๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Tarihül-İslam => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 19 Nisan 2011, 13:49:57



Konu Başlığı: Yahudilerin teslim oluşu
Gönderen: Sümeyye üzerinde 19 Nisan 2011, 13:49:57
Yahudilerin Teslim Oluşu




Şu'be derki: Bana Sa'd b. İbrahim haber verdi ki, kendisi Ebû Ümâme b. Sehl'in Ebû Saîd el-Hudrî’den[551] naklen şöyle dediğini duy­muş:

- Kureyza oğulları, Sa'd b. Muâz (r.a.)'m hükmüne razı olmak kay­dıyla kaleden inip teslim oldukları vakit, Rasûlüllah (s.a.v.) Sa'd'a ya­nına gelmesi için haber salmıştı. Sa'd bir merkebin üzerinde Efendimi­zin yanma geldi. Mescide yaklaştığında Peygamber Efendimiz:

"Seyyidınize (veya hayırlınıza) ayağa kalkın11 buyurup sonrada "Şu yahudiler senin vereceğin hükme razı olarak kale'den indiler" buyurdu. Bunun üzerine Sa'd (r.a.)'da: "Onların bizimle savaşan muhariplerini öldür, zürriyetlerini de esir al" diye karar verince Peygamber Efendimiz (s.a.v.): "Onlar hakkında Allah'ın "Onlar hakkında Allah'ın hükmü ile -yahut- Melik'in hükmüyle yargıladın" buyurdu.

Hadis, Buharî ve Müslim'in ittifakla rivayet ettiği bir haberdir.[552]

Yunus b. Bükeyr bu konuda İbni İshâk'ın şu bilgileri söylediğini nakleder:

- Sa'd onlara gelince hepsi birden kalkıp etrafını sardılar ve: "Yâ Ebâ Amr! Rasûlülîah, dostlarınızın hakkında hüküm veresin diye seni vazifelendirdi. İhsan et! dediler. Sa'd (r.a.) da, "Peki vereceğim hükme razı olacağınıza Allah'ın ahdi ve misakı üzerinize olsun mu?" deyince, "evet" dediler. Sa'd Peygamberimize hürmeten onun tarafına bakmıyarak "peki şu aralarında Nebî (s.a.v.)'nin de bulunduğu tarafta­kilere de aynı şeyi soruyorum onlarda razımı?" deyince Rasûlülîah (s.a.v.) "Evet" buyurdu. Sa'd (r.a.) da: Ben de harbe katılan erkeklerin Öldürülmesine, mallarının ganimet olarak taksim olunup, zürriyetleri-nin esir alınmasına karar veriyorum" dedi.[553]

Şu'be ve diğerleri Abdü'lmelik b. Umeyr aracılığıyla Atıyye el» Kurazînin şöyle dediğini rivayet ederler: "Ben de Kureyza oğullarının esir edilenleri arasında idim. Rasûlülîah (s.a.v.) eteğinde tüybitmiş delikanlıların (muharib sayıldığı için) öldürülmelerini emretmiş idi. Ben o zaman, eteğinde tüy bitmemiş olanlar arasında idim."[554]

Musa b. Ukbe, "Meğazî'sinde" anlatıyor:

- Yahudiler, kendilerini yargılamak için bir adam istediklerinde Peygamber (s.a.v.) onlara, "ashabımdan dilediğinizi seçin!" buyurdu. Onlar da Sa'd b. Muâz'ı seçtiler, Rasûlüllah'ta Sa'd'a razı oldu, Böylece yahudiler Sa'd'ın hükmüne razı olarak kaleden indiler.

Rasûlüîlah (s.a.v.) onların silahlarının toplanmasını emretti. Silah­lar onun çadırına yığıldı. Yahudilerin toplanması emrini verdi. Elleri arkalarına birleştirilip bağlandı ve Üsâme (r.a.)'ın evine tıkıldılar. Rasûlülîah, Sa'd'a gelsin diye haber saldı. Sa'd'da (yaralı olduğu için) bir arab eşeğinin üzerinde Efendimizin huzuruna geldi. Söylendiğine göre bu eşeğin semerinin oturak içi lîf dolu imiş.

Abdü'l Eşhel oğullarından adamın biri de, Sa'd'ın peşine takılıp, onunla birlikte hem yürüyor, hemde Kureyza oğullarının hakkını bü­yütüyor ve onların anlaşmalı olduklarım ve Buâs harbindeki gayret­lerini hatırlatıyor ve; "Yahudiler senin merhamet edip kendilerine acı­yacağım ümid ettikleri için diğerlerine karşı seni tercih ettiler. Onları sağ komaya bak, çünkü onlar senin için büyük bir kalabalık ve güzel­lik teşkil eder" diyordu.

Adamın çok fazla ısrarına rağmen Sa'd ona hiç cevap vermiyordu. Nihayet Efendimizin huzuruna yaklaşınca adam yine, "sana söyle­diğim hususlara hiç birşey derneyecekmisin?" dedi. Sa'd (r.a.) da: "İş­te, Allah yolunda hiçbir dedikoducunun beni kınamasına aldırış etme­yeceğim vakit bu vakittir" deyince adam ayrılıp Abdü'l Eşhel oğulları­na geldi.

Ona, "ne var, ne oldu?" dediler. O da onlara Sa'd'ın onları sağ bı­rakmayacağım[555] ve kendisinin onunla konuştuğu hususu anlatıp Sa'd'ın en son cevabım ve onlar hakkında verdiği "muharipleri öldürülecek, çocukları ve hanımları esir olacak ve malları paylaşılacak" kararını anlatıp, Rasûlüîlah'ın onların muhariplerin öldürdüğünü bah­setti.

Dendiğine göre Rasûlüllah Sa'd'a, "Sen Allah'ın hükmüyle yargıla­dın" demiş[556]

Söylendiğine göre bunlar altıyüz savaşçı imiş. Bolat mahallindeki Ebû Cehm'in[557] evinin yanında öldürüldüler. Akan kanlarının ta çarşı­daki Ahcar-ı Zeyt mahalline kadar geldiği söylenir. Hanımları ve ço­cukları esir alındı, mallan da harbe katılan gaziler arasında bölüşüldü.

Bu sefer de Müslümanların otuz altı süvarisi vardı. Rasûlüllah her atlıya iki hisse verdi.

Rasûlüllah, yahudiler arasından Mekkeli müşrik Huyey b. Ahtab'ı çıkartıp getirtti ve ona: "Allah seni rezil etti mi?" diye sorunca O, "sen bana galip geldin, ben sana karşı savaşmak ve aleyhine şiddetli dav­ranmakla sadece kendimi kınıyorum" dedi. Rasûlüllah emir buyurdu ve boynu vuruldu. Bütün bu olaylar Hz. Sa'd'ın gözü önünde cereyan ediyordu.

Yahudî Amr b. Sa'd'da esirler arasındaydı. Öldürülmek için öne ge­tirme emri verilince, onun yok olduğu farkedildi. "Amr nerede?" diye sorulunca, adamlar, "Vallahi onu göremiyoruz, lakin ellerinin bağlı ol­duğu ip işte şurada duruyor, ama nasıl kurtulduğunu bilmiyoruz" dedi­ler. Peygamber (s.a.v.) de: Allah'ın gerçeğim bildiği bir iyilik sebebiyle kurtuldu" buyurdu.

Bu arada Sabit b. Kays b. Şemmâs (r.a.), Peygamber Efendimize gelip, "Zübeyr b. Bâtâ ile karısını bana bağışla" diye rica edince Efendimiz bunları ona bağışladı. Sabit (r,.a.), Zübeyr'e dönüp: "Yâ Ebû Abdürrahman! Beni tanıdın mı?" dedi. Zübeyr o vakit çok yaşlıydı ve kördü. "Hiç kişi kardeşini tanımaz mı?" dedi. Sabit de, "ben bu gün seni bununla (elinle) mükafatlandırmak istedim" dedi. Zübeyr: "Öyle yap, zîra cömert'i cömert ağırlar" dedi. O da onu serbest bıraktı.

