Konu Başlığı: Yedinci hicri yıl olayları Hayber savaşı Gönderen: Sümeyye üzerinde 19 Nisan 2011, 13:19:20 Yedinci Hicri Yıl Olayları Hayber Savaşı Abdullah b. İdrîs, İbni İshak'tan naklediyor; Bana Abdullah b. Ebî Bekr, "Hayber'in fethi Muharrem ayının akabinde gerçekleşti. Rasûlüllah (s.a.v) Safer ayının sonunda Medine'ye geldi" diyerek Hayber fethi yılını anlattı.[105] Derim ki: - İbni İshâk bu haberi Abdullah b. Ebî Bekr haricindekilerden de böyle rivayet etmiştir.[106] Vakıdî'de şeyhlerinden naklen Efendimizin Hayber seferine çıkışı hakkında: "Yedinci yılın başında" diye nakleder.[107] Musa b. Ukbe'nin "Meğazî"sindeki rivayete göre Zührî, bu hususta şaz bir yol (apayrı bir yol) tutarak: "Sonra Resûlullah (s.a.v), altıncı yılda Hayber günü savaştı" deyivermiştir.[108] Hayber, Medine'den sekiz konak mesafede ufak bir yerdir. Vüheyb anlatıyor: Bize Huseym b. Irak, babası Irak aracılığıyla Gıfaroğllarından bir gurubun şöyle dediklerini haber verdi: -Ebû Hüreyre (r.a) Medine'ye -Müslüman olup- geldiğinde Peygamber Efendimiz (s.a.v) Hayber seferine gitmiş bulunuyordu. Medine'dekil erin başına Sibâ' b. Arfata el-Ğıfârî'yi vali yapmıştı. Ebû Hüreyre (r.a) derki: Biz Sibâ'ı sabah namazında bulduk. Birinci rek'atında "Kaf Hâ, Yâ Ayîn, Sâd" sûresini, ikinci rekatında da "Veylün Iil Mutaffıfîn" sûresini okudu. Ebû Hüreyre devamla derki: Ben namazın içinde (ayette geçenleri duyunca) "Vay Ebû Fûlan'ın başına geleceklere onun terazisi var. Alırken tarttımı tam tartıyor, onlara vermek için bir şeyi tartarsa eksik tartıyor diyordum. Namazı bitirince Sibâ' b. Arfata'ya geldik. O da bize yol tedariki yapıverdi. Bizde Resûlullah'ın yanına geldik ki, Hayberi fethetmişti. Efendimiz Müslümanlarla konuşarak bizi de onların sehimlerine(paylanna) ortak etti.[109] İmam Malik, Yahya b. Saîd -Beşîr b. Yesâr isnadıyla Süveyd b. Nu'man (r.a)'tan şöyle naklediyor: Sûveyd (r.a) Peygamber (s.a.v) ile beraber Hayber senesi sefere çıkmıştı. Haybere çok yakın bir yer olan Es-Sahbâ'ya geldiklerinde ikindi namazını kıldı, sonra azık istedi. Ancak azık olarak sadece kendisine -arpa buğday karışımı undan yapılan-"Sevîk" denen ekmek verildi. Efendimiz ondan yedi bizde yedik. Daha sonra Akşam namazı için kalkıp ağzını yıkadı bizde ağzımızı yıkadık. Tekrar abdest almadan namazını kıldı. Haberi Buharî rivayet etmiştir.[110] Hatem b. İsmail, Yezîd b. Ebû Ubeyd aracılığıyla Seleme b. El-Ekva' (r.a)'dan şöyle nakleder: Nebî (s.a.v) ile beraber Haybere doğru yola çıkıp, geceleyin yola çıktık. Toplumdan biri Âmir b. el-Ekvâ'a: "Bize recez veya şiirlerinden birşeyler dinletsen olmaz mı?" dedi. Âmir şair bir zat olup hemen inip develerin önüne geçerek şu sözleri söyleyerek sürdü: 1- Aîlahım! Sen olmasaydın hidayete eremezdik, ne sadaka verir ne namaz kılardık. 