๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Tarihül-İslam => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 25 Nisan 2011, 13:52:31



Konu Başlığı: Velid B. Muğirenin Kuran karşısında şaşıp kalması
Gönderen: Sümeyye üzerinde 25 Nisan 2011, 13:52:31
Velid B. Muğirenin Kur’an Karşısında Şaşıp Kalması


Beyhaki el-Hâkim[359] Muhammed b. Ali Es San'âni- İshak b. İbra­him, Abdurrrezzak- Ma'mer- Eyyûb - İkrime isnâdıyla İbni Abbas (r. a.)'tan şöyle nakleder:

-Velid b. Muğire Peygamberimiz (s.a.v.)'e gelmişti. Efendimiz (s.a.v.) ona Kur'an okudu. Sanki Velîd kalben rikkata gelir gibi oldu. Bu durum Ebû Cehl'e ulaşınca derhal ona gelip "Yâ amca! Kavmin sana biraz mal toplamak görüşündeler." dedi. Velid "Ne için" deyince "Sana vermek için. Çünkü sen Muhammede ondan gelebilecek bir şey umudu ile gittin." dedi. Velid de "Kureyş kesinlikle bilirki ben onların malı en çok olanlarından biriyim" dedi. Ebû Cehil de "Öyle­yse sen Muhammed hakkında kavmiyin duyabileceği öyle bir söz söyleki senin onu sevmediğin veya sözlerini reddettiğin belli olsun" dedi. Velid de; "Ne söyleyeyim ki vallahi aranızda şiiri benden daha iyi bilen şiirin recezini, kasidesini ve cin şiirlerini daha iyi tanıyan hiç kimse yok. Vallahi onun dediklerinde buna benzer birşey yok. Vallahi onun söylediği sözde bir tatlılık, Üzerinde bir parlaklık var. O Sözlerin uçları (dalları yücesi) meyveli, kökünün suyu boldur. O söze kimse üstün gelemez, o söz onlara üstün gelir. O altına aldığını (si­lindir gibi) ezer" dedi. Yine Ebû Cehil "Onun hakkındaki kanaatini söylemeden kavmin senden razı olmayacak" deyince O "Birakta bir düşüneyim" deyip düşündü ve "Bu sihirbazdan nakledilen bir sihirdi onu diğerlerinden naklediyor" deyince olarak yarattığımı bana bırak" (Müddesir 11) ayeti indi.

İşte Hâkim bu kıssayı bu (rivayet zincirinde görüldüğü gibi) mevsûl olarak rivayet ediyor. Ma'mer de bunu Abbâd b. Mansur yolu ile lkrime'den Mürsel olarak nakleder Hammâd b. Zeyd de Eyyûb, İkrime isnadiyla yine Mürsel olarak rivayet eder.

Yununs b. Bükeyr İbni İshak'tan şöyle rivayet ediyor:

- Velîd b. Muğire ile Kureyş'ten bir gurup bir araya geldiler. Ve-lid onların yaşlılarından idi. Dediki: "Ey Kureyş toplumu! Şu hac mevsimi gelip çattı. Artık yakında arap temsilcileri yanınıza gelcek-tir. Onlar şu arkadaşınız (Muhammedin) olayını duymuşlardır. Onun hususunda tek bir görüşte birleşin. Birbirinizi yalanlar şekilde ayrı ayrı şeyler demeyin" Onlar "Sen söyle bize bir görüş belirt" dediler. O da "Siz söyleyinde bende dinleyeyim" dedi. Onlar "kâhin" diyelim deyince "O bir kâhin değilki ben kâhinleri gördüm. Onun okuduğu Kuran hiçte kâhin zemzemesirie (boşlafına) ve secîli sözlerine ben­zemiyor." dedi. OnIar:"Öyleyse Mecnûn deriz," deyincede "O bir deli değil. Biz delileri görüp duyuyor onları iyi tanıyoruz. Onda mecnun­ların boğuk boğuk boğulma akıl karışması ve vesvesesi yok" dedi. Onlarda:

"Öyleyse şairdir deriz" deyince, Velîd "O şair olamaz. Biz Şiiri recezi, (Aruz bahri olan) Hezcini (şiir türü olan) Karîd'ıni Makbûd' unu mebsudunu gayet iyi biliriz. Hayır onun sözleri (Kur'an) şiir ola­maz" dedi.

"Öyleyse sihir deriz" dediler, Velid de "Muhammed sihirbaz de­ğildir. Biz sihirbazlarıda, yaptıkları sihirleride gördük, Onun sözleri sihirbazların üfleme ve düğüm atması değildir" diye itiraz etti. Bu­nun üzerine Kureyş:

Öyleyse sen dersin Yâ Abdi Şems? dediler O da "Vallahi onun sözlerinde hoş bir tatlılık var. Onun sözlerinin temeli (kökleri) Hur­ma ağacı gibi suya inmiş dallarıda meyvelenmiş. Eğer siz bu şeyler­den birini söyleyecek olursanız, kesinlikle onun aslı olmadığı anlaş ılır. Onun hakkında kabul edilebilecek en iyi laf, onun kişi ile oğlu, kişi ile kardeşinin ve kabilesinin arasını açan bir sihirbaz olduğunu söylememiz olur." dedi. Böylece Kureyş onun yanından ayrıldı.