Zübeyr, "lâkin ben körüm, beni yedecek biri yok, siz benim ha­nımımı ve oğullarımı aldınız" dedi. Sabit de Rasûlüllah'a müracaat edip çocuklarını ve hanımım da istedi. Efendimiz onları da Sabit'e bağışladı. O da Zübeyr'e geldi ve, "Rasûlüllah hanımınla çocuklarını bağışladı," dedi.

Zübeyr yine, "benim içinde birkaç hurma ağacı olan bir bahçem vardı, Benim ve ailemin geçim kaynağı sadece o bahçedir" deyince Zeyd tekrar Efendimize gelip onu da istedi ve Rasûlüllah bahçesini de ona bağışladı. Sabit de gelip, "Rasûlüllah sana, aileni, çocuklarım ve malını bağışladı, Müslüman olda selâmete kavuş" dedi. Zeyd de, kav­minden bir takım adamların adlarını sayarak "peki bu iki meclis yaranı ne oldu?" dedi. Sabit, "onlar öldürüldü ve işleri bitirildi, belki Allah sana hidayet verecektir ve seni bu hayırlı şey için sağ bırakmıştır" deyince Zübeyr: "Elim daha senin yanında iken, Allah aşkına beni de onlara ulaştırmanı istiyorum. Onlardan sonraki hayat sürmede hayır yoktur" dedi. Sabit de durumu Peygamberimize bildirince, emir verdi ve oda öldürüldü.[558]

Allah(cc), Hendeğe gelen gurupların hiçbir şey elde edemeden geri döndürülüşünü anlattıktan sonra,[559] Kureyza oğullan hakkında da Ahzab sûresinde şöyle buyurur:

"Kitab ehlinden, onlara yardım eden (Kureyza) yahudilcrini de kalelerinden indirdi ve kalplerine korku saldı; Bir kısmını öldü­rüyor, bir kısmını esir alıyordunuz" (âyet; 26) Buradaki yardım edenler yahudiler, yardım görenlerde Mekke Kureyşlileridir.[560]

"Onların arazilerini, yurtlarını, mallarını ve ayak basmamış ol­duğunuz bir araziyi size miras bıraktı. Allah herşeye kadirdir."

(âyet; 27) Ayeti hakkında Urve b. Zübeyr, buradaki "ayak basmamış olduğunuz arazi" hakkında "alimlerimiz buranın Hayber olduğunu iddia ediyorlar. Oysa ben bunun "Allah'ın Müslümanlara fethini nasib ettiği ve kıyamete kadar edeceği her arazi için geçerli" olduğunu sanı­yorum" der.[561]

Bekkâî, İbni İshâk'tan naklediyor: Bana Asım b. Ömer b. Katâde, Abdürrahman b. Amr b. Sa'd b. Muâz yolu ile Alkame b. Vakkâs el-Leysî'den şöyle naklettiğini anlattı: Rasûlüllah (s.a.v.) Sa'd b. Muâz'a:

"Onlar hakkında Allah'ın yedi kat semâdan gelen Hükmü ile hüküm verdin" buyurmuştu.[562]

Bekkâî, İbni İshak'tan konuyu şöyle nakleder:

- Rasûlüllah (s.a.v.) yahudileri, Beni Neccarh Haris b. Küreyz kızı Kîse'nin evinde hapsetti. Sonra da Medine çarşısına çıktı. Orada bir ta­kım çukurlar kazdırdı, sonra onları getirtip bu çukurlarda boyunlarım vurdurdu. Liderleri Ka'b b. Esed ve Huyey b. Ahtab'da aralarındaydı. Bunlar altı yada yediyüz kişiydiler. Bu sayıyı abartanlar sekizyüz ile dokuz yüz arasında olduğunu söylerler.

Ka'b (r.a.) onları gurup gurup Rasûlüllah'ın yanma sevkederken Yahudiler: Yâ Ka'b, bize nasıl bir muamele ettiklerini görüyorsun? diye sordular. Ka'b da: "Siz hiçbir yerde aklınızı başınıza almaya-cakmısınız. Görmüyormusunuz tellal isimlerinizi okumaktan vaz­geçmiyor, kalkıp oraya gidenleriniz geri gelmiyor. Vallahi size ölüm muamelesi yapılıyor" dedi.

Huyey b. Ahtab da getirildi. Üzerinde gül renginde süslü bir elbise vardı. Elbisesini, öldürüldükten sonra alıp giymesinler diye her tara­fından parmak kadar keserek parçalamış idi. Elleri bir iple boynuna bağlanmıştı. Rasûlü Ekrem (s.a.v.)'e bakınca, "vallahi sana düşman oldu diye kendimi kınamıyorum, Lakin Allah birini zillete düşürürse, o zelil olur." deyip sonrada insanlara dönerek: "Ey İnsanlar! Şüphesiz Allah'ın emrinde bir sakınca olmaz. İşte bu hadise de İsrail oğullarına ezelde yazılan bir kitab bir kader ve harptir" dedi. Sonra oturdu ve boynu vuruldu.[563]

İbni İshâk, Muhammed b. Ca'fer b. Zübeyr, amcası Urve aracılı­ğıyla Hz. Âişe (r.a.)'nin şöyle dediğini nakleder:

- Yahudi kadınlardan biri hariç hiç öldürülen olmadı. O kadın öldü­rülmeden önce benim yanımda benimle konuşuyor, içi dışı gülüyordu. Halbuki o esnada Rasûlüllah kılıçla onların erkeklerini katlediyordu. Birden bire "falanca kadın nerde?" diye bir ses duyuldu. Bu kadın "Vallahi o benim" dedi. Bende, "yazık sana ne olacak?" dedim. "Öldü­rüleceğim" dedi. "Niçin?" diye sorduğumda, "kendi yaptığım bir olay yüzünden" dedi. Kadını götürdüler ve boynu vuruldu. Hz. Âişe derdiki: "Vallahi onun o hayret veren halini bir türlü unutamıyorum. Öldürüleceğini kesinkez bilmesine rağmen bu kadar gülebilmesi ve kendini böyle hoş tutması şaşacak şeydi."[564]

İkrime ve diğerleri, âyette geçen; "Sayâsîyhim" kelimesinin "husûnehüm" (kaleleri) diye tefsir ettiler.[565]

Yûnus b. Bükeyr İbni İshâk'tan rivayet ediyor:

- Sonra Nebî (s.a.v.), Sa'd b. Zeyd'i (ki bu zat Abdü'l eşhel oğul­larının kardeşiydi) Kureyza oğullarının esirleriyle birlikte Necd'e yol­ladı. Onları taşıyabilmesi için Sa'd'a silah ve at satın aldı. Peygambe­rimiz onlardan Amr b. Hanâfe kızı Reyhâne'yi kendine ayırdı. Reyhane vefat edene kadar Efendimizin yanında ve mülkiyetinde kal­mıştır. Rasûiüllah (s.a.v.) ona evlenme ve -diğer eşleri gibi- hicaba girme teklifinde bulundu. Reyhâne'de, "Yâ Rasûlellah! beni eşin değil mülkün olarak bırak, böylesi hem bana hemde sana kolay olur" dedi. Efendimizde onu cariye olarak bıraktı. Önceleri İslâm'a girme konu­sunda duraksamış ise de sonradan Müslüman oldu. Efendimiz (s.a.v.) onun bu haline pek sevindi.[566]



Bu Yıl Zilhicce Ayında Olanlar Sa'd B. Muâz (R.A.)'In Vefatı

 