2- Afvet, canımızı -(yada ardına düştüğümüz şey) sana feda olsun. Düşmanla karşılaşınca ayaklarımızı kaydırma. 3- Bize gökten sekine indir. Bize çağrılınca gelip katıldık 4- Bize yüksek sesle yardıma çağırdılar. Efendimiz (s.a.v) bunu işitince "Bu kervanı terennümü ile götüren zat kim?" diye sorunca, "Âmir" dediler. Efendimizde "Allah ona rahmet eylesin" buyurdu. Toplumda bulunan biri (ki Ömer (r.a) dır.) Ya Resûlallah! "Artık ona Cennet veya şehitlik -senin duanla- vacib -verilen, kesinleşen bir hak- oldu. -O'nun yiğitliğinden faydalanmamız için O'nu bize bıraksan olmazmıydı?" dedi. Böylece Haybere gelip kuşattık. Lakin müthiş bir açlık oldu. Fetih günü gecesi olupta hava kararınca insanlar pek çok ateş yaktılar. Efendimiz: "Bu ateşler ne, ne için yakıldılar?" buyurunca, "Ehli eşek eti kızartmak için" dediler. "Üzerine su dökün ve kapları kırın!" dedi. Birisi, "ateşe su döküp kapları yıkasak!" deyince Efendimiz "veya öyle yapın!" buyurdu. Harp zamanı gelip insanlar saf bağladığında Âmir'in kılıcı kısacık birşey idi. Onu Yahudinin birinin ayağına salladı. Ama kılıcın keskin ucu Âmir'in diz başına geldi. Ve Amir bu yara ile şehid oldu. Hayber dönüşü Seleme derki. Resûlullah beni gördü ve "sana ne oluyor, buhalin ne?" buyurdu. Ben, "Anam babam sana feda olsun, İnsanlar Âmir'in -kendini öldürerek- amelini boşa çıkardığını iddia ediyorlar" dedim. "Bunu kim söyledi?" buyurunca falan, falan ve Üseyd b. Hudeyr dedim. Efendimiz; "Onu söyleyen yalan söylemiş, O'nun iki kat sevabı var" buyurup ellerinin parmaklarını birleştirdi ve: "Zîra O, bu şekilde dünya hayatını sürdüren bir eşi arabda pek az bulunan, gayretli ve mücahit bir zat idi" buyurdu. Bu hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.[111] İmam Mâlik, Humeyd aracılığıyla Enes (r.a)'dan naklediyor: Rasûlü Ekrem (s.a.v), Haybere yola çıkıp geceleyin oraya vardı. Efendimiz bir kavme geceleyin gelince sabaha kadar saldırmazdı. Sabah olunca Yahudiler -Müslümanlardan habersizce- tarlalarına ve ziraat aletlerinin başına gitmek üzere evlerinden çıktılar. Müslümanları görünce "vallahi Muhammed! vallahi orda" diye bağrıştılar. Efendimiz (s.a.v) de: "Allahü Ekber! Hayber artık harab olmuştur. Biz bir kavmin sahasına indik mi artık bu korkutulanların hali perişandır" buyurdu. Bunu Buharî rivayet etmiştir. Yine Buharı ve Müslim aynı ha-disî Suheyb yolu ile de Enes (r.a) dan naklederler.[112] Bir çok ravî, Şu'be ve İbnü Fudayl ikilisinin Müslim el-Mûlâı aracılığıyla yaptığı nakle göre Enes (r.a) şöyle diyor: - Resûlullah (s.a.v) hastaları ziyaret eder, cenaze ardından gider, kölelerin da'vetlerine katılır ve eşeğe binerdi. Ben O'nu Hayber fethi günü yuları liften yapılma bir eşeğe binerken gördüm.