İnsantar Hac mevsimi olupta geldiklerinde kendi yanlarına uğ­rayan herkesi Nebi (s.a.v.)den sakındırıyorlardı. (Onun meselesini bahsediyorlardı, bunun üzerine Allah (c.c) Velid hakkında Müddesir suresinin:

 olarajc yarattığım kimseyi bana bırak" (ayet 11) ayetinden tâ "Ben onu Sekar(denen cehennem) a sokacağım" (ayet 26) ayetine kadar indirdi. Velidle be­raber olanlar hakkında da:

Kur'anı param parça yapanlardır, Rabbiae yemin olsun onların topu­na birden (yaptıklarını) soracağız." (Hıcr 91-92) ayetini indirdi.[360]

İbnî Bükeyr, İbni İshak-bir adam - İkrime isnâdiyla İbni Abbas'ın (r.a.) şöyle bahsettiğini anlatır:

Nadr b. Haris b. Kelde el-Abderi ayağa kalkarak şöyle konuştu: "Ey Kureyş toplumu! Vallahi başınıza daha evvel denenmediğiniz bir iş gelip çatmıştır. Muhammed aranızda ufak bir çocukken içinizde kendisinden en hoşnud olanınız, sözü en doğru olanınız güveni en büyük olanınızdı. Nihayet Zülüflerin'in telleri ağarıpta size şu tak­dim ettiği(Kuranı ) getirince "O bir sihirbaz" dediniz. Hayır! Vallahi O asla sihirbaz değildir. Kâhin değildir. Şairde değildir. Biz bu sını­fların hepsini görüp konuşmalarını dinledik, durumunuzu (İyi kavra­mak için yeniden ele alın).

Bu   sözlerin   sahibi  olan  Nadr,   Peygamber  (s.a.v.)'e  eziyet  edip düşmanlığı ortaya koyan birisiydi.[361]

Muhammed b. FüdayI anlatıyor: Bize el-Eclah - Zeyyâl b. Har-male isnâdıyla Câbir b. Abdillah (r.a.)'tan şöyle dediğini rivayet eder:

-Beraberinde Kureyş'ten bir toplum bulunan Ebû Cehil şöyle ko­nuştu: "Muhammed'in meselesi aramızda iyice yayıldı. Sihir kehânet ve Şiirden anlayan bilgin bir adam arayıp bulsak, Muhammed ile ko-nuşupta bize onun söyledikleri hakkında bir açıklama getirse" dedi. Bunun üzerine Utbe, "Ben sihirbazlık, Kahinlik ve şiir mevzuatını iyi dinledim ve bunlara dair ilim sahibi oldum. Eğer böyle bir şey ol-sada bana gizli olmaz" deyip Nebi (s.a.v.)e geldi: Efendimize gelince Utbe: "Ya Muhammed! Sen Hâşim analarının (doğurduğu) en hayırlı kimsesin. Sen Abdü'l Muttalib analarının meydana getirdiği en hayır­lı insansın, Sen Abdullahın anasının en iyisisin" dediysede Peygam­ber (s.a.v.) ona cevap vermedi. Utbede: "Sen niçin bizim ilahlarımıza kötü söyleyip ecdadımızı dalalette sayıyorsun? Sen bununla başkan­lık peşindeysen riyaset bayrağını(yetkisini) sana verdik. Sen yaşadık­ça reisimiz olursun. Eğer kadına ihtiyacın varsa dilediğin kureyşlinin evinden seçebileceğin on tane hanımla seni evlendirelim. Eğer mal istiyorsan sana senden sonra gelecek sülalene yetecek kadar mal to-playıverelim" dedi. Bu esnada Rasülullah (s.a.v.) susuyordu. Utbe la­fının bitirince Rasûluİlah (s.a.v.):

Bismillahirrahmânirrahîm. Hâmîro. Rahman ve Rahim olan Al­lah'tan indirilmiştir" ayetinden başlayıp "Ben sizi Âd ve Semûd kav­minin başına gelen saika gibi bir Sâika'dan sakındırdım." (Fussıiet 1-13) ayetine kadar okudu. Bunun Üzerine Utbe onun ağzını kapatıp "aralarındaki akrabalığa ant vererek O azabdan menetmesini istedi." Artık kendini bir nevi hapsedip ailesinin yanına bile çıkmadı..

Bunun üzerine Ebû Cehil: "Ey Kureyş topluluğu! Vallahi Utbenin Muhammedin dinine girdiğini görüyoruz. Muhammedin yemeği hoş una gitse gerek. Mutlaka bunu şiddetli bir ihtiyaca düştüğü için yapmış olsa gerek. Haydi, gelinde ona gidelim" deyip Utbe'ye geldi­ler. Ebû Cehil:

-Vallahi Yâ Utbe! Biz senin Muhammed'in dinine geçtiğini sa­nıyoruz. Eğer bir ihtiyacın varsa, sana Muhammdin yemeğine muh­taç etmeyecek kadar toplayalım" dedi. Utbe de sinirlenerek "Muham-medle bir daha konuşmayacağına dair" yemin edip onlara şöyle dedi:

-Kesinlikle biiiyorsunuzki ben Kureyşlilerin malı en fazla olan adamlarından biriyim. Ama ona şu sebeble gittim, diyerek hadiseyi anlattı. Muhammed'de bana öyle bir şeyle cevap verdiki vallahi o sözler ne sihir, ne şiir nede Kahânettir. Muhammed "Bismillahîrrah-mânirrahim. Hâmîm. Rahman ve Rahim olan Allah'tan indirilmiştir. O ayetleri bilen bir toplum için ayetleri arabca bir Kuran olarak açıklanmış bir kitaptır" ayetinden başlayıp ta "Eğer yüz çevirirlerse onlara «ben sizi Âd ve Semûd'a gelen saika gibi bir saika gelebileceginden sizi sakındırdım,1' ayetine gelince ben ağzını kapayıp aramız­daki akrabalığa yemin vererek o azabı men etmesini istedim. Sizde kesinlikle biliyorsunuz ki Muhammed bir şey söyleyince yalan söyle­mez. Ben size bir azab ineceğinden korktum.