Hişam b. Urve, babası Urve aracılığıyla Hz. Âişe'nin şöyle dediğini anlatır: "Hendek harbinde Sa'd b. Muâz yaralanmış idi. Onu Kureyşten Hıbbân b. el-Arika adlı biri okla yaralamıştı. Attığı ok, Sa'd'ın kolun­daki Can damarına isabet etmiş idi. Rasûlüllah ziyareti ve bakımı ken­di yakınında olması için Mescid-i nebevî içinde bir çadır kurdurdu. Hendek dönüşü yıkanıp silah çıkardığında Cebrail gelip "silah mı bı­raktın? Vallahi biz bırakmadık, haydi onlara savaşa git!" dedi. "Nere­ye?" demesine, Kureyzayı işaret ile "şuraya!" dedi.' Efendimiz gidip onları kuşattı ve Allah Rasûlünün hükmüne razı oldular, o da bunu Sa'd'a verdi. Sa'd da, "savaşçıların öldürülmesine, mallarının taksimine ve zürriyetlerinin esir edilmesine karar verdi. Hz. Âişe derki:

Daha sonra Sa'd'm yarası kurumaya başladı. O da: "Allah'ım! Sen biliyorsun ki senin Peygamberini yalanlayıp, yurdundan çıkaran bir topluluğa karşı savaşmayı benden daha fazla seven kimse yoktur. Al­lah'ım! Sanıyorum ki sen bizimle onlar arasındaki harbi kaldırdın. Eğer Kureyş ile aramızda harpden birşey kalmış ise, onlarla senin yo­lunda cihad edebilmem için beni o vakte kadar yaşat. Yok eğer ara­mızdaki harbi kaldırmış isen benim bu yaramı tekrar depreştir ve ölü­mümü bundan ver" diye dûa etti. Birden bire göksünden kan bo­şanmaya başladı. Mescidin içinde Gıfar oğullarına ait bir çadır vardı. Çadır'dakileri kendilerine doğru akıp gelen bir kan ürküttü. "Ey çadirdakiler! Sizin taraftan akıp gelen şu kan neyin nesi?" dediler. Birde baktılarki, Sa'd (r.a.)'ın yarası kan akıtmakta. Sa'd bu kan ile vefat etti. Allah rahmet etsin.

Bu, Muttefekun aleyh bir hadistir.[567]

Leys anlatıyor: Bana Ebû'z Zübeyr, Câbir (r.a.)'in şöle dediğini an­lattı:

- Sa'd (r.a.) Ahzâb harbinde vurulup kolundaki can daman ke­silmişti. Rasûlüllah (s.a.v.) onu ateşle dağladı. Bunun üzerine kolu şişmişti. Rasûlüllah'da onu bıraktı. Yaradan kan çıkmaya başladı. Bu kere tekrar ateşle dağladı ama eli yine şişti. Kolunun bu halini gören Sa'd: "Allah'ım! Kureyza oğullarından gözlerim aydın olmadıkça ca­nımı alma" diyerek damarım eliyle sıkıca tuttu. Artık bir damla bile kan gelmiyordu. Kuşatma sonrası Sa'd'ın hükmü ile kalelerinden indi­ler. Allah Rasûlü, Sa'd'a haber saldı. O da gelip yahudilerin erkekleri­nin öldürülüp, kadın ve çocuklarının esir edilmesine karar verdi. Onlar dörtyüz savaşçıydı. Rasûlüllah onların idamlarını bitirdiğinde Sa'd'm yarası şişip öldü.

Bu sahih bir hadistir.[568]

Ishak Ibnû Raheveyh, Amr b. Muhammed el-Kuraşî -Abdullah b. îdrîs- Ubeydullah- Nafi İbni Ömer isnadıyla Rasûlüllah (s.a.v.)'m.

"Sa'd'ı kasdederek -Şu zatın cenazesi için arş titredi ve ce­nazesine yetmiş bin Melek katıldı. O Öyle olmasına rağmen, orada O da sıkıştırıldı. Sonra serbest bırakıldı." buyurduğunu anlattı.[569]

Süleyman et-Teymî, Hasen-i Basrî'den; "Rahman'ın arşı, Sa'd'ın ru­hunun sevinciyle titredi" diye nakleder.[570]

Yezîd b. Abdillah b. Neccâr, Muâz b. Rifaa aracılığıyla Câbir (r.a.)'den naklediyor:

- Cebrail, Rasûlüllah (s.a.v.)'a gelip; "bu ölen salih kul kim? Onun cenazesine gelecekler için semanın kapısı açılıp, arş hareket etti" dedi. Rasûlüllah hemen çıkıp baktı ki, Sa'd b. Muâz ölmüş. Defnedilirken Rasûlüllah (s.a.v.) Onun kabri başına oturdu. Oradayken, Efendimiz iki kere "Sübhanallah" dedi. Cemaat da teşbih ettiler. Sonra Efendimiz (s.a.v.) "Allahü ekber, Allahü ekber" deyince cemaat da tekbir getirdi. Sonra Efendimiz:

"Şu salîh kula hayret ettim. Kabrinde o bile sıkıştırıldı. Allah sonradan ona bir genişlik verdi de öyle kurtuldu." buyurdu.[571]

Bu haberin bir kısmını Muhammed b. İsâk, Muaz b. Rifâa'dan "ba­na Mahmud b. Abdürrahman b. Amr b. el-Cumûh, Ca'bir (r.a.)'den nakletti ki..." diyerek verir.[572]

Yunus, İbni İshâk'dan naklediyor: Bana Muaz b. Rifâa adını unut­tuğu, kendi kavminden birinin şöyle dediğini anlattı. Gece yarısı Cebrâil (a.s.), Peygambere geldi. Başında ipekli -simli- bir sarık vardı. "Yâ Muhammedi Şu sema kapılarının açılıp arşın kendisi için titrediği cenaze kim?" dedi. Rasûlüllah kalkıp elbiselerini sürüyerek Sa'd b. Muaz'ın yanma geldi. Onu ölmüş olarak buldu.[573]

Bekkâî, îbni İshâk'dan naklediyor: Yalanla itham edilmeyen bir zat bana Hasan-ı Basrî'nin şöyle dediğini anlattı:

- Sa'd (r.a.) şişmanca bir zat idi. İnsanlar cenazesini omuzlaymca Onu -tahminlerinden daha- hafif buldular. Münafıklardan birisi, "Val­lahi Sa'd şişman vücutlu biri idi. Ama şimdi biz ondan daha hafif bir cenaze taşımadığımızı anladık" diye dedikodu ettiler. Bu söz Rasûl-ü Ekreme ulaşınca:

"Onun cenazesini sizden başka taşıyanlar da vardı. Nefsim e-Hnde olan zata yemin ederim ki, Melekler gökte Sa'd b. Muâz'ın ruhu ile müjdelendiler. Arş da onun için sallandı" buyurdu.[574]

Yûnus, İbni İshâk'dan aktarır: Bana Ümeyye b. Abdillah anlattı ki, Sa'd'm kabrinde sıkıştırılmasına ait olan sözden size nasıl bir bilgi ulaştı" dedim. Bana, "bize anlatıldığına göre bunun sebebi Efendimiz (s.a.v.)'e de sorulmuş ve "Ufak su döktükten sonra temizliğine tam dikkat etmediğinden" buyurmuş" dedi.[575]

Yezîd b. Hârûn derki: Bize Muhammed b. Amr b. Alkame, babası Amr dedesi Alkame isnadıyla Hz. Âişe'nin şöyle anlattığını haber ver­di:

Hendek harbi günü insanların izi sıra arkalarından gidiyordum. Bir­den yerden bir ses geldiğini duydum. Yani arkamdan birilerinin geldi­ğini hissettim. Dönüp bakınca Sa'd b. Muaz ile beraberinde kardeşinin oğulu Haris b. Evs olduğunu gördüm. Bir kalkan taşıyordu. Geçmeleri için kenara oturdum. Sa'd yanıma gelip uğradığında:

"Biraz dur hele!, harp Hamel denen kişiye de yetişecek. Ecel gelince ölüm ne güzeldir" diye veciz söylüyordu.