[113] Ya'kub b. Abdirrahman, Ebû Hazim'den naklediyor: Bana Sehl b. Sa'd haber verdi ki, Hayber fethi günü Resûlullah (s.a.v): "Yarın sancağı, Allah'ın fethi, kendi eliyle nasib edeceği, Allah ve Rasûlünü seven, Allah ve Rasûlünün de kendisini sevdiği bir zata vereceğim" buyurdu. İnsanlar o geceyi sancağın içlerinden hangisine verileceğini konuşarak geçirdiler. İnsanlar sabaha çıkınca Peygamberin yanına gelip toplandılar, hepside sancağın kendine verilmesini umuyordu. Efendimiz (s.a.v): "Ali b. Ebî Tâlib nerede?" diye sorunca, "Ya Resûlallah, O göz ağrısından muzdarib" dediler. Ona haber saldılar ve Ali getirildi. Resûlullah (s.a.v) onun gözlerine tükürerek ona dûa ediverdi. Gözleri iyileşip hiç ağrısı olmamış gibi oldu. (s.a.v) sancağı ona verdi. Bunu gören Ali (r.a), "Onlarla, onlarda benim gibi olana kadar çarpışacak mıyım?" diye sorunca Nebî (s.a.v): bu İ "Yavaş ol bakayım, Önce onların harp sahasına gir, sonra onları İslama da'vet et, sonrada onlara, İslâm dininde onlara bilmeleri gereken Allah hukukunu haber ver. Vallahi! Allah'ın senin vasıtanla bir tek adama hidayet vermesi senin için deve sürüleri sahibi olmandan daha hayırlıdır." buyurdu. Bu hadisi Buhârî ve Müslim Kuteybe yoluyla Ya'kûb'dan naklettiler.[114] Süheyl b. Ebî Salih babası aracılığıyla Ebû Hüreyre (r.a)'dan nakleder ki, Resûlullah (s.a.v): "Yarın sancağı Allah ve Rasûlünü seven bir adama vereceğim, Allah Hayber kapılarını onun eliyle açacak" buyurdular. Ömer (r.a) der ki: Ben O güne kadar Emirliği hiç sevmemiştim. Efendimiz Ali'yi çağırdı ve -bayrağı ona verip : "Allah senin elinle fethi nasib edene kadar çarpış, başka şeye iltifat etme" buyurdu. Ali de: "Ben bu insanlarla ne üzerine savaşacağım?" diye sordu. Nebî (s.a.v) de : "Onlarla "La ilahe İllallah, Muhammedün abdühü ve Rasûlühü" diyene kadar savaş. Bunu yaparlarsa kanlarını ve mallarını senden kurtarmışlardır. Ancak İslâm hakkı hariç. Hesablarıda Allah'a kalmıştır." Buyurdu. Bu hadisi Müslim rivayet eder. Yine Buharı ve Müslim buna yakın bir haberi de Seleme b. Ekva' (r.a)'dan naklederler.[115] İkrime b. Ammâr anlatıyor; bana Seleme b. Ekva1 oğlu İyas bana babası Seleme'den nakletti ki; İyas'ın amcası Âmir yolda onların önüne düşüp şiirler terennüm ederek kafileyi götürmüş. Nebî (s.a.v)'de; "Rabbin seni bağışlasın" buyurdu. Seleme derki: Efendimiz bu duayı kime tahsis etse kesinlikle o zat şehit olurdu. Bunu duyan Ömer (r.a): "Bizi Amir'in yiğitliğiyle faydalandırsan olmazmıydı?" dedi. Böylece Haybere geldik. Yahudi Merhab kılıcını savurarak meydana çıktı ve : "Hayber beni tanır ki, ben Merhabım. Pür silahlı tecrübeli kahramanım. Artık Harp alevlenerek gelip çatmıştır" diyordu. Amir b. Ekvâ (r.a) onunla düello etmeye meydana atıldı ve: "Hayber beni biîirki ben Amir'im. Pür silahlı, ölümden yılmaz yiğidim " diye cevap verdi. îkiside bir birine kılıçla ikişer defa hamle ettiler. Merhabin kılıcı Amir'in kalkanına değdi. Amir ona aşağıdan bir darbe attı ama, kılıcı savrulup kendine