Bu haberi Yahya b. Mâin, Muhammed b. Füdayl'dan nakletmi tir.[362]

Dâvûd b. Amr ed-Dabbi anlatıyor: Bize el-Müsennâ b. Zür'a, Muhammed b. İshak- Nafi isnâdıyla Abdullah b. Ömer (r.a.)ın şöyle dediğini anlattı: Nebi (s.a.v.) Utbe "Hâmîm Tenzîlün minerrahmânir-rahim" ayetlerini okuyunca Utbe, kavmine gelip onlara "Ey Kavmim! Bana bu gün itaat edinde diğer sonraki günlerde beni dinlemeyin. Vallahi ben bu adamdan bu güne kadar kulaklarımın asla aynısını iş itmediği sözler işittim. Ona nasıl karşılık vereceğime aklım ermedi.

tbni İshak anlatıyor: Bize Yezîd b. Ebî Ziyâd, Muhammed b. Ku-razî'nin  şöyle dediğini söyledi; Bana haber verildiğine göre Hamza

müslüman olunca Kureyşliler Utbe b. Rabia'ya Yâ Ebâ'l Velid! Sen Muhammedle konuş demişler. O da ona gelip "Yâ Kardeşimoğlu! Se­ninde bildiğin gibi aramızda senin bir yerin sülalede bir değerin var. Sen kendi kavmiyin başına büyük bir iş getirdin. Bununla onların aralarını açtın. Akıllılarını budala sayıp bununla ilahlarını ayıpladın. Beni iyi dinlefsana bazı tekliflerim var belki bazılarını kabul eder­sin)" dedi. Peygamberimiz (s.a.v.) de: "Söyle babalım yâ Ebe'l Veİîd" deyince şöyle dedi: "Eğer sen mal toplamak istiyorsan sana toplayi-verelim ki malı en çok olanımız sen ol. Eğer Şeref şân istiyorsan se­ni liderimiz yapıp kıral ilan edelim. Eğer sana gelen (melek değilde) hayalet ise seni tedavi ettirmeye uğraşalım" dedi. Sözlerini bitirince Peygamber (s.a.v.) "beni dinle" buyurunca "hadi" dedi. Efendimiz (s.a.v.) de "Bismillahirrahmânirrahîm. Hâmîrn. Rahman ve Rallim olanr Allahtan indirilmiş ayetleri açıklanmış bir kitabtır." ayetinden itibaren okumaya başlamış. Ukbe susup dinledi. Ellerini sırtının arka­sına bırakıp onlara dayanarak Efendimizi dinliyordu. Rasülü Ekrem (s.a.v.) Secde ayetine gelince secdeye kapandı. Sonra "İşte duydun ey Eba'l Velîd! Sen bunun arasında muhayyersin" buyurdu. O da arka­daşlarının yanına doğru gitti. İçlerinden birisi: "Allah'a yemin ede-rimki Ebû'l Velîd size gittiği yüzden daha değişik bir suratla geliyor" dedi. Oturunca ona :

-Geride ne laf var? dediler: O da "Arkamda duyduğum bir laf var. Vallahi asla onun bir benzerini duymuş değilim. Vallahi o ne si­hir ne şiir ve nede kehânettir. Ey Kureyş topluluğu! Benim sözümü dinleyin. Onu bana bağışlayın bu adam ile içinde bulunduğu şeyin arasını serbest bırakıp ondan uzaklasın. Vallahi benim ondan duydu­ğum bu sözleri için ilerde çok büyük haberler meydana gelecek. Eğer araplar Muhammed'e birşey yaparsa (öldürürse) sizden başkalarının yaptığı ile yetinirsiniz. Eğer o arablara galebe ederse onun kırallığı sizin kıratlığınız onun şerefide sizin şerefiniz olmuş olur. Böylece siz Muhammed sayesinde insanların en mutlusu olursunuz" dedi. Ku-reyşlilerde "Vallahi, Muhammed seni diliyle etkilemiş" dediler. O da "İşte onun hakkında benim görüşüm budur. Nasıl uygun görürseniz öyle yapın" dedi.

Kur'an'ın_îçazı Yunus  b.  BUkeyr İbni İshak'tan naklediyor: Bana Zühri şöyle diyerek  anlattı:  "Bana  haber verildiğine  göre  bir gece  Rasûlullah (s.a.v.) evinin içinde namaz kıhyorken Ebû Cehil Ebü Süfyan ve Ah-nef b. Şerîk Rasûlullah (s.a.v.)'den bir şeyler dinlemek için çıkmışlar. Onların her biri bir yere oturmuş ve biri diğerinin yerini bilmiyordu. Sabah olunca oradan dağılıp giderlerken gittikleri yol Uçünüde buluş turunca kendi kendilerini kötülemeye başlayıp; "akılsız bir herif bizi burada görmüş olsa kalbine bir takım kötü düşünceler gelir,  artık Muhammedi dinlemeye gelmiyelim" demişlerdi. Fakat donradan yine o geceki gibi oraya geldiler. Oradan  ayrılırken yine karşılaşıp yine kendilerini kınadılar. Üçüncü gece yine aynı yol onları bir araya ge­tirince, " Bir daha buraya gelmeyeceklerine dair" anlaşma yaptılar. Sonrada Ahnef b. Şerîk Ebû Süfyan'm evine geldi, ve ona "Muham-med'den dinlediğin Kuran hakkındaki kanaatini bana söyle" dedi. O da; "Yâ Ebâ Sa'lebe! Vallahi bildiğim şeyleri işittim. Onunla ne mu-râd edildiğini de biliyorum" dedi. El-Ahneste "senin  yemin  ettiği» zat adına bende öyle anlıyorum" dedi. Sonra Ebû Cehil'e gelip, "Se­nin görüşün ne!" diye sordu. O da "sen ne duydun, biz ve Abdimenâf oğullan   şeref   hususunda   münâkaşa   ettik.   Onlar   yedirdiler   bizde yedirdik, onlar halka binek verdi, bizde verdik. Onlar halka bahşiş dağıttı  bizde  dağıttık.  Nihayet bineklerimizin  üzerine  çöküpte  iki yarış atı halinde aynı hizaya geldiğimizde onlar, "Birde kendine gök­ten vahiy gelen bir peygamber var" deyiverdiler. Böyle bir duruma biz ne zaman ulaşabiliriz. "Vallahi ona asla inanmayacak ve tasdik etmeyeceğiz" dedi. Bunun Üzerine Ahnefte onun yanından kalkıp gitti.[363]

