayağını kay­dırdı. Allah'yardımcı olarak meleklerini indirdi de bunlar müşriklerin yüzlerine ve omuzlarına vurdular.

Halid (r.a.) ilk atılanlardandı. Müslümanlar da onunla hücuma geçip tam bir ölüm kalını savaşı verdiler. Birbirlerine saldırarak büyük çu­kur (yar, uçurum)ların bulunduğu bir yerin üzerinde bir tepeye geldi­ler. O gün çok sisli göz gözü görmez bir halde olduğu için tepeden bu yarlara düşmeye başladılar. Kimi bu olayın gece olduğunu söyler. Son düşen ilk düşene ne olduğunu bilmiyordu. Tahminen seksen bin kişi kadar oradan aşağı düştü.

Ebu Ubeyde harbin ertesi sabahı Şeddad b. Evs'i oraya bunları saymaya yolladı. Bunlar seksen bin civarında sayıldı. İşte bu çukur­luklara o günden beri içine başüstü düşülen yer anlamına gelen Vâkûsa denildi. Bu güne kadar da bu adla anılır. Savaş esnasında da sayılamayacak kadar rum öldürdüler. Gece geçip ertesi gün ağirincâ ortalıkta kimseyi göremeyince düşmanı saklandı sanıp vadiye süvari­leri gönderdiler. Çobanlar onlara; bunların bu çukurlara düştüğünü söylediler. Liderlerini sorunca, onun geceleyin kırk bin kişiyle kaçtı­ğını söylediler.

Sonra Halid bunların peşine düşüp onların bir kısmım yakaladı. Şam şehrine kadar onları takib etti. Oradan ayrılıp her tarafta rumları aradı ve bulduğunu öldürdü. Halid (r.a.) Şam'dan rum liderini yakala­yabilmek için ayrılıp onu Ğuta'ya doğru inen el-Ukab tepeciğinde ulaştı.

Oraya yaklaşınca rumlar tepeden taş atmaya başladı. El-Eşter ileri geçti. Bir de baktı- ki önlerinde iri kıyım bir rum askeri var. Koşup üzerine atladı. Her ikisi de üzeri dümdüz bir kayanın üzerine gittiler ve kılıçla çarpıştılar. El-Eşter mm'un elini koparttı. Rum Eşter'e hamle etse de birşey yapamadı. İkisi de kucak kucağa boğuşurken ka­yanın üzerine düştüler. Sonra oradan aşağı kaydılar. Halid (r.a.) bu iri kıyıma sarılmış bırakmıyor ve:

O^Ljaii Jji De ki: Benim namazım, ibadetim, Ölümüm ve hayatım -hep- alemlerini rabbi Allah'adır. Ben bununla emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim" (Enam 162) ayetini okuyordu.

Nihayet boğuşa boğuşa dağın başında Halid atılıp rumu öldürdü. Rumlar arkadaşlarının öldürüldüğünü görünce bozulup tepeyi terk ettiler. El-Eşter orada iyi imtihan verdi. Tek başına on üç rum askeri öldürdü.

Halid ve arkadaşları orada Hımıs'a kadar Allah düşmanlarını arayıp her yeri yokladılar. Hımış halkıyla eski anlaşmayı tekrar yeniledi ve Ebu Ubeyde'yi beklemek üzere orada kaldı.

Ebu Ubeyde de Yermuk'te kalıp ölenlerin defni ile uğraştı. Zaten kafirle çukurlara düşmüşlerdi. Allah onları bu çukurlara gömmüştü. Ebu Ubeyde durumu mektupla Halifeye bildirdi.

Daha önce Ebu Bekr (r.a.) Şam'a fethe yolladığı her komutan idare­sine bir vilayet vermişti. Hımıs'ı Ebu Ubeyde'ye, Şam şehrini Yezid b. Ebi Süfyan'a, Ürdün'ü Şurahbil'e, Filistin'i de Amr b. Âs ile Alkame'ye vermişti. Harp bitince, Alkame orayı bırakıp Mısır'a hare­ket etti. Şam diyarını ele geçirince her birinin hissesine pek çok insan düştü. Emirler kendi aralarında "bundan sonra düşmana karşı tek vücud olmak için bir yerde toplanmaya" karar aldılar.[451]




[450] Zehebi merhum Yermuk harbini de diğerleri gibi atlayıp harbe dair hiçbir bilgi ver­miyor. Bu yüzden ben kaynaklardan konuyu tamamlıyorum. (Mütercim)

 

[451] Tarihi Dımışk 2/141-162

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/169-182


Konu Başlığı: Ynt: Yermuk harbînin cereyanı
Gönderen: Mehmed. üzerinde 24 Temmuz 2021, 18:09:26
Esselamü aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Yermuk harbînin cereyanı
Gönderen: Sevgi. üzerinde 15 Ekim 2021, 04:35:41
Aleyküm Selâm. Rabb'im bizleri sevdiklerinin yolundan hiç ayırmasın inşaAllah
önceden yaşanmış olayları okurken insanın içi tuaf oluyor. Rabb'im ilmimizi artırsın