geri geldi ve kolundaki can damarını kesti. Bu damarda da O'nun canı vardı. Seleme söze devamla der ki: Ben oradan kenara çıkınca birde Efendimizin ashabından bir kaç kişinin "Âmir amelini batıl etti, kendi Canına kıydı" dediklerini duymayayım mı! Hemen ağlayarak Peygamber'e geldim; "Sana ne oldu?" buyurdu. "Amir amelini batıl etti... diyorlar dedim. "Bunu kim söyledi?" diye sordu. "Ashabınızdan birkaç kişi" dedim." Bunu kim demişse yanılmıştır. Üstelik O'nun iki kat sevabı var" buyurdu. Ali'ye gelmesi için adam yolladı. O sırada O'nun gözü ağrıyordu. "Kesinlikle bayrağı yarın Allah ve Rasûlünü seven, Allah ve Rasûlününde kendisini sevdiği birine vereceğim" buyurdu. Ben Ali'yi elinden tutarak getirdim. Resûlullah (s.a.v) onun gözlerine tükrüğünü sürdü ve göz ağrısı dindi. Bayrağı Ali'ye verdi. Bu arada Merhab ortaya şöyle diyerek düelloya çıktı: "Hayber beni tanır ki ben Merhabım. Pür silahlı tecrübeli kahramanım." Artık harp tutuşarak gelip çatmıştır" diyordu. Hz. Ali de onunla mübarezeye çıkıp ; "Ben anasının Haydar (Aslan) diye adlandırdığı, korkunç manzaralı ormanların aslanı gibiyim. Onlara haklarını ölçekle hemde şendere (geniş ölçek) ile ölçerek veren kişiyim." dedi. Arkasından Merhaba bir hamle edip kafasına vurdu ve öldürdü. Böylece Fetih gerçekleşmiş oldu. Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.[116] Bekkâî İbni îshak'dan naklediyor; Bana Muhammed b. İbrahim et-Teymî, Ebû'l Heysem b. Nasr el-Eslemî'den haber verdi ki, Babası Nasr, Ona Resûlullah'ı Haybere giderken Âmir b. Ekva'a şöyle buyururken duyduğunu anlatmış: "Haydi bize recezlerinden bir şeyler söyle." Bunun üzerine Amir hemen inip şunları okudu. "Vallahi Allah olmasaydı biz hidayete eremezdik, ne sadaka verirdik nede namaz kılardık. Biz şimdi bir kavmin üzerimize isyan ettiği insanlarız. Fitne istiyorlarsa asla kabul etmeyiz. Yarab, bize vakar ve sebat indir. Onlarla karşılaşırsak ayaklarımıza sebat ver ve kaydırma" Resûlullah (s.a.v) de, "Allah sana rahmet etsin!" buyurdu. Ömer bunu duyunca, "Ona şehitlik artık vacib oldu Ya Resûlallah! Keşke ondan faydalanmamıza izin verseydin" dedi. Amir (r.a) Hayber günü şehid olarak öldürüldü.[117] Yunus b. Bükeyr, İbni İshak'tan nakleder: Bana Büreyde b. Süfyan b. Ferve el-Eslemî babası aracılığıyla Seleme b. Ekvâ' (r.a)'m şöyle dediğini anlattı: Resûlullah (s.a.v), Hayber kalelerinden birini Fethetmesi için yolladı. O gidip çarpıştı ama fethedemeden geri geldi. Ertesi gün Ömer (r.a)'ı yolladı O da bütün çarpışmasına rağmen fethedemeden geldi. Efendimiz de, "Ben yarın bayrağı Öyle birine vereceğim ki, O Allah ve Rasûlünü, Allah ve Rasûlü de onu sever. Fetih onun elinde olacak. O asla firar etmeyen bir yiğittir" buyurdu. Sonra bayrağı Ali'ye verip nasihat etti. Ali (r.a) yola çıkıp ağır ağır ilerledi biz de peşinden gittik. Bayrağı O kale burcu altında bulunun bir taş yığını üze- rine dikti. Kalenin üzerinde bulunan bir Yahudi O'nu gördü ve "Sen kimsin?" dedi. "Ben Ali b. Ebî Tâlib'im" deyince Yahudi de: "Artık siz galib geleceksiniz, Musa'ya inan kitaba yemin ederim ki bu böyle" dedi. Hz. Ali (r.a) da Allah fethi nasib edene kadar geri dönmedi.