Yunus b. BUkeyr, Hişam b. Saîd- Zeyd b. Eşlem isnâdıyla Muğîre b. Şu'be'nin şöyle dediğini anlatır: "Rasûluliah'ı tanıdığım ilk gün ben ve Ebû Cehil yolda gidiyorduk. Birden Rasûlulah (s.a.v.) bize rastlayınca

Ebû Cehil'e; "Yâ Ebe'l Hakem! Allah ve Rasûlüne gel seni Allaha çağırıyorum" dedi. Ebû Cehil de "Yâ Muhammed! Sen ilahlarımıza.-söğmeyi bırakacakmısın? Sen ancak senin tebliğ ettiğin şeyi kabul etmemizi istiyorsun. Vallahi senin söyledikleriyin hak olduğunu bil­sem bile sana yine uymazdım" deyince Rasûlullah (s.a.v.) ondan ay-nlıp gidince Ebû Cehil döndü ve; (Vallahi onun dediklerinin doğru olduğunu biliyorum. Lakin Kusay oğulları "Ka'benin örtü hizmeti bizde" diye övündüler. "Evet" dedik "Nedve (Danışma meclisi) bizde" dediler, "evet" dedik. "Liva hizmetide bizde" dediler. "Evet" dedik "Hacılara zemzem dağıtma işide bizim" dediler. "Evet" dedik. Sonra halka yemek yedirdiler, bizde yedirdik, nihayet yarış atları birbiri ile (üstünlükte) sürtüşünce,"bizden peygamberde çıktı" dediler. Vallahi işte ben bunu yapamam dedi.[364]

 

Ebû Tâlib'in Savunma Şiiri Hasımların Düşmanlığına Karşı Ebû Talibin Savunma Şiiri
 

İbni İshak anlatıyor: Sonra Kureyş'in bütün kabileleri kendilerin­den müsîüman olanları yakalayıp işkence etmeye ve dinlerinden dön­dürmeye çalışmaya başladılar. Allah (c.c) Peygamberini onun amcası Ebû Tâlib sayesinde muhafaza etti. Ebû Talib, Hâşim ve Muttalib oğullarını Peygamberin yanında olmaya ve onu korumaya çağırdı. On­larda Nebi (s.a.v.)'e gelip onun yanında yer aldılar. Ancak onlardan biri iken hüsran ehli olan Ebû Leheb dışarda kaldı. Ebû Talib onları övüp çok köklü bir kavim olduklarını hatırlatmaya ve Muhammed (s.a.v.)'in üstünlüklerini saymaya başladı. Bu konuda bir çok şiirler söyledi. Daha sonra Ebû Tâlib Efendimizin adı iyice yayılıpta arab kabilelerinin ken­di kabilesi ile birlikte onun Üzerine saldırmalarından korkunca o meşhur (Lâmiye adlı) kasidesini söylediki, işte onun bir kısmı.:

[Müellif  merhum  bu   kasideyi   kısaltarak  bir  kısmını  verirsede ehemmiyetine  binâen  ben   tamamını  nakletmeyi  uygun gördüm.  M.

Ebû Tâlib'in şiirinden eksik olanlar:

3- Bizim aleyhimize olarak öfkelerinden arkamız sıra parmak uçla­rını ısıran, kötülükle itham edilmiş bir kavmi kendilerine halef yaptılar.

6- (YakınlarımlanmIa ben) Ka'benin büyük kapısına doğru, herke­sin (ben falancadan uzağım, ondan beriyim) diye and içtikleri yerde birlikte kalkarak durduk.

7- Hacca gelenlerin develerini ıhtırdığı[365] İsaf ve Naile putlarının bulunduğu sel yataklarının olduğu yerde (durduk).

8- (Bu çöken devler) 8 yada 9 yaşında (kurbanlık olduğu belli olsun diye boyunlarından yada omuzlan dağlanarak) enlenmiş ve terbiye edilmişti.

9- Sen o develerin boynunda meyve dallarındaki gibi sallanan bon­cuk, ak mermer ve zînetlerin sallandığını görürsün.

ll- Ayıbımızı yaymak için koşuşturan kindardan da, dinde yapma­dığımız bir eğriliği bize katmaya uğraşandan da insanların Rabbine sığınırım.

12- Sevir dağına, Sebîr dağını yerine böyle yerleştiren zata Hıra'ya durmadan bir inip bir çıkan (Muhammed (a.s)) a..da.

13- Mekke'nin göbeğindeki Beyte, Beyt hakkı için sığınırım. Allah'a yemin ederim ki, kesinlikle Allah bizden habersiz değildir.

14- Sabah ve akşam insanların el sürmek için etrafını çevirdikleri zaman meshettikleri Hacerü'I Esved'e sığınırım.

16- İbrahîm'in (a.s) ayakkabısız çıplak, üzeri rutubetli ayaklarının kayada ayak bastığı (izi bulunan) yere sığınırım.[366]

17- Safa ve Merve arasındaki Sa'y yerine ve orada bulunan resim­lere ve heykellere sığınırım.

18- BirbirIerine  karışan  sel  yataklarına doğru  hacıların  niyazla yürüdükleri zaman Meş'ari Aksa'ya (Arafat'a) sığınırım.

19- Yatsı vakti hacıların ellerini develerinin böğrüne yaslayarak dağ başlarında duruşlarına sığınırım.

20- Cem (Müzdelife) gecesine ve Mina'daki kutsal yerlere sığını­rım. Buralardan daha mübarek yerler olurmu.?

21- Cins arab atlarının iri daneli sağnak yağmurun yere inişi gibi hızla geçtiklerinde Mina'ya sığınırım.

22- Başma kayaları çarpmak üzere hacıların üzerine yürüdükleri zaman Büyük Şeytan taşlama yerine sığınırım.

23- Bekir b. Vâil kabilesi hacılarının izin vererek şeytan taşlamak için geceleyin şeytan taşlama yerine gelen Kinde kabilesine sığını­rım.

24- Kinde ve Bekr b. Vâil eski dost kabileler idi. Anlaşma yaptıkları şeyleri sağlamlaştırıp bu bağları çeşitli vesilelerle iyice bağladılar.

25- Bunlarm geçerlerken deve kuşu sür'atinde dağ yamaçlarındaki muğaylan ağaçlarını, dikensiz çalıları ve atları kırıp yastayayarak geçişlerine...

26- İlticacfya bunlardan sonra sığınacak yer varmı? Hiç Allah'a sı­ğınanı ayıplayan olurmu.?

27- Bize karşı düşmanın emrine itaat olunuyor. Bizim yüzümüze Türk ve Kabul kapılarının kapanması İsteniyor.

29- Allah'ın Beytine yemin olsunki bizler "Muhammed'i onun etra­fında savaşıp okları atmadan teslim edeceğiz" diye yalan söyledi­niz.

31- Su tuluğu yüklenmiş develerin sağlam duruşu gibi zırhları için­de bir topluluk size karşı harbe duracaktır.

32- Hatta kinle dolu düşman bu vuruşmadan dolayı topallayan in­sanlar gibi yere serildiğini görecek.

33- Allah'a yemin ederimki şu gördüğüm harb ciddileşecek olursa o zaman kılıçlarınız iyiyi kötüden ayırmayacak.

34- Hakikatin bekçisi aslan yürekli güvenilir kardeş biçimi yıldız misali parlayan yiğit gençlerin elleriyle...

35- Günlerce, aylarca hatta tam bir yıl, ta yeni sene gelecek hacı­ların zamanına kadar (sürecek bu çarpışma).

36- Babayın canı çıksın! Bir kavmin, namusunu koruyan dili kötü söylemeyen bir efendiyi başkasına terk etmesi ne demek!

39- Yemin olsunki, Esîd ile ilk çocuğu bize buğzedilmesini ve bizim parçalanıp yenilmemizi icra etmeye çalışıyorlar.

40- Osman ve Kunfüz gerçi bize karşı gelmediler. Ama bu kabile­lerin emrine boyun eğdiler.

41- Bunlar Übey ile onların Abdi Yeğuslerine itaat edip bizim hak­kımızda dedikodu edenlerin laflarını İncelemediler.

42- Nitekim Sübey'a ile Nevfel'den de böyle bir davranış görmüş tük. Her biri bizden yüz çevirerek gitti de güzel davranamadılar.

43- Ama bu ikisine bir yerde rastlanır yada Allah onlara karşı bize bir imkan verirse biz de onlara tartıcı gramıyla gram gram yaptı­klarını ödetiriz.

44- İşte şu Ebû Amr da bizi koyun ve deve sahibi bedevilerin arası­na göçürmek için buğzuna inatla devam ediyor.

45- Akşam sabah aleyhimize fısıldaşıp duruyor. Fısıldaş Ebû Amr fısıldaş, sonrada bir sürü dolap çevir.

46- Bizi aldatmadığına, birde Allah'a yemin ediyor. Evet biz onun yaptıklarını hiç perdelenmeden apaçık görüyoruz.

47- Bize olan kîni kendisine Mekke dağlarıyla Şam diyarında bulu­nan kale ve saraylar arasındaki bütün tepeleri daraltmiştır.

48- Ebu'l Velîde bir sor bakalım, hileci biri gibi yüz çevirip gider­ken bizim aleyhimize çalışmanla ne elde ettin.?

49- Sen aramızda görüşü hayat veren merhametli birisiydin. Cahil de değildin.

50- Ey Utbe! Sakın bizim hakkımızda kindan, hasedici, yalancı, kızgın ve belalı insanların söylediklerini dinleme.

51- Ebû Süfyân da sanki büyük bir kralmış gibi benden yüz çevire­rek çekip gitti.

52- O, Necd'e ve oranın soğuk sularına doğru gidiyor ve "ben asla sizden gafil değilim" iddiasını yapıyor.

53- Sonra sanki nasihatcıların yaptığı gibi bize şefkat beslediğini anlatıyor. Güya içinde yatan serlerini gizliyor.

54- Ey Mut'ım. Ben seni, korkulu günlerinde ve büyük meselelerle karşılaştığın günlerde asla rüsvay etmedim.

55- Sana düşmanlık eden cedeici hasmıyın sana geldiği çekişme gü-nündede seni yalnız komadım.

56- Ey Mut'ım! Kavim sana kötü bir iş teklif etti: Ben et gibi yenil­miş olursam sende kurtulmuş değilsin. {Sıra sanada gelir)

57- Bize ettikleri yüzünden Allah Abd-i Şems ve Nevfelin hiç tecili olmadan çok acele en kötü şekilde cezasını versin.

58- Arpa ağırılığı bile haksızlık yapmayan terazisiyle (cezalandır­sın.) Onun kendi zatında hiç haksızlık etmeyen bir şahidi vardır.

59- Kinlerinden  dolayı  bizi bırakıpta Halef ve Gaytallıları dost alanların gerçekten kafaları çalışmıyor.

60- Biz ise, önceki tehlikeli durumlarda Haşimoğulları ile Kusay, boyunun en halis sülalesiyiz.

61- Sehm ve Mahzûm kabileleride eğri davranıp aşağılık ve şerefsiz kişilerden oluşan düşmanları bize kışkırttılar.

62- Ey Abdü Menâf! Siz kavminizin en iyisiniz. İşinize her saldır­ganı ortak etmeyin.

63- Yemin olsun ki gevşeyip aciz kaldınızda asla doğru olmayan bir işi başımıza getirdiniz.

64- Önceden siz tek bir tencereyi kaynatan odun gibi tek dil konuşurdunuz. Şimdiyse ayrı ayrı tencerelerin adunu olup ayrı düştünüz.

65- Abdi Menâfoğulları!Bizim hakkımızı çiğneyişinize, bizi rezîl bırakıcınıza ve terketmenize tebrikler doğrusu!

66- Eğer biz bir toplum isek bu ettiklerinizin intikamını alacağız. Onu sütsüz deveden sağarak vereceksiniz.

67- Sâit lılarda Lüey b. Galib boyu içinde yaşardı. Onları  yiğit şahin gibi adamlar sürüp bize getirmişlerdi.

68- Nufeyl gurubu ise Maad ve Nail kabilelerinin en şerli, en alçak olanlarıydı.

69- Kusayya yakında aramızdaki bu din işimizin yayılacağın müj­dele! Kusay a bizden sonra ise zayıf kalacağını haber ver.

70- Bir gece Kusay'hlann başına bir felâket gelse biz onları bırakıp sığınacak yer aramayız.

71- Onlar evleri arasında gerçekten vuruşsalar, bizde elbette bebe­kli kadınlarının yanlarında güzel bir yiğitlik örneği verirdik.

72-Yemin olsun ki biz her arkadaş ve yeğeni dost sayarken şimdi onların akıbetlerini pek uzakta görmüyoruz.

73- Sadece Kilâb b. Mürre'den bir gurup hariç. Bunlar bize yardımı kesenlere karşı durdular.

74- Biz onların topluluğu parçalanıncaya kadar dayandıkta zalim ve Cahiller başımızdan dağılıp gittiler.

75- Kureyş içinde Ka'be'de Zemzem dağıtan bizdik. Galib boyunun kayaları ve dayanağı idik.

76- Bizler kokular sürünen Hâşîm boyunun, usta elindeki kılıç gibi parlak gençleriyiz.

77- Onîar ne kan dökebildi ne de bir fayda elde ettiler. Sadece elle­rine geçen şey kabilelerin şerlileriyle anlaşmak oldu.

78- Bir çarpışmadaydı ki sen o harpte gençleri sanki büyük bir et parçası üzerinde boğuşan aslanlar gibi görüyordum.

79- Herkesin sevgilisi, Hint asıllı fahişe bir cariyenin doğurduğu Kays b. Âkil boyunun kölesi olan Cumûh oğullarıyla (anlaştınız).

80- Lâkin biz onların seyyidi olan çok mükerrem bir nesiliz. Ka­vimler batıl şeylerin zuhurunda onlarla çağrılır.

81- Su asla yalancı olmayan, kavmin bacısının oğlu ne güzeldir. O yalın kılıç gibi kınından sıyrılıp parlamaktadır.

82- O hayırların hepsini kendinde toplayan, şeref ve fazilet meyda­nındaki bir sülaleye mensuptur.

84- O dünyada aile için bir güzellik ve insanlara şekil veren Rabbin velayetini aldığı bir süstür.

92- KuIlann Rabbi onu yardımıyla destekledi. Hakkı İnkar edil­meyen bir dini ortaya koydu.

Buradan sonrası yine kitabın orjinaline göre devam ediyor].

(70) Gördümki Kavmin artık dostluğu kalmamış, bütün bağlan ve alâkaları kesip atmış,

Bize düşmanlık ve işkence edeceklerini açıkça söyleyip ayırıcı düşmanın emrine gönülden katıldılar.

O düşmanki cibilliyeti bellisiz arkamız sıra öfkesinden parmak uç­larını ısırmaktadırlar:

Ben onlara karşı uzun esmer mızrağım ve Yemen kırallarından miras kalan beyaz kılıcımla bizzat sabırla karşı koydum.

Akraba ve kardeşlerimi Beytullah'ın yanına getirdim, ve saçakla-nyla onun örtüsüne tütündüm.

Aleyhimize kötü lafeden veya batıl yolda ısrar eden herkesten in­sanların RABBÎne sığınırım.

Ebû Talib bu şiirinde şöyle diyordu.

Allahın Beytine yemin olsunki yalan söylediniz. Biz etrafında çar­pışıp vuruşmadıkça Muhammedi size bırakmayacağız.

Onun etrafında boğuşup çocuklarımızı ve helallerimizi (karıları­mız) unutmadıkça onu teslim etmeyeceğiz.

Size karşı hiç çekinmeden bir toplum karşı koyacak. Onun zama­nını kılıçlarla söz ağartacak.

Ak yüzlü, yüzü hürmetine yağmur istenen yetimlerin barınağı dul­ların koruyucusu Muhammed...............

Hâşim oğullarının fakirleri ona sığınır.. Onlar Muhammedin yanın­da merhamet ve iyilik içinde olurlar.

Ömrüme yemin olsun ki Ahmed ve kardeşlerine kopmaz bir sevgi coşkusuyla bağlanmışım. Hakimler onu kıyas ettiklerinde üstünlükte acaba insanlar arasında onun gibi birinin var olduğu teemmül edilirmi.

Halim huylu aklı başında adaletli, haktan sapmaz. Kendinden asla gafil bulunmayan bir ilahi veli edinmiş.

Vallahi mahfellerde ileri gelenlerimize bir takım kötü sözler söy­lenmesine sebeb olmayacak olsaydım.....

Elbette asla şaka olmayan bir sözle dehrin her durumunda ona tâbi olurdum.

Kesinlikle bilirlerki oğlumuz bizim katımızda asla yalancı olmayıp batıl sözlerle (kinaye olarak) Muhammed kasd olunmaz.

Aramızda Ahmed (a.s.) öyle bir itibara ulaşmışki ona yetişmek için uzananın kini oraya ulaşamaz.

Ben canımla onun önünde set oldum ve ona kendimi feda ettim (korudum) Onu başım ve göksümle müdafa ettim.

Allah bize yaptıkları eziyet sebebiyle Abd-i Şems ve Nevfel'i ge­cikmeden acele bir belâ ile cezalandırsın.

Rasülullah (s.a.v.)'in peygamberlik meselesi arablar arasında yayı­lınca Medine'de de konuşuldu. Peygamberimizin bu durumu anlatıldı­ğında olsun, ondan Önce olsun, onu arab kabileleri içerisinde Evs ve Hazreç'ten daha iyi bilen hiç bir kabile yoktu. Bunun sebebi; Onlar kendi diyarlarında oturan Yahudilerle anlaşma yapmış bir toplum idi. Ebû Kays b. el-Eslet Kureyş'i severdi. Onlarla akrabalık bağı vardı. Esed b. Abdü'l Uzza kızı Erneb hanımı idi. Hammıyla yıllarca Mekke'de kalmış idi. O bir şiirinde şöyle der:

1- Ey Yolcu Gâlib oğlu LUey'e vardığında benim şu gulgulemi ona tebliğ et!.

2- De kf b«n aranızdaki olayın kendi korkuttuğu uzaklaşma sebebi­yle daima üzüntü çeken bir adamın elçisiyim.

3- Yaptığımızin şerrinden ,birbirinize zulmetmenizin kötülüğünden ve akreplerin zehirlerinden sizi Allaha (c.c) sığındırırım.

4- O orduyu ne zaman gönderirseniz onu çok kötü gönderiyorsu­nuz. Oysa o yakın akrabalar için de uzak akrabalar için de tehlikeli bir Güiyabanî'dir.

5- Hadi bize Hanîf bir din ikâme edin Zîra siz bizim için eteğine tutunabileceğimiz gayemizsiniz.

6- Kalkında Rabbinize namaz kılın. Ehâbiş dağları arasındaki şu Beytullahın rükünlerine (Yemen ve Hacerü'l Esved'e) el sürün.

7- OrduIann komutanı Ebû Yeksum'un size filleriyle geldiği sabah sizde Beytullah'tan dolayı bir imtihan ve tasdik edici vardı.

8- Arşın Sahibi Allatan yardımı size gelince kiralın askerlerini Saf ile Hâsıb arasına sürdüler.

9- Çok süratle dönüp kaçtılarda yara almadan ordugâhtaki aileleri­nin yanma dönemediler.

Buradaki "Ebû Yeksûm" Fil ordusunun kiralıdır.

İbni îshak, Yahya b. Urve b. Zübeyr, babası Urve isnâdıyla Abdul-lah b. Amr'dan şöyle nakleder. (Urve derki) Abdullah b. Amra:[367]

-Peygambere açıkça ortaya koydukları düşmanlıkta Kureyşlilerin elde edebildiği şeylerden en çok gözüne dokunan ne olmuştu! dîye so­runca, dediki:

-Onların eşrafı birgün Ka'be'deki Hıcr-ı İsmail'de toplu halde otu­rurlarken yanlarına gelmiştim. RasûluIIah (s.a.v.)ı konuşup "Şimdiye kadar şu adamın işine sabrettiğimiz gibi asla başka bir şeye sabretmiş değiliz. Akıllılarımıza budala der, İlahlarımıza söğer yapacağı herşeyi yapıyor" dediler. Birden Rasülullah (s.a.v.) yanlarına çıkagelmezmi! Hacer rüknünü selamlayıp Beytullahı tavaf etti. Tavaf esnasında yanlarından geçerken Kureyşliler ona laf atıyordu'. Ben O nun yüzün­den bunu anlayabiliyordum. İkinci geçişinde yine laf çaktırdılar. Üçün­cüde de Öyle yaptılar O zaman Rasülullah (s.a.v.) durup:

"Dinliyormusunuz ey Kureyş topluluğu! Nefsim elinde olan Zata yemin ederimki ben size kesecek bir kurban getirdim" buyurdu. Bunun üzeri­ne Kureyş toplumu sözlerin geri alıp her biri başlarının üstünde bir kuş varda düşecek gibi oldular. Hatta içlerinde peygamber (s.a.v.)e saldır­mada en şiddetli olanı bile bulabildiği en güzel sözlerle Peygamber (s. a.v.)'i teskin etmeye çalışarak: "Yâ Ebe'I Kasım! Ne olur dön git. Valla­hi sen asla cahil birisi değilsin." demeye bile başlamıştı. Rasülullah (s. a.v.)'ta bunun üzerine dönüp gitti. Ertesi gün olunca yine Hıcır'da to­planmışlardı. Bende yanlanndaydım. Birisi diğerine "Sizden ona ulaşan seyide ondan size ulaşan şeyi de konuştunuz. Nihayet o sizin hoşlan­madığınız şeyi sizin suratınıza söyleyince onu bırakıverdiniz." dedi. Onlar bu şekilde konuşurlarken birden bire Nebi (s.a.v.) çıka geldi.

Hepsi sanki tek adammış gibi yerlerinden Ona doğru ayağa fırlayıp kalktılar ve "Bize şöyle şöyle diyen sen değilmisin?" diyerek etrafını kuşattılar. Nebi (s.a.v.) de "Evet" dedi. Bu arada ben onlardan birini peygamberin elbisesini toplayıp basma geçirdiğini gördüm. Ebû Bekir önlerine gerilmiş ve "Rabbim Allahtır" dedi diye bir kim­seyi öldürecekmisiniz." diye bağırdı. Sonra Kureyşliier Efendimizin etrafından dağılıp gittiler. Ebû Bekir ailesinden biri bana: "Ebû Bekrin kızı ÜmmÜ Gülsürnün O gün Ebû Bekirin sakalını kureyşlilerin yolduk­larından dolayı başının ortası ağrıyor olarak eve gelmişti. Ebû Bekir gür sakallı biriydi dediğini anlatmıştı.[368]



[359] Hâkim 2/506, Beyhakî Delâil  2/198-199, İbni Hişâam  1/370 ve İbni İshak Essiyer'de hadiseyi senedsiz ve daha farklıca anlatır.

[360] İbni Hişâm 2/11-12 (1/270-271) -İbni İshak 150 Beyhakî Delâil 2/200-201 Nihayetü'l İreb 16/203.

[361] İbni Hişâm 2/39 (1/300) Beyhakî Delâil 2/202-203,.

Bu Nadr b. Haris Bedir harbinde müşriklerin sancaktarıydı. Farsça bilip iran eski şiirlerini arablar arasında anlatır ve "benim sözlerim Muham-medinkinden daha güzeldir" derdi. Bedir harbi esnasında esir edildi. Mek­ke'ye dönerken Esil denen yerde öldü yada öldürüldü.

Bu adam Peygamber (s.a.v)ih teyze zadesi idi. Bunun kızı yada kız kardeşi Katile  (ki Cahız el-  Beyan vet Tebyin adlı eserinde adının Leylâ olduğunu söyler) şairelerden birisidir.

[362] Delâilin Nübiivve 1/450; Uyûnü'I Eser 1/106.

 

[363] İbni Hişam 2/66, Beyhakî Delâü- Uyûnül Eser 1/111.

[364] Beyhakî Delâil.

      İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/229-236

[365] Ihtırmak Toros yürüklerinin dilidir. Deveyi çöktürmek için «Ih,  ıh'> derler. Deve ıhmakla çökmekten farklı bir durum vardır.

[366] Ravdu'l Unf*te 2/25 anlatıldığına göre İbrahim (a.s) Mekke'ye Hacer ile oğlu İsmail'i aramaya gitmek isteyince Sara kıskanmış ve Hacer ile Se­lam, hal hatır sorma hariç konuşmayip atından inmeyeceğine söz vermişti. Mekke'ye gelipte orada sadece gelinini bulmuş, o da İbrahim'in (a.s) başını yıkaması için su dökmüş İbrahim (a.s) atından inmediği için bir ayağından orada Kabe'yi yaparken iskele olarak kullandığı kayaya düş memek için basıp başını öyle uzatmıştı. İşte mucize olarak ayağının izi kayaya çıkmıştı.

 

[367] Ahbarü Mekke 1/155 Ibni Hişam 2/18-19.

[368] Beyhakî Delâil 2/; îbni Hişam 2/33-34

     İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/237-252


Konu Başlığı: Ynt: Velid B. Muğirenin Kuran karşısında şaşıp kalması
Gönderen: Sevgi. üzerinde 06 Kasım 2021, 06:53:14
Esselâmü Aleyküm. Bu bilgileri bizlerle paylaştığınız için Allah sizlerden razı olsun kardeşim
  Rabbim bizleri hayırlı kul eylesin inşaAllah


Konu Başlığı: Ynt: Velid B. Muğirenin Kuran karşısında şaşıp kalması
Gönderen: Mehmed. üzerinde 09 Kasım 2021, 13:46:04
Ve aleykümüsselam Kur an öyle icaz edici bir kitaptı ki nice dahi Arap şairleri bir araya gelse bir kısa surenin benzerini bile yapamazlardı . Ancak iman bir kalbe yalnızca bilmek ile girmez kibir ve hased duyguları onların bu mucizeleri açık bir yalan ile yalanlamalarını sağladı. Rabbim paylaşım için razı olsun