Sa'd'ın üstünde kısa bir zırh olup, kolları dışarda kalmıştı. Ben Sa'd'in ellerine harpte birşey olur diye korktum. Sa'd, insanların en uzun ve en irilerindendi. Ben oradaki bir bahçeye dalıverdim. Baktımki, orada aralarında Ömer'inde bulunduğu bir gurup var. Arala­rında birde üzerinde miğfer bulunan biri daha var. Ömer (r.a) bana: "Seni buraya ne getirdi? Vallahi Yâ Aişe sen çok cür'etkarsın başına bir bela veya kaza gelince sana güvence veren bir şey olamaz" diyerek beni öyle bir kınamaya başladı ki, "yer yarılsada şu saatte hemen içine girsem" diye temenni ettim. O vakit miğferli kişi yüzünden miğferi kaldırdı. Meğer Talha b. Ubeydullah değilmiymiş! Talha Ömer'e:

Vay sana! Bu gün Allah'dan başka kaçıp firar edecek yer nerde? Bu gün sen ne kadar çok söyleniyorsun, diye çıkıştı.

Kureyşten adına İbnü'l Arika denilen biri Sa'd'a ok atıp,"al bakalım, ben Arika oğluyum" demiş. Sa'd'ın kolundaki can damarına gelip yaralamıştı. Sa'd, "Allah'ım, Kureyza oğullarından intikam alınarak, gözlerim aydın olmadan canımı alma." Kureyzalılar onun cahiliye döneminden dostları olup, aralarında anlaşma vardı. Yarasının kanı

minden dostları olup, aralarında anlaşma vardı. Yarasının kanı dur­muştu.

Allah onlara müthiş bir rüzgâr gönderip, Mü'minlere çarpışmaya gerek kalmadan desteğiyle yetmiş, Ebu Süryan Tikame'ye Uyeyne ve beraberindekiler Necde gitmişti. Kureyzalılarda dönüp kalelerine ka­pandılar. Resûlüllah Medineye dönünce Sa'd için Mescitte bir hasta bakımı çadırı kurdurdu ve silahlarım çıkardı.

Cebrail gelip ona, "silahı bıraktınmı, vallahi melekler bırakmadı, haydi Kureyzalılara git" dedi. Nebî (s.a.v.) de hareket emri verip harp levazımatını kuşandı. Yolda mescide yakın olan Benî Ganm'a uğrayıp "kimin uğrayıp geçtiğini" sordu. "Bize Dihye uğradı" dediler. Dıhye'nin yüzü Cebrail'e benzerdi. Efendimiz varıp Kureyza'yı yir-mibeş gün kuşattı. Kuşatma şiddetlenince yahudilere "Peygamberin hükmüne teslim olun" denildi. Onlar Ebû Lübabe ile istişare edip ko­nuştular. O da bu teslimiyetin "ölüm" olacağını söyledi. "Sa'd'm hük­müne razı olsak" dediler. Efendimiz'de kabul etti ve indiler.

Efendimiz Sa'd'a gelmesi için haber saldı. Onu semeri lif dolu bir eşekle getirdiler. Onu gören kavmi etrafını çevirip: "Yâ Ebû Amr, dost ve anlaşmalarını gözet" ricasını yaptıîarsada, onlara hiç cevap verme­den onların yurduna yaklaştı ve orda: "İşte şimdi Sa'd'ın Allah için hiçbir kınamaya aldırmayacağı saat gelip çatmıştır" dedi. Rasûiüllah'ın göründüğü yere vardıklarında Nebî (s.a.v.) "Seyyidinize ayağa kalkıp indirin" buyurdu. Ömer de, "Seyyidimiz sadece Allah'tır" dedi. Efen­dimiz Sa'd'ı indirin diye emretti ve indirdiler.

Efendimiz "hükmünü ver" dedi. O da, "savaşçılarının öldürülme­sine, zürriyetlerinin esir alınmasına ve mallarının taksimine" hük­mettim dedi. Efendimiz, "Sen Allah'ın ve Rasûlünün hükmüyle yargı­ladın" buyurdu. Sa'd burada: "Allah'ım, Peygamberine Kureyşle ya-

pacak harp bıraktmsa, beni onun için yaşat. Ama onlarla aramızda harbi bitirmiş isen beni yanma al" diye dûa etti ve Yarası kanamaya başladı.

Halbuki bayağı iyileşmiş ve yüzük kadar bir yara kalmıştı. Sa'd ça­dırına döndü, Rasûlüllah, Ebû Bekir ve Ömer ziyaretine geldiler. Ben Ebû Bekr'in ağlayışını Ömer'inkinden ayırabiliyordum. Ben kendi hücremde idim. Onlar Allah'ın Fetih Sûresi 29'cu âyetinde dediği gibi

"Kendi aralarında pek merhametliydiler". Alkame derki: Hz. Aişe'ye:

"Ey anne! Bu durumda Rasûlüllah ne yapardı? dedim de O, "Pey­gamber (s.a.v.)'in gözlerinden hiçbir kimse için yaş boşanmazdı. Ama hüzünlendiğinde sakalım eliyle tutardı" dedi.[576]

Hammad b. Seleme, Muhammed b. Ziyad -Abdürrahman b. Amr b. Sa'd b. Muaz isnadıyla naklederki: Kureyzaoğulları, Peygamberin hükmüne razı olup indiler. Efendimiz Sa'd b. Muaza haber saldı. Ya­rasından ötürü hasta bir halde, bir eşeğe bindirilmiş olarak geldi. E-fendimiz, "bana bunlar hakkında bir yol şöyle" buyurdu. Sa'd; "ke­sinlikle biliyorum ki, Allah bunlar hakkında sana, icra edeceğin bir-şeyi emretmiştir" deyince Efendimiz: "tabi, Lakin sen yinede onlara ne yapmam gerektiğini tavsiye et" buyurdu. O da, "ben bu işe tayin edilseydim savaşçılarını öldürür, zürriyetlerini esir alır, mallarını bö­lüştürürdüm" dedi. Nebî (s.a.v.) de: Nefsim elinde olan zata yemin

ederim ki, onlar hakkında Allah'ın emrettiği şeyi tavsiye ettin" buyur­du.[577]

Muhammed b. Sa'd, Halid b. Mahled -Muhammed b. Salih et-Temmâr- Saîd b. İbrahim -Âmir b. Sa'd -babası Sa'd b. Ebî Vakkas isnadıyla nakleder ki: Sa'd b. Muâz (r.a.) Kureyza yahudileri hak­kında, "Yüzünde ustura vurulmuş olan erkeklerin öldürülüp mallan ve çocuklarının taksimine" karar verince, Rasûlüllah (s.a.v.):

"Onlar hakkında

Allah'ın yedi kat sema üzerinden indirdiği hüküm ile hükmetmiş­tir" buyurmuştu.[578]

İbni Sa'd, Yezîd b. Hârûn -İsmail b. Ebî Halid- isnadıyla Ensar'dan bir zatın şöyle dediğini rivayet eder:

- Sa'd b. Muaz, Kureyza oğulları hakkında hükmünü bildirip sonra geri döndüğünde yarası patlamıştı. Durum Peygambere ulaştı, hemen gelip başını alarak göksüne yasladı. Sonra üzerine beyaz bir elbise Ör­tüldü ki, yüzüne çekilse ayakları açıkta kalıyordu. Sa'd, akbenizli iri-yarı biri idi. Rasûlüllah (s.a.v.):

"Allah'ım! Sa'd senin yolunda cihad etmiş, senin Peygamberini tasdik etmiş ve üzerine düşen vazifeyi yerine getirmiştir. Onun ruhunu, bir adamın ruhunu kabul buyurduğun en hayırlı şekilde kabul et" diye dûa etti. Sa'd b. Muâz, Efendimizin duasını işitince gözlerini açtı ve, "Yâ Rasûlellah! Sana selam olsun! Şahit olurum ki sen gerçekten Allah'ın Peygamberisin" dedi. Bu sıra annesi ağlayarak;

"Sa'd'm anasının hazım ve ceddi vahi Sa'd'a olsun diyerek şiir söylüyordu. Ona, "Sen Sa'd'a şiir mi yakıyorsun?" denilmişti de, Resûlûllah (s.a.v.) de: "kadını rahat bıra­kın! Onun dışındaki diğer şairlerin pek çoğu, en yalancı kişiler­dir" buyurdu.[579]

Abdurrâhman b. el-Gasîl, Asım b. Ömer b. Katâde aracılığıyla Mahmud b. Lebîd'in şöyle dediğini nakleder: Sa'd b. Muâz'ın kolun­daki atar daman yaralandığında kendisini Rufeyde denilen bir kadının yanına naklettiler. Rufeyde yaralıları tedavi eden bir hemşire idi.