[118] Yunus b. Bükeyr, Müseyyeb b. el-Ezdî'den naklediyor: Bize Abdullah b. Bürayde, babasının şöyle dediğini anlattı: Bazen Resûlullah (s.a.v)'in baş ağrısı olur, o zaman bir iki gün dışarı çıkmazdı. Haybere vardığı zaman yine başı ağrıyıp insanların yanına çıkmadı. Ebû Bekir, Efendimizin bayrağını alıp, müthiş bir çarpışma yapıp geldi. Bu kez bayrağı Ömer alıp ilkinden daha çetin bir savaş yapıp geri geldi ve -fehin gerçekleşemediğini- Nebî (s.a.v)'e anlattı. O da: "Ben yarın onu Allah ve Rasûlünü seven, Allah ve Rasûlü tarafından da sevilen birine vereceğim, Orayı kahran, zorla fethedecek" buyurdu. AH orada yoktu. Kureyşli olan herkes, ona boynunu u-zatıp herbiri bayrağı alacak olan zat olmayı umdu. Sabah olmuş Ali (r.a) bir deve üzerinde gelip yakın bir yere çöktürmüştü. Göz ağrısı olduğundan pamuklu bir bezle gözünü sarmıştı. Nebî (s.a.v); "sana ne oldu?" deyince, "sen yola çıktıktan sonra göz ağrısı oldum" dedi. Nebî (s.a.v), "Yanıma gel!" buyurup gözüne tükürdü. Ali'nin acısı geçmiş ve oda yerine gitmişti. Efendimiz daha sonra bayrağı ona verdi. O da onu süratle kaptı. Üzerinde kırmızı -Ergovan boyalı bir cübbe vardı. Tüyleri çıkıktı. Hayber şehrine geldi. Kale komutam Merhab, üzerinde Yemen işi puntak bir miğfer ile tolga gibi başına delip geçirdiği bir taş vardı. O sırada recez söylüyordu. Ali (r.a)'da recez söyledi.[119] Birbirlerine ikişer darbe vurdular. Hz. Ali ona sür'atle bir darbe daha indirince, başındaki taşı, miğferi ve başını parçalayarak azı dişlerine kadar geldi. Ali de o kaleyi fethetti.[120] Avf el-A'rabî, Meymûn b. Abdillah el-Ezdî -İbnü Büreydâ isnadıyla babası Büreydâ'dan şöyle nakleder: "Ali ve Merhab birbirlerine ikişer darbe indirdiler. Ali kılıcım O'nun tepesine öyle vurdu ki kılıç, onun azı dişine kadar dişledi. Ordu Hz. Ali'nin kılıç sesini işitti. O, ordunun gerisi kendisiyle harbe katılmaya vakit kalmadan Allah fethi nasib etti.[121] Yûnus, İbni İshak'tan şöyle naklediyor: bana Abdullah b. Hasen, ailesinden birinin Efendimiz (s.a.v)'in azatlısı Ebû Rafı'den şöyle naklettiğini anlatır: Nebî (s.a.v), Ali'ye bayrağı verip kaleyi fethe yolladığında bizde Ali ile beraber gittik. Kaleye yaklaştığında kale halkı çıkıp onlarla savaştı. Yahudinin birinin darbesi Ali'nin kalkanını elinden düşürdü. Ali'de kale kapısını söküp kalkan gibi kullandı. Kale fethedilene kadar kapı elindeydi. Sonra onu attı. Sonra benim sekizincisi olduğum yedi kişilik bir gurup, bu kapıyı yerinden çevirmek istedikte gucumuz yetmedi.[122] Bekkâî bu haberi İbni İshak aracılığıyla Ebû Rafî'den Munkatı bir senetle verir. Orada "Ali, kalenin yanındaki bir kapıyı aldı." farklılığı var. Diğerleri aynı anlamdadır. İsmail b. Musa es-Süddî, Muttalib b. Ziyâd Leys b. Ebî Süleym İs-nadıyla Ebû Ca'fer Muhammed b. Ali'den şöyle nakleder: - Leys derki, ben Ebû Ca'fer'in yanına girmiştim, bana dedi ki: Bana Câbir b. Abdillah (r.a) dedi ki: Ali (r.a) Hayber de bir kapıyı sırtına aldı da, Müslümanlar onun üzerine çıkarak kaleyi fethettiler. O kapı daha sonra harab oldu. Parçalarını kırk kişi taşıyamadı.[123] Füdayl b. Abdillah da Muttalib aracılığıyla bunu Câbir'den nakleder. Yunus b. Bükeyr, Muhammed b. Abdirrahman b. Ebî Leyla -Hakem- Minhal b. Amr isnadıyla Abdürrahman b. Ebî Leylâ'dan şöyle dediğini nakleder: Ali (r.a) hem yaz hemde kış aylarında içi kaba tüylü Küba giyinir ve sıcağa hiç aldırış etmezdi. Arkadaşlarım yanıma gelip, "Biz Emiril Mü'minîn"de birşey gördük, sende gördünmü? dediler, "ne gördünüz?" dedim, "Yanımıza çok sıcak bir havada yünlü Küba giyinmiş olarak gelir ve sıcağa aldırmaz. Çok soğuk bir günde de iki parça gayet ince bir elbiseyle gelir soğuğa hiç aldırmaz. Bu konuda hiçbir şey duydun mu?" dediler. "Hayır!" dedim. "Sen bunu babana bir soruver, zîra O, çok kere Ali (r.a) ile geceler" dediler. Ben sorunca "bu konuda bende birşey duymadım" deyip bir gece Ali (r.a) in yanına girdi ve bunu sordu. Hz. Ali ona "Sen bizimle Hayber'de bulunmadın mı?" deyince "E-vet" dedim. O zaman bana "Sen Peygamberin Ebû Bekri çağırıp bayrağı verip onu Yahudilere yolladığını onunda gidip çarpışıp sonra hezimete uğrayarak geri geldiğini görmedin mi?" dedi. "Tabi gördüm" dedim. Hz. Ali: "Sonra Ömeri çağırtıp bayrağı vererek Yahudilere yolladığını o da gidip onlarla çarpışıp sonrada hezimete uğrayıp geldiğini görmedin mi! İşte o zaman Peygamberimiz ; "Bayrağı Allah'ı ve Rasûlünü seven Allah ve Rasûlü'nün de Oniksevdiği birine vereceğim. Allah fethi onun eliyle nasib edecek, o firara değildir." buyurdu ve beni çağırıp bayrağı verdi. Sonrada: " Allah'ım sıcağada soğuğa da ona sen kifayet et" buyurdu. Bundan sonra bir daha ne soğuk ne sıcak hissettim.[124] Ebû Avâne, Muğîra ed-Dabbî isnadıyla Ümmü-Mûsâ'dan şöyle nakleder: Ben Ali (r.a)'ı: "Hayberde Nebî (s.a.v) bana bayrağı verdikten sonra ne göz ağrısı ne başağrısı oldum" derken duydum. Bunu Ebû Davud'u Tayalisi Müsnedinde nakleder.[125] [105] Beyhakî Delâil 4/196; İbnü Hişâm 4/39; Tarih-i Halife s. 82; İbni Sa'd ise "Hayber fethine hicretin yedinci yılı Cemediyel Ûlâ ayında çıkıldığını" söyler Tabakat 2/106. [106] İbni İshak'ın bu rivayetini Beyhakî Delâil'de 4/197; İbni İshâk, Zührî -Urve-Mervan b. Hakem ile Misver b. Mahreme (r.a) lardan "Rasûlüllah zilhicce ayında Medine'ye geldi, bir müddet eğleşig Muharrem ayında Haybere sefere çıktı" diye verir. [107] Beyhakî Delâil 4/197; Vakıdî Meğazî 3/ [108] Beyhakî Delâil 4/195; Urve Meğazî sayfa 195; Burada bilmem orjinal mahtutada, bilmem dizende veya istinsahta bir yanlışlık olmuş. Ben Zehebinin yanlış yazacağını sanmam. Zehebî metninde burası, "Sonra Rasûlüllah (s.a.v) "Hayber günü Al tıncı yılın günüdür" şeklinde { kâtele) kelimesi "Kale" şeklinde, Min kelimesi de "yevm şeklinde yanlış yazılmıştır. Biz onu Beyhakî rivayetinden düzelterek terceme ettik. [109] Beyhakî Delâil 4/198 [110] Buhârî Vuzu 1/59; Cihad ve Siyer 3/222; Meğazî 5/72 hadis no: 4195 Beyhakî Delâii 4/200. [111] Buhârî Meğazî 64/Hayber gazvesi cild 5/74; Müslim h. no: 1802; Beyh. Delâil 4/202; Müsned 4/48; Taberânî Kebîr 7/19; İbni Ebî Şeybe 14/459; îbni Hişâm 4/39;îbniSa'd2/113. [112] Buhârî Meğazî/Hayber gazvesi, Cihad ve Siyer/Babu Dûdûn-Nebî İle'l İslâm cilt 4/5; Müslim 1365; Beyhakî Delâil 4/203; İbni Hişâm 4/31. [113] Beyhakî Delâil 4/204; Tir. Şemail 173; Hakim Müstedrek 2/466; Tirmizî Sünen 1017; İbni Mâce 4178; İbni Adiy 5/1706. [114] Buhârî Cihad ve Siyer Babû dûâü'n Nebiyyi ile'l-îslâm ve Meğazî/Bab Ğazveti Hayber. Cilt 5/76, 77; Müslim 2406; İbni Sa'd Tabakat2/110, 1II. BeyhakîDelâil 4/206; İbni Hişâm 4/42; Tahavi Ş. M. Asar 3/207; Müsned 5/333 Said b. Mansur Sünen h. no 2473; Bey. S. Kübra 9/107. [115] Müslim Fazailüs-Sahabe h. no: 2405 Said b. Mansur Sünen 2474 Beyh. 4/206; Tahâvî Ş. M. Âsâr 3/214; Seleme Hadisi İçin Bak. Buhârî Cihad ve Siyer/ Bab. Mâgî'e fî livâin-Nebiyyi c. 4 sayfa 12; Müslim 2407; Beyhakî Delâil 4/206, 207. [116] Müslim Cihad ve Siyer h. no: 1807; İbni Sa'd 2/110, 112; Taberî 3/10, 13; Beyh. Delâil 4/208. [117] İbni Hişâm Sîre 4/39; Kıssa sirede buradan sonra şehit düşüş şeklimde anlatır ki üstte geçenle aynıdır. [118] İbni Hişâm Sire 4/42; Beyh. Delâil 4/110; İbni Kesir Tarih 4/186; Taberânî Kebîr 7/39. [119] Bu vecezler yukarda geçtiği için tekrarlanmadı. [120] Taberî Tarih 3/3; Beyhakî Delâil 4/211; Hakim (ön bölümü) 3/37. [121] Vasıtî Menâkıb-Ali s. 135. h. no: 222. [122] Taberi 3/13; İbni Hişâm 4/42,43; Beyhakî Delâil 4/212. [123] Beyhakî Delâil 4/212; Lakin bu rivayetler hep munkatı, hemde meçhul ravilidir. [124] Beyhakî Delâil 4/213; Taberânî Evsat, İbni Ebî Şeybe 2/64 - 14/465. [125] Beyhakî Delâil 4/213; Ebû Ya'la Müsned vasıtı Menâkıbı Ali no: 214. İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/66-76 Konu Başlığı: Ynt: Yedinci hicri yıl olayları Hayber savaşı Gönderen: Mehmed. üzerinde 12 Eylül 2021, 16:42:19 Esselamü aleyküm Rabbim bizleri hak yolcusu eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun
Konu Başlığı: Ynt: Yedinci hicri yıl olayları Hayber savaşı Gönderen: Sevgi. üzerinde 14 Eylül 2021, 04:27:12 Aleyküm Selâm. Rabb'im bizleri hak yolundan gidenlerden eylesin inşaAllah
Bilgiler için Allah sizlerden razı olsun kardeşim |