Peygamber Efendimiz Sa'd'ı ziyarete geldiğinde "Bu gün nasıl sabahladın?" akşam uğramış ise "nasıl geceledin?" diye sorar, oda durumunu bildirirdi. Nihayet yarasının ağırlaşıp kavminin kendisini naklettikleri gece olunca, Onu Abdü'l eşhel oğullarındaki evlerine götürdüler. Rasûlüllah (s.a;v.), eskiden olduğu gibi sormaya gelince ashab, "Onu götürdüler" dediler. Rasûlüllah hemen mescidden çıktı, bizde beraber çıktık. Öyle hızh yürüdü ki ayakkabılarımızın tas­maları koptu, gömleklerimiz 'omuzumuzdan çıkıp düştü. Ashab bu durumu Efendimize şikayet ederek "Yâ Rasûlellah! yolda bizi yor­dun?" dediler. Efendimiz de: "Ben meleklerin bizden önce davranıp Hanzalayı yıka­dıkları gibi onuda yıkayacaklarından korktum" buyurdu. Sonra Efendimiz eve geldiğinde Sa'd yıkanıyordu Annesi bir yandan ağlıyor bir yandanda:

"Sa'd'ın anasının vahi Sa'd'a olsun. Hazm ve ciddiyet vahi" diyordu. Rasûlüllah onu duyunca: "Sa'd'ın anası dışında, ölü ağıdı yapan her kadın yalan ağlar" buyurup, sonra da Sa'd'ın cenazesi ile evden çıktı. Ashab, "Sa'd'dan daha hafif bir cenaze taşımamıştık" deyince, Nebî (s.a.v.):

fG"Onun cenazesini şu kadar cenaze omuzlamışken, onun size hafif gelmesine engel ne ki! Hem melekler daha önce kimsenin cenazesini de taşımamışlardı. Sa'di sizinle beraber taşıdılar" bu­yurdu. [580]

Şu'be derki: Bana Simâk b. Harb "Abdullah b. Şeddâd'ı şöyle der­ken duydum..." diye haber verdi, ki: Rasûlüllah (s.a.v.), can çekiş­mekte olan Sa'd'ın yanına girdi ve ona:

"Allah seni Kavminin seyyidi olarak mükafatlandırsın, sen Allah'a verdi­ğin sözü gerçekleştirdin, Allah'da sana verdiği sözünü gerçekleşti­recek" buyurdu.[581]

İbnü Nümeyr, Ubeydullah b. Ömer'in haber verdiğine göre, Nafı'den şöyle dediğini nakleder: Bana ulaşan bilgilere göre, "Sa'd'ın cenazesine katılmak için, daha önce yeryüzüne hiç inmemiş olan yetmiş bin melek yeryüzüne inmiştir.[582] Bunu İbnİ Numeyr dışında, birisi, "Ubeydillah -Nafı- İbni Ömer isnadıyla kesiksiz vermiştir.[583]

Şebâbe, Ebû Ma'şar aracılığıyla, Saîd el-Makburî'nin şöyle dediğini anlatıyor:

- Rasûlüllah (s.a.v.), Sa'd b. Muâz'ı defnedince:

"Eğer kabir sıkmasından kurtulabilecek biri olsaydı, kesin­likle   Sa'd   kurtulmuş   olurdu.   O   bile   kabre   konunca   sidik sıçrantısi(ndan kaçmaması) sebebiyle öyle bir sıkıştırıldı ki, eğer, kemikleri birbirine geçti" buyurdu.[584]

Yezid b. Harun derki: Bize Muhammed b. Ömer (İbni Sa'd),[585] Muhammed b. el-Münkedir aracılığıyla Muhammed b. Şurahbil b. Hasene'den nakletti ki; Defnedildiği gün adamın birisi Sa'd b. Muâz'm kabrinden bir avuç toprak almış götürmüştü. Daha sonra onu açıp ba­kınca, toprağın adeta Misk maddesine döndüğünü görmüş.[586]

Muhammed b. Musa el-Fıtrî derki: Bize Muâz b. Rifâa ez-Zürakî, "Sa'd b. Muaz (r.a.)'m, Akıl b. Ebî Tâlib'in evinin temeline def­nedilmiş olduğunu" haber verdi.[587]

Muhammed b. Amr b. Alkame anlatıyor: Bana Asım b. Ömer b. Katâde şöyle anlattı: Bir gece Rasûlüllah uyanmış ve Cebrail (yada Melek) kendisine gelmiş ve, "bu gece Ümmetinden ölen kim de gök ehli onun ölümü (ile aralarına katılacağı) ile birbirini müjdeliyor?" diye sordu. Nebî (s.a.v.), "Onu bilmiyorum, ama Sa'd b. Muaz akşama pek zayıf olarak çıkmıştı" deyip ashabına, "Sa'd ne yaptı?" diye sordu. "Yâ Rasûlellah! Sa'd ruhunu teslim etti. Kavmi gelip onu evlerine gö­türmüşlerdi" dediler. Efendimiz cemaata sabah namazını kıldırıp çıktı. İnsanlarda yürüyerek peşinden gittiler. Rasûlüllah (s.a.v.) öyle süratli yürüdüki ayakkabılarının bağları parçalanıp ayaklarından çıktı, göm­lekleri omuzlarından düştü. Birisi, "Yâ Rasûlellah! İnsanları yorup ge­ride bıraktın!" deyince: "Hanzalanın cenazesine giderken, bizi geçtik­leri gibi yine Meleklerin, Sa'd'a bizden evvel varacağından korktum" buyurdu.[588]

Şu'be, Sa'd b. İbrahim -Nafı- Hz. Âişe isnadıyla Peygamberimizin:

"Kabrin kesinlikle insana bir tazyiği vardır. Eğer bundan her­hangi bir kimse kurtulabilmiş olsaydı kesinlikle Sa'd kurtula­caktı" buyurduğunu söyler.[589]

Şu'be derki: Bana Ebû îshak eş-Şîrazî Amr b. Şurahbü'in şöyle de­diğini anlattı: Sa'd b. Muâz'm yarası patladığında, Rasûlüllah (s.a.v.) onu kucağına aldı. Kan, Nebî (s.a.v.)'in üzerine akmaya başladı. O sıra Ebî Bekir geldi ve: "Vah hayatı bitene" demeye başladı. Nebî (s.a.v.) ona: "Yâ Ebû Bekir vazgeç" buyurdu. Sonra Ömer geldi ve "İnnâlillâhi ve innâ ileyhi râciûn" dedi.[590]

Ukbe b. Mükrim rivayet ediyor: Bize İbni Ebî Adiy, Şu'be -Sa'd b. İbrahim[591] -Nafi- Safiyye bin. Ebî Ubeyd -isnadıyla Hz. Âişe'den Merfiı' (Efendimizden aldığı belirtilerek) olarak, "Eğer kabrin sık­masından biri kurtulabilecek olsaydı kesinlikle Sa'd kurtulurdu" dedi­ğini haber verdi. Bu hadis daha öncede geçmiş idi. Lakin o rivayette Safiyye bin. Ebû Ubeyd yoktu.[592]

Bu hadislerde geçen kabir sıkıştırması kabir azabı cinsinden birşey değildir. Bu, mü'minlerin ruhu kabzedilirken duyduğu korku, bir dos­tunun ağlayışından duyduğu elem, imtihan meleklerinin kabirde ken­dine saldırdığı andaki ürpertisi, Kıyamet gününün verdiği korku, Ce­henneme uğranılıp geçerkenki korkuyu benzer türden bir şeydir. Al­lah'tan, korkularımızdan bize emniyet vermesini dileriz.[593]

Yezîd b. Harun, Muhammed b. Amr -babası- Dedesi- isnadıyla Hz. Âişe (r.a.)'nin: "Rasûlüllah ile iki arkadaşından (veya ikisinden birin­den) sonra hiç bir kimsenin ölümü Müslümanlar için Sa'd'ın kaybın­dan daha büyük olmamıştır" dediğini rivayet eder.[594]

Vakidî derki: Bize Utbe b. Cebîra, Husayn b. Abdirrahman b. Amr b. Sa'd b. Muâz'dan şöyle dediğini haber verdi:

- Sa'd b. Muâz, beyaz tenli,- uzun boylu, güzel endamlı, güzel yüzlü, güzel gözlü, hoş sakallı biriydi. Hicri beşinci senede Hendek harbinde okla vuruldu ve bu yaradan öldü. Öldüğünde yirmiyedi yaşında idi ve Bakî1 mezarlığına gömüldü.[595]

Ebû Muâviye, A'meş -Ebû Süfyan -Câbir (r.a.) isnadıyla Nebî (s.a.v.) Efendimizin "Sa'd b. Muâz'ın vefatı se­bebiyle Allah'ın arşı sallandı" buyurduğunu haber verir.[596]

Avf da Ebû Nadra aracılığıyla Ebû Saîd el-Hudri'den Nebî (s.a.v.)'in "Arş, Sa'd b. Muâz'm Ölümüyle sallandı" buyurduğunu nak­leder.[597]

Yezîd b. Harun anlatıyor: Bize İsmail b. Ebî Halid, İshâk b. Raşid aracılığıyla adına Esma bin. Yezîd b. Seken denen Ensardan bir hanım'dan, Rasûlüllah (s.a.v.)'ın, Sa'd b. Muâz'm annesine hitaben:

"Kendine gel; göz yaşların dinecek, üzüntün gidecek. Çünkü Allah'ın yüzüne ilk gülümseyip, Arşın kendisi için titrediği ilk kişi senin oğlundur" buyurduğunu nakleder.[598]

Yusuf b. Macişûn, Babası -Asım b. Ömer b. Katâde- isnadıyla Asım'ın ninesi Rumeyse'nin şöyle dediğini rivayet eder: Rasûlüllah (s.a.v.)'ı Sa'd b. Muaz öldüğü gün Sa'd için: "Rahman'm arşı onun için titremiştir" derken duymuştum. Onun benim yakınımda duran iki omuzu arasındaki Peygamberlik mührünü öpmek isteseydim öper-

nirn [599]

Muhammed b. Fûdayl, Atâ b. Essâib -Mücahit isnadıyla İbni Ömer (r.a.)'in şöyle dediğini anlatır: Allah'ın Sa'd'a kavuşması sebebiyle Arş titredi ...de, karyolanın ağaç ayakları ayrıldı" dediğini ve buradaki Arş'ın gökteki değil cenazenin yattığı karyola (divan) olduğunu kasdetti ve

'Ana-babasım tahtın -arşın- üstüne çıkardı"

(Yusuf âyet; 100) âyetini okuyup buna delil getirdi.[600] Devamla derki: Rasûlüllah (s.a.v.) Sa'd'ın kabrine girdi ve orada -adeta alakonuldu. Kendisine» "Ya Rasûlellah! Seni ne alakoydu?" denilince: "Kabirde

Sa'd öyle feci bir şekilde sıkıldı ki, bu sakiştırıİmanın kaldırılması için Allah'a yalvardım" buyurdu.[601]

Süfyan'ı- Sevrî ve diğerleri Ebû İshâk eş-Şîrâzi aracılığıyla Berâe (r.a.)'den şöyle nakleder: Nebî (s.a.v.)'ye ipek bir elbise hediye gelmiş­ti. Ashab-ı kiram onun yumşaklığına hayret edince Efendimiz:

"Sa'd b. Muâz'm Cennetteki mendili bundan daha yumşaktir" buyurdu. Bu şahinliği müttefekun aleyh bir hadistir.[602]

Yezîd b. Harun, Muhammed b. Amr aracılığıyla Sa'd b. Muâz'm to­runu Vakıd b. Anır'ın şöyle dediğini anlatır: (Muhammed b. Amr der­ki): Vakıd uzun boylu iri yapılı insanlardan biriydi) Enes b. Mâlik (r.a.)'in yanma girdim, bana, "sen kimsin?" dedi. "Vakıd b. Amr b. Sa'd b. Muâz'ım" deyince, bana: "Sen gerçektende Sa'd'a çok benzi-yorsun" deyip uzun süre ağladı, sonra da: "Allah, Sa'd'a rahmet etsin, O, insanların en uzun ve en irilerinden biriydi," diyerek şöyle devam etti:

- Rasûlüllah (s.a.v.) Dumetü'l Cendeldeki Ukeydir üzerine ordu yolladı. Ükeydir de ordusunun reisi ile Rasûlüllah (s.a.v.)'a altın sırma işlenmiş bir ipek cübbe yolladı. Rasûlüllah (s.a.v.) bu cübbeyi giy­mişti. Ashab ona ellerini sürüp hayretle bakıyorlardı. Bunun üzerine Nebî (s.a.v.) ashabına:

"Şu   cübfoenin    güzelliğinemi   hayret ediyorsunuz? diye sorunca, "evet Yâ Rasûlelîah! Daha önce bundan güzel hiç bir elbise görmedik" dediler. Rasûlüllah (s.a.v.)'da:

"Vallahi Sa'd b. Muâz'ın Cennetteki mendili bu gördüğünüzden daha güzeldir" buyurdu.[603]



[551] Metinle "Ebû Sa'd" yazılı isede doğrusu "Ebû Saîd el-Hudri" dir.

[552] Buharî Cihad 56/168; Meğazî 64/30; Müslim Cihad 1768; Beyh. Delail 4/18; Taberi Tarih 2/101; İbni Ebî Şeybe 14/420; İbni Sa'd Tabakat 3/426; Müsned 3/22; Beyh. S. Kübrâ 6/58, 9/63, 97; Taberânî Kebîr 6/6; Ebû Dâvud 5215, 5216; Timizi 856; Saîd b. Mansur Sünen 2964; Müsned 6/142.

[553] İbni Hişânı 3/269; Taberî 2/101; Taberî Tefsir U/152, 153.

[554] Müsned 4/310, 5/312; Daramı Siyer bab no: 26; Tirmizî Siyer 1584; Ebû Davud Hudud 4404; Beyhakî Delâil 4/25; İbni Hişâm 3/271; İbni Mace Hudud h. no 2541; İbni Ebî Şeybe 12/384, 539; Beyh. S. Kübra 9/63; İbni Hazm Muhallâ 7/348. Zehebî'nin "diğerle­ri" dediği Süfyan b. Uyeyne ile Ebû Avâne ve Said b. Mansur'un Sünen 2/372'deki rivaye­tine göre Hüşeym'dir.

[555] Zehebî'nin   metninde   bu   kelime   "Müştekim"   olarak  yanlış   yazılmış,   Doğrusu "Müstebkıhim" derki tercemeyide böyle yaptık.

[556] Bu paragraf Beyhakî rivayetinden ilavedir.

[557] Beyhakî de (Delâi! 4/20) "Ebû Cehm" yerine "Ebû Cehl yazılıki yanlıştır. Zîra Ebû Cehl Mekkeli idi ve Medine'de de evi yoktu.

[558] Beyhakî Delâil 4/19,20; İbnü Abdi'l Ber Döner sayfa 180, 182; îbni Hişâm 3/269.

[559] Bu kısmı Beyhakfnin Musa b. Ukbe metnine göre naklettik. Zîra Zehebî bu Hendekle ilgili kısım yukarda anlatıldığı için o bölümü haklı olarak atlamış biz daha iyi uyum için bu bölüm'ün sonunu alarak konuya ekledik.

[560] Beyhakî Delâil 4/22; Taberî Tefsir 11/130. Ahzab Sûresî.

[561] Beyhakî Delâil 4/22; Urve Meğazî 189; Taberî Tefsîr 11/155; Zehebî metninde Urve'nin "Orası Hayberdir" dediği kesin ifade edilip gerisi söylenmiyor. Biz bu kısmı Beyhakî ri­vayetine göre yazdık.

[562] Tahavî Şerhti Meâniü'l Âsâr 3/216; tbni Hişâm 3/269; Taberî Tarih 2/101; Vakidî 2/512.

[563] İbni Hişâm 3/270; Beyhakî Delâil 4/23; Taberî 2/101; Vakidî 2/512.

[564] İbni Hişâm 3/271; Taberî 2/102; Vakidî 2/516, 5I7'de şu bilgileri verir; Benî Nadîr'ii Nûbâte adında bir kadın vardı Kureyzalılardan bir adamla evli olup birbirlerini çok sever­lerdi. Rasûlüllah'in kuşatması şiddetlenince kadın ağlamış ve kocasına, "sen benden ayrı­lacaksın" demişti. Adamda "Tevrat'a yemin olsun bu böyle, ama ne dersin, sen bir kadın­sın, şu el değirmeninin taşını damdan onların üstüne yuvarlasan ne olur. Artık öyle görünüyorki biz bundan sonra onlardan kimseyi öldüremiyeceğİz. Sen bir kadınsın. Eğer Muhammed bu savaşın sonunda bizi yenerse kadınları öldürmeyecektir. Ben senin onlara esir olmanı istemem, böylece bu suçla seninde öldürülmeni isterim" dedi. Kadın Zübeyr b. Batâ'nm kalesinde idi. Kale burcundan taşı yuvarladı. Müslümanlar kale dibinde gölgede oturuyorlardı. Değirmen taşı görününce topluluk birden etrafa sıçradıysa da taş Hallâd b. Süveyd (r.a.)fİn başına düştü. Müslümanlar bir daha kale dibine gelmediler. Sonra esir olup gelince bu kadın Hz. Aişe'nin yanma geldi ve onunla sohbete başladı. Adı çağırılınca "beni kocam katletti" dedi ve durumu anlattı.[564]

[565] Taberî Tefsir 11/150.

[566] İbni Hİşâm 3/274; Taberî 2/103, Vakidî 2/520 Beyhakî Delâit 4/24.

[567] Buharî Meğazî 64/30; Müslim h. no 1769; Beyhakî Delâil 4/25, 26; Vakidî 2/525; Müsned 6/142; İbni Ebi Şeybe 14/412.

[568] İbni Sa'd 3/424. Tİrmizî Siyer 1582 Tıb 2051; Müsned 3/350; Beyhakî Deiâil 4/28; Daramı Sünen 2/238; Müsned 3/212, 386; Müslim 2208; Ebû Dâvud 3866.

[569] İbnü Sa'd Tabakat 3/329; Beyhakî 4/28; îbni Ebî Şeybe 14/413; İbni Hişâm 3/280.

[570] Nesâî Sünen-i Mücteba 4/100. Hadis no 2055; Tabakat 3/434; İbni Ebî Şeybe buna çok yakın bir ifadeyi Huzeyfeden nakleder 14/416; Beyhakî Delâil 4/28.

[571] Müsned 3/327, 360, 377; îbni Sa'd 3/432; Beyhakî Delâil 4/29; Hâkim 3/206; Sa'd {r.a.) kabrinde sıkıştırılma sebebi olarak İbni tshâk'ın bir rivayeti var, yeri burası ama Zehebî ne sebeble bilmem onu geriye almış. Bu rivayet az sonra (4 dipnot ilerde) düşülen haberdir.

[572] İbni Hişâm 3/275.

[573] îbni Hişâm 3/275; Beyhakî 4/29; Müsned 3/327; Hâkim 1/206.

[574] İbni Hişâm 3/274, 275.

[575] ibni Sa'd Tabakat 3/420; Beyhakî Delâil 4/30. Bu rivayet görüldüğü gibi munkatı senedlidir.

Lakin sahih bir sened ile Hz. Âişe'den Efendimizin âi»i-> jJÜ ül "Kabrin kesinlikle bir

tazyiki vardır. Bundan kurtulabilseydi Sa'd b. Muâz kurtulurdu" buyurmuştur. Bak Müsned 6/55, 98; Tahavî Müşkilü'l âsâr 1/107; Beğavî Stinne 8/73/2; Ebû Nüaym Hılye 3/174.

[576] İbni Ebî Şcybe Musannef 14/408, 411; Müsned 6/141, 142; İbni Sa'd 3/423. Bu daha önce çok kısa olarak geçmişti. Burada da atlanan bölümler vardı. Biz tercemeye Musannefl e-sas aldık. Bura da Efendimizin ağlamadığı söyleniyorsa da çok çeşitli hadislerde onun şef­kat ve merhametle ağladığı sabittir. Taberî 2/103.

[577] Müsned-i Ahmed 3/22; İbni Sa'd Tabakat 3/425.

[578] îbni Sa'd Tabakat 3/426; Ensabü'l Eşraf 1/347; Hâkim 2/144, 124; Tehavî Ş. Meâniü'i asar 3/216; Beyhakî S. Kübra 9/63.

[579] İbni Sa'd Tabakat 3/427.

[580] İbni Sa'd Tabakat 3/428; İbni Ebî Şeybe bunu 14/411'de Yezîd b. Harun, Muhammed b. Amr, Asım b. Ömer b. Katade isnadıyla verir. Lakin daha kısadır.

[581] îbni Sa'd Tabakat 3/429; îbni Ebî Şeybe 5/322, 12/145; İbni Ebî Şeybe 14/412'de bunun son tarafını verir.

[582] İbni Sa'd Tabakat 3/430.

[583] Bu başkası dediği Abdullah b. İdrîs'tir. Bak, İbni Sa'd Tabakat 3/430; Bu hadis daha önce uzunca geçen İbni Ömer hadisidir.

[584] Taberanî 12/232, 10/406. îbni Abbas'tan İbni Sa'd 3/430.

[585] Matbu Nüshada Ömer yerine "Amr" yazılı ki yanlıştır.

[586] İbni Sa'd Tabakat 3/431; İbni Ebî Şeybe 15/413; Vakidî 2/528.

[587] Tabakat 3/431, Ravî EI-Fıtrî'yi Tirmizî Sika sayerken Ebû Hatem saduk ama Şiaya meylederdi der.

[588] İbni Sa'd Tabakat 3/421; İbni Ebî Şeybe 14/411; Vakidî 2/528.

[589] İmam Ahmed Müsned 6/98, 55; Tahavî Müşkilü'lâşar 1/107 İbni Sa'd 3/430'da bunu Saîd el-Makburî'den nakleder 53 nolu dipnota bak.

[590] İbni Ebî Şeybe Musannef 12/145, Hadisin ravilerİ sikadır, Lakin Amr b. Şurahbil Sa'd'a yetişmediği için İsnad mürseldir.

[591] Metinde "Benî İbrahim" ki dizgi hatasıdır.

[592] Müsnedde İmam Ahmed bunu 6/55 ve 98 de verir ama, aradaki Safiyye yerine "bir İnsan­dan" ifadesini kullanır. Tahavî merhum ise Müşkilü'l asarında (1/907) sırf bu konuda bir bab açıp Safiyye yerine "İbni Ömer'in hanımı" ta'birinİ kullanır.

[593] Zehebî merhum'un buraya özetlediği bu güzel izahını "Siyeri a'lâmı'n Nübelâ" adlı eserinde (Cild 1/298) çok tafsilatıyla anlatıp "Rabbine kavuşması dışında mü'mine gerçek bir rahat yoktur" deyip "biz kesinlikle biliyoruzki, Sa'd (r.a.) Cennet ehlinden ve en yüce şehitler­den biridir. Ey kişi! Sen herhalde, Cenneti kazanan kişiye birtakım sıkıntıların her iki ci­handa ulaşmayacağını, korku ve elemi tatmayacağını sanıyorsun. Sen Rabbinden afiyet ve bizleride Sa'd'ların zümresi arasında hasretmesini dile" diye çok güzel bir nasihat yapmak­tadır.

[594] İbni Sa'd Tabakat 3/433; İbni Ebî Şeybe 14/413.

[595] Vakidî Meğazî de bu rivayeti bulamadım Lakin İbni Sa'd bu isnad İle 3/433'te nakleder.

[596] îbni Sa'd 3/434; Müsned 3/316; Buharî Tarih-i Sağîr 1/173; Taberanî Kebîr 12/11; Buharı Sahih h. no 3803; Müslim 2466; ibni Mace 158; İbni Ebî Şeybe 12/142; BejŞavi şerhüs-Sünneh. no 3980,

[597] İbni Ebî Şeybe 12/İ42; İbni Sa'd 3/434; Taberani Kebîr 12/10; Müsned 3/23, 24; Hâkim 3/206.

[598] Müsned 6/456; îbni Ebî Şeybe 12/143; îbni Sa'd 3/434; Taberanî Kebir 12/12.

[599] Tirmizî 3848; Müsned 6/329; Tirmizî Şemail h. no 30; İbni Sa'd 3/435.

[600] Zehebî burada böyle nakleder ve bir ilave etmez. Lakin Siyer-i A'iamın nübelâsında (1/297) bu rivayetin ardından şu ta'lili yapar:

"Buradaki "arş" kelimesini "karyola" olarak açıklaması İbni Ömer'inmi yoksa Mücahid'in izahımı belli değil. Lakin "bu hiç faydası olmayan bir izahtır. Zîra hadisin di­ğer rivayetlerinde bu kelime "Rahman'ınarşı ve Allah'ın arşı" olarak kesin bir şekilde gelmiştir. Hem Arşda Allah'ın yarattığı birşey olup dileyince oda sarsılır. Böyle yapma­sında Sa'dı sevdiğinin sembolize edilişi vardır. Nitekim Uhut dağının sallanışında da E-fendimize olan sevgini şiarı vardır." Zehebî sonra "Ey dağlar! Onunla (Davudla) beraber -zikirde- sizde yankılanın" (Sebe; 10) "Yedikat gök ve yer ona teşbih eder" Hiçbir şey yokki onu teşbih etmesin (İsra; 44)" âyetlerini ve Buharî'deki İbni Mesûd (r.a.)'ın "Efen­dimiz (s.a.v.) yemek yerken yemeğin teşbih ettiğini duyardık" hadisini nakledip (h. no 3579) sonrada, "bu geniş bir bab olup oraya ulaşmanın tek yolu îmandır" der. Zehebî merhum bu sözün İbni Ömer'e ait olmasını normal bulmuyor ve bu tenkidi yapıyorsada "karyola" yada "divan" dediğimiz bu izah tarzı aslında sahabe arasında bir kısmının kul­landığı bir tabir olduğunu görüyoruz. Buharî Menâkibü'l Ensar da (63/12 hadis no: 3803) Ameş'ten Ebû Süfyan Talha b. Nafİ'nin Cabir'den şu naklini verir: Nebî (s.a.v.)'i "Sa'd'ın ölümüne arşı titredi" derken duydum. Yine devamla aynı İsnad ile A'meş'in, Ebû Salih a-racılığıyla Câbir (r.a.)'ın aynı hadisi söyleyince adamın biri Cabir'e, "sen böyle diyorsun ama Berâe b. Âzib ise (divan (yada karyola) titredi) diyor" dedi. Câbir'de [O nunu bu sö­zünden hayret etmişçesine Yani Berâe (r.a.)'nin de Evs kabilesinden olup Sa'd (r.a.) da Evsli olunca bu sözü nasıl söyler oysa ben Hazreçliyim) "Hazreç İle Evs arasında meyda­na gelen kavganın bıraktığı bir kin var. (buna Rağmen ben Sa'd'ın hakkını ketmedenem zî­ra) Rasûlüllah (s.a.v.)'ı Rahman'ın arşı Sa'd'ın ölümüyle sarsıldı" derken duydum] demiş­tir. Hâkim 3/207 Tabi burada Berâe (r.a.) bu yorumunu Muazı kötülemek için değil duy­duğu bir şeyi nakil etmiş, Cabirde, "Berâeye bu sözü düşmanlık değil fakat bir hayret ifa­desi olarak kullanmıştır. İbni Ömer Zehebî'ninde işaret ettiği gibi bu sözü söylemiş mi? Eğer öyle ise sonra bu sözünden döndüğü anlaşılıyor. Hem bu İbnİ Ömer'in "karyola" yo­rumlu hadisini Ata b. Es-Saib naklediyor ki Ata son zamanlarında zeka gerilemesi geçir­miş ve bilgilerini karıştırır olmuştu. Buharî "Ata'nın önceki rivayetleri sahihtir" derken İmam Ahmed de "Onu eskiden dinleyip alanın hadisleri sahih, daha sonrakiler birşey de­ğildir" der. Bunda herkes İttifak halindedir. Bu yüzden Buharî onu şahit olarak alır. (Bak Zehebî Mizan 5641; İbni Ebî Şeybe 14/414 te İbni Ömer hadisini "karyola" yorumu ol­madandır.

[601] İbni Sa'd 3/435; İbni Ebî Şeybe 14/414, 12/144; Tirmizî 3848; Buharî 63/12 Müslim 24/126.

[602] İbni Ebî Şeybe 14/414; İbni Hibban (İhsan) Sahih 9/90 h. no 6996; İbni Sa'd 3/435; İbni Ebî Şeybe 12/145; Buharî Sahîh 63/12, 59/8, 77/26; Müslim 24/126; Tirmizî J724, 3847; Nesaî Ziynet Bab 38; İbni Mace 157; Müsned 3/111, 112, 207, 209, 234, 238, 251, 277, 4/289.

[603] Beyh. S. Kübrâ 3/274; Buharı Hibe 51/28; İbni Mace 157; İbni Ebî Şeybe 14/413, 12/144; İbni Hibbân 9/91; İbni Sa'd 3/435.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam  Meğazi 3/448-464




Konu Başlığı: Ynt: Yahudilerin teslim oluşu
Gönderen: Mehmed. üzerinde 26 Eylül 2021, 22:21:53
Esselamu aleyküm Rabbim bizleri ilim sahibi kullarından eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Yahudilerin teslim oluşu
Gönderen: Sevgi. üzerinde 28 Eylül 2021, 06:26:50
Aleyküm Selâm. Bilgiler için Allah sizlerden razı olsun kardeşim
 Rabb'im ilmimizi artırsın